وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve ne zaman ki |
|
2 | بُشِّرَ | müjdelense |
|
3 | أَحَدُهُمْ | onlardan birine |
|
4 | بِمَا |
|
|
5 | ضَرَبَ | anlattığı |
|
6 | لِلرَّحْمَٰنِ | Rahman’a |
|
7 | مَثَلًا | benzer olarak |
|
8 | ظَلَّ | kesilir |
|
9 | وَجْهُهُ | yüzü |
|
10 | مُسْوَدًّا | kapkara |
|
11 | وَهُوَ | ve o |
|
12 | كَظِيمٌ | öfkesinden yutkunup durur |
|
Müşrik Araplar kız çocuklarını istemedikleri, onları doğru dürüst insan saymadıkları, savaşa dayanıklı olmayıp, ömürlerini güzel görünmek için süslenmekle geçirmeleri gerekçesiyle kadın cinsini hor gördükleri halde hem meleklerin hem de Allah’a ortak kıldıkları putların dişi olduklarına inanır, ayrıca bu dişi putları Allah’ın kızları olarak kabul ederlerdi. Ayetlerde bu hurafî ve tutarsız inançlar reddedilmiştir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 770وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ
وَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بُشِّرَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بُشِّرَ fetha üzere mebni, meçhul mazi fiildir. اَحَدُ naib-i fail olup lafzen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl بِ harf-i ceriyle birlikte بُشِّرَ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası ضَرَبَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
ضَرَبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
لِلرَّحْمٰنِ car mecruru ضَرَبَ fiiline mütealliktir. مَثَلاً kelimesi ضَرَبَ fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Birinci mef’ûlun bih mahzuftur. Takdiri, ضربه şeklindedir.
فَ karînesi olmadan gelen ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ cümlesi şartın cevabıdır.
ظَلَّ fetha üzere mebni nakıs, mazi fiildir. كَانَ gibi ismini ref haberini nasb eder.
وَجْهُهُ kelimesi ظَلَّ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُسْوَداًّ kelimesi ظَلَّ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
بُشِّرَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi بشر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
مُسْوَداًّ sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan افْعَلَّ babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَهُوَ كَظ۪يمٌ
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
كَظ۪يمٌ haber olup lafzen merfûdur.
كَظ۪يمٌ mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ وَهُوَ كَظ۪يمٌ
وَ , istinafiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart edatı اِذَا ‘nın muzâfun ileyhi olan بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً , şart cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)
Şart manalı zaman zarfı اِذَا , cevap cümlesine mütealliktir.
بُشِّرَ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.
Mecrur mahaldeki مَا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harfiyle birlikte اتَّخَذَ fiiline mütealliktir. Sılası olan ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ف۪ karinesi olmadan gelen cevap cümlesi ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ , nakıs fiil ظَلَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. ظَلَّ istimrar fiillerindendir. Yüzün kararmasının devam ettiğine işaret eder. Dönüşüm ifade eder. Nitekim nakıs fiillerin çoğu bu anlamda kullanılır.
ظَلَّ ’nin ismi olan وَجْهُهُ , veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
وَهُوَ كَظ۪يمٌۚ cümlesi, nasb mahallinde hal olarak gelmiştir. وَ haliyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَظ۪يمٌۚ , mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
ظَلَّ - مُسْوَداًّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
بُشِّرَ ve كَظ۪يمٌۚ arasında îhâm-ı tıbâk vardır.
Benzer manasındaki مَثَلاً ‘deki tenvin tahkir ifade eder.
Yüzün kararması, kötü haber almaktan kinayedir.
ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَداًّ [Yüzün kararması] ifadesinde sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır.
مَثَلاً ‘in nekreliği cüns ve tahkir içindir.
Şart, cevap ve hal olmak üzere üç cümleden oluşmuş ayette şart cümlesi, vuku bulma ihtimali yüksek durumlarda kullanılan şart harfi olan اِذَا ile gelmiştir.
بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلاً [Kendisinin, temsilen Rahmân’a isnat ettiği] ifadesi, Allah’a misl -yani benzer- kıldığı cins ile demektir; çünkü müşriklerden biri melekleri Allah’ın bir cüzü ve parçası kıldığında onu Allah’ın cinsi ve benzeri kılmış olmaktaydı; zira çocuk babanın cinsinden olur; yani onlar, Allah’a bu cinsi nispet etmişlerdir. (Keşşâf)
ظَلَّ dönüşüm ifade eder. Nitekim nakıs fiillerin çoğu bu anlamda kullanılır. مُسْوَداًّ kelimesi مُسْوَدٍ (kara) ve مُسْوَدْ (kapkara) şeklinde okunmuştur. Bu takdirde ظَلَّ ‘de, müjdelenen kişiye raci bir zamir vardır; وَجْهُهُ مُسْوَدٌ (yüzü simsiyah) ifadesi ise haber yerine geçen bir cümle olur. (Keşşâf)
كَظ۪يمٌ , ‘açıklamadığı bir tasadan, endişeden bir yudum almak, yutmak’ manasındadır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 4, s.92)