Fussilet Sûresi 13. Ayet

فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ  ...

Eğer yüz çevirirlerse, onlara de ki: “Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنْ fakat eğer
2 أَعْرَضُوا yüz çevirirlerse ع ر ض
3 فَقُلْ de ki ق و ل
4 أَنْذَرْتُكُمْ ben sizi uyardım ن ذ ر
5 صَاعِقَةً bir yıldırıma karşı ص ع ق
6 مِثْلَ gibi م ث ل
7 صَاعِقَةِ başına düşen yıldırım ص ع ق
8 عَادٍ ’Ad ع و د
9 وَثَمُودَ ve Semud’un
 

Yukarıdaki âyetlerde Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekke müşriklerine, Allah’ın birliğini, bilgisinin ve kudretinin genişliğini kanıtlayan bazı deliller gösterilmişti. Bu bölümdeki âyetlerde ise iki eski Arap topluluğu olup inkâr ve isyanda diretmiş bulunan Âd ve Semûd adlı kavimlerin başına gelenler özetlenerek müşriklerin hâlâ inanmamakta ısrar ettikleri takdirde kendilerinin de benzer şekilde cezalandırılacaklarına işaret edilmektedir.

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 696
 
  

 Sa'aqa صعق :    صاعِقَةٌ dağ yamacı veya duvar gibi ağır bir şeyin yıkılması ya da yere düşmesi sonucunda ortaya çıkan büyük ses/gürültüdür.

  Dilbilimcilerden kimine göre üç anlama gelmektedir: 1- Ölüm 2- Azap 3- Ateş . Bu üç şey de صاعِقَةٌ'un sonucunda ortaya çıkan şeyler yani onun etkileridir.

 Son olarak صاعِقَةٌ gökten gelen şiddetli sestir denmiştir. (Müfredat) 

  Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kuran-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ

 

Ayet, atıf harfi وَ ‘la  9.ayetteki  قُلْ  emrine matuftur. 

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَعْرَضُوا  şart fiili olup, damme üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.

Mekulü’l-kavli  اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً ‘dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.  

اَنْذَرْتُكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

صَاعِقَةً  ikinci mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur.  مِثْلَ  kelimesi  صَاعِقَةً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

صَاعِقَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. عَادٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

ثَمُودَ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuf olup, gayrı munsarıf olduğu için fetha ile mecrurdur. 

Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar. Gayri munsarif “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayri munsariftir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اَعْرَضُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi عرض ’dır.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

فَاِنْ اَعْرَضُوا فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ

 

Cümle  فَ  ile  9. ayetteki  قُلْ  emrine atfedilmiştir. Muhatab Hz. Peygamber, mütekellim Allah Tâlâ’dır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Müspet mazi fiil sıygasındaki  اَعْرَضُوا  cümlesi şarttır. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karinesiyle gelen  فَقُلْ اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً  cevap cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَۜ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Şart için mazi fiil kullanılışı, oluşa ve oluşun devamının istikrarına işaret eder. (Vakafât, s. 114)

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88) 

Veciz ifade kastına matuf  مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ  izafeti, صَاعِقَةً  için sıfattır.

ثَمُودَ , muzafun ileyh olan  عَادٍ ’e matuftur. Gayri munsarif olduğu için tenvin almamıştır.

Hz. Peygamberin uyarma görevi devam ederken  اَنْذَرْتُكُمْ  fiilinin muzari yerine mazi sigasıyla gelmesi uyarma işinin hakikatini vurgulamak içindir.

صَاعِقَةً ’deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder.Tekrar edilmesi korkutma ve uyarma amacına matuf ıtnâbtır. Bu tekrarda ayrıca reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

صَاعِقَةً (yıldırım), yıldırım gibi etkisi çok şiddetli korkunç bir azap demektir.  صَاعِقَةً  aslında gökten yere inen ve düştüğü yeri yakan ateş parçası (yıldırım) demektir. Burada istiare sanatıyla şiddetli azap anlamında kullanılmıştır. Şiddetli azapla yıldırım arasındaki benzerlik de şiddet ve korkunçluktur. Burada Yüce Allah şöyle demiş olmaktadır: Onlara de ki: İşte sizi Âd ve Semûd'un başına gelen yıldırım benzeri bir yıldırıma karşı uyarıyorum. Artık sizin hakkınızda üzerinize azabın indirilmesinden başka herhangi bir çare kalmamıştır. Bu öyle bir azaptır ki, sizden önce inatçılık eden ve bunda direnen, bunun yanında Yüce Allah'tan onu ve rızasını talep etmekten yüz çeviren kimselere inen azaptır. Onlar yalanlamada, inkârda ve inatçılıkta sizlerin selefinizdir. Sizler onların yoluna girdiniz ve helak olmakta da onlar gibi olacaksınız. (Rûhu-l Beyân)

ثَمُودَۜ - عَادٍ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu ayette muhatapların duyarsız kalmaları, önceki kavimlerin bu konuda yaptıkları yanlış davranışlarla anlatılmıştır. Dolayısıyla hem Zerkeşî’nin (ö.794/1392) gösterdiği cihetten, hem de Semûd ve Âd kavimlerinden bahseden kısmın, hitap edilen önceki ve sonraki kısımların arasına girmesi cihetinden istiṭrât vardır. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

Mukâtil der ki: ”Âd ve Semûd kavmi amca çocukları idi. Mûsa ve Karun da amca çocukları idi. İlyas ve Elyesâ amca çocukları, İsa ve Yahya ise teyze oğulları idiler. Bu iki kabilenin burada özellikle zikredilmesi, Kureyşlilerin yazın ve kışın yaptıkları yolculuklarında geçtikleri yol üzerinde olmaları ve onların helaklerine dair izleri görmelerindendir." (Rûhu-l Beyân)

9. ayetteki  قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ [De ki siz mi inkar ediyorsunuz?] cümlesinden sonra [Eğer yüz çevirirlerse] cümlesinin gelmesinde iltifat sanatı vardır. Bu, ikinci şahıstan üçüncü şahsa dönüş (iltifat) tür. Onlar haktan yüz çevirdikleri için onlara hitaptan yüz çevirmek uygun düşmüştür. Bu, güzel bir uygunluktur. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)