Câsiye Sûresi 10. Ayet

مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ  ...

Arkalarında da cehennem vardır. Dünyada kazandıkları ve Allah’tan başka edindikleri dostlar onlara hiçbir fayda vermez. Onlar için elbette büyük bir azap vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مِنْ
2 وَرَائِهِمْ ötelerinden de و ر ي
3 جَهَنَّمُ cehennem
4 وَلَا ve
5 يُغْنِي bir yarar sağlamaz غ ن ي
6 عَنْهُمْ kendilerine
7 مَا
8 كَسَبُوا kazandıkları ك س ب
9 شَيْئًا şeyler ش ي ا
10 وَلَا ve (sağlamaz)
11 مَا şeyler
12 اتَّخَذُوا edindikleri ا خ ذ
13 مِنْ
14 دُونِ başka د و ن
15 اللَّهِ Allah’tan
16 أَوْلِيَاءَ veliler و ل ي
17 وَلَهُمْ ve onlar için vardır
18 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
19 عَظِيمٌ büyük ع ظ م
 

Evren kitabı, okumasını bilenleri Allah’a inanmaya ve O’nun nimetlerine şükretmeye götürdüğü gibi vahyedilen kitap Kur’an-ı Kerîm de, O’na kulak verenleri, gönderene ve tebliğ edene bakarak âyetlerini ciddiye alıp üzerinde düşünenleri, ondan bir hayat rehberi olarak lâyıkıyla istifade edenleri, dünyada düzgün bir hayat sürme, Allah’ın rızasını elde etme ve ebedî hayatta sonsuza kadar mutlu olma imkânla­rına kavuşturur. Bu kitabın kıymetini bilmeyenler, mâkul bir delile dayanmadıkları halde kurulu düzenin kendilerine sağladığı itibar ve menfaatler kaybolmasın diye onu inkâra yönelenler ise dünyada refah içinde yaşasalar bile ebedî âlemde perişan olacaklar, şiddetli cezalar göreceklerdir.

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 12-13
 

مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ 

 

Ayet,  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ  cümlesinden bedel olup mahallen merfûdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مِنْ وَرَٓائِهِمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  جَهَنَّمُۚ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.


 وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘la  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ  cümlesine matuftur. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُغْن۪ي  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  عَنْهُمْ  car mecruru  يُغْن۪ي  fiiline mütealliktir. 

مَا  ve masdar-ı müevvel  يُغْن۪ي ‘nin faili olarak mahallen merfûdur.  كَسَبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  شَيْـٔاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. مَا اتَّخَذُوا  atıf harfi  وَ ‘la ilk masdar-ı müevvele matuftur. 

اتَّخَذُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  مِنْ دُونِ  car mecruru amili  اتَّخَذُوا ‘nün mahzuf ikinci mef’ûlü bihe mütealliktır.  Aynı zamanda muzâftır.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

اَوْلِيَٓاءَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  اَوْلِيَٓاءَ  kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir. Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.

Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

يُغْن۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  غني ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ

 

Ayet, atıf harfi  وَ ‘ la  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ  ‘e matuftur. İsim cümlesidir.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktır.  عَذَابٌ  kelimesi muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

عَظ۪يمٌ  kelimesi  عَذَابٌ ‘nün sıfatı olup damme ile merfûdur.

عَظ۪يمٌ  kelimesi mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta surekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

مِنْ وَرَٓائِهِمْ جَهَنَّمُۚ 

 

Ayet,  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ  cümlesinden bedeldir. Fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi, kemâl-i ittisâldir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâzı hazif sanatı vardır.  مِنْ وَرَٓائِهِمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  جَهَنَّمُ , muahhar mübtedadır.

الوَراءِ  (arka) kelimesi yakınlık ve dikkatsizlik için temsili istiaredir. Tıpkı Kehf suresi 79. ayette  “وكانَ وراءَهم مَلِكٌ يَأْخُذُ كُلَّ سَفِينَةٍ غَصْبًا (Onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı.) diye geçtiği gibi. (Âşûr)


وَلَا يُغْن۪ي عَنْهُمْ مَا كَسَبُوا شَيْـٔاً وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ

 

 

وَ , atıf harfidir. Cümle hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayetteki  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌۜ  cümlesine atfedilmiştir. Cümleler arasındaki anlam bütünlüğü barizdir. Vasılda, atfedilen cümlelerin her ikisinin de aynı tür olması vaslın güzelliklerinden kabul edilmiştir. Fakat burada fiil cümlesi isim cümlesine atfedilmiştir. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kastediliyorsa aralarında atıf yapılabilir (Rıfat Resul Sevinç, Arapçada Cümle Yapısı, 2010, S. 190-191) 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  كَسَبُوا  cümlesi, masdar teviliyle  يُغْن۪ي  fiilinin faili konumundadır. Masdar-ı müevvel müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْهُمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir. 

لَا يُغْن۪ي  fiilinin mef’ûlü olan  شَيْـٔاً ’deki tenvin kıllet ve herhangi bir anlamında nev ifade eder. Bilindiği gibi menfi siyakta nekre umum ve şümule işarettir.

Ayetteki ikinci masdar-ı müevvel cümlesi  وَلَا مَا اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَۚ  önceki masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Cümleye dahil olan  لَا , olumsuzluğu tekid için gelmiş zaid harftir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mahzuf ikinci mef’ûle müteallik olan  مِنْ دُونِ اللّٰهِ  izafeti gayrının tahkiri içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

اَوْلِيَٓاءَ ’nin nekre gelişi tahkir, nev ve kesret ifade eder.

اَوْلِيَٓاءَ  kelimesi ‘yakın, müttefik ve dostlar’ demektir. Nefy siyakında ve nekre olarak geldiği için Allah’tan başka dostun fayda sağlayamayacağını ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umum ve şümule işaret eder.

كَسَبُوا - اتَّخَذُوا  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۜ

 

Cümle atıf harfi  وَ  ile önceki ayetteki  لَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ ’a atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâzı hazif sanatı vardır.  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَذَابٌ , muahhar mübtedadır. 

Müsnedün ileyh olan  عَذَابٌ kelimesinin nekre gelmesi nev, tazim ve kesret ifade etmiştir. Azabın hakikatinin ancak Allah tarafından bilineceğine işaret eder.

عَظ۪يمٌ۟  sıfat olarak gelmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

عَذَابٌ ‘un sıfatı olan  عَظ۪يمٌۜ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 عَذَابٌ  - جَهَنَّمُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.