فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَإِنِ | fakat eğer |
|
2 | اسْتَكْبَرُوا | büyüklük taslarlarsa |
|
3 | فَالَّذِينَ |
|
|
4 | عِنْدَ | yanında bulunanlar |
|
5 | رَبِّكَ | Rabbinin |
|
6 | يُسَبِّحُونَ | tesbih ederler |
|
7 | لَهُ | O’nu |
|
8 | بِاللَّيْلِ | gece |
|
9 | وَالنَّهَارِ | ve gündüz |
|
10 | وَهُمْ | ve onlar |
|
11 | لَا | hiç |
|
12 | يَسْأَمُونَ | usanmazlar |
|
Mekke’nin aristokrat kesiminin İslâm’ı reddetmelerinin temel sebeplerinden biri de Hz. Peygamber’e tâbi olmayı ve onun etrafında toplanan sıradan insanlar arasına katılmayı, onlarla birlikte Allah’a secde etmeyi kendilerine yedirememeleri şeklindeki ilkel bir benlik duygusuydu; bunu bizzat kendileri de ifade ederlerdi. İşte âyette bu zihniyete değinilmekte ve Allah’ın, onların secdelerine, ibadetlerine ihtiyacı olmadığı, esasen O’nun bıkıp usanmadan kendisine ibadet eden başka kullarının bulunduğu bildirilmektedir. Tefsirlerde bu kulların melekler olduğu belirtilir.
“Rabbinin katında bulunanlar” ifadesi meleklerin mekân yönünden değil, itibar, değer ve O’na yakın olma çabası içinde bulunma yönünden Allah’a yakınlıklarını gösterir. Râzî, bu ifadeye göre meleklerin insanlardan daha üstün olduğunu belirtir (XXVII, 129). Melek olsun insan olsun, Allah katında yücelik ve değer kazanmış varlıklar bile O’na secde ederlerken daha aşağı derecede bulunanların secde etmeyi benliklerine yedirememeleri büyük bir kusurdur, idraksizliktir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 713-714
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ
فَ istînâfiyyedir. اِنِ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. اسْتَكْبَرُوا şart fiili olup damme üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, إن استكبروا فدعهم، أو لا تهتمّ بعصيانهم (Kibirlenirlerse onları terk et veya isyanlarına aldırma) şeklindedir.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Ta’liliyye olması da caizdir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası mahzuftur. عِنْدَ zaman zarfı mahzuf sılaya mütealliktir. رَبِّ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُسَبِّحُونَ fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُسَبِّحُونَ fiili نَ ‘ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
لَهُ car mecruru يُسَبِّحُونَ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. بِالَّيْلِ car mecruru يُسَبِّحُونَ fiiline mütealliktir.
النَّهَارِ atıf harfi و ‘la makabline matuftur.
اسْتَكْبَرُوا fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.
يُسَبِّحُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi سبح ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ
Cümle يُسَبِّحُونَ ‘deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا يَسْـَٔمُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَسْـَٔمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا
ف , istînâfiyyedir. Âşûr ise güneşe ve aya secdeyi yasaklayıp secdenin sadece Allah’a yapılmasını emretmek manası için tefri manasında gelmiştir. Sana uymakta büyüklük taslayıp güneşe ve aya secde etmeye kararlı olsalardı demektir. (Âşûr)
Şart üslubunda haberî isnaddır. اسْتَكْبَرُوا şart cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, فدعهم، أو لا تهتمّ بعصيانهم (Onları terk et veya isyanlarına aldırma) şeklindedir.
Bu cümlede iltifat vardır. Büyüklendikleri vakit kelam onları muhatap makamından indirmiştir. Çünkü muhatabın bir değeri vardır ve bunun yerine onları yok makamına koyarak gaib sıygası kullanmıştır.
فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ
Rabıta harfi فَ , mahzuf şartın cevabının başına gelmiştir. Bu cevap cümlesi mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mübteda konumundaki müfret müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan عِنْدَ رَبِّكَ cümlesinin sılası mahzuftur. عِنْدَ رَبِّكَ bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müsnedün ileyh olan meleklerin ism-i mevsûlle marife olması, tazim ve arkadan gelen haberin önemine işaret eder.
يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ cümlesi الَّذ۪ينَ ‘nin haberidir. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek, azgınların şeytanlara tabi oluşlarının zihinde canlanması sağlanmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda haberî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Veciz ifade kastına matuf رَبِّكَ izafetinde, Hz. Peygamber’e ait zamirin Rabb ismine muzafun ileyh olması Peygamberimize tazim teşrif ve destek içindir.
بِالَّيْلِ - النَّهَارِ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. Bundan maksat bütün zamanlardır.
Burada gece ve gündüz ifadelerinden maksat bütün zamanlardır. (Âşûr)
وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ
Ayetin son cümlesine dahil olan وَ , haliyyedir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.
İsim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidai kelamdır.
Cümlenin müsnedi menfi muzari fiil sıygasında gelmiştir. Bu durum hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil muhatabın dikkatini tecessüm özelliğiyle uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu tesbihin gündüz ve gece ile kayıtlanmasının sebebi, ayetin başında gece ve gündüzün onun ayetlerinden olduğunun zikredilmesidir. وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ sözü ise hal cümlesi olup tesbihin kesilmeksizin, ara vermeksizin sürekli olduğuna, daima tesbih halinde bulunduklarına delalet eder. Bıkmazlar demek, onlara bıkma duygusu asla gelmez demektir. Bu mana olumsuz fiilden önce müsnedün ileyhin takdim edilmesiyle tekid edilmiştir. Çünkü zikredenler, tesbih edenler, ibadet edenler, kalplerinde tesbih ve zikri birbirine katarlar. Her ne zaman zikri artırsalar, zikre olan arzuları da artar, zikre olan arzuları artınca da ona daha çok rağbet ederler ve böylece mutlulukları daha da artar. Allah Teâlâ’nın وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ sözünden benim anladığım mana budur. Çünkü mele-i a‘lâdakiler, arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler celâli ve rububiyetin izzetini görürler ve içlerinde tesbih ve zikirden başka bir şey bulunmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 2, s.171)
Sayfadaki ayetlerin son kelimelerinin, fasılalarındaki و- نَ , ي - نَ harfleriyle oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.