وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ وَلِيُوَفِّيَهُمْ اَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
İyiler de kötüler de tek dereceli değildir; iyiliğin ve kötülüğün hem nicelik hem de niteliğine göre sahipleri derecelendirilmiş, ceza ve ödülleri de bu derecelere göre verilmiştir ve verilecektir. Böylece hiçbir kimsenin zerre kadar hakkı zayi edilmemiş, her şey karşılığını bulmuştur.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 35وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesidir. لِكُلٍّ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. دَرَجَاتٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.
مَّا müşterek ism-i mevsûl مِنْ harf-i ceriyle دَرَجَاتٌ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası عَمِلُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَلِيُوَفِّيَهُمْ اَعْمَالَهُمْ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لِ harfi, يُوَفِّيَهُمْ fiilini gizli اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiiline mütealliktir. Takdiri, جازاهم (Onların cezasını verir.) şeklindedir. اَنْ ve masdar-ı müevvel, لِ harf-i ceriyle birlikte خَلَقَ fiiline mütealliktir.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُوَفِّيَهُمْ fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَعْمَالَهُمْ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُوَفِّيَهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi وفي ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
هُمْ لَا يُظْلَمُونَ hal cümlesi olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَا يُظْلَمُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُظْلَمُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ
وَ , istînâfiyyedir.
İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Sübut ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur mahzuf mukaddem habere mütealliktir. دَرَجَاتٌ , muahhar mübtedadır. Müsnedün ileyhin nekre gelmesi tazim ve kesret ifade etmiştir.
وَلِكُلٍّ ’deki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl دَرَجَاتٌ ‘ ün mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
مِن harfinin ibtidaiyye olması caizdir. (Âşûr)
İsm-i mevsûl مَّا ‘nın sılası olan عَمِلُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Bu ayette tağlîb üslubu yerine istiare sanatı bulunduğu da söylenebilir. دَرَجَاتٌ (dereceler) kelimesi مراتب (makamlar, mertebeler) manasında kullanılarak istiare-i mekniyye-i asliyye yapılmıştır. Dolayısıyla دَرَجَاتٌ kelimesi ‘mertebeler/makamlar’ manasına geleceğinden ayetin fehvasına hem cennetlikler hem de cehennemlikler dahil olurlar. (Ahmet Musa Üstünbaş, Ahkâf Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından İncelenmesi ve Âşûr)
لِكُلٍّ دَرَجَاتٌ (Herkesin dereceleri vardır) cümlesinde, haber mübtedaya takdim edilmiştir. Çünkü bu cümlenin gelişinden maksat, verilen haberdir ve önemli olan da budur. Konu dereceler değil, derecelerin sahipleridir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.221)
وَلِيُوَفِّيَهُمْ اَعْمَالَهُمْ
وَ , atıf harfidir.
Sebep bildiren harf-i cer لِ ‘nin gizli أنْ ‘le masdar yaptığı لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde, takdiri olan جازاهم بذلك (Onları bu şekilde cezalandırdı) mahzuf fiile mütealliktir. Mukadder fiille birlikte cümle, وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ cümlesine matuftur.
اَعْمَالَهُمْ izafeti يُوَفِّيَ fiilinin ikinci mef’ûludur.
اَعْمَالَهُمْ - عَمِلُواۚ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لِيُوَفِّيَهُمْ [Onlara işlediklerinin karşılığını tastamam ödesin diye] ifadesi nûn ile ve لنوفِّيهم (Onlara işlediklerinin karşılığını tastamam ödeyelim diye) şeklinde de okunmuştur. Bu ifade sebep bildirmektedir; söz kendisine delalet ettiği için de bu sebep hazf edilmiştir. Adeta şöyle buyrulmaktadır: Onlara amellerinin karşılığını tastamam ödemek ve haklarına zulmetmemek için karşılıklarını amellerine göre takdir etti ve mükâfatı “(yukarı doğru) dereceler”, cezayı da “(aşağı doğru) derekeler” şeklinde yaptı. (Keşşâf)
وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Ayetin son cümlesine dahil olan وَ , haliyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidai kelamdır. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.
Müsnedin menfî muzari sıygada gelmesi hükmü takviye, tecessüm, teceddüt ve istimrar ifade eder.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَا يُظْلَمُونَ fiil meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)
Bu cümle birçok surede tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, S. 314)
Bu ayetlerde fail Allah Teâlâ'dır. Çünkü eksiksiz, tam olarak vermek, sadece O'nun yapabileceği bir şeydir. Zaten bu makamda O'nun dışında kimse akla gelmez.
Bu cümlede zamir, müminlerden ve kâfirlerden oluşan iki farklı grubu ifade eder. Bazı kitaplarda yazılı olduğu gibi cezayı hak eden tek bir grup kastedilmemiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.226)
وهم لا يُظْلَمُونَ cümlesi, iki taraftan birinin, yani cezayı hak edenin ölümüne karşı, ölümün daha ağır olduğu sanılmasın diye gelmiş bir ihtiras cümlesidir. (Âşûr)