Muhammed Sûresi 8. Ayet

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَتَعْساً لَهُمْ وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ  ...

İnkâr edenlere gelince, yıkım onlara! Allah, onların işlerini boşa çıkarmıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ kimselere ise
2 كَفَرُوا inkar eden(lere) ك ف ر
3 فَتَعْسًا yıkım ت ع س
4 لَهُمْ onlara olsun
5 وَأَضَلَّ ve boşa çıkarmıştır ض ل ل
6 أَعْمَالَهُمْ onların işlerini ع م ل
 
Nefsânî arzularına göre yaşamak isteyen, özgürlüklerinin din ve ahlâk tarafından da olsa kısıtlanmasına rıza göstermeyenler, bu sınırları getiren, insanı disiplin altına almayı, eğitmeyi ve kâmil kılmayı hedefleyen dine ve dini anlatan ilâhî kitaba, peygambere karşı nefret duyarlar. Bu nefret onların hidayet kaynağından yararlanmalarını engeller; sonuç ise boşa geçirilmiş, fâniye harcanmış, ebedî mutluluk kazancı bakımından iflas ile bitmiş bir hayattır.
 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَتَعْساً لَهُمْ وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. تَعْساً  kelimesi  الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

فَ  zaiddir.  تَعْساً  mahzuf fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri, تعسوا (bedbaht oldular) şeklindedir.  لَهُمْ  car mecruru  تَعْساً ‘a mütealliktir.  اَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. 

اَضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  اَعْمَالَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَضَلَّ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  ضلل ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَتَعْساً لَهُمْ وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ

 

وَ  istînâfiyyedir. 

İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir içindir.

İsm-i mevsûlün sılası olan  كَفَرُوا  müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

Haber olan  فَتَعْساً لَهُمْ وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ  cümlesindeki  فَ  harfi zaiddir, tekid ifade eder.  فَتَعْساً  mahzuf bir fiilin mef’ûlu mutlakı olarak mansubdur. Takdiri  تَعْسوا (bedbaht oldular) olan fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkarî kelamdır. 

Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la cümlenin müsnedine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

كَفَرُوا - اَضَلَّ - تَعْساً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Ayet, müminlerin kalplerini takviye etmektedir. Çünkü, Allah Teâlâ, bir önceki ayette, "Ve ayaklarınızı sabit kılar" buyurunca, kâfir kimsenin de, sabredeceği, savaş hususunda sebatlı olacağı, böylece de, kital, harp, süngüleşme ve vuruşmanın devam edeceği; halbuki bunda ise çok büyük bir meşakkat ve zorluğun bulunacağı düşünülebilirdi... İşte bu sebeple Cenab-ı Hak, "Sizin için sebat; onlar için zeval ve helak vardır. Dolayısıyla onların sebatı olamaz.." buyurmuştur. Bunun sebebi açıktır; çünkü, onların ilâhları, yardımda, kudret ve sebatı olmayan, cansız nesnelerdir. Binaenaleyh o putlar, Allah'ın, kâfirlere takdir etmiş olduğu helak ve yok oluşu savuşturmaya, yetkili değillerdir. İşte bu noktada, mutlaka, ayakların kayması ve tökezlemesi kaçınılmazdır. Cenab-ı Hak, müminler hakkında vaat ifade eden sıyga ile  يُثَبِّتْ (sabit kılar) buyurmuştur. Çünkü, Allah'a hiçbir şey vâcip ve zorunlu değildir. Onlar hakkında ise, beddua sıygasını kullanmıştır. Bu sıyga, ihbarî cümlelerden daha beliğdir. Çünkü onların tökezlemeleri kesin ve kaçınılmazdır. Zira, ilâhlarının yardım etmeyeceği, kaçınılmaz bir olgudur. Çünkü, onların kudreti yoktur! Allah'ın sabit kadem kılması ise, O'na vâcip değildir. Zira O, dilediğini yapan, hür bir kādirdir. (Fahreddin er-Râzî)

تَعْساً  kelimesi, aslında ayak kayıp yüzükoyun, yahut tepesi üstü düşüp yıkılmak ve kalkamayıp helak olmaktır. Kamus'ta der ki: Helak olmak, kaymak, düşmek, şer, uzaklık, düşüş manalarına gelir. تَعْساً  İfadesi kahrolası, canı çıkası veya canı çıksın gibi beddua yerinde de mesel halinde kullanılır. Burada müminlere ayaklarını sağlam bastırma vaadine karşılık kâfirlere yıkım ile tehdittir. (Elmalılı, Âşûr)