هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O |
|
2 | الْحَيُّ | diridir |
|
3 | لَا | yoktur |
|
4 | إِلَٰهَ | tanrı |
|
5 | إِلَّا | başka |
|
6 | هُوَ | O’ndan |
|
7 | فَادْعُوهُ | O’na yalvarın |
|
8 | مُخْلِصِينَ | halis kılarak |
|
9 | لَهُ | yalnız kendisine |
|
10 | الدِّينَ | dini |
|
11 | الْحَمْدُ | hamd |
|
12 | لِلَّهِ | Allah’a mahsustur |
|
13 | رَبِّ | Rabbi |
|
14 | الْعَالَمِينَ | alemlerin |
|
Allah’a nisbet edilen bütün tesirler, yetkiler ve lutuflar öncelikle O’nun hayat sıfatına sahip olmasıyla izah edilebilir. Cansız bir varlıktan (meselâ kendilerine tanrısal nitelik ve işlevler nisbet edilen putlardan) bu fiiller beklenemez. Bu sebeple Tanrı’da hiçbir sıfat bulunmadığını ileri süren Aristo gibi bazı filozoflar bile hayat sıfatını bundan istisna etmişlerdir. 60. âyette Allah Teâlâ, kullarını kendisine dua ve ibadet etmeye davet etmişti; 65. âyette de aynı çağrı tekrarlanmakta; ayrıca bu duanın tam bir dindarlık ve derin bir samimiyetle yalnız Allah’a yöneltilmesi emredilmektedir. Şu halde inançta olduğu gibi dua ve ibadette de şirkten korunmak, Allah istemeyince hiç kimsenin hiçbir iyiliğe, yardıma gücünün yetmeyeceğini bilmek gerekir. Kuşkusuz insanlardan da yardım görürüz; ancak bu beklentilerin makul ölçülerde tutulması, mahlûkun hâlik yerine konmaması gerekir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 673
هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْحَيُّ haber olup lafzen merfûdur.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ cümlesi mübteda هُوَ ‘nin ikinci haber olup lafzen merfûdur.
لَٓا cinsi nefyeden olumsuzluk harfidir. اِلٰهَ kelimesi لَٓا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri, موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir هُوَ mahzuf haberin zamirinden bedeldir.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ
فَ sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir.
ادْعُوهُ fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مُخْلِص۪ينَ kelimesi ادْعُوهُ daki failin hali olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). Burada müfred olan haldir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُ car mecruru مُخْلِص۪ينَ ‘ye mütealliktir. الدّ۪ينَ kelimesi ism-i fail مُخْلِص۪ينَ ‘nin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. İsmi failin fiil gibi amel şartları şunlardır:
1. Harf-i tarifli (ال) olmalıdır. 2. Haber olmalıdır. 3. Sıfat olmalıdır. 4. Hal olmalıdır.
5. Kendisinden önce nefy (olumsuzluk) edatı bulunmalıdır. 6. Kendisinden önce istifham (soru) edatı bulunmalıdır.
Şartlardan birinin bulunması amel etmesi için yeterlidir. Bu amel şartlarından birini taşıyan ism-i fail kendisinden sonra fail ve meful alabilir. Bu fail veya mef’ûl bazen ism-i failin muzâfun ileyhi konumunda da gelebilir. İsm-i fail tercüme edilirken umumiyetle muzari manası verir. Nadiren mazi manası da olabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُخْلِص۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
İsim cümlesidir. اَلْحَمْدُ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. رَبِّ kelimesi lafza-i celâlin sıfatı olup mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الْعَالَم۪ينَ muzâfun ileyh olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. عَالَم۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi علم olan fiilin ism-i failidir.هُوَ الْحَيُّ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin tarifi kasr ifade etmiştir. Müsnedin, müsnedün ileyhe kasrı söz konusudur. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani kullarının üzerinde kahir olma vasfı Allah Teâlâ’dan başkasında bulunmaz.
Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûfun manası; sıfatın bu mevsuftan başkasında bulunmadığının ifade edildiği şekildir. Ama aynı zamanda mevsufta başka sıfatların bulunduğunu da ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Hasr sıygası ile هُوَ الحَيُّ ifadesinde belirtildiği gibi ezelî ve ebedî olarak diri olan ancak Allah azze celledir ve bu ifadedeki kasr da iddia-i kasrdır. (Âşûr)
هُوَ mübteda, الْحَيُّ haberdir. Allah Teala’ya ait bu vasfın marife olarak gelmesi bu sıfatın onda kemâl derecede ve sadece müsnedün ileyhe has olduğunu gösterir.
هُوَ الْحَيُّ cümlesindeki kasr; vahdaniyet cümlesinden olup bu kasra yol açan bütün sözlerin açıklamasıdır. Zira O hayy ve vâhid olmadıkça mevcudat canlı olmaz. Mevcudatta sadece bir ilâh olabilir. Vâhid ve hayy olan, mülkünde hiçbir ortağı olmayan Allah’tır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 319)
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ cümlesi ikinci haberdir. Müsned olan cümle, cinsini nefyeden لَٓا ’nın dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Tahsisle tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır.
Munfasıl zamir هُوَ , cinsini nefyeden لَاۤ ’nın ismi olan اِلٰهَ ’nin mahallinden veya لَٓا ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir. لَا ’nın haberinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
لَاۤ ve إِلَّا ile oluşan kasr, إِلَـٰهَ ile هُوَ arasındadır. هُوَۚ mevsûf/maksûrun aleyh, اِلٰهَ sıfat/maksûr olduğu için kasr-ı sıfat ale’l mevsuf hakiki kasrdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden birden fazla tekid unsuru taşıyan ve tahsis ifade eden bu gibi cümleler, çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
فَادْعُوهُ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ
Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlesindeki فَ , sebebi müsebbebe bağlayan rabıtadır.
مُخْلِص۪ينَ kelimesi, ادْعُوا fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur لَهُ , ihtimam için mef'ûl olan الدّ۪ينَۚ ’ye takdim edilmiştir.
مُخْلِصِينَ ’ye müteallak olan لَهُ ’nun مُخْلِصِينَ ’nin mef’ûlüne takdimi makamın ehemmiyetine binaendir. Çünkü harf-i cerin müteallıkına olan bağı, mef’ûlun amiline olan bağından daha kuvvetlidir. (Âşûr)
ادْعُوا fiilinin failinden hal olan مُخْلِص۪ينَ , ism-i fail kalıbındadır. الدّ۪ينَ mef'ûludur. لَهُ ’nun müteallakıdır.
İsm-i fail kişinin elinde olan fiillerden yapılır. İrade dışında olan fiillerden ism-i fail yapılmaz. Bu tür fiillerin ism-i failini sıfat-ı müşebbehe üstlenir. (Yrd. Doç. Dr. M. Akif Özdoğan, KSÜ, İlahiyat Fakültesi Dergisi 10 (2007), s. 55 - 90, Arapçada İsm-i Fail ve İşlevleri)
Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail, hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur'an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Fatiha Suresindekinin tekrarı olan bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır. Car mecrur لِلّٰهِ , mahzuf habere mütealliktir.
Daha önce Fatiha suresinde de geldiği gibi, insanlara O'na nasıl hamd edeceklerini öğrettiği, Allah'a yapılacak olan senanın inşa edildiği bir istinaf cümlesi de olabilir. (Âşûr)
لِلّٰهِ için sıfat olan رَبِّ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
لِلّٰهِ lafzındaki لْ , tahsis ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsîr)
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ lafzen haber, manen inşâ cümlesidir. Yani ‘elhamdulillah deyiniz’ demektir. Hamd'in Allah'a mahsus olduğunu ifade eder. Bu, Arapların الكريم في العربي (Cömertlik Araplara mahsustur) sözüne benzer.
اَلْحَمْدُ , kelimesinin başındaki اَل takısı istiğrak ifade ettiği için, övgüde mübalağa sanatı vardır. Hitap şeklini zenginleştirmedir. Çünkü hitap, lafzen haber manen emir cümlesidir. Yani 'elhamdulillah deyiniz' demektir. Bu ayette اَلْحَمْدُ (hamd) لِلّٰهِ (Allah’a aittir) diyerek isim cümlesi kullanılmış ve böylelikle الحمد kelimesi Allah’a tahsis edilmiştir. Yani اَحْمَدُ (hamdederim) veya نَحْمَدُ (hamdederiz) diyerek fiil cümlesi kullanılmamış, الحمد herhangi bir zaman veya mekanla kısıtlanmamıştır.
رَبِّ الْعَالَم۪ينَ izafeti الْعَالَم۪ينَ için tazim ve teşrif ifade eder. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde ve رَب isminde tecrîd sanatı vardır.
الْعَالَم۪ينَ lafzının cemi gelme nedeni, kelimeye dahil olan ال takısının istiğrak ifade etmesindendir. Şayet müfret gelseydi o zaman ال 'in ahdiye veya cins için olduğu akla gelebilirdi. Dolayısıyla cemi gelmiş olması ال' in istiğrak için olduğunu belirtmiştir. (Âşûr, Fatiha/1)
Ayette, ulûhiyet ve rububiyet ifade eden isimler, bir arada zikredilmiştir. Allah ve Rabb isimleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Allah ve Rabb isimlerinin arka arkaya gelmesiyle Rabbin Allah olduğu, Allah’tan başka Rab olmadığı vurgulanır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 4, s. 234)
Allah Teâlâ’dan رَبِّ الْعَالَم۪ينَ şeklinde bahsedilmesi; her tür mahlukatın Malik’i olması dolayısıyla azametine işaret eder. (Âşûr, Mutaffifin/5)
65. ayetin sonundaki bu cümle, Allah Teâlâ’yı sena etmeyi ifade eden istînâf cümlesidir. Şeyh Tâhir böyle demiş ve bu cümlenin Kur’ân-ı Kerîm’de kullanıldığı yerlerin çoğunda şan için geldiğini söylemiştir. Bu cümlenin mahzuf bir sözün mamulü olduğu da söylenmiş, قائلين ألحمد لله , (Elhamdulillah diyenler) veya وقولو ألحمد لله (Elhamdulillah deyin) şeklinde takdir edilmiştir. Bu görüşlerin hepsi doğrudur. Kelam bütün bu manaları taşır. Ancak mühim olan bu cümlenin çoğunlukla nimetlerin zikri makamında geldiğine dikkat etmektir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 322)
İbn Abbas'tan (ra) rivayet olunduğuna göre, diyor ki: "Bir kimse, "lailahe illallah" deyince, hemen ardından "Elhamdülillahi Rabbil âlemin / Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun!" desin." (Ebüssuûd)