وَمِنْ اٰيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۜ
İnsanın irade gücünü ve sahip olduğu yetenekleri yanlış yolda kullanması kendisi için kötü sonuçların doğmasına yol açar. Bu, madde âleminde geçerli olan kanunlar gibi bir kanun, bir kuraldır. Bu sonuçlardan kurtulmak için insanın ilâhî iradeye karşı bir mücadele vermeye kalkışması ise büyük bir densizlik ve boşuna ortaya konan bir çabadır.
31. âyetin ilk cümlesi genellikle şöyle açıklanmıştır: Ne kadar güçlü olursanız olun, nasıl bir yola başvurursanız vurun, yapıp ettiklerinize karşılık başınıza bir musibetin gelmesi mukadder ise ondan kaçamazsınız, bu konuda Allah’ı âciz bırakamazsınız, ilâhî iradeyi bertaraf edemezsiniz (Taberî, XXV, 33). Âyette yer alan “yeryüzünde” kaydı mekân açısından da genelliği ifade etmek içindir (İbn Âşûr, XXVII, 104); “nerede olursanız olun” anlamındadır (Hâzin, V, 413).
32-34. âyetlerde yüce Allah’ın kudretine karşı direnmenin anlamsızlığını kavratmak üzere kolayca gözlemlenebilen bir tabiat olayına değinilmekte, gemilerin denizlerde yüzebilmesini sağlayan yasanın O’nun iradesinden kaynaklandığı hatırlatılmaktadır. 32. âyette geçen a‘lâm kelimesinin “dağlar” anlamı esas alınarak âyetin bu kısmına genellikle, “Denizde dağlar gibi akıp giden gemiler” şeklinde mâna verilmiştir (Zemahşerî, III, 406; İbn Atıyye, V, 37-38). Meâlde ise, bu tasvirin daha geniş biçimine yer verilen başka bir âyetteki mâna esas alınarak, “denizde (yelkenlerini) bayraklar gibi (açarak) süzülüp giden gemiler” anlamı tercih edilmiştir (bk. Rahmân 55/24). 33. âyette rüzgârın, gemilerin seyrine yardımcı olması özelliği ön plana çıkarılırken, 34. âyette -sırf rüzgâr faktörüne bağlanmaksızın- dilediği takdirde Allah Teâlâ’nın gemilerde bulunanları helâk edebileceği belirtilmiştir. Gemilerin hareketini sağlayan rüzgârdan söz edilirken bir taraftan sabrın diğer taraftan da şükrün övülmesi dikkat çekicidir.
Eye اي :
Bilgi almak istemede bir şeyin cinsini, türünü sormak, onu belirtmek için أيُّ kullanılır.
Âyet آيَةٌ ise açık ve âşikar bir alamet demektir. Gerçekliği açık olan her şey için kullanılabilir.
Âyetin türediği kelime ya أيُّ kelimesidir, zira o bir şeyi diğer bir şeyden ayırmaktadır, ya da sağlamlaştırma anlamındaki تَأيَّى fiilinden türemiştir. Yüksek ve sağlam binaya da آيَةٌ denmektedir.
Kur'an'da lafzi bir ayırımla ayırt edilmiş her söze de yine آيَةٌ denir. Çoğulu آياتٌ olarak kullanılmaktadır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de sadece bir isim formunda 382 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekli ayettir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la 29. ayete matuftur. مِنْ اٰيَاتِه۪ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْجَوَارِ muahhar mübteda olup mahzuf ى üzere mukadder damme ile merfûdur.
فِي الْبَحْرِ car mecruru الْجَوَارِ kelimesine mütealliktir. كَالْاَعْلَامِ car mecruru, الْجَوَارِ ‘nin mahzuf haline mütealliktir.
الْجَوَارِ kelimesi sülâsî mücerred olan جرى fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata), hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمِنْ اٰيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۜ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la 30. ayetteki istinaf cümlesine atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. الْجَوَارِ muahhar mübtedadır.
مِنْ اٰيَاتِه۪ٓ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması ayetlere tazim ve teşrif kazandırmış, ayetlerin kemâl vasıflara sahip olduğuna işaret etmiştir.
ك harf-i ceri مثل (gibi) manasındadır. فِي الْبَحْرِ ve كَالْاَعْلَامِۜ car mecrurları, الْجَوَارِ ’nin mahzuf haline mütealliktir.
اٰيَاتِ, hakka delalet eden delillerdir. (Âşûr)
Müfredin müfrede benzetildiği teşbih, teşbih edatı zikredildiği için mürsel, vech-i şebeh zikredilmediği için mücmeldir. Müşebbeh gemiler, müşebbehün bih de الْاَعْلَامِۜ ‘dır.
Gemiler büyüklük bakımından dağlara benzetilmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Burada geçen الْاَعْلَامِۜ kelimesi, علَمِۜ kelimesinin çoğulu olup dağ demektir. Âlem, dağlar gibi yüksek olan her şeye mutlak olarak söylenir. Yoksa sadece yol bulmak üzere üzerine ateş yakılan dağa alem deniyor değildir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr))
الْجَوَارِ kelimesi "Akıp giden gemiler" takdirindedir. Anlaşılmasında bir karışıklık olmadığı için, mevsûf durumunda olan السفن (gemiler) kelimesi hazf edilmiştir. Allah Teâlâ, rüzgâr estiğinde suyun yüzünde hareket eden o koca koca gemileri de, ayetlerinden (delillerinden) biri olarak zikretmiştir. Bu bahsedişinin maksadı şu iki şeydir:
a) Bununla, kādir ve hakim bir zatın varlığına istidlal edilmesi,
b) Allah'ın, kulları üzerindeki büyük nimetlerinin farkedilmesi...(Fahreddin er-Râzî, Âşûr)