Duhân Sûresi 12. Ayet

رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ اِنَّا مُؤْمِنُونَ  ...

İnsanlar, “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz” derler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَبَّنَا Rabbimiz ر ب ب
2 اكْشِفْ kaldır ك ش ف
3 عَنَّا bizden
4 الْعَذَابَ azabı ع ذ ب
5 إِنَّا çünkü biz
6 مُؤْمِنُونَ inanıyoruz ا م ن
 

Allah Teâlâ peygamberlerini mûcizelerle desteklemekte, böylece hem onların yüklerini hafifletmekte hem de insanların iman etmelerini kolaylaştırmaktadır. Bu mûcizeler bazan ihtiyaçların karşılanması, bazan da âsilerin, zalimlerin, inkârcılıkta direnenlerin cezalandırılması şeklinde olmaktadır.

Duhân (duman) mûcizesi, olup bitmiş bir olay mıdır, yoksa kıyamet yaklaştığında gerçekleşecek bir alâmet midir? Bu soruya iki farklı cevap verilmiştir. “Henüz olmadı” diyenlere göre duman olayı, kıyamet yaklaştığında vuku bulacak, bu uyarıya rağmen insanlar inkârdan vazgeçmeyecekler, arkasından kıyamet kopacak ve herkes ettiğini bulacaktır. “Duman olayı Hz. Peygamber hayatta iken gerçekleşti” diyenlere göre ise “duman”dan maksat, açlık yüzünden meydana gelen görme bozukluğudur, “Amansız bir şekilde yakaladığımız” diye tercüme ettiğimiz “batşa” ise Bedir Savaşı’dır. Buhârî, bu yorumu, sahâbe rivayetlerine dayanarak şöyle açmaktadır: Müşrikler çağrısına karşı direnince Hz. Peygamber, Allah’a yalvararak, Hz. Yûsuf’un kavmine yaptığı gibi bunlara da bir kıtlık vermesini istedi. Duası kabul edildi, kıtlık geldi, yiyecek içecek bir şey kalmadı. İnsanlar derilere ve kemiklere varıncaya kadar ne buldularsa yediler. Açlıktan öylesine zayıfladılar ki sonunda görme bozukluğuna yakalandılar, baktıklarında kendilerini kuşatmış bir duman görüyorlardı. Hz. Peygamber’e başvurarak bu azabın kaldırılması için dua etmesini, artık inandıklarını söylediler. O ise “Azap kalkınca yine eski halinize dönersiniz” buyurdu. Nitekim duası üzerine azap kaldırıldı, onlar da derhal eski inkârcılıklarına döndüler. Allah bu dönekliğin, inkâr ve zulümde ısrar etmenin cezasını Bedir Savaşı’nda verdi. Kur’an’da geçen şu beş olay bu dünyada gerçekleşmiştir: Lizâm cezası (Tâhâ 20/129; Furkan 25/77), Rûm’un yenilmesi (Rûm 30/2), ayın yarılması (Kamer 54/1), bu sûrede geçen duhân ve batşa (Buhârî, “Tefsîr”, 44/1-5).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 793-794
 

رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ

 

 

Nida harfi mahzuftur. Münada olan  رَبَّ  muzâftır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Nidanın cevabı  اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ ‘dir.   

اكْشِفْ  dua manasında, sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. عَنَّا  car mecruru  اكْشِفْ  fiiline mütealliktir.  الْعَذَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 


 اِنَّا مُؤْمِنُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَّا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.

مُؤْمِنُونَ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

مُؤْمِنُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

رَبَّـنَا اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mekulü’l-kavle dahildir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nida harfinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu hazif, mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.  رَبَّـنَا , münadadır.

Nidanın cevabı olan  اكْشِفْ عَنَّا الْعَذَابَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir üslubunda olmasına rağmen, cümle emir anlamından çıkarak dua manasına gelmiştir. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.

Emir fiil aslen; makam bakımından yukarıda olan bir kişinin, makam bakımından daha alt seviyede olan birinden henüz husule gelmemiş bir fiilin yapılmasını istemek için vaz edilmiştir (ki buna isti'lâ yoluyla denir). Vücûb ifade eder. Eğer emir alt seviyede olan birinden daha üst seviyede olan birine yönelik olursa buna dua denir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

عَنَّا  car mecruru  اكْشِفْ  fiiline mütealliktir. الْعَذَابَ  kelimesi اكْشِفْ  fiilinin mef’ûludür.

Arapçada bir cümlenin, kendisinden önceki cümle ile irap yönüyle irtibatlı olmamasına istinâfiye cümlesi denilmektedir. Münâdâda aynı durum söz konusudur. Münadadan sonra gelen yeni cümle, istinâfiyye cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.

Arapçada münada ve münadadan sonra gelen cümlenin ayrı cümle oluşu nahiv ve belâgat açısından dikkat çekicidir. Nahiv açısından iki yapı arasında öğe irtibatı kurulmamış; bağımsız cümleler kabul edilmiştir. Belâgat açısından ise, tek kelimeden oluşan münada, bir cümle olarak kabul edilmiştir. (Ksü İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2015) Arap Dilinde Münada Ve İşlevleri Prof.Dr. M. Akif Özdoğan)


 اِنَّا مُؤْمِنُونَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.

اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa  asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  مُؤْمِنُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.