فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاخْتَلَفَ | birbirleriyle ihtilafa düştüler |
|
2 | الْأَحْزَابُ | guruplar |
|
3 | مِنْ |
|
|
4 | بَيْنِهِمْ | aralarından çıkan |
|
5 | فَوَيْلٌ | vay haline |
|
6 | لِلَّذِينَ |
|
|
7 | ظَلَمُوا | zulmedenlerin |
|
8 | مِنْ | -ndan |
|
9 | عَذَابِ | azabı- |
|
10 | يَوْمٍ | bir günün |
|
11 | أَلِيمٍ | acıklı |
|
Hz. Îsâ’nın getirdiği hikmet, beşer aklına yol gösterecek ve yalnızca akılla bilinemez konuları aydınlatacak, ihtilâfa düştükleri alanlarda son sözü söyleyecek olan vahiydir. Vahiy bu fonksiyonu yerine getirmiş, fakat gerek yahudiler ve gerekse daha sonra hıristiyanlar yine de ihtilâfa düşmüşler, çeşitli mezheplere ayrılmışlardır. Bunun sebebi zulümdür. Burada zulmün anlamı, şeytana uyarak ve geçici dünya menfaatlerine öncelik vererek vahyin kıymetini bilmemek, peygambere kulak asmamak, bu büyük rahmet ve nimetten istifade etmemektir. Tabii bu zulmün sonu da cehennemdir, ebedî saadet fırsatının zayi edilmesidir. Peygamberlerin olağan üstü gayretlerine rağmen yola gelmeyen inkârcıların gerçeği kabul edebilmeleri için kıyametin kopması gerekmektedir, onlar ancak bunu gördükten sonra inanacaklardır. Fakat kıyamet birden kopacağı, kendilerini inançsız ve hazırlıksız yakalayacağı için bu bilgi ve kabulün bir faydası olmayacaktır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 782-783
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ
Ayet, atıf harfi فَ ile 63.ayetteki ولمّا جاء عيسى بالبيّنات istinaf cümlesine matuftur.
Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. اخْتَلَفَ fetha üzere mebni mazi fiildir. الْاَحْزَابُ fail olup lafzen merfûdur. مِنْ بَيْنِهِمْ car mecruru الْاَحْزَابُ ‘un mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اخْتَلَفَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi خلف ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Cümle, atıf harfi فَ ile اخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ ‘a matuftur.
وَيْلٌ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle mahzuf habere müteallik olup, mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
ظَلَمُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْ عَذَابِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. يَوْمٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَل۪يمٍ kelimesi يَوْمٍ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ
Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi فَ ile 63. ayetteki ولمّا جاء عيسى بالبيّنات istînâf cümlesine atfedilmiştir.
Ayetin ilk cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Car mecrur مِنْ بَيْنِهِمْۚ , fail olan الْاَحْزَابُ ’nun mahzuf haline mütealliktir.
مِنْ بَيْنِهِمْ sözündeki مِنْ harfinin ibtidaiyye olarak اخْتَلَفَ fiiline müteallik gelmiş olması mümkündür. İhtilaf, ‘aralarına başka birisi girmeden kendi içlerinde çıktı’ anlamındadır. Yani onlar, dinleri hususunda sağlamlardı ancak içlerinde zuhur eden ihtilafı önleyemediler. (Âşûr)
Bunların kim oldukları hakkında da iki görüş vardır: Birincisine göre bunlar Yahudi ve Hristiyanların meydana getirdiği kitap ehlidir. Birbirlerine muhalefet etmişlerdir. İkincisine göre ise bunlar Nasturi, Melkâni ve Yakubilerin meydana getirdiği Hristiyan fırkalarıdır. Îsa hakkında ihtilaf etmişlerdir. Nasturiler o Allah'ın oğludur derken, Yakubiler o Allah'ın kendisidir, Melkâniler de birileri Allah olan üçün üçüncüsüdür demişlerdir. (Kurtubî)
Ayet iki farklı ihtilafı içermektedir ve ف harfi hakiki ve mecazî takip manasında kullanılmıştır. Son ihtilafı içermesi müşabehet alakasıyla mecazidir. Buna izin vermeyen şeriate tabi olanlar arasında ani ve yeni bir ihtilafa benzetilmiştir. Sanki Îsa (as)’ın ba’sini takiben olmuştur. Halbuki bu bidatler arasında uzun bir zaman geçmiştir. (Âşûr)
فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ
Ayetin son cümlesi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan وَيْلٌ ‘ün haberi mahzuftur. لِلَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl ve مِنْ عَذَابِ car-mecruru bu mahzuf habere mütealliktir.
Müsnedün ileyh olan وَيْلٌ kelimesinin nekre gelmesi tahkir ifade etmiştir. Zem manasındaki mübtedanın tenkiri de caizdir.
Mecrur mahaldeki اَلَّذِينَ ism-i mevsûlun sılası olan ظَلَمُوا , mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
اَل۪يمٍ kelimesi يَوْمٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. يَوْمٍ ’deki tenvin tazim ifade eder.
وَيْلٌ cehennemde bir vadi olarak bilinen yerdir. Azap manasında beddua olarak kullanılır. Beddua manasında olduğunda mübtedanın nekre gelmesi caizdir. وَيْلٌ , kâfirlere aittir. Çünkü şiddet ifade eden bir kelimedir. Zira و - يْ - لٌ harflerinin meydana getirdiği terkip, hemen hemen daima şiddet manası taşır. (Fahreddin er-Râzî, Bakara/79)
Cümle haber formunda geldiği halde muktezâ-i zâhirin hilafına olarak beddua manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
ظَلَمُوا - اَل۪يمٍ - عَذَابِ - وَيْلٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ izafetinde azap, elim güne isnad edilmiştir. Aslında elim olan gün değil, azaptır. Bu üslup, o gündeki azabın korkunçluğunu vurgulamak için yapılan mecazî isnad sanatıdır.