Ahkaf Sûresi 20. Ayet

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟  ...

İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَوْمَ ve gün ي و م
2 يُعْرَضُ sunulacakları ع ر ض
3 الَّذِينَ kimseler
4 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
5 عَلَى
6 النَّارِ ateşe ن و ر
7 أَذْهَبْتُمْ zayi ettiniz ذ ه ب
8 طَيِّبَاتِكُمْ bütün güzelliklerinizi ط ي ب
9 فِي
10 حَيَاتِكُمُ hayatınızda ح ي ي
11 الدُّنْيَا dünya د ن و
12 وَاسْتَمْتَعْتُمْ ve sefa sürdünüz م ت ع
13 بِهَا bunlarla
14 فَالْيَوْمَ bugün ي و م
15 تُجْزَوْنَ cezalandırılacaksınız ج ز ي
16 عَذَابَ bir azab ile ع ذ ب
17 الْهُونِ alçaltıcı ه و ن
18 بِمَا ötürü
19 كُنْتُمْ ك و ن
20 تَسْتَكْبِرُونَ büyüklük taslamanızdan ك ب ر
21 فِي
22 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
23 بِغَيْرِ haksız yere غ ي ر
24 الْحَقِّ haksız yere ح ق ق
25 وَبِمَا ötürü
26 كُنْتُمْ ك و ن
27 تَفْسُقُونَ ve yoldan çıkmanızdan ف س ق
 

Dünyada kendilerine servet, yetki ve iktidar verilenler bunların hakkını verir, kendilerinin olduğu kadar başkalarının da iyilik ve mutluluğu için gayret gösterirlerse şüphesiz büyük mükâfatlara nâil olacaklardır. Aksini yapar, bu nimetleri, insanların peşinde koştuğu güzellikleri bencilce kullanır, hakka ve hukuka riayet etmez, ebedî hayata da gerekli payı ayırmazlarsa âhirete elleri boş olarak giderler. Bütün güzellikler ve imkânlar dünyada ve dünya için harcanmış, kullanılmış ve tüketilmiştir. Burada dünya yoksulları zengin olurken, onlar yoksul hale gelmişlerdir; dünyada ezilenler, zulme uğrayanlar güçlü hale gelirken, zalimler güçsüz ve zelil bir duruma düşmüşlerdir. Meleklerin onlara ifade ettikleri işte bu gerçektir.

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 35-36
 

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  يَوْمَ  zaman zarfı olup mahzuf fiile müteallıktir. Takdiri, يقال لهم ..(Onlara şöyle denir) şeklindedir. 

يُعْرَضُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يُعْرَضُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَلَى النَّارِ  car mecruru  كَفَرُوا  fiiline mütealliktir.


اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ 

 

Cümle, mukadder fiilin naib-i faili olarak mahallen merfûdur. Fiil cümlesidir.  اَذْهَبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

طَيِّبَاتِكُمْ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ف۪ي حَيَاتِكُمُ  car mecruru  اَذْهَبْتُمْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الدُّنْيَا  kelimesi  حَيَاتِ ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَمْتَعْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  بِهَا  car mecruru  اسْتَمْتَعْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

اَذْهَبْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ذهب ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اسْتَمْتَعْتُمْ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  متع ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 


فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟

 

فَ , sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْيَوْمَ  zaman zarfı  تُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

تُجْزَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  عَذَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْهُونِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

بِ   sebebiyyedir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  تُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

تَسْتَكْبِرُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. تَسْتَكْبِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru  تَسْتَكْبِرُونَ  fiiline mütealliktir. 

بِغَيْرِ  car mecruru  تَسْتَكْبِرُونَ ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  الْحَقِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  بِ  sebebiyyedir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  تُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

تَفْسُقُونَ۟  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  تَفْسُقُونَ۟  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Ayetin ilk cümlesinde îcâzı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  يَوْمَ , takdiri  يقال لهم (Onlara şöyle denir) olan mahzuf bir fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Zarfı nasb eden, arkadan gelen  اَذْهَبْتُمْ ’ün öncesinde gizli olan ‘’söylenir” ifadesidir. (Keşşâf)

Naib-i fail konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenin bilinen kişi olmasının yanında ona tahkir ifade eder.

يُعْرَضُ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

عَلَى النَّارِۜ  car mecruru  يُعْرَضُ  fiiline mütealliktir.

‘’Ateşe arz edildi’’ ifadesinde kalb sanatı vardır. Kalb, mana bakımından yapılmıştır. Yani cümledeki kelimenin yerinin değiştirilmesi manayı da değiştirir. Bu durum, cümlenin manasını anlamak için düşünmeyi gerektirir. Lafız, manaya tabi olur. Kâfirler ateşe sunuldu sözünün aslı şöyledir: ateş kâfirlere sunuldu. Çünkü görenin şuur sahibi olması gerekir. Böylece gördüğü şeye meyletsin, yönelsin ya da ondan uzaklaşacak bir ihtiyara (seçime) sahip olsun. Bu özellik ise ateşte değil, kâfirlerde vardır. Burada kâfirlerin idraksizliği mübalağa ile ifade edilmek istenmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi, Zemahşerî, Keşşâf, IV, 297) 


اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ 

 

اَذْهَبْتُمْ  cümlesi mukadder fiilin mekulü’l-kavlidir. Takdiri, يقال لهم  (Onlara denir) olan fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mekulü’l-kavl olan bu cümle, lâzım-ı faide-i haber ibtidai kelamdır.

ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا  ibaresinde istiare vardır. Burada zarfiyye olan  فِي  harfi, kendi manasında kullanılmamıştır. Hayat, içine girilmeye müsait bir şey değildir. Fakat dünyadaki yaşamı mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf  على  yerine kullanılmıştır. Hayatın içinde olmak, adeta bir şeyin bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir.

الدُّنْيَا  kelimesi  حَيَاتِ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ  cümlesi makabline atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetin ilk cümlesindeki gaib üsluptan bu cümlede muhatap zamirine iltifat vardır. 

Kınama ve azarlamayla birlikte îcaz-ı hazif vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)


فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟

 

فَ , sebebi müsebbebe bağlayan fasihadır. Cümle mekulü’l-kavle dahildir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan  الْيَوْمَ , ihtimam için amili olan  تُجْزَوْنَ ‘ye takdim edilmiştir.

تُجْزَوْنَ  fiili, faile değil fiile dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

İkinci mef’ûl olan  عَذَابَ الْهُونِ , izafet formunda gelmiştir. Mevsufun sıfatına muzâf olması şeklindedir. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz. Bu izafette azap, zilletten kaynaklanmaktadır. 

ألعَذَابَ الْهُون  ile  عَذَابَ الْهُونِ  ibaresi arasında fark vardır. Çünkü izafette azabın, zilletin kaynağından olduğu manası vardır. Bu fark  الرجل المحسن ve  رجل المحسن  şeklindeki sözümüzdeki fark gibidir. İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.238)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ  cümlesi, nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.  كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Kısa yoldan çok anlam ifadesi için izafetle gelmiş  غَيْرِ الْحَقِّ  car mecruru  تَسْتَكْبِرُونَ  fiiline mütealliktir. 

تُجْزَوْنَ - كُنْتُمْ -  تَسْتَكْبِرُونَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

Bu cümlede geçen  الْيَوْمَ  kelimesiyle öncesinde geçen nekre olarak gelen  يَوْمَ  kelimesinin ifade ettiği gün aynıdır. Orada nekre olarak geldikten sonra bu kelime marife olarak gelmiştir. Başındaki elif-lam ahd-i sarîhidir. Önemine binaen tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Cümlenin başındaki  فَ  harfi, arkasından gelen alçaklık/horluk azabının hemen öncekilere, yani içinde yaşadıkları güzellikleri yaşayıp bitirmek üzerine tertip edildiğini ifade eder. Dolayısıyla amili mahzuf olan mekûlu'l-kavle dahildir. Verilen nimetleri dünyada tüketmenin ateşe arz edilmeye yol açmakla kalmayıp alçaltıcı azaba da sebep olduğu görülmektedir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.235)

Ayetteki ikinci mevsûl  بِمَا , birinciye matuftur. Sılası olan  كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)

كُنْتُمْ  fiilinin tekrarında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Sayfadaki ayetlerin son kelimelerinin, istisnasız hepsinin fasılalarındaki  و- نَ  , ي - نَ  harfleriyle  oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.