Mü'min Sûresi 64. Ayet

اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ  ...

Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de binâ yapan; size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah
2 الَّذِي O’dur ki
3 جَعَلَ yaptı ج ع ل
4 لَكُمُ size
5 الْأَرْضَ arzı ا ر ض
6 قَرَارًا durulacak yer ق ر ر
7 وَالسَّمَاءَ ve göğü س م و
8 بِنَاءً bina ب ن ي
9 وَصَوَّرَكُمْ ve sizi şekillendirdi ص و ر
10 فَأَحْسَنَ ve güzel yaptı ح س ن
11 صُوَرَكُمْ şekillerinizi ص و ر
12 وَرَزَقَكُمْ ve sizi besledi ر ز ق
13 مِنَ
14 الطَّيِّبَاتِ güzel rızıklarla ط ي ب
15 ذَٰلِكُمُ işte budur
16 اللَّهُ Allah
17 رَبُّكُمْ Rabbiniz ر ب ب
18 فَتَبَارَكَ ne yücedir ب ر ك
19 اللَّهُ Allah
20 رَبُّ Rabbi ر ب ب
21 الْعَالَمِينَ alemlerin ع ل م
 
Allah’ın, gecesiyle gündüzüyle, yeriyle göğüyle tabiatın kuruluş ve düzenini insanoğlunun varlığına ve yaşamasına ne kadar elverişli kıldığına, ayrıca insanın yaratılışındaki uyum ve güzelliğe dair özet bilgi verilerek insanlığı Allah’a dua ve ibadet etmeye çağıran 60. âyetin gerekçesi gösterilmektedir. Zamanımızda özellikle elektriğin yaygın kullanımı sayesinde geceleri de kısmen aydınlık hale gelebilmekle beraber hiçbir yapay ışık ve aydınlatma aracının güneşe olan ihtiyacımızı tamamıyla ortadan kaldırması mümkün değildir. Ayrıca gerek elektriğin keşfi gerekse diğer ışık ve ısı imkânlarının geliştirilmesi, Allah’ın tabiata hâkim kıldığı düzen ve insana verdiği akıl sayesinde mümkün olmaktadır. Şu halde Allah’a dua, ibadet ve şükretmeyi gerektiren bütün sebepler devam etmektedir ve edecektir. Buna rağmen belirtilen türden nimetlerin anlamını ve değerini kavrayıp şükrünü eda edenler bulunduğu gibi bazıları bu lutufların sahibi olan Allah’ı inkâr eder, bazıları da mümin olmakla birlikte gafletlerinden dolayı şükürde kusur ederler (Şevkânî, IV, 570). Allah insanları yaratmakla yetinmiyor, 64. âyette belirtildiği üzere, ayrıca temiz nimetlerle hayatlarını sürdürme imkânlarını bahşediyor. Şu halde hem bizi yarattığı için hem de bu imkân ve nimetleri lutfettiği için O’na şükretmeliyiz. Çünkü bizim rabbimiz, kezâ âlemlerin yani var olan her şeyin yaratanı, yaşatanı ve yöneteni yalnızca O’dur. Gerek Kur’an’ın ilk muhatapları olan putperest Araplar’ın sözde tanrıları, gerekse ne türden olursa olsun tanrı yerine konup tapılan yahut taparcasına bağlanılan başka şeyler O’nun karşısında birer hiçten ibarettir. Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 672-673
 

اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ 

 

İsim cümlesidir. اَللّٰهُ  lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. جَعَلَ  değiştirme manasında kalp fiillerindendir.

Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler.Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَكُمُ  car mecruru mahzuf hale mütealliktir. الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. قَرَاراً  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

السَّمَٓاءَ بِنَٓاءً  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. صَوَّرَ  atıf harfi وَ ‘la  جَعَلَ  fiiline matuftur. 

صَوَّرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

صَوَّرَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi صور ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْسَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  صُوَرَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. رَزَقَكُمْ  atıf harfi وَ ‘la  اَحْسَنَ ‘ye matuftur. 

رَزَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنَ الطَّيِّبَاتِ  car mecruru  رَزَقَكُمْ  fiiline mütealliktir.

اَحْسَنَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حْسَنَ ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ 

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  ذٰلِكُمُ  mübteda olarak mahallen merfûdur. ل  harfi buud, yani uzaklık belirten harf,  كُمُ  ise muhatap zamiridir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl haber olup lafzen merfûdur. 

رَبُّكُمْ  ikinci haber olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

 

 

Fiil cümlesidir. فَ   atıf harfidir. تَبَارَكَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  رَبُّ  kelimesi  اللّٰهُ  lafza-i celâlin sıfatı olup merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْعَالَم۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَبَارَكَ  fiili  تَفاعَلَ  babındandır. Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır.

Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Müşareket babı olan müfaale babıyla bu bab arasındaki fark: Müfaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef’ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefaul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen mef’ûl zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

الْعَالَم۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَللّٰهُ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً وَصَوَّرَكُمْ فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ 

 

Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, muhatap ya da herkes tarafından bilindiğine ve sıla cümlesindeki haberin önemine işaret eder.

İsm-i mevsûlden sonra gelecek sıla cümlesini merakla beklemeye de sevkeder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  الله  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsned konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ قَرَاراً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءً , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mahzuf hale müteallık olan car-mecrur  لَكُمُ , ihtimam sebebiyle mef’ûle takdim edilmiştir.

İkinci mef’ûl konumundaki  قَرَاراً  ve atıfla gelen  بِنَٓاءً  kelimelerindeki tenvinler, nev ve tazim ifadesi içindir. 

Gökyüzünün bina edilmekle vasfedilişi, teşbih-i beliğ yoluyla yapılmıştır. (Âşûr)

صَوَّرَكُمْ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

Birbirine atfedilmiş  صَوَّرَكُمْ  ve  فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ  cümleleri hükümde ortaklık nedeniyle sıla cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

فَاَحْسَنَ صُوَرَكُمْ  cümlesindeki  فَ  harfi bir cümlenin diğer bir cümleye atfı için olup aynı zamanda takip manasına da delalet eder. İnsanın suretini yarattı ve hemen ona güzellik verdi, demektir. (Âşûr)

اَرْضَ  -  السَّمَٓاءَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

صَوَّرَكُمْ  -  صُوَرَكُمْ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Allah Teala’nın yarattıklarının özellikleri belirtilerek sıralanmasında cem' ma’at-taksim ve’t tefrik vardır.

وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ  cümlesi وَ  ile … جَعَلَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مِنَ الطَّيِّبَاتِۜ  car mecruru,  رَزَقَكُمْ  fiiline mütealliktir.  مِنَ  ba’diyet ifade eder.

 

ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْۚ 

 

Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İşaret ismi mübteda, lafz-ı celâl haberdir.  رَبُّكُمْ  ikinci haberdir.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle gelmesi, işaret edilene dikkat çekmek ve önemini vurgulamak içindir. Ayrıca tazim ve tecessüm ifade eder. 

Müsnedin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

ذَلِكُمُ اللَّهُ رَبُّكُمْ  cümlesinin durumu, öncesinde geçen benzer cümlenin durumu gibidir. Bunun tekrarlanmak suretiyle yeniden ifade edilmesi, tariz yoluyla onların Allah’tan başkasına ibadet etmedeki yanlış görüşlerine son vermek içindir. (Âşûr)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

İsm-i işaret ve lafza-i celâl marife kelimelerdir. Hem müsnedin hem müsnedün ileyhin marife gelmesi kasr ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Gâfir/64, c. 1, s. 318)

Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 1, s. 234) 

اللّٰهُ  ve  رَبُّ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

ذٰلِكُمُ ‘da istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذٰلِكُ  ve  ذٰلِكُمْ  ile muşârun ileyh en kamil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 5, S. 190)

رَبُّكُمْ  izafeti muzâfun ileyhe tazim ve teşrif ifade etmenin yanında Allah’ın rububiyet vasfıyla insanlara bahşettiği nimetleri hatırlatma kastı vardır.


 فَـتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

 

Cümle atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasl’da, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır. Belagî bir nedenden ötürü bu atıf yapılır.

تَبَارَكَ  mazi fiildir, çekimi yoktur; ancak Allah için kullanılır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Meselâ, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Lafza-i celâlin sıfatı olarak gelen  رَبَّ الْعَالَم۪ينَ  izafeti, veciz ifade içindir. Rabb ismine muzâfun ileyh olması  الْعَالَم۪ينَ  için şan ve şeref ifade eder.

Allah Teâlâ’dan  رَبُّ الْعَالَم۪ينَ  şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın maliki olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin Suresi 5)

Ayette ulûhiyet ve rubûbiyet ifade eden isimler bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)  

اللّٰهُ  ve  رَبُّ  isimlerinde tecrîd sanatı ve mürâât-ı nazîr vardır.

تَبَارَكَ  kelimesinin kök manası berekettir, bu da ziyadelik, büyüme demektir.  تفاعلة  babından dolayı mübalağa ifade eder. Ziyadelik, gelişme ve büyüme manaları Allah Teâlâ hakkında kullanılırsa, takdis, tenzih ve tazim ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Zuhruf Suresi Belagi Tefsiri, c. 4, s. 367 ve Âşûr)

Bereket; تَبَارَكَ الله [Allah zengin ve cömerttir.] (A‘râf 7/54) ayetinde olduğu gibi hayrın çokluğu ve artışı demek olup iki anlamı vardır: Hayrı sürekli olarak artıp çoğalan veya sıfat ve fiillerinde her şeyden daha ileri ve yüce olan demektir. (Keşşâf)

Buradaki  تَبَارَكَ , ya devam ve sebatı olan yahut da hayrı bol olan demektir. (Fahreddin er-Râzî)