Fussilet Sûresi 39. Ayet

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  ...

Allah’ın varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman kıpırdar kabarır. Şüphesiz ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye gücü hakkıyla yetendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمِنْ biri de (şudur)
2 ايَاتِهِ O’nun ayetlerinden ا ي ي
3 أَنَّكَ sen
4 تَرَى görürsün ر ا ي
5 الْأَرْضَ toprağı ا ر ض
6 خَاشِعَةً boynu bükük خ ش ع
7 فَإِذَا zaman
8 أَنْزَلْنَا döktüğümüz ن ز ل
9 عَلَيْهَا onun üzerine
10 الْمَاءَ suyu م و ه
11 اهْتَزَّتْ titreşir ه ز ز
12 وَرَبَتْ ve kabarır ر ب و
13 إِنَّ elbette
14 الَّذِي
15 أَحْيَاهَا onu dirilten ح ي ي
16 لَمُحْيِي diriltir ح ي ي
17 الْمَوْتَىٰ ölüleri de م و ت
18 إِنَّهُ elbette O
19 عَلَىٰ üzerine
20 كُلِّ her ك ل ل
21 شَيْءٍ şey ش ي ا
22 قَدِيرٌ kadirdir ق د ر
 

Müşrik Araplar’ın İslâm karşısındaki temel bir tutumları da herkesin bu dünyada benimsediği inanç ve davranışlarının hesabını vereceği âhiret hayatını, dolayısıyla yeniden dirilmeyi inkâr etmeleriydi. Âyette kuru toprağa can veren gücün insanı yeniden diriltmeye de muktedir olduğu hatırlatılmaktadır. Ancak, âyette Allah’ın ölüleri dirilten gücü mutlak ifade edildiğinden, burada sadece insanların öldükten sonra diriltilmesi kastedilmeyip bunun yanında mutlak olarak canlılık, sağlık, zindelik, verimlilik, üretkenlik, zihin açıklığı, kalp aydınlığı gibi her türlü olumlu yetenek ve aktiviteleri verenin Allah olduğuna işaret edildiği de düşünülebilir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 714
 

  Nezele نزل :

  Nüzûl نُزُولٌ sözcüğü aslında yüksek bir yerden inmek anlamına gelir.

  İf'al formundaki أنْزَلَ fiili ise indirdi ya da devesinin semerinin inmesini sağlayıp onu konuk etti manasında kullanılır.

  Kur'an ve melekler vasfedilirken kullanılan inzal إنْزالٌ ve tenzil تَنْزِيلٌ kavramlarının farkına gelince tenzil sözcüğü onun peyderpey/tekrar tekrar indirilişine işaret eden yerlerde; inzal إنْزالٌ ise genel kullanım olarak tercih edilir.

  İnsanların başına gelen/inen sıkıntı ya da felakette نازِلَةٌ sözcüğüyle ifade edilir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de birçok türevde 293 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri inzal, menzil, menzile, nâzil, nezle, nevâzil, nüzül (felç), tenezzül, tenzil ve tenzilattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً 

 

وَ  istînâfiyyedir.  مِنْ اٰيَاتِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَنَّ  ve masdar-ı müevvel muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.

أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  كَ  muttasıl zamiri  أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

تَرَى الْاَرْضَ  cümlesi  أَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. تَرَى  fiili mukadder elif üzere merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  تَرَى  ‘bilmek’ manasında kalp fiillerindendir. 

الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. خَاشِعَةً  hal olup fetha ile mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). Burada müfred hal şeklinde gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

خَاشِعَةً  kelimesi, sülasi mücerredi  خشع  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَٓا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْزَلْنَا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهَا  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline mütealliktir.  الْمَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اهْتَزَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘ dir.  رَبَتْ  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. 

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اهْتَزَّتْ  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi هزز ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


نَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَحْيَاهَا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اَحْيَاهَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. مُحْـيِ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olarak  يِ  üzere mukadder damme ile merfûdur. Aynı zamanda muzâftır. الْمَوْتٰى  muzâfun ileyh olup  ى  üzere mukadder kesra ile mecrurdur.  مُحْـيِ  ve  الْمَوْتٰى  maksur isimlerdendir.

Maksur isimler: Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere “maksur isimler” denir. Maksur isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksur isimler de vardır. Maksur isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksure” denir.  اَلْفَتَى – اَلْعَصَا  gibi…

Maksur isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile, mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksur isimler merfu, mansub, mecrur hallerinde hep takdiri olarak (takdiren) îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْيَاهَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi حيي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

مُحْـيِ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

عَلٰى كُلِّ  car mecruru  قَد۪يرٌ ‘e mütealliktir.  شَيْءٍ   muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. قَد۪يرٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. 

قَد۪يرٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً 

 

وَ , istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. 

Masdar ve tekid harfi  اَنَّ ’nin dahil olduğu  اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً  cümlesi sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Masdar-ı müevvel, muahhar mübtedadır. 

تَرَى  cümlesi  اَنَّ ’nin haberidir. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Azgınların şeytanlara tabi oluşlarının zihinde canlanması sağlanmıştır.  

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اٰيَاتِهِ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması ayetlere tazim ve teşrif içindir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

خَاشِعَةً  haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Ayette geçen  خَاشِعَةً  (huşû) kelimes; zelil olmak, boynu bükük kalmak demektir. Yeryüzünde kıtlık baş gösterip bitkilerden, ürünlerden eser kalmaz hale gelince, bu ifade, istiare yoluyla yeryüzü için kullanılır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)


فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْۜ

 

فَ , istinafiyyedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı  اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan  اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ  şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart manalı zaman zarfı  اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْهَا , ihtimam için mef’ûl olan  الْمَٓاءَ ‘ye takdim edilmiştir.

اَنْزَلْنَا  fiili azamet zamirine isnatla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

فَ  karinesi olmadan gelen cevap cümlesi  اهْتَزَّتْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşmuş terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin şart üslubunda verilmesi daha beliğ ve etkilidir.

رَبَتْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la, cevap cümlesine atfedilmiştir. Aynı üslupla gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Önceki cümledeki gaib zamirinden bu cümlede azamet zamirine iltifat vardır.

 

اِنَّ الَّـذ۪ٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىۜ 

 

Beyanî istînâf olarak gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.

اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden  اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka  olmak üzere üç tekid içeren  bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.

اِنَّ ’nin ismi konumundaki has ism-i mevsûl  الَّـذ۪ٓي ’nin sılası olan  اَحْيَاهَا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اِنَّ ’nin isminin, ism-i mevsûlle marife olması, tazim ve sılaya dikkat çekmek içindir.

Mazi fiil hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Veciz ifade kastına matuf  مُحْـيِ الْمَوْتٰى  izafeti  اِنَّ ’nin haberidir.

مُحْـيِ , ism-i fail vezninde gelerek sübut ve devam ifade etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Hâlidî, Vakafât, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümlede tekrar gaib zamire dönülerek iltifat sanatı yapılmıştır.

مُحْـيِ - مَوْتٰىۜ  ve  اَحْيَاهَا - الْمَوْتٰىۜ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab,  اَحْيَاهَا - مُحْـيِ  kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Ayette temsîli istiare vardır. Yeryüzünde bitkilerin yağmurla yeşermesi, kıyamet gününde insanların yeniden diriltilmesine benzetilmiştir.

Toprağın içindeki tohumların çimlenerek bitki haline gelmesine sebep olan yağmur suyunun yeryüzüne inmesi, ölülerin diriltilmesine benzetilmiştir. اَحْيَاهَا  ibaresinde istiare-i tebeiyye vardır. (Âşûr)

 

 اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 

Son cümle ta’liliyyedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ve istimrar ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ , ihtimam için, amili olan قَد۪يرٌ ‘e takdim edilmiştir.

اِنَّ ’nin haberi olan  قَد۪يرٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbında gelmiştir. Bu kalıp, bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve car mecrurun takdiminin tahsis ifade etmesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

شَيْءٍ ‘deki tenvin, kesret ve nev ifade eder. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin bu son cümlesi tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. 

Ayette, muhatabı ikna konusunda etkili bir sanat olan mezheb-i kelamî üslubu kullanılmıştır.

Ayetin fasılası, küçük değişikliklerle Kur'an’da çok kez tekrarlanmıştır. 

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, S. 314)

Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet/44, S. 189)

Dil, Kur'an üslubunun güzelliğindeki belâgatı tasvir etmekten acizdir. Sen, Yüce Allah'ın şu ayetindeki ifade parlaklığını düşün: İşte senin yeryüzünü kupkuru görmen de onun ayetlerindendir. Biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçip kabarır. Ona can veren elbette ölüleri de diriltir. Onun herşeye gücü yeter. Bu anlatım ve (üsluptaki sanatsal diziyi düşün. Ölü toprak için  خَاشِعَةً (boyun eğme), اهْتَزَّتْ (harekete geçme) ve intifâha (kabarma) kelimelerinin kullanılışını bir düşün. Allah, ölüleri diriltip kabirden çıkartacağı gibi, arzı da diriltiyor. Bu hava, öldükten sonra diriltme, çıkartma ve can verme havasıdır. Bu, kalpleri çelen ne parlak bir tasvirdir!!... (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)