28 Ocak 2026
Ahkaf Sûresi 15-20 (503. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Ahkaf Sûresi 15. Ayet

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  ...


Biz, insana anne babasına iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak) otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَوَصَّيْنَا ve biz tavsiye ettik و ص ي
2 الْإِنْسَانَ insana ا ن س
3 بِوَالِدَيْهِ ana babasına و ل د
4 إِحْسَانًا iyilik etmesini ح س ن
5 حَمَلَتْهُ onu taşıdı ح م ل
6 أُمُّهُ anası ا م م
7 كُرْهًا zahmetle ك ر ه
8 وَوَضَعَتْهُ ve doğurdu onu و ض ع
9 كُرْهًا zahmetle ك ر ه
10 وَحَمْلُهُ taşınması ise ح م ل
11 وَفِصَالُهُ ve sütten kesilmesi ف ص ل
12 ثَلَاثُونَ otuz ث ل ث
13 شَهْرًا aydır ش ه ر
14 حَتَّىٰ nihayet
15 إِذَا zaman
16 بَلَغَ erdiği ب ل غ
17 أَشُدَّهُ güçlü çağına ش د د
18 وَبَلَغَ ve varınca ب ل غ
19 أَرْبَعِينَ kırk ر ب ع
20 سَنَةً yaşına س ن و
21 قَالَ dedi ق و ل
22 رَبِّ Rabbim ر ب ب
23 أَوْزِعْنِي beni sevk eyle و ز ع
24 أَنْ
25 أَشْكُرَ şükretmeğe ش ك ر
26 نِعْمَتَكَ ni’metine ن ع م
27 الَّتِي
28 أَنْعَمْتَ verdiğin ن ع م
29 عَلَيَّ bana
30 وَعَلَىٰ ve
31 وَالِدَيَّ anama babama و ل د
32 وَأَنْ ve
33 أَعْمَلَ yapmağa ع م ل
34 صَالِحًا yararlı işler ص ل ح
35 تَرْضَاهُ razı olacağın ر ض و
36 وَأَصْلِحْ ve salahı devam ettir ص ل ح
37 لِي benim için
38 فِي içinde
39 ذُرِّيَّتِي zürriyetim ذ ر ر
40 إِنِّي şüphesiz ben
41 تُبْتُ yüz tuttum ت و ب
42 إِلَيْكَ sana
43 وَإِنِّي ve elbette ben
44 مِنَ
45 الْمُسْلِمِينَ teslim olanlardanım س ل م

Peygamberlere inananlar ve onların yolundan gidenler ile inkâr, isyan ve onlara eziyet edenlerin durumu, ana babalar ile çocukları arasındaki ilişkiyi hatırlatıyor. Bu sebeple 15-20. âyetlerde o konuya geçilmiş; ana babaların nice eziyetler çekerek dünyaya getirip büyüttükleri, kendilerine ümit bağladıkları çocuklarının da birbirine benzemediği, kimileri itaat edip iyi davranırken bazılarının da hayırsız çıktığı hatırlatılmış, hem Peygamber efendimiz hem de müminler teselli edilmiştir.

Bakara sûresinin 233. âyetinde, tam emzirme süresinin iki yıl olduğu ifade edilmişti. Burada ise rahimde taşıma müddeti ile emzirme süresi toplamının otuz ay olduğu zikredilmektedir. Otuz aydan iki yıl çıkarılınca geriye altı ay kalır; bundan da asgarî hamilelik süresinin altı ay olacağı sonucuna ulaşılır. Hz. Osman halife iken, evlendikten altı ay sonra çocuk doğuran bir kadına zina cezası istenmiş, halife de bunu uygulamaya meyletmişti. Ancak Hz. Ali yukarıdaki hesap ve yoruma dayanarak, altı ay içinde çocuk doğurmanın mümkün olduğunu, kadına zina isnadının delilinin bulunmadığını savundu ve kadın berat etti (Kurtubî, XVI, 188).

 

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 34

 Veda'a وضع  :

  وَضْعٌ sözcüğü kaldırmanın zıddı olan koymak demektir. İçte ve dışta taşınan yüklerle ilgili kullanılır. Kadın yükünü indirdi/doğum yaptı anlamında da bu fiil kullanılır.  Yine ev bina etmek için de tercih edilir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de iki isim ve iki fiil formunda 26 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri mevzu, mevzi, tevazu, mütevazi, vaziyet ve mevzuattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Fiil cümlesidir.  وَصَّيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  الْاِنْسَانَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

بِوَالِدَيْهِ  car mecruru  وَصَّيْنَا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اِحْسَاناً  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri, أحسن (Güzel davran) şeklindedir. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَصَّيْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  وصي ’dır.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ 

 

Fiil cümlesidir.  حَمَلَتْهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اُمُّهُ  muahhar fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  كُرْهاً  sıfatı olan masdardan naib mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri, حملا كرها  (Zorlu bir taşıma) şeklindedir. 

وَضَعَتْهُ كُرْهاً  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. 

وَضَعَتْهُ  sükun üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

كُرْهاً  kelimesi sıfatı olan masdardan naib mef’ûlü mutlak olup fetha ile mansubdur. Takdiri, حملا كرها  (Zorlu bir taşıma) şeklindedir. 

حَمْلُهُ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.  حَمْلُهُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri,  مدّة حمله  (Taşıma müddeti) şeklindedir.

فِصَالُهُ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ثَلٰثُونَ  haber olup ref alameti  و ‘dır.  شَهْراً  kelimesi  ثَلٰثُونَ ‘nin temyizi olup fetha ile mansubdur. 

Temyiz; kendisinden önce geçen mübhem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

Ayetteki  ثَلٰثُونَ  melfûz mümeyyezdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

حَتّٰٓى  ibtidaiyyedir. حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada ibtida (başlangıç) edatı olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ‘dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ‘nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ‘nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَلَغَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. بَلَغَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  اَشُدَّهُ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

بَلَغَ  atıf harfi  وَ ‘la ilk  بَلَغَ ‘ya matuftur.  اَرْبَع۪ينَ  mef’ûlün bih olup nasb alameti  ي ‘dir.  سَنَةً  kelimesi  اَرْبَع۪ينَ ‘nin temyizi olup fetha ile mansubdur.


قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ 

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli, nida ve cevabıdır.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Münada olan  رَبِّ  muzâf olup mahallen mansubdur. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim  يَ ’sı mahzuftur. Nidanın cevabı  اَوْزِعْن۪ٓي ‘dır. 

اَوْزِعْن۪ٓي  dua manasında sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef‘ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel  اَوْزِعْن۪ٓي ‘nin ikinci mef’ûlu olarak mahallen mansubdur. 

اَنْ  muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir. 

اَشْكُرَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  نِعْمَتَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الَّت۪ٓي  müfred müennes has ism-i mevsûl  نِعْمَتَكَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اَنْعَمْتَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْعَمْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيَّ  car mecruru  اَنْعَمْتَ  fiiline mütealliktir. 

عَلٰى وَالِدَيَّ  car mecruru, makabline matuftur.  اَنْ اَعْمَلَ  atıf harfi  وَ ‘la ilk masdar-ı müevvele matuftur. 

اَعْمَلَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir.  صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  تَرْضٰيهُ  cümlesi  صَالِحاً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَرْضٰيهُ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت  ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اَصْلِحْ  atıf harfi  وَ ‘la nidanın cevabına matuftur. 

اَصْلِحْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  ل۪ي  car mecruru  اَصْلِحْ  fiiline mütealliktir.  ف۪ي ذُرِّيَّت۪ي  car mecruru  اَصْلِحْ  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَوْزِعْن۪ٓي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  وزع ‘dır.

اَنْعَمْتَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نعم ’dir. 

اَصْلِحْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  صلح ‘dır.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

 

اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  تُبْتُ اِلَيْكَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

تُبْتُ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  تُ  fail olarak mahallen merfûdur.  اِلَيْكَ  car mecruru  تُبْتُ  fiiline mütealliktir. 

اِنّ۪ي  atıf harfi  وَ ‘la ilk  اِنّ۪ي  ‘ye matuftur. اِنَّ  tekid harfidir.  ي  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallik olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

الْمُسْلِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًۜ 

 

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafat, S.107) 

وَصَّيْنَا  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

اِحْسَاناً  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri  أحسن (Güzel davran) şeklindedir. Ayette  îcâz-ı hazif sanatı vardır. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Ayet-i kerimede  أوصى  fiili yerine şeddeli olan  وصّى  fiili tercih edilmiştir. Bunun sebebi bu vasiyeti mübalağalı olarak bildirmektir. Kur'an'ın  وصّى  fiilini dini ve manevi konularda, أوصى  fiilini ise maddi konularda kullandığını görüyoruz. Vasiyet etme fiili Allah Teâlâ'ya isnad edilerek  ووصينا  buyurulmuştur. Allah Teâlâ sadece hayırlı ve mühim fiilleri kendisine isnad eder. Dolayısıyla bu isnad, bu vasiyetin ne kadar önemli olduğuna delalet eder. Ayrıca burada tazim ifade eden çoğul zamiri gelmiştir. Allah Teâlâ ne zaman kendisine delalet eden azamet zamiri kullansa, bunun öncesinde veya sonrasında kendisinin tek olduğuna, hiçbir ortağı olmadığına delalet eden tekil bir zamir gelmiştir. Bu üslubda bu vasiyet emrini Allah'ın verdiğine, indirenin O olduğuna, tebliğ edenin ise O’nun peygamberi olduğuna işaret vardır. Fiil çoğul zamiri ile gelerek buna da delalet edilmiştir, Allahu alem. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 419-421)

الإنْسانِ [insan] kelimesinden maksat insan cinsidir. Yani ‘’Biz insanlara öğüt verdik’’ demektir. Bununla kastedilen, kendilerine Allah'ın elçilerinin geldiği ve o elçilere iman edip salih ameller işleyen özel insanlardır. (Âşûr)

Allah'ın emirleriyle kendilerine elçilerin geldiği, iman edip salih ameller işleyen kavimlerin özelliğidir.

Ayet-i kerimede  بأبويه  değil  بوالديه  buyurulmuştur. Bunun birçok sebebi vardır.  الوالدين kelimesi  الوالد  ve  الوالدة  kelimelerini bir arada ifade eden tesniye kalıbıdır. Bu kelimede الوالد  manası baskındır. Bunun için müzekker haliyle tesniye kalıbına girmiştir. الأبوين kelimesi ise  الأب  ve  الأم  kelimelerini bir arada ifade eden tesniye kalıbıdır. Bu kelimede الأب  lafzı baskındır. Bunun için  الأبوين  olmuştur. Her iki kelimede de müzekker kelime baskındır. Ancak  الوالدين  kelimesi  الولادة (Doğmak) kelimesinden müştaktır. Her ne kadar tesniye kalıbında müzekker hali baskın olsa da, doğmak fiili anneden yani kadından olur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 421) 


حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ 

 

Cümle, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

كُرْهاً  kelimesi, mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir. Takdiri, حملا كرها (Zorlu bir taşıma) şeklindedir.

وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ  cümlesi, tezat nedeniyle makabline atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كُرْهاً  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Nekre gelişi kesret ve nev ifade eder.

حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً  cümlesiyle  وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

Burada tıbâk vardır.  حَمَلَتْهُ  hamile olmak, taşımak manasına gelirken,  وَضَعَتْهُ  doğurmak, koymak manasına gelmektedir. İki kelime arasında tezat vardır. İki kelimenin de fiil olduğu tıbâk çeşidine girmektedir. (Vehbe Zuhaylî, el-Münîr, XIII, 342)

اُمُّهُ  -  بِوَالِدَيْهِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناً  [Biz insana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik] ayetinden sonra,  حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً  [Annesi onu zahmetle taşıdı.] cümlesinin gelmesi, umumdan sonra hususun zikridir. Bu anne hakkının büyüklüğünden dolayı ona daha çok ilgi göstermek ve önem vermek içindir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir, Vehbe Zuhaylî, el-Münîr, XIII)

Bu ayet, ana hakkının daha büyük olduğuna delalet etmektedir. Çünkü Hak Teâlâ önce "Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik" buyurmuş ve ana-babayı birlikte zikretmiş, daha sonra anayı özellikle zikrederek "Anası onu zahmetle taşıdı..." buyurmuştur ki bu, ana hakkının daha büyük ve çocuk yüzünden ananın çektiği zahmet ve meşakkatin daha çok olduğuna delalet eder. (Fahreddin er-Râzî)


 وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًۜ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la ta’liliyye cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

حَمْلُهُ  mübtedadır.  فِصَالُهُ  izafeti  حَمْلُهُ ’ya matuftur.  ثَلٰثُونَ  haber,  شَهْراًۜ  temyizdir. 

Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)

فِصَالُهُ  kelimesinde mecâz-ı mürsel vardır.  فِصَالُهُ  kelimesi  فِطَمَ  manasında ‘ayırma, sütten kesme’ demektir. Asıl kastedilen mana emzirme süresidir. Çünkü emzirme süresinden sonra ayırma, sütten kesme meydana gelir. Alakamız ise mücâveret yani, yakınlık, peşi sıra olmaktır. Süt emzirme süresinin dolması ile çocuk sütten kesilir. Bundan dolayı burada mücâveret manası olan  فِصَالُهُ  kelimesi zikredildi, ancak süt emzirme müddetinin dolması kastedildi. (Zemahşerî, Keşşâf, IV, 289)

Bu ayet, hamileliğin en az müddetinin altı ay olduğuna delalet eder. Çünkü hamilelik müddetiyle süt emme müddetinin toplamı otuz ay olup Cenab-ı Hak, süt emme müddeti hakkında "analar çocuklarını tam iki yıl emzirsinler" buyurup bu müddet otuz aydan çıkarılınca, geriye hamilelik müddetinin asgarisi olarak altı ay kalır. (Fahreddin er-Râzî)

 

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  حَتّٰٓى  ibtida harfi,  اِذَا  şart manalı zaman zarfıdır.  اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumunda ve şart cümlesi olan  بَلَغَ اَشُدَّهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Aynı üslupla gelen  وَبَلَغَ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۙ  cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …قَالَ رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي  cümlesi şartın cevabıdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

بَلَغَ  fiilinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.  اَرْبَع۪ينَ  kelimesi,  بَلَغَ  fiilinin mef’ûlun bihidir.  سَنَةًۙ , temyizdir.

اِذَا  kelimesi, gelecek zaman için şart manası taşır. Arkasından muzari manasında bir mazi fiil gelmiştir. Bu mazi fiil, bu fiilin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir. Yani muhakkak ki o olgunluk çağına geldiği vakit, “Rabbim bana imkân ver” diyecektir. Her ne kadar bu fiil bir vasıf ve haber olarak gelmiş olsa da, aslında bu fiile bir yönlendirme sözkonusudur. Yani Allah Teâlâ onu olgunluk çağına ve 40 yaşına ulaştığı vakit kendisine verdiği nimetlere karşılık, “Rabbim bana şükretmek için imkân ver” demeye davet etmektedir. Bu durum, Rabbine yönelmek için davetini kabul etmekte acele etmeye benzer. Vuku bulacak olan şey vuku bulmuş gibi gösterilmiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.171-172)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  رَبِّ اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ  cümlesi nida üslubunda, talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir. Münada konumundaki  رَبِّ  izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfin işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

رَبِّ  izafeti, muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin, Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.

Nidanın cevabı olan  اَوْزِعْن۪ٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

Masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ  cümlesi, masdar teviliyle  اَوْزِعْن۪ٓي  fiilinin ikinci mef’ûlun bihi olarak nasb mahallindedir.

Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

نِعْمَتَكَ  için sıfat konumundaki has ismi mevsûl  الَّت۪ٓي ’nin sılası  اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

نِعْمَتَكَ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan  نِعْمَتَ , tazim edilmiştir.

عَلٰى وَالِدَيَّ , temâsül nedeniyle  عَلَيَّ ‘ye atfedilmiştir. Harf-i cer  عَلٰى ‘nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

İkinci masdar harfi ve akabindeki  اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ  cümlesi, masdar teviliyle, birinci masdar-ı müevvele tezâyüf nedeniyle atfedilmiştir.

Mef’ûl olan  صَالِحاً , ism-i fail vezninde gelerek hudûs ve yenilenme ifade etmiştir. Kelimedeki tenvin, kesret ve tazim içindir.

صَالِحاً  için sıfat konumundaki  تَرْضٰيهُ  cümlesi muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

نِعْمَتَكَ  - اَنْعَمْتَ  ve  حَمَلَتْهُ - حَمْلُهُ  ve  صَالِحاً - اَصْلِحْ  gruplarındaki kelimeler arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 


 وَاَصْلِحْ ل۪ي ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ 

 

وَ ’la gelen son cümle …  أَوۡزِعۡنِیۤ  cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayrıca cümleler arasında inşâî olmak bakımından mutabakat vardır. Dua cümlesine dahildir.

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

ل۪ي  car mecruru  اَصْلِحْ  fiiline,  ف۪ي ذُرِّيَّت۪ي  mahzuf hale mütealliktir. Halin hazfi, icaz-ı hazif sanatıdır.

وَاَصْلِحْ ل۪ي  ifadesindeki lam harfi illet manasındadır. Yani, benim için ve benim yararım için neslimi salih kimselerden eyle demektir. (Âşûr)

Ayette ele alınan taleplerden üçüncüsü de kulun, Cenâb-ı Hakk'tan nesline salâhı vermesini talep etmesidir. Çünkü bu da Allah'ın, bir babaya lütfettiği nimetlerin en yücelerindendir. Nitekim İbrahim (aleyhisselâm) de, "Beni de, oğullarımı da putlara tapmaktan uzak tut." (İbrahim, 35) demişti. Buna göre şayet, ifadesindeki ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ  harf-i ceri hangi anlamda getirilmiştir?" denilirse, biz deriz ki: Kelâmın takdiri, "Benim için salâhı, neslimin içine sok da bunu onlara bağışla..." şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

 وَاَصْلِحْ ل۪ي  derken lam harfi illet manasında gelmiştir. Yani, benim için ve benim yararım için neslimi salih kimselerden eyle. (Âşûr)

ف۪ي ذُرِّيَّت۪يۚ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  ذُرِّيَّت۪يۚ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü zürriyet, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır. Âşûr da istiare olduğunu söylemiştir.

Ayette geçen  صَالِحاً  ve  اَصْلِحْ  kelimeleri arasında cinâs-ı müstevfâ vardır.

Cinâsın meydana geldiği kelimelerden biri isim diğeri fiil ise buna cinâs-ı müstevfa denir. (Kazvînî, el-Îzâh, s. 375) Burada cinâs olan kelimelerden  صَالِحاً  isim,  اَصْلِحْ  ise fiildir.

ف۪ي ذُرِّيَّت۪ي  ifadesindeki  ف۪ي ’nin anlamı, Allah’ın, kişinin zürriyetini salâh olan yere ve onun bulunacağı yerlere koymasıdır. Adeta şöyle demiş olmaktadır: “Zürriyetime salâh ver, salih olmayı onların içine koy!” (Keşşâf) 


 اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنّ۪ ’nin haberi olan  تُبْتُ اِلَيْكَ , mazi fiil sıygasında gelerek hükmü takviye hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi).

اِنّ۪ي تُبْتُ اِلَيْكَ cümlesi ta’lîl gibidir. İman, nimeti itiraf ve kulluğun; duanın kabulune vesile olması gibidir. إنَّ  harfi ta’lîl makamındadır. (Âşûr)

اِنّ۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  cümlesi makabline hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ  car mecruru,  اِنَّ ’nin mahzuf haberine mütealliktir.

الْمُسْلِم۪ينَ  kelimesi ism-i fail kalıbı olarak şimdiki zamanı ifade eden fiil manasındadır. Fiil teceddüd ifade eder. Çünkü amellerde teceddüt olup yenilenerek tekrar etme özelliği vardır. İman ise, bir defada meydana gelir ve yerleşir. Çünkü bir inançtır. (Âşûr)


Ahkaf Sûresi 16. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّـَٔاتِهِمْ ف۪ٓي اَصْحَابِ الْجَنَّةِۜ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ  ...


İşte, yaptıklarının iyisini kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara öteden beri yapılagelen doğru bir va’ddir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ onlar
2 الَّذِينَ öyle kişilerdir ki
3 نَتَقَبَّلُ kabul ederiz ق ب ل
4 عَنْهُمْ onlardan
5 أَحْسَنَ en iyisini ح س ن
6 مَا
7 عَمِلُوا yaptıklarının ع م ل
8 وَنَتَجَاوَزُ ve geçeriz ج و ز
9 عَنْ -nden
10 سَيِّئَاتِهِمْ onların kötülükleri- س و ا
11 فِي arasındadırlar
12 أَصْحَابِ halkı ص ح ب
13 الْجَنَّةِ cennet ج ن ن
14 وَعْدَ sözdür و ع د
15 الصِّدْقِ doğru ص د ق
16 الَّذِي
17 كَانُوا olunan ك و ن
18 يُوعَدُونَ kendilerine va’d و ع د

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّـَٔاتِهِمْ ف۪ٓي اَصْحَابِ الْجَنَّةِۜ وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ

 

İsim cümlesidir. İşaret zamiri  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  نَتَقَبَّلُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

نَتَقَبَّلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  عَنْهُمْ  car mecruru  نَتَقَبَّلُ  fiiline mütealliktir.  اَحْسَنَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مَا  ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  نَتَجَاوَزُ  atıf harfi  وَ ‘la  نَتَقَبَّلُ  fiiline matuftur. نَتَجَاوَزُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.  عَنْ سَيِّـَٔاتِهِمْ  car mecruru  نَتَجَاوَزُ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ف۪ٓي اَصْحَابِ  car mecruru  عَنْهُمْ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir. Muzaf mahzuftur. Takdiri, في جملة أصحاب  (Ashabı arasında) şeklindedir.  الْجَنَّةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

وَعْدَ  mahzuf fiilin mef’ûlü mutlakı veya  نَتَقَبَّلُ ‘deki failin hali olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  الصِّدْقِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الَّذ۪ي  müfred müzekker has ism-i mevsûl  وَعْدَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur. يُوعَدُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur. 

يُوعَدُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

نَتَقَبَّلُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  قبل ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. 

نَتَجَاوَزُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tefâ’ul babındandır. Sülâsîsi  جوز ‘dir. Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır.

Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Müşareket bâbı olan mufaale babıyla bu bab arasındaki fark: Mufaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef’ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefa’ul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen mef’ûl zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَنَتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّـَٔاتِهِمْ ف۪ٓي اَصْحَابِ الْجَنَّةِۜ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Çünkü burada cümlenin iki rüknü de marife olarak gelmiş ve kasr üslubu oluşmuştur. اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda,  الَّذ۪ينَ  haberdir.

Burada göze çarpan şey kendilerinde olan bir özellik sebebiyle nimetlendikleridir. Cümledeki iki tarafın [mübteda ve haberin] da marife oluşu, Allah'ın bu nimeti onlara tahsis ettiğine ve onları böylece şereflendirdiğine işaret eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.190)

Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenleri tazim ifade eder. İsm-i işaret, müsnedün ileyhi göz önüne koyarak onu net bir şekilde gösterip uzağı işaret eden özelliğiyle onların mertebelerinin yüksekliğini belirtir. 

Burada أُولَئِكَ أصْحابُ الجَنَّةِ خالِدِينَ فِيها (Onlar cennetliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.) şeklindeki 14. ayette zikrettiğimiz  maksat için ism-i işaret getirilmiştir. (Âşûr)

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. Ayrıca onların muhatap tarafından bilinen kişiler olduklarını bize gösterir. 

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  نَتَقَبَّلُ عَنْهُمْ اَحْسَنَ مَا عَمِلُوا  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

اَحْسَنَ ‘nin muzâfun ileyhi olan masdar harfi  مَا ’nın sılası olan  عَمِلُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil hudûs, sebat ve temekkün ifade eder.

Mef’ûl olan  اَحْسَنَ , ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَنْهُمْ , ihtimam için mef’ûl olan اَحْسَنَ ‘ye takdim edilmiştir.

وَنَتَجَاوَزُ عَنْ سَيِّـَٔاتِهِمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la sıla cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Cümledeki muzari fiiller, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir. 

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

ف۪ٓي اَصْحَابِ الْجَنَّةِۜ  car mecruru  عَنْهُمْ ‘daki zamirin mahzuf haline mütealliktir. Halin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مَا  harfiالَّذ۪ي  manasında ism-i mevsûl olabilir. Takdiri; ألذي آمنوا  (O iman edenler) şeklindedir. Diğer bir görüşe göre ise nekre-i mevsûfe olabilir. Takdiri;  أحسن شئِ عمِلوا (Yaptıkları fiillerin en güzeli) şeklindedir. Ya da masdariyyedir. Bu durumda takdiri; أحسن عملهم (Yaptıklarının en güzeli) olur. (https://tafsir.app/45/35, Derviş) 


 وَعْدَ الصِّدْقِ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ

 

وَعْدَ الصِّدْقِ , mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakıdır.  Takdiri, نعدهم  (Onlara vadettik) şeklindedir. Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. İstînâfiyye olan cümle bu takdire göre müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

وَعْدَ الصِّدْقِ  için sıfat konumundaki has ismi mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  كَانُوا يُوعَدُونَ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

كَانُ ’nin haberi olan  يُوعَدُونَ ‘nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

كَانُ ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ‘nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s.103)  

يُوعَدُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

يُوعَدُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)

وَعْدَ  - يُوعَدُونَ  kelimeleri arasında cinâs-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَحْسَنَ  -  سَيِّـَٔاتِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Ahkaf Sûresi 17. Ayet

وَالَّذ۪ي قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ وَيْلَكَ اٰمِنْۗ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ فَيَقُولُ مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ  ...


Anne ve babasına, “Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni tekrar diriltilecek olmakla mı tehdit ediyorsunuz?” diyen kimseye, onlar Allah’a sığınarak, “Yazıklar olsun sana! İman et, Allah’ın va’di gerçektir” diyorlar, o da, “Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diyordu.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِي ve o kimse
2 قَالَ dedi ق و ل
3 لِوَالِدَيْهِ anasına babasına و ل د
4 أُفٍّ öf ا ف ف
5 لَكُمَا size
6 أَتَعِدَانِنِي siz bana va’d mı ediyorsunuz? و ع د
7 أَنْ
8 أُخْرَجَ benim çıkarılacağımı خ ر ج
9 وَقَدْ gelip geçmiş iken
10 خَلَتِ gelip geçmiş iken خ ل و
11 الْقُرُونُ nice nesiller ق ر ن
12 مِنْ
13 قَبْلِي benden önce ق ب ل
14 وَهُمَا onlar ise
15 يَسْتَغِيثَانِ sığınarak غ و ث
16 اللَّهَ Allah’a
17 وَيْلَكَ yazık sana (dediler)
18 امِنْ iman et! ا م ن
19 إِنَّ şüphesiz
20 وَعْدَ sözü و ع د
21 اللَّهِ Allah’ın
22 حَقٌّ gerçektir ح ق ق
23 فَيَقُولُ derken o der ki ق و ل
24 مَا değildir
25 هَٰذَا bu
26 إِلَّا başka bir şey
27 أَسَاطِيرُ masallarından س ط ر
28 الْأَوَّلِينَ eskilerin ا و ل

Ana babaların çocuk eğitimi, çocuğun kimlik ve kişilik kazanması konusunda önemli rolleri ve etkileri vardır. İstisnaları bulunmakla beraber ebeveynler, çocuklarının da kendileri gibi inanmalarını ister, bunun için çaba gösterirler. 17. âyet bu genel çerçeve içinde inanan ebeveyn ile inkâr eden bir evlât arasındaki tartışmayı tasvir ediyor. Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahman, önce inanmaz iken sonra inanmış ve iyi bir insan olmuştur, Zeccâc gibi bazı tefsirciler âyetin bu olay üzerine geldiğini ileri sürmüşlerse de –burada örnek verilen evlat ve benzerlerinin cehennemlik oldukları âyette ifade edildiği için– bu yorum haklı olarak genellikle kabul görmemiştir. Muâviye’nin Medine valiliğine getirdiği Mervân b. Hakem, onun emri gereğince halkı Yezîd’in veliahtlığı için biat etmeye zorluyordu. Abdurrahman, “Bu Herakliyüs usulüdür, siz bunu mu getiriyorsunuz?” diyerek biata itiraz etti. Mervân, açıklamakta olduğumuz âyeti kastederek, “İşte bu âyet senin için gönderildi”dedi ve Abdurrahman’ın tutuklanmasını emretti. Abdurrahman kardeşi Hz. Âişe’nin evine sığınarak kurtuldu. Hz. Âişe, Mervân’ın hakaret ve iddiasını reddederek, “Bizim hakkımızda gelen âyet bu değil, benim beratımla ilgili olan âyettir” dedi (İbn Kesîr, VII, 266-267; Buhârî, “Tefsîr”, 46/1).

İleride, 29-33. âyetlerde cinlerin de Kur’an’ı dinledikleri, bir kısmının ona inandığı açıklanacaktır. 18. âyette hem bir gerçeği bildirmek hem de cinlerle ilgili bilgi edinmeye teşvik için “inkâr eden insanlarla beraber cinlerin de cezalarını çekecekleri” zikredilmektedir. 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 34-35

  Effe أفّ :

  اُفٌّ kelimesinin aslı kir, pislik ve tırnak kesiği gibi gibi değersiz ve pis şeyler anlamına gelir. Bu sebeple pis ya da murdar olduğu düşünülerek küçümsenen ve gizlenen her şey için kullanılır. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de isim formunda 3 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekli üffdür. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

وَالَّذ۪ي قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ 

 

 

وَ  istînâfiyyedir. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  قَالَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

Mekulü’l-kavli  اُفٍّ لَكُمَٓا ‘dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

لِوَالِدَيْهِ  car mecruru  قَالَ  fiiline müteallik olup, müsenna olduğu için cer alameti  يْ ‘dir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اُفٍّ  kelimesi  أتضجر  manasında olup isim fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. 

اُفٍّ  kelimesi hoşlanmama ve sıkılma ifade eden bir isim fiildir. Lisanu'l Arap'ta; “insanın hoşlanmadığı bir şey olduğunda veya bir şeyden sıkıldığında çıkardığı sestir” deniyor. Nahivcilere göre  تَضَجَّرْتُ  -  اَتَضجَّرُ  manasında isim-fiildir. İbn-i Hacib’de  اُفٍّ  isim fiil  اُفًّا  şeklinde tenvinlenince masdar olur, aksi durumda ne masdar olur ne de isim fiil olur" diyor. İbn-i Malik,  اُفٍّ ’nin on kullanım şekli olduğunu, İbn-i Hacib on bir kullanım şekli olduğunu ve Kamusu'l Muhit ise kırk kullanım şekli olduğunu belirtmiştir. (Dr. Ali Yılmaz, Arapçada İsim Fiiller) 

لَكُمَٓا  car mecruru  اُفٍّ ‘e mütealliktır.

Hemze istifham harfidir.  تَعِدَانِن۪ٓي  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel ikinci mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.  اُخْرَجَ  fetha ile mansub meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  أنا ’dir. 

اُخْرَجَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

   

 وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ

 

Hal cümlesidir.  وَ  haliyyedir.  اُخْرَجَ ‘daki failin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  “وَقَدْ”  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren  و ‘sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  خَلَتِ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.  الْقُرُونُ  fail olup lafzen merfûdur. 

مِنْ قَبْل۪ي  car mecruru  خَلَتِ  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  ي  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ  cümlesi  وَالِدَيْهِ ‘nin hali olarak mahallen mansubdur. 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَسْتَغ۪يثَانِ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يَسْتَغ۪يثَانِ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  غوث ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 


وَيْلَكَ اٰمِنْۗ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ 

 

وَيْلَكَ  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakı olup fetha ile mansubdur. Takdiri;  ألزمكم الله ويلكم  (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir.

اٰمِنْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  اٰمِنْۗ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ  cümlesi,  يَسْتَغ۪يثَانِ ‘deki failin hali olan mukadder sözün mekulü’l-kavli olarak mahallen mansubdur. Takdiri, يقولان ويلك آمن (O ikisi ‘’Yazıklar olsun sana’’ der.) şeklindedir.

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  وَعْدَ اللّٰهِ  izafeti  اِنَّ ‘nin ismi olup fetha ile mansubdur. 

اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  حَقٌّ  kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. 

اٰمِنْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 فَيَقُولُ مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  يَقُولُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir. Mekulü’l-kavli  مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ ‘dir.  يَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  هٰذَٓا  işaret ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.  اِلَّٓا  hasr edatıdır. 

اَسَاط۪يرُ  haber olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْاَوَّل۪ينَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrur olup cer alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

وَالَّذ۪ي قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا 

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Mübteda konumunda olan ism-i mevsûl  اَلَّذ۪ي ’nin sılası olan  قَالَ لِوَالِدَيْهِ اُفٍّ لَكُمَٓا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması işin kötülüğünü veya tahkir ifade eder. Mübtedanın haberi, sonraki ayetteki  ... اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ  cümlesidir.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اُفٍّ لَكُمَٓا  cümlesindeki  اُفٍّ  kelimesi  أتضجر  manasında muzari isim fiildir. Takdiri  التأفيف لكما  şeklindedir. لَكُمَٓا  car mecruru mahzuf hale mütealliktir.

Nahivcilere göre  تَضَجَّرْتُ - اَتَضجَّرُ  manasında isim fiildir. İbn-i Hacib’de  اُفٍّ  isim fiil  اُفًّا  şeklinde tenvinlenince masdar olur, aksi durumda ne masdar olur ne de isim fiil olur" diyor. İbn-i Malik,  اُفٍّ ’nin on kullanım şekli olduğunu, İbn-i Hacib on bir kullanım şekli olduğunu ve Kamusu'l Muhit ise kırk kullanım şekli olduğunu belirtmiştir. (Dr. Ali Yılmaz, Arapçada İsim Fiiller) 

اُفٍّ  isim fiildir, muzari manası taşır, kesra üzere mebnîdir. Manası, أتضجّر  yani “Çok konuşmanızdan bunaldım/sıkıldım” şeklindedir. Faili, gizlenmesi vacip olan  أنا ‘dir. (https://tafsir.app/45/35, Derviş ve Âşûr)

وَالَّذ۪ي قَالَ (diyen kişi) ifadesi mübteda, haberi de sonraki ayetteki  اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ [Bunlar da ilâhî hükmün haklarında kesinleştiği kimselerdir.] ifadesidir. “Diyen kişi” ile bu sözü söyleyen insan tipi kastedilmiştir. Bu sebeple de haber çoğul gelmiştir. (Keşşâf)


اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ وَيْلَكَ اٰمِنْۗ 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Mekulü’l-kavle dahildir.  İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze inkârî istifham harfidir. 

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen istihza ve kınama manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

 اَتَعِدَانِن۪ٓي اَنْ اُخْرَجَ  cümlesindeki istifham, inkâr ve taaccüp içindir. (Âşûr)

Muzari fiil sıygasında gelen cümlede masdar harfi  اَنْ  ve akabindeki  اُخْرَجَ  cümlesi, masdar tevili ile  تَعِدَانِن۪ٓي  fiilinin ikinci mef’ûludur. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اُخْرَجَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

Hal olarak gelen  وَقَدْ خَلَتِ الْقُرُونُ مِنْ قَبْل۪ي  cümlesi, tahkik harfi  قَدْ ’la tekid edilmiştir. Müspet mazi fiil cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.

وَهُمَا يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ وَيْلَكَ اٰمِنْۗ  cümlesinde  وَ , haliyyedir.  لِوَالِدَيْهِ ‘den hal olan cümle, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يَسْتَغ۪يثَانِ اللّٰهَ  cümlesi haberdir.

Burada  بِ  harf-i ceri hazf edilmiştir. Çünkü buradaki istigâse ile müfessirlerin de bunu, "Allah'a o ikisi dua ederler" manasına hamletmeleri gibi ‘dua etmek, yalvarmak’ manası kastedilmiştir. Binaenaleyh bu fiil ile dua manası kastedilince, harf-i cer hazf edilmiştir. Çünkü dua etme fiili,  بِ  harf-i cerini gerektirmez. (Fahreddin er-Râzî)

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

وَيْلَكَ  cümlesi, beddua manasında itiraziyyedir.  وَيْلَكَ  mahzuf bir fiilin mef’ûlu olarak mansubdur. Takdiri;  ألزمكم الله وَيْلَكَ (Allah seni veyle mecbur etsin) şeklindedir. Bu takdire göre cümle, itiraziyye olarak fasılla gelmiş emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Araplar bu fiili gizleyip sadece masdarı zikrederler.

İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Sevinç Resul, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”In Kullanımı)

وَيْلَكَ  kelimesi tehdit ve korkutma kelimesidir. (Âşûr)

Müstenefe olarak fasılla gelen  اٰمِنْۗ  cümlesi mukadder bir sözün mekulü’l-kavlidir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

وَيْلَكَ (Yazıklar olsun sana!) ifadesi onun helak olması için bir bedduadır; maksat, gerçekten helak olması değil, onu imana teşvik edip yönlendirmektir. (Keşşâf) 

"O ikisi de Allah'a yalvararak senden Allah'a sığınırız’’ derler ya da Allah'tan ona imana muvaffakiyet vermesini isterler. (Beyzâvî) 

وَيْلَكَ (Yazıklar olsun sana!) veyil sana, aslında bizim ‘canı çıkası, geberesi’ tabirimiz gibi bir helak duası olmakla beraber hakikaten helak için değil, azarlayarak teşvik ve özendirme için de kullanılır ki burada da maksat odur. Onun için bana yazıklar olsun sana demek daha uygun olacaktır. (Elmalılı)


اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّۚ

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen son cümlenin fasıl sebebi, şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

إنَّ وعْدَ اللَّهِ حَقٌّ  cümlesi, imanı emretmek ve Allah’ın vaadinin gerçekleşeceği tehdidine maruz bırakmak için tarizdir. (Âşûr)

اِنَّ  ile tekid edilmiş  sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. Müsnedün ileyh olan  وَعْدَ اللّٰهِ , veciz anlatım kastına binaen izafetle gelmiştir.

وَعْدَ  kelimesinin Allah lafzına izafeti, vaade dikkat çekip önemini vurgulamak ve tazim içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’de toplam 3 kere tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)


فَيَقُولُ مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ

 

 

Ayetin son cümlesi mukadder söze  فَ  ile atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ  cümlesi, kasrla tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İnkârcıların sözlerinde müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilene tahkir ifade eder. 

Nefy harfi  مَا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.  هٰذَٓا  mevsuf/maksûr,  اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ  sıfat/maksûrun aleyhtir.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi, işaret edilene tahkir kastı taşımaktadır. Ayrıca işaret isminde tecessüm sanatı vardır.

Müsnedin izafetle gelmesi az sözle çok anlam ifadesi içindir.

İnkârcıların kullandıkları üslup, inkârlarının ne kadar derin olduğunun delilidir. Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve kasr üslubu sebebiyle üç katlı bir tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 
Ahkaf Sûresi 18. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۜ اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ  ...


İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında o sözün (azabın) gerçekleştiği kimselerdir. Şüphesiz onlar ziyana uğrayanlardır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ işte onlar
2 الَّذِينَ kimselerdir
3 حَقَّ hak olan ح ق ق
4 عَلَيْهِمُ kendilerine
5 الْقَوْلُ (azab) söz(ü) ق و ل
6 فِي arasında
7 أُمَمٍ toplulukları ا م م
8 قَدْ gelip geçen
9 خَلَتْ gelip geçen خ ل و
10 مِنْ
11 قَبْلِهِمْ kendilerinden önce ق ب ل
12 مِنَ -den
13 الْجِنِّ cin(ler)- ج ن ن
14 وَالْإِنْسِ ve insan(lardan) ا ن س
15 إِنَّهُمْ gerçekten onlar
16 كَانُوا ك و ن
17 خَاسِرِينَ ziyana uğrayanlardır خ س ر

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۜ 

 

Ayet, önceki cümledeki mübteda  الَّذ۪ي ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  حَقَّ ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur. 

حَقَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَلَيْهِمُ  car mecruru  حَقَّ  fiiline mütealliktir.  الْقَوْلُ  fail olup lafzen merfûdur.  ف۪ٓي اُمَمٍ  car mecruru  عَلَيْهِمُ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir.  

قَدْ خَلَتْ  cümlesi  اُمَمٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. Fiil cümlesidir. خَلَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ  te’nis alametidir.  مِنْ قَبْلِهِمْ  car mecruru  خَلَتْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنَ الْجِنِّ  car mecruru  خَلَتْ ‘in failinin mahzuf haline mütealliktır.  الْاِنْسِۜ  atıf harfi  وَ ‘la makabline matuftur.


اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ  muttasıl zamir  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.  كَانُوا  ile başlayan isim cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

خَاسِر۪ينَ  kelimesi  كَانُوا  ’nun haberi olup nasb alameti  ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

خَاسِر۪ينَ  kelimesi, sülasi mücerredi olan  خسر  fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۜ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda,  الَّذ۪ينَ  haberdir, mahallen merfûdur. 

Cümlede müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması işaret edilenleri tahkir ifade eder.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, sonraki habere dikkat çekmek içindir. Ayrıca onların muhatap tarafından bilinen kişiler olduklarını bize gösterir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ ف۪ٓي اُمَمٍ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْهِمُ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için fail olan  الْقَوْلُ ’ye takdim edilmiştir.

Cümlede icaz-ı hazif vardır.  ف۪ٓي اُمَمٍ  car mecruru  عَلَيْهِمُ ‘deki zamirin mahzuf haline mütealliktir. Kelimedeki nekrelik kesret ve nev ifade eder.

قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۜ  cümlesi,  اُمَمٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.  قَدْ , tekid ifade eden tahkik harfidir. Mazi fiile dahil olduğunda kesinlik ifade eder. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

جِنِّ - اِنْسِۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.


اِنَّهُمْ كَانُوا خَاسِر۪ينَ

 

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri zamandan bağımsız sübut ifade ederler. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa  asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned, nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şeklinde gelmiştir.  خَاسِر۪ينَ  kelimesi  كَانَ ’nin haberidir.

كَان ’nin haberi, isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi s.124)

خَاسِر۪ينَ  ism-i fail vezninde gelerek sübut ve istimrar ifade etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, Tevbe Suresi, 120-121, s. 80)

 
Ahkaf Sûresi 19. Ayet

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ وَلِيُوَفِّيَهُمْ اَعْمَالَهُمْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ  ...


Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah’ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلِكُلٍّ her birinin vardır ك ل ل
2 دَرَجَاتٌ dereceleri د ر ج
3 مِمَّا işlerden
4 عَمِلُوا yaptıkları ع م ل
5 وَلِيُوَفِّيَهُمْ ve onlara tam verir و ف ي
6 أَعْمَالَهُمْ yaptıklarının karşılığını ع م ل
7 وَهُمْ ve onlara
8 لَا asla
9 يُظْلَمُونَ haksızlık edilmez ظ ل م

İyiler de kötüler de tek dereceli değildir; iyiliğin ve kötülüğün hem nicelik hem de niteliğine göre sahipleri derecelendirilmiş, ceza ve ödülleri de bu derecelere göre verilmiştir ve verilecektir. Böylece hiçbir kimsenin zerre kadar hakkı zayi edilmemiş, her şey karşılığını bulmuştur.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 35

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ 

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  لِكُلٍّ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  دَرَجَاتٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 

مَّا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i  ceriyle  دَرَجَاتٌ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  عَمِلُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

 وَلِيُوَفِّيَهُمْ اَعْمَالَهُمْ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِ  harfi,  يُوَفِّيَهُمْ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiiline mütealliktir. Takdiri,  جازاهم  (Onların cezasını verir.) şeklindedir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  خَلَقَ  fiiline mütealliktir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. Burada lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra geldiği için gizlenmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُوَفِّيَهُمْ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اَعْمَالَهُمْ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُوَفِّيَهُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  وفي ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

 

هُمْ لَا يُظْلَمُونَ  hal cümlesi olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و  ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَا يُظْلَمُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُظْلَمُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ

 

وَ , istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Sübut ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. Car mecrur mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  دَرَجَاتٌ , muahhar mübtedadır. Müsnedün ileyhin nekre gelmesi tazim ve kesret ifade etmiştir.

وَلِكُلٍّ ’deki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  دَرَجَاتٌ ‘ ün mahzuf sıfatına mütealliktir. Sıfatın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

مِن  harfinin ibtidaiyye olması caizdir. (Âşûr) 

İsm-i mevsûl  مَّا ‘nın sılası olan  عَمِلُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Bu ayette tağlîb üslubu yerine istiare sanatı bulunduğu da söylenebilir.  دَرَجَاتٌ (dereceler) kelimesi  مراتب (makamlar, mertebeler) manasında kullanılarak istiare-i mekniyye-i asliyye yapılmıştır. Dolayısıyla  دَرَجَاتٌ  kelimesi ‘mertebeler/makamlar’ manasına geleceğinden ayetin fehvasına hem cennetlikler hem de cehennemlikler dahil olurlar. (Ahmet Musa Üstünbaş, Ahkâf Sûresi’nin Arap Dili Ve Belâgatı Açısından İncelenmesi ve Âşûr)

لِكُلٍّ دَرَجَاتٌ (Herkesin dereceleri vardır) cümlesinde, haber mübtedaya takdim edilmiştir. Çünkü bu cümlenin gelişinden maksat, verilen haberdir ve önemli olan da budur. Konu dereceler değil, derecelerin sahipleridir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.221)


 وَلِيُوَفِّيَهُمْ اَعْمَالَهُمْ 

 

وَ , atıf harfidir. 

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ‘nin gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  لِيُوَفِّيَهُمْ اُجُورَهُمْ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Masdar-ı müevvel, mecrur mahalde, takdiri olan  جازاهم بذلك (Onları bu şekilde cezalandırdı) mahzuf fiile mütealliktir. Mukadder fiille birlikte cümle,  وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواۚ  cümlesine matuftur.  

اَعْمَالَهُمْ  izafeti  يُوَفِّيَ  fiilinin ikinci mef’ûludur.

اَعْمَالَهُمْ - عَمِلُواۚ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لِيُوَفِّيَهُمْ [Onlara işlediklerinin karşılığını tastamam ödesin diye] ifadesi nûn ile ve  لنوفِّيهم (Onlara işlediklerinin karşılığını tastamam ödeyelim diye) şeklinde de okunmuştur. Bu ifade sebep bildirmektedir; söz kendisine delalet ettiği için de bu sebep hazf edilmiştir. Adeta şöyle buyrulmaktadır: Onlara amellerinin karşılığını tastamam ödemek ve haklarına zulmetmemek için karşılıklarını amellerine göre takdir etti ve mükâfatı “(yukarı doğru) dereceler”, cezayı da “(aşağı doğru) derekeler” şeklinde yaptı. (Keşşâf)

 

وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ

 

Ayetin son cümlesine dahil olan  وَ , haliyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidai kelamdır. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Müsnedin menfî muzari sıygada gelmesi hükmü takviye, tecessüm, teceddüt ve istimrar ifade eder.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip; hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَا يُظْلَمُونَ  fiil meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef'ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur. Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)

Bu cümle birçok surede tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, S. 314) 

Bu ayetlerde fail Allah Teâlâ'dır. Çünkü eksiksiz, tam olarak vermek, sadece O'nun yapabileceği bir şeydir. Zaten bu makamda O'nun dışında kimse akla gelmez. 

Bu cümlede zamir, müminlerden ve kâfirlerden oluşan iki farklı grubu ifade eder. Bazı kitaplarda yazılı olduğu gibi cezayı hak eden tek bir grup kastedilmemiştir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.226)
وهم لا يُظْلَمُونَ  cümlesi, iki taraftan birinin, yani cezayı hak edenin ölümüne karşı, ölümün daha ağır olduğu sanılmasın diye gelmiş bir ihtiras cümlesidir. (Âşûr)


 
Ahkaf Sûresi 20. Ayet

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟  ...


İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَيَوْمَ ve gün ي و م
2 يُعْرَضُ sunulacakları ع ر ض
3 الَّذِينَ kimseler
4 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
5 عَلَى
6 النَّارِ ateşe ن و ر
7 أَذْهَبْتُمْ zayi ettiniz ذ ه ب
8 طَيِّبَاتِكُمْ bütün güzelliklerinizi ط ي ب
9 فِي
10 حَيَاتِكُمُ hayatınızda ح ي ي
11 الدُّنْيَا dünya د ن و
12 وَاسْتَمْتَعْتُمْ ve sefa sürdünüz م ت ع
13 بِهَا bunlarla
14 فَالْيَوْمَ bugün ي و م
15 تُجْزَوْنَ cezalandırılacaksınız ج ز ي
16 عَذَابَ bir azab ile ع ذ ب
17 الْهُونِ alçaltıcı ه و ن
18 بِمَا ötürü
19 كُنْتُمْ ك و ن
20 تَسْتَكْبِرُونَ büyüklük taslamanızdan ك ب ر
21 فِي
22 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
23 بِغَيْرِ haksız yere غ ي ر
24 الْحَقِّ haksız yere ح ق ق
25 وَبِمَا ötürü
26 كُنْتُمْ ك و ن
27 تَفْسُقُونَ ve yoldan çıkmanızdan ف س ق

Dünyada kendilerine servet, yetki ve iktidar verilenler bunların hakkını verir, kendilerinin olduğu kadar başkalarının da iyilik ve mutluluğu için gayret gösterirlerse şüphesiz büyük mükâfatlara nâil olacaklardır. Aksini yapar, bu nimetleri, insanların peşinde koştuğu güzellikleri bencilce kullanır, hakka ve hukuka riayet etmez, ebedî hayata da gerekli payı ayırmazlarsa âhirete elleri boş olarak giderler. Bütün güzellikler ve imkânlar dünyada ve dünya için harcanmış, kullanılmış ve tüketilmiştir. Burada dünya yoksulları zengin olurken, onlar yoksul hale gelmişlerdir; dünyada ezilenler, zulme uğrayanlar güçlü hale gelirken, zalimler güçsüz ve zelil bir duruma düşmüşlerdir. Meleklerin onlara ifade ettikleri işte bu gerçektir.

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 35-36

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  يَوْمَ  zaman zarfı olup mahzuf fiile müteallıktir. Takdiri, يقال لهم ..(Onlara şöyle denir) şeklindedir. 

يُعْرَضُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يُعْرَضُ  damme ile merfû meçhul muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَلَى النَّارِ  car mecruru  كَفَرُوا  fiiline mütealliktir.


اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ 

 

Cümle, mukadder fiilin naib-i faili olarak mahallen merfûdur. Fiil cümlesidir.  اَذْهَبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

طَيِّبَاتِكُمْ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ف۪ي حَيَاتِكُمُ  car mecruru  اَذْهَبْتُمْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الدُّنْيَا  kelimesi  حَيَاتِ ‘nin sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat.

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اسْتَمْتَعْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  بِهَا  car mecruru  اسْتَمْتَعْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

اَذْهَبْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ذهب ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اسْتَمْتَعْتُمْ  fiili, sülâsi mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındandır. Sülâsisi  متع ‘dir. 

Bu bab fiile talep, tahavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar. 


فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟

 

فَ , sebebi müsebbebe bağlayan atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

الْيَوْمَ  zaman zarfı  تُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

تُجْزَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  عَذَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır.  الْهُونِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

بِ   sebebiyyedir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  تُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

تَسْتَكْبِرُونَ  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur. تَسْتَكْبِرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru  تَسْتَكْبِرُونَ  fiiline mütealliktir. 

بِغَيْرِ  car mecruru  تَسْتَكْبِرُونَ ‘daki failin mahzuf haline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  الْحَقِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  بِ  sebebiyyedir.  مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle  تُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. 

تَفْسُقُونَ۟  fiili  كان ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  تَفْسُقُونَ۟  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ

 

وَ  istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Ayetin ilk cümlesinde îcâzı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı  يَوْمَ , takdiri  يقال لهم (Onlara şöyle denir) olan mahzuf bir fiile mütealliktir. Bu takdire göre cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Muzâfun ileyh olarak mahallen mecrur olan يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Zarfı nasb eden, arkadan gelen  اَذْهَبْتُمْ ’ün öncesinde gizli olan ‘’söylenir” ifadesidir. (Keşşâf)

Naib-i fail konumundaki cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenin bilinen kişi olmasının yanında ona tahkir ifade eder.

يُعْرَضُ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

عَلَى النَّارِۜ  car mecruru  يُعْرَضُ  fiiline mütealliktir.

‘’Ateşe arz edildi’’ ifadesinde kalb sanatı vardır. Kalb, mana bakımından yapılmıştır. Yani cümledeki kelimenin yerinin değiştirilmesi manayı da değiştirir. Bu durum, cümlenin manasını anlamak için düşünmeyi gerektirir. Lafız, manaya tabi olur. Kâfirler ateşe sunuldu sözünün aslı şöyledir: ateş kâfirlere sunuldu. Çünkü görenin şuur sahibi olması gerekir. Böylece gördüğü şeye meyletsin, yönelsin ya da ondan uzaklaşacak bir ihtiyara (seçime) sahip olsun. Bu özellik ise ateşte değil, kâfirlerde vardır. Burada kâfirlerin idraksizliği mübalağa ile ifade edilmek istenmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi, Zemahşerî, Keşşâf, IV, 297) 


اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ 

 

اَذْهَبْتُمْ  cümlesi mukadder fiilin mekulü’l-kavlidir. Takdiri, يقال لهم  (Onlara denir) olan fiilin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mekulü’l-kavl olan bu cümle, lâzım-ı faide-i haber ibtidai kelamdır.

ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا  ibaresinde istiare vardır. Burada zarfiyye olan  فِي  harfi, kendi manasında kullanılmamıştır. Hayat, içine girilmeye müsait bir şey değildir. Fakat dünyadaki yaşamı mübalağalı bir şekilde belirtmek üzere bu harf  على  yerine kullanılmıştır. Hayatın içinde olmak, adeta bir şeyin bir kabın içinde muhafaza edilmesine benzetilmiştir.

الدُّنْيَا  kelimesi  حَيَاتِ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ  cümlesi makabline atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayetin ilk cümlesindeki gaib üsluptan bu cümlede muhatap zamirine iltifat vardır. 

Kınama ve azarlamayla birlikte îcaz-ı hazif vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)


فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟

 

فَ , sebebi müsebbebe bağlayan fasihadır. Cümle mekulü’l-kavle dahildir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan  الْيَوْمَ , ihtimam için amili olan  تُجْزَوْنَ ‘ye takdim edilmiştir.

تُجْزَوْنَ  fiili, faile değil fiile dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kuran-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir. 

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

İkinci mef’ûl olan  عَذَابَ الْهُونِ , izafet formunda gelmiştir. Mevsufun sıfatına muzâf olması şeklindedir. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz. Bu izafette azap, zilletten kaynaklanmaktadır. 

ألعَذَابَ الْهُون  ile  عَذَابَ الْهُونِ  ibaresi arasında fark vardır. Çünkü izafette azabın, zilletin kaynağından olduğu manası vardır. Bu fark  الرجل المحسن ve  رجل المحسن  şeklindeki sözümüzdeki fark gibidir. İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.238)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ  cümlesi, nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir.  كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)

Kısa yoldan çok anlam ifadesi için izafetle gelmiş  غَيْرِ الْحَقِّ  car mecruru  تَسْتَكْبِرُونَ  fiiline mütealliktir. 

تُجْزَوْنَ - كُنْتُمْ -  تَسْتَكْبِرُونَ  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

Bu cümlede geçen  الْيَوْمَ  kelimesiyle öncesinde geçen nekre olarak gelen  يَوْمَ  kelimesinin ifade ettiği gün aynıdır. Orada nekre olarak geldikten sonra bu kelime marife olarak gelmiştir. Başındaki elif-lam ahd-i sarîhidir. Önemine binaen tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Cümlenin başındaki  فَ  harfi, arkasından gelen alçaklık/horluk azabının hemen öncekilere, yani içinde yaşadıkları güzellikleri yaşayıp bitirmek üzerine tertip edildiğini ifade eder. Dolayısıyla amili mahzuf olan mekûlu'l-kavle dahildir. Verilen nimetleri dünyada tüketmenin ateşe arz edilmeye yol açmakla kalmayıp alçaltıcı azaba da sebep olduğu görülmektedir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.235)

Ayetteki ikinci mevsûl  بِمَا , birinciye matuftur. Sılası olan  كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟ , nakıs fiil  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كان ‘nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi sayı 41)

كُنْتُمْ  fiilinin tekrarında, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Sayfadaki ayetlerin son kelimelerinin, istisnasız hepsinin fasılalarındaki  و- نَ  , ي - نَ  harfleriyle  oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir. Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.
Günün Mesajı
İnsanın gücünü kuvvetini bulduğu çağın ilk dönemi 15-18 yaş, 2. dönemi 33 yaş, zihni ve ruhi olgunluğa ulaşabileceği çağın da 40 yaş olduğu kabul edilir. Büyük müfessir Razi bu ayetten insanın genellikle akli olgunluk çağına 40 yaşında ulaşabileceği, dolayısıyla bu yaşa kadar akıl danışacağı ve kendine yol gösterici olarak anne babasına muhtaç olduğu manasını çıkarmıştır.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Aklında uçuşan kelimelerin arasından karşı tarafa saplanmasını umduklarını seçip konuşmak. Paylaştığın anıların içindeki mutlu saniyeleri ayıklayıp çöpe attıktan sonra hatırlamayı seçtiklerinle hırslanmak. Karşı tarafın iyi yanlarını ateşe atıp bazen kendince, bazen de gerçekte olan kusurlarına odaklanmak ve ona göre davranmak. Nefsani duygu ve düşüncelere yenilerek, Allah’ın emri olduğunu bile bile hafife alırcasına: neden öyle yapmalı ya da davranmalıymışım deme ya da keyfine göre emirleri yeniden yorumlama gafletine düşmek. 

Günlüğüne yazarken, kelimeleri seçtiği gibi seçebilir hareketlerini ve ağzından çıkanları. Kırıp döktükten sonra kontrol edemiyorum demek zayıf bir bahane. İnsan yaptıklarını ve söylediklerini seçme özelliğiyle meşhurdur. Zira; aklını ya da kelimelerini kaybedeceği sinyalini veren ipuçlarını farkettiği anda kendisini durdurabilir. Hatırlamalı ki, Allah katında bilinçli yaptıklarının hepsinden tek tek sorumludur. Nefsine yenik düşüp zihnindeki kontrol tuşunu aktif dışı bırakan da o, zihninin içinde ona uzanan kurtarıcı eli tutmayı seçip nefsine yenilmekten kaçan da o.

Rabbim! Bizi; Senin emirlerine itaat edenlerden ve ana babasına iyi davrananlardan eyle. Bizi salih kullarının arasına kat. Sonra anne babasına hayırlı evlat olmak için çabalayanlardan, sonra da evlatlarına hayırlı ebeveyn olmaya çalışanlardan eyle. Lutfettiğin nimetlerin şükrünü etmeye ve razı olacağın işleri yapmaya bizi muvaffak kıl. Hakikat hatırlatıldığında nefsini susturanlardan ve dinleyip sindirerek itaat edenlerden eyle. "Seni Allah rızası için seviyorum" cümlesindeki sırra ulaşanlardan eyle. Bilerek kalp kırmaktan ve kalp kıranları haklı bulmaktan koru. 

Amin.

***

Yeryüzünde bulunan her şey tükenmeye, bitmeye mahkumdur. İnsanın kendisi, sahip oldukları ve etrafındakiler de bu duruma dahildir. Başlangıçlar gibi herhangi bir meselede bitiş çizgisine doğru ilerlemenin de şükür edilesi yönleri vardır. Burada asıl önemli olan kişinin halidir. Dünü ile bugünü arasındaki farktır. 

Özünde, sonların bir kıymeti olsa bile tüketim dünyası bunun tersini iddia etmektedir. Doğal olarak nefsinde bir çeşit ölüm korkusu taşıyan insanın, bu korkusunu şişirerek dünyayla arasındaki bağı güçlendirmeye ve daha fazla tüketmesine sebep olmaya çalışmaktadır. Öyle ki insana bitiş çizgisini ötelediğine inandırmaktadır.

Sanki o yaşlanmaya, hastalanmaya, üzülmeye ve en sonunda da ölmeye devamlı surette meydan okumaktadır. Elindeki cihazları son anına kadar kullanma çağı bitmek üzerededir, belki de bitmiştir. Yenisini al sloganlarının getirdiği sarhoşlukla beraber kişiler sadece ellerindekini değil, kendilerini de yenileme fikrine saplanıp kalmıştır. Olmayan kırışıklıkların avı için tonlarca para dökülmüş, güzellik algısı bozulmuş ve doğallık hapsedilmiştir.

Baksın. Kendisine ve sahip olduklarına iyi baksın. Ama önce bir dursun. Kimden ya da kimin takdirinden neden kaçtığını bir düşünsün. Sonra da kendisine bakmaktaki niyetini değiştirsin. Allah’ın rızası için yani Allah’a daha iyi kulluk edebilmek için çabaladığında görecek ki gereksiz alışkanlıkların hepsi dökülüp gidiyor.

Allah’ın takdir ettiği yaşlılığı ve hastalığı sadece dünya açısından değerlendirip sebeplerini ayıklamak geçici bir çözümdür. Bazen de çözüm değil, zaman kaybıdır. Zira sırf dünyayı isteyenin sorunları da tükenmeyecektir. Dünyalıklara bağlanmak dikenlere sarılmak gibidir. Yeni yaralar açılacak, yeni sorunlar çıkacaktır. 

Bir müslümanın önceliği Allah’ın rızasını kazanmaktır. Bu yüzden de o yaşlılığını ve hastalığını uhrevi boyutlarıyla da ele alır. Onları görünce kaçıp gitmektense önce Allah’a sığınır ve sonra can güvenliğini sağlamak, bütünlüğünü korumak için yapması gerekenlerin olup olmadığını kontrol eder. Kulluğuna katacak bilgileri alır ve yoluna devam eder.

Ey Allahım! Elimizdeki nimetlerin kıymetini bilenlerden ve Senin rızanı gözeterek değerlendirenlerden eyle. Sırf dünyayı istemekten ve hep tüketmekten muhafaza buyur. İsraf etmekten ve zamanımız dahil her şeyi boşa harcamaktan Sana sığınırız. Dünyadaki beden güzelliğimizden daha fazla, iç güzelliğimize kıymet verip iyileştirmeye çalışanlardan eyle. Kendisine ve elindekilere, Senin rızan için sahip çıkıp bakanlardan eyle. Yaşadığımız her gün bizi Sana kul olarak daha da yakın kıl ve Sana kavuşmak üzere son nefesini verenlerden eyle.

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji