فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَلَمَّا | ne zaman ki |
|
2 | جَاءَتْهُمْ | onlara gelince |
|
3 | رُسُلُهُمْ | elçileri |
|
4 | بِالْبَيِّنَاتِ | açık kanıtlarla |
|
5 | فَرِحُوا | sevindiler |
|
6 | بِمَا | ile |
|
7 | عِنْدَهُمْ | yanlarında bulunan |
|
8 | مِنَ | -den |
|
9 | الْعِلْمِ | bilgi- |
|
10 | وَحَاقَ | sonunda kuşatıverdi |
|
11 | بِهِمْ | kendilerini |
|
12 | مَا | şey |
|
13 | كَانُوا | oldukları |
|
14 | بِهِ | onunla |
|
15 | يَسْتَهْزِئُونَ | alay ediyor(lar) |
|
Allah’ın âyetlerini tartışmaya, onlarla mücadele etmeye çalışanlara bu sûredeki son bir uyarıdır. Mekke putperestleri genellikle sayılarının çokluğuna, maddî güçlerine, sosyal statülerine güvenerek şımarıp azgınlaşırlar; peygamber ve diğer müslümanlar karşısında inkârcı, alaycı ve baskıcı bir tavır takınırlar; bir gün müslümanlara mağlûp olacaklarına ihtimal bile vermezlerdi. İşte burada tarih şahit gösterilerek onların büyük bir yanılgıya düştükleri hatırlatılmaktadır. Araplar’ın özellikle varlıklı tüccar kesimi, eski uygarlıkların zengin izlerinin bulunduğu ülkelere ticarî yolculuklar yaparlardı. Bu sebeple 82. âyette, “Yeryüzünde gezip de kendilerinden önce yaşamış olanların âkıbetlerini görmezler mi?” buyurulmuştur. Yani onlar, tarihin ibret levhalarını görüyor, fakat bunlardan gereken dersi çıkaracak şekilde zihin yormuyorlardı.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 681
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
فَ atıf harfidir. لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefy harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki, ...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de, cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
جَٓاءَتْهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جَٓاءَتْهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. رُسُلُهُمْ fail olup lafzen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بِالْبَيِّنَاتِ car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir.
فَ karînesi olmadan gelen فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ cümlesi şartın cevabıdır.
فَرِحُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle فَرِحُوا fiiline mütealliktir.
عِنْدَهُمْ zaman zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مِنَ الْعِلْمِ car mecruru mukadder sıladaki aid zamirin mahzuf haline mütealliktir.
حَاقَ atıf harfi وَ ‘la şartın cevabına matuftur.
حَاقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. بِهِمْ car mecruru حَاقَ fiiline mütealliktir. Müşterek ism-i mevsûl مَا fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamiridir, mahallen merfûdur.
بِه۪ car mecruru يَسْتَهْزِؤُ۫نَ fiiline mütealliktir. يَسْتَهْزِؤُ۫نَ cümlesi كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.
يَسْتَهْزِؤُ۫نَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَسْتَهْزِؤُ۫نَ fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi هزأ ‘dir.
Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
فَلَمَّا جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ
فَ , atıftır. لَمَّا edatı, حين manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Cevap fiiline mütealliktir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan جَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ şeklindeki şart cümlesi, لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
فَ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا harf-i ceriyle birlikte فَرِحُوا fiiline mütealliktir. Sılası mahzuftur. عِنْدَهُمْ bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mazi fiiller sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
فَ harfinin manaları birbirine bağlamak konusunda son derece önemli bir yeri vardır. Burada da sanki zeki bir yöneticidir, öncekiyle sonrakileri birbirine direkt olarak bağlamaz, kendinden sonrakileri delil getirir. Dolayısıyla ancak bunların arasında bir ilişki kurulursa mana düzgün olur. فَ , iki kelamın arasına giren bir harftir. Bu iki kelâmdan biri zikredilmiş olduğu gibi, mahzuf da olabilir. Ancak bu mahzuf cümle takdir edilemedikçe mana düzgün olmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 394)
وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Bu cümle وَ ile şartın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Müstakbel, vukûunun kesinliğini ifade için maziyle ifade edilebilir. Böylece gelecekte vuku bulacak olan şey, sanki vuku bulmuş gibidir. Ahirette olacak haller bu işin kesinlikle vuku bulacağına delalet etmek üzere mazi fille anlatılmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
حَاقَ fiilinin faili olan müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası, كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur بِه۪ , ihtimam için, amili olan يَسْتَهْزِؤُ۫نَ fiiline takdim edilmiştir.
Cümlenin müsnedinin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil tecessüm özelliğiyle muhatabın dikkatini uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiil olması, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylem olduğuna veya geçmişte mûtat olarak yapılan ve âdet haline getirilen davranış olduğuna işaret eder. Fail onu sürekli yaptığından âdet haline getirmiştir. (M. Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde Kane Fiili Ve Kur'an’da Kullanımı)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)
Burada حَاقَ fiilinin faili, alay etmekte oldukları şeydir. Yani alay ettikleri şey onları helak etmiştir. Burada mecaz-ı aklî vardır. Çünkü onları, alay ettikleri şey sebebiyle helak eden Allah’tır. Dolayısıyla hakiki fail Allah’tır. Onların alay ettikleri şey ise, yalanladıkları, inatlaştıkları ve resullerini öldürmeye niyetlendikleri zaman resullerin onları Allah’ın azabı ve bu azap sebebi ile helak olmakla korkutmalarıdır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 396)