ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | bu böyledir |
|
2 | بِأَنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
3 | قَالُوا | dediler |
|
4 | لِلَّذِينَ | kimselere |
|
5 | كَرِهُوا | hoşlanmayan(lara) |
|
6 | مَا |
|
|
7 | نَزَّلَ | indirdiğinden |
|
8 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
9 | سَنُطِيعُكُمْ | size ita’at edeceğiz |
|
10 | فِي |
|
|
11 | بَعْضِ | bazısında |
|
12 | الْأَمْرِ | işin |
|
13 | وَاللَّهُ | oysa Allah |
|
14 | يَعْلَمُ | biliyor |
|
15 | إِسْرَارَهُمْ | onların gizlediklerini |
|
Burada sözü edilen münafıklar, önce iman etmiş iken sonra eski hallerine dönenlerdir. Bunlar ve genellikle münafıklar vahiyden ve onun getirdiği İslâm’dan hoşnut değillerdi. Bu yüzden İslâm düşmanlarıyla iş birliği yapıyor, bazı konularda onlara yardım ediyorlardı (Haşr 59/11); bütün bunların mânevî sebebi de şeytana uymaları, bâtılı hak, çirkini güzel, kötüyü iyi görmeleri idi.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 57
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir.
اَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. هُمْ muttasıl zamir اَنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
قَالُوا cümlesi اَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ harf-i ceriyle قَالُوا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كَرِهُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَرِهُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası نَزَّلَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
نَزَّلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.
Mekulü’l-kavli سَنُط۪يعُكُمْ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Fiilinin başındaki سَ harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. نُط۪يعُكُمْ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي بَعْضِ car mecruru نُط۪يعُكُمْ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. الْاَمْرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
نَزَّلَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
نُط۪يعُكُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi طوع ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ
اللّٰهُ يَعْلَمُ cümlesi hal olarak mahallen mansubdur. وَ haliyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. يَعْلَمُ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَعْلَمُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. اِسْرَارَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ
Ayetin ilk cümlesi, önceki ayet için ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda olup faide-i haber ibtida-i kelamdır.
Âşûr, bu cümlenin beyânî istînâf olduğu görüşündedir. Kendilerine hidayet apaçık belli olduktan sonra niçin şeytanın kendilerini ayartarak dinden dönmelerine sebep olduğu sorusuna cevap niteliğindedir. (Âşûr)
ذٰلِكَ mübtedadır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Tekit ifade eden أَنَّ ve akabindeki بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ cümlesi, masdar tevilinde, sebep bildiren بِ harfiyle birlikte ذَ ٰلِكَ ‘nin mahzuf haberine mütealliktir.
اَنَّ ’nin haberi olan قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle birlikte قَالُوا fiiline mütealliktir.
Sılası olan كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
كَرِهُوا fiilinin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsul مَٓا ’nın sılası olan نَزَّلَ اللّٰهُ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin başındaki سَ istikbal ve tekid ifade eder.
Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İşaret isminde istiare vardır. ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamda bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan Suresi 57, s. 190)
وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ
Hal وَ ’ıyla gelen وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal cümleleri anlamı açıklayan ıtnâb sanatıdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi tehdit ve ikaz içindir.
Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Lafza-i celâl ayette tekrar edilerek hem müminlerin, hem de kâfirlerin kalbine heybet hissettirme amacıyla ıtnâb yapılmıştır. Ayrıca bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)