اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ |
|
|
3 | يُلْحِدُونَ | doğruluktan sapanlar |
|
4 | فِي | hususunda |
|
5 | ايَاتِنَا | ayetlerimiz |
|
6 | لَا |
|
|
7 | يَخْفَوْنَ | gizli kalmazlar |
|
8 | عَلَيْنَا | bize |
|
9 | أَفَمَنْ | kimse mi? |
|
10 | يُلْقَىٰ | atılan |
|
11 | فِي | içine |
|
12 | النَّارِ | ateşin |
|
13 | خَيْرٌ | daha iyidir |
|
14 | أَمْ | yoksa |
|
15 | مَنْ | kimse (mi?) |
|
16 | يَأْتِي | gelen |
|
17 | امِنًا | güvenle |
|
18 | يَوْمَ | günü |
|
19 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
20 | اعْمَلُوا | yapın |
|
21 | مَا | ne |
|
22 | شِئْتُمْ | diliyorsanız |
|
23 | إِنَّهُ | elbette O |
|
24 | بِمَا | şeyleri |
|
25 | تَعْمَلُونَ | yaptıklarınızı |
|
26 | بَصِيرٌ | görmektedir |
|
“Gerçekten sapma” olarak çevirdiğimiz âyet metnindeki ilhâd kavramı, sözlükte “sapma, ayrılıp uzaklaşma” anlamına gelir. Buradaki mânasıyla ilgili olarak şu açıklamalar getirilmiştir: Kur’an’a imandan sapmak; Kur’an tilâveti sırasında ıslık çalarak, el çırparak, şarkı söyleyip kuru gürültü yaparak Kur’an’ın sesini boğmak suretiyle haksızlığa sapmak, âyetler hakkında yalan dolan sözler sarfetmek, inatçılık ve zorbalık yapmak, şirke sapmak (İbn Atıyye, V, 19; Şevkânî, IV, 593); doğruluktan sapmak, kozmolojik deliller ortaya koyan âyetlerin ifade ettiği gerçeklerden yüz çevirmek (İbn Âşûr, XXIV, 304). Âyetteki ilhâd kavramının bütün bu olumsuz davranışları kapsadığı, dolayısıyla inkârcıların Kur’an ve İslâm konusunda gerçeği saptırmayı amaçlayan, haksızlık ve şiddete dayanan inatçı tutumlarını ifade ettiği düşünülebilir. Âyet, bu tutumları sergileyenlerin Allah tarafından çok iyi bilindiği uyarısında bulunmakta; bu tavırları yüzünden ateşe atılmayı hak edenlerle dürüstlüğü ve hakikati ilke edinenlerin eşit değerde olmadıklarını, uhrevî âkıbetlerinin de aynı olmayacağını, birincilerin ateşte, ikincilerin güvenlik yurdu olan cennette olacaklarını haber vermektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 714اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يُلْحِدُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يُلْحِدُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. ف۪ٓي اٰيَاتِنَا car mecruru يُلْحِدُونَ fiiline mütealliktir. لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَا cümlesi اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَخْفَوْنَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْنَا car mecruru يَخْفَوْنَ fiiline mütealliktir.
يُلْحِدُونَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi لحد ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ
Hemze istifham harfidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
يُلْقٰى elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul fiildir.Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. فِي النَّارِ car mecruru يُلْقٰى fiiline mütealliktir. خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur.
اَمْ atıf harfi hemzenin muadilidir. Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini tayin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 1. Muttasıl اَمْ . Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ atıf harfi اَمْ ile ilk مَنْ ‘e matuf olup mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يَأْت۪ٓي ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
يَأْت۪ٓي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اٰمِناً kelimesi يَأْت۪ٓي ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). Burada müfred şeklinde gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَوْمَ zaman zarfı olup يَأْت۪ٓي fiiline mütealliktir. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَوْمَ hem cümleye hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ
Fiil cümlesidir. اِعْمَلُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası شِئْتُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. شِئْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
مَا ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle بَص۪يرٌ ‘a mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası تَعْمَلُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. بَص۪يرٌ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olarak lafzen merfûdur.اِنَّ الَّذ۪ينَ يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve ve tahkir içindir. Ayrıca müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi muhatabın mevsûlün sılası hakkında bilgisi olduğunu göstermektedir.
Müsnedün ileyh makamındaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan يُلْحِدُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اٰيَاتِنَا ibaresinde ayetler, tazim ve teşrif için azamet zamirine izafe edilmiştir.
اِنَّ ‘nin haberi لَا يَخْفَوْنَ cümlesidir. Cümlenin müsnedi menfi muzari fiil sıygasında gelmiştir. Bu durum hükmü takviye ve istimrarî teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhatabın dikkatini tecessüm özelliğiyle uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, isim cümlesi ve müsnedün ileyhin tekrarı olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
يَخْفَوْنَ fiilinin mef’ûlünün olmaması umum ifade eder, yani Allah Teala’dan hiç bir şey gizli kalmaz demektir.
Önceki ayetteki gaib zamirinden azamet zamirine dönülerek iltifat yapılmıştır.
Hayvan düz yoldan çıkıp yolun kenarına basınca ألحد الحافرولحد (toynak yoldan saptı) denir. Burada ayetleri doğru ve düzgün anlamından saptırarak tevil etme konusunda istiare olarak kullanılmıştır. (Keşşâf, Âşûr)
الحد ; ‘Sapmak, meyletmek ve başka tarafa ayrılıp gitmek’ demektir. "Kabirde lahd" tabiri de buradan gelmektedir. Çünkü lahd bölümü kabrin bir tarafına doğru daha çok meyillidir (kaymış olur). "Allah'ın dininde yan çizdi ve başka tarafa saptı" demektir. (Kurtubî)
Burada geçen الحد kelimesi, doğruluktan ayrılmak, yan çizmek, bir kenara ayrılmak gibi manalara gelir. Bu nedenle sözkonusu bu kelime, Kur'an ayetlerinin gösterdiği doğru yoldan, sağlıklı olan çizgiden sapma anlamında istiâre yoluyla alınmıştır ki, الحد kelimesi, انحراف manasınadır. Bu da sapmak, doğru çizgiden ayrılmak demektir. Aslında ayette geçen ve “doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz’’ kavli, sözkonusu edilen kimselerin tahrifleri sebebiyle, onlar için bir tehdit, bir uyarı ifadesidir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)
اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ
فَ atıf, hemze inkârî istifham harfidir. Cümle önceki istînâfa matuftur. Haberî manada olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır.
İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Sübut ifade eden isim cümlesi formundaki cümlede مَنْ mübteda, يُلْقٰى cümlesi ism-i mevsûlün sılası خَيْرٌ haberdir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehaddi ve kınama manası taşıyan cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan يُلْقٰى فِي النَّار cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
Müsned olan خَيْرٌ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
İkinci müşterek ism-i mevsûl مَنْ , atıf harfi اَمْ ile önceki mevsûle atfedilmiştir. Cihet-i câmia tezattır. Mübteda konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِ cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. Cümlede icâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan مَنْ ’in haberi mahzuftur.
مَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ sözü zikredildikten sonra sadece مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ lafzıyla yetinilmiş خَيْرٌ hazf edilmiştir. Bu, ihtibâk sanatıdır.
İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)
Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)
Ayette ihtibâk sanatı vardır. مَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ [Ateşe atılacak olan] ın zıttı olan مَن يَدْخُلُ الجَنَّةَ [Cennete giren, selametle gelen] ifadesi ve مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً ‘nin zıttı olan مَن يَأْتِي خائِفًا، وهم أهْلُ النّارِ [Korkarak gelen kimseler cehennem ehlidir.] hazf edilmiştir. (Âşûr)
اٰمِناً , hal olarak anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.
يَوْمَ zaman zarfı يَأْت۪ٓي fiiline mütealliktir.
فِي النَّارِ ibaresinde istiare-i tebeiyye vardır. Burada فِي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü ateş hakiki manada zarfiyeye, yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak cehennemliklerin azabında mübalağa ifade etmek üzere bu harf على harfi yerine kullanılmıştır. Ateşte yanma, bir şeyin, bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ cümlesiyle, يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Bu kelam da, onların nasıl cezalandırılacaklarına dikkat çekmektedir. (Ebüssuûd)
اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْت۪ٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِ [O halde kıyamet gününde ateşe atılır mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha iyidir?” Bu ifade kâfir ile mümini temsil anlamında olan bir ifadedir. اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ [Dilediğinizi yapın.] Bu ifade tarzı, çok daha ağır bir tehdit içeren bir ifadedir ve aynı zamanda oldukça da abartılı, dozu daha da şiddetli olan bir anlatımdır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)
اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen tehdit ve tehaddî manası taşıdığı için cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsul مَا’nın sılası olan شِئْتُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Beyanî istînâf olarak gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır.
اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl olan مَا başındaki بِ harf-i ceriyle birlikte بَص۪يرٌ ’e mütealliktir. Sılası olan تَعْمَلُونَ , muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, istimrar, teceddüt ve tecessüme işaret etmiştir.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. بِمَا تَعْمَلُونَ car mecruru, siyaktaki önemine binaen amili olan بَص۪يرٌ ‘a takdim edilmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تَعْمَلُونَ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
بَص۪يرٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu vasfın müsnedün ileyhin ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eder.
Sıfat-ı müşebbehe; benzeyen sıfat demektir. -faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِعْمَلُوا - تَعْمَلُونَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
عَلَيْنَاۜ - اِنَّهُ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.
Ateşe atılmaya karşılık olarak güvenle gelmenin zikredilmesi, müminlerin övgü değer hallerini mübalağalı olarak ifade etmek içindir. İstediğinizi yapın emri de ağır tehdittir. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir, cümlesi de ceza vaadidir. (Beyzâvî)
تَعْمَلُونَ - اِعْمَلُوا kelimeleri arasında iştikak cinası, مَنْ ve مَا ’ların tekrarında ıtnâb ve bu gruplar arasındaki kelimelerde reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu kelam, büyük bir tehdit anlamını ifade etmektedir. (Ebüssuûd, Âşûr)