Mü'min Sûresi 55. Ayet

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ  ...

Ey Muhammed! Sabret. Allah’ın va’di şüphesiz gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ederek tespih et.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَاصْبِرْ o halde sabret ص ب ر
2 إِنَّ mutlaka
3 وَعْدَ va’di و ع د
4 اللَّهِ Allah’ın
5 حَقٌّ gerçektir ح ق ق
6 وَاسْتَغْفِرْ ve istiğfar et غ ف ر
7 لِذَنْبِكَ günahına ذ ن ب
8 وَسَبِّحْ ve an س ب ح
9 بِحَمْدِ övgü ile ح م د
10 رَبِّكَ Rabbini ر ب ب
11 بِالْعَشِيِّ akşam ع ش و
12 وَالْإِبْكَارِ sabah ب ك ر
 

“Allah’ın vaadi”, peygamberlerine ve inananlara mutlaka yardım edeceğine dair 51. âyetteki sözüdür. Mekke döneminin en sıkıntılı günlerinde indiği anlaşılan bu âyetlerde Hz. Muhammed’e, “Sen şimdi sabret” buyurularak, Mûsâ ve ona inananlar hakkında olduğu gibi kendisi ve ümmeti hakkında da bu vaadin mutlaka gerçekleşeceği müjdelen­mektedir.

Âyette Hz. Peygamber’den, günahının bağışlanması için dua etmesi istenmektedir; Fetih sûresinde ise ona gelmiş geçmiş bütün günahlarının bağışlandığı müjdelenmiştir. Müfessirler bu durumu, Mü’min sûresinin Fetih sûresinden önce inmiş olduğuna kanıt göstermişlerdir. Bu sûrenin Fetih’ten önce indiği kesin olmakla birlikte gösterilen bu kanıt isabetli değildir. Nitekim en son inen sûrelerden olan Nasr sûresinde de Resûlullah’a, Allah’ı hamd ile tesbih ederek O’ndan mağfiret dilemesi emredilmektedir. 

İslâm inancına göre diğer peygamberler gibi Peygamber efendimiz de mâsum (günah işlemekten korunmuş) olduğu için bazı müfessirler, “Günahının bağışlanmasını dile” buyruğunun, peygamberlikten önceki hatalarıyla ilgili olduğunu veya bu buyruğun asıl muhatabının Resûlullah’ın şahsında onun ümmeti olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak bize göre peygamberi bu buyruğun dışına çıkarma çabaları pek anlamlı görünmemektedir. Zira her şeyden önce tövbe ve istiğfar da birer ibadettir. Nitekim Resûlullah, kendisinin günde yetmiş veya yüz kere istiğfar ettiğini yeminle ifade etmiştir (Buhârî, “Da‘avât”, 3; Müsned, IV, 211; bu konuda ayrıca bk. Fetih 48/1-7). 

Bazı müfessirler “Sabah akşam rabbini hamd ile tesbih et” cümlesiyle ikindi ve sabah namazlarının veya beş vakit namazın farz kılınmasından önce uygulanan iki vakit namazın kastedildiğini ileri sürmüşlerse de (bk. İbn Atıyye, IV, 565; Şevkânî, IV, 569), İbn Âşûr’un da haklı olarak belirttiği gibi (XXIV, 171) bu âyetin namazın farz olması veya namaz vakitleriyle ilgisi yoktur; Nasr sûresinde olduğu gibi burada da sadece hamd, tesbih ve istiğfar emredilmiştir.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 668-669
 

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ 

 

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن آذاك قومك فاصبر كما صبر موسى (Eğer sana kavmin eziyet ederse Musa (as)‘ın sabrettiği gibi sabret) şeklindedir.

فَاصْبِرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ 

cümlesi itiraziyyedir.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  وَعْدَ اللّٰهِ  izafeti  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

حَقٌّ  kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.


وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَغْفِرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. لِذَنْبِكَ  car mecruru اسْتَغْفِرْ  fiiline mütealliktır. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اسْتَغْفِرْ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi غفر ‘dır. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 


وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

 

وَ  atıf harfidir. Fiil cümlesidir.  سَبِّـحْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. بِحَمْدِ  car mecruru  سَبِّـحْ ‘nın failinin mahzuf haline mütealliktir.  

بِالْعَشِيِّ  car mecruru  سَبِّـحْ  fiiline mütealliktir. الْاِبْكَارِ  atıf harfi وَ ‘la makabline mütealliktir. 

سَبِّـحْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ 

 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir.

فَ , takdiri … إن آذاك قومك (Eğer sana kavmin eziyet ederse..) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan فَاصْبِرْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bu takdire göre mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

İstînâfiyye veya itiraziyye olarak fasılla gelen  اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  وَعْدَ اللّٰهِ , veciz anlatım kastına binaen, izafetle gelmiştir.

وَعْدَ  kelimesinin Allah lafzına izafeti, vaade dikkat çekip önemini vurgulamak ve tazim içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ  cümlesi, اصْبِرْ  cümlesine atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

لِذَنْبِكَ  car mecruru, اسْتَغْفِرْ  fiiline mütealliktir.

Bu ayetin manası, “Allah kesinlikle Peygamber Efendimiz’e ve onunla beraber iman edenlere nusret edecektir” şeklindedir. Ancak nusret etmesi, bu konuda zorluk olmayacağı anlamına gelmez. Bu zorluklar da sabır, meşakkatlere tahammül gerektirir. Allah’ın kendilerine nusret edeceğini bilenlerin sükûnet içinde, telaşsız olmaları gerekir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 266)


 وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

 

Bu cümle atıf harfi وَ ‘la  فَاصْبِرْ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

بِحَمْدِ رَبِّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması,  كَ  zamirinin ait olduğu Hz. Peygambere tazim ve destek ifade eder. Yine Rabb ismine muzâf olması  حَمْدِ ’ye şan  ve şeref kazandırmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Rabb isminde tecrîd sanatı vardır. 

Bütün vakitlerden kinaye olan  عَشِيِّ  -  اِبْكَارِ (Sabah ve akşam), kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

حَمْدِ - سَبِّـحْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

"Tesbîh" kendisine yakışmayan her türlü şeyden Allah'ı tenzih ve takdis etmek demektir. بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ  kelimeleri için, ikindi ve sabah namazları olduğu ileri sürüldüğü gibi, "اِبْكَارِ , gündüzün evvelinden yarısına kadar,  عَشِيِّ  ise, yarısından sonuna kadar olan kısım demektir" de denilmiştir. Böylece bu ifadenin içine bütün vakitler girmiş olur. Bununla, gündüzün iki tarafının kastedilmiş olduğu da söylenmiştir. Nitekim Cenab-ı Hak, ["Gündüzün iki tarafında namaz kıl.."] (Hud, 114) buyurmuştur. Netice olarak, bu ifadeyle kişinin, Allah'ı zikretmeye devam etmesi, lisanının, o zikirden ayrılmaması, kalbinin bundan gafil olmaması ve bu sayede de melekler zümresine girmesi kastedilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)