Muhammed Sûresi 30. Ayet

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ  ...

Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَوْ şayet
2 نَشَاءُ biz dileseydik ش ي ا
3 لَأَرَيْنَاكَهُمْ onları sana gösterirdik ر ا ي
4 فَلَعَرَفْتَهُمْ sen onları tanırdın ع ر ف
5 بِسِيمَاهُمْ simalarından س و م
6 وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ve onları tanırdın ع ر ف
7 فِي
8 لَحْنِ üslubundan ل ح ن
9 الْقَوْلِ sözlerinin ق و ل
10 وَاللَّهُ ve Allah
11 يَعْلَمُ bilir ع ل م
12 أَعْمَالَكُمْ yaptığınız işleri ع م ل
 
İslâm’ın açık düşmanları duygularını açıkça ortaya koyuyor, gizli düşmanları, yani münafıklar ise durumlarını gizlemeye çalışıyorlardı. Allah bunların kalplerindeki kin ve düşmanlığı birçok vesile ile ortaya çıkardı, zaman içinde pek çoğunun foyası meydana çıktı. Davranışlarını kontrol ederek duygularını gizleyenlerin ise listesi verilmedi, herkes tarafından kolayca tanınmaları için yüzlerine bir nişan konmadı. Fakat Hz. Peygamber ile yakınındaki birkaç kişi Allah’ın yardımı ile onları hem simalarından hem de konuşma tarzlarından anlar ve tanırlardı.
 

   Lehane لحن : 

  Bir sözü kullanırken onu mevcut kurallarına uymadan söylemek manasına gelen لَحْنٌ kavramı, hem dilbilgisi kurallarını çiğnemek hem de yanlış okumak için kullanılır ve bu da zemmedilen bir durumdur.

  Birde لَحْنٌ sözü açık anlamının dışında kullanmak ve sözün manasıyla bir tarizde bulunmak anlamına gelir ki belagat açısından ediplerin çoğuna göre takdiri şayan kabul edilmiştir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de yalnız 1 defa isim formunda geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekli elhan (ezgi-nağme)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَوْ  gayr-ı cazim şart harfidir.  نَشَٓاء  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.

اَرَيْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. كَ birinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَ  harfi  لَوْ ’in cevabının başına gelen rabıtadır.  

عَرَفْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. 

 هُمْ muttasıl zamiri mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بِس۪يمٰيهُمْ  car mecruru  عَرَفْتَ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَرَيْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  راى ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattie harfidir.

تَعْرِفَنَّهُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  انت ’dir. Fiilin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

 هُمْ muttasıl zamiri mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

ف۪ي لَحْنِ  car  mecruru  تَعْرِفَ  fiiline mütealliktir. الْقَوْلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 


 وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. 

يَعْلَمُ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَعْلَمُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُوَ ’dir.  

اَعْمَالَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la önceki ayetteki istînâfa atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.  نَشَٓاءُ , müspet muzari fiil sıygasında gelmiş şart cümlesidir. Tehdidi artırmak için önceki ayetteki gaib zamirden bu ayette azamet zamirine, tehdidi artırmak için iltifat edilmiştir.

نَشَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi çoğu zaman mahzuftur.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

لَوْ  harfinin geldiği cümlelerde hem şart hem de ceza fiili mazi olur. Ancak bir nükte için muzariye de dahil olabilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لَوْ  şart edatı; şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler ِ لَوْ  edatını “şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. Bu tanıma göre cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. Yani şartın imkânsızlığında cevabın da imkânsızlığını ifade eden bir edat olmaktadır. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

لَاَرَيْنَاكَهُمْ  cevap  cümlesi olarak rabıta lamı ile gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede fiiller, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ  cümlesi,  فَ  ile şartın cevabına atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Ayetteki, اَرَيْنَا kelimesi; öğretmek, bildirmek, anlatmak manasınadır. (Fahreddin er-Razi)

 

وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ 

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la istînâfa atfedilmiştir.

لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

Mukadder kasemin cevabı olan cümle, kasem ve nûn-u sakîle ile tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)

Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu  ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)

Az sözle çok anlam ifade etmek amacıyla gelmiş olan  ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ  izafetindeki  ف۪ي  harfinde istiare vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  لَحْنِ الْقَوْلِۜ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  لَحْنِ الْقَوْلِۜ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

Zuhaylî bu ayetin tefsirinde şunları söyler: وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ ; vallahi elbette sen onları sözlerinin üslubundan ve manasından tanırsın demektir. Veya açıkça ifade etmek yerine tariz ve tevriye ile sözü eğip bükmelerinden tanırsın. Onlar senin yanında konuştukları zaman Müslümanları ayıplayıcı bir şekilde tarizli konuşurlar.

Nitekim Zemahşerî de “yani sözü söyleme tarz ve üslubundan tanırsın” dedikten sonra لَحْنِ ‘ ın sözü tarîz ve tevriyede olduğu gibi bir tarafa meylettirmek olduğunu, bu sebeple hata/yanlış yapan kimseye de sözü doğru olandan çevirdiği için  لَحْنِ  denildiğini aktarır.  (Sinan Yıldız, Vehbe Ez-Zuhaylî’nin Et-Tefsîru’l-Münîr adlı Tefsirinde Belâgat İlmi Uygulamaları)

فٖى لَحْنِ الْقَوْلِ  sözü, ancak Hz, Peygamber’in anlayacağı, başkasının anlayamayacağı  incelik ve  nükteden...”  anlamındadır.  Bu da yine iki şeye muhtemeldir. Hz. Peygamber (s.a.s) münafığı biliyordu; ancak, Allah, onların iç yüzlerini açığa vurma hususunda ona izin verince, böylece de onu, cenaze namazlarını kıldırmaktan ve kabirleri başında duâ etmekten men edinceye kadar, o münafığın durumunu açığa çıkarmıyordu. (Fahreddin er-Razi)


 وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ

 

وَ , istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi haşyet duyguları uyandırmak ve ikaz içindir. 

Mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiil gelerek yapılan amellerin zihinde canlanması sağlanmıştır.  

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

نَشَٓاءُ ‘ daki mütekellim zamirinden sonra  اللّٰهُ يَعْلَمُ  ifadesinde gaib zamire iltifat edilmiştir.

لَتَعْرِفَنَّهُمْ - يَعْلَمُ - لَاَرَيْنَاكَهُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatıعَرَفْتَهُمْ - تَعْرِفَنَّهُمْ kelimeleri arasında cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يَعْلَمُ - اَعْمَالَكُمْ  kelimeleri arasında cinâsı nakıs sanatı vardır.