لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباًۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَقَدْ | andolsun |
|
2 | رَضِيَ | razı olmuştur |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | عَنِ | -den |
|
5 | الْمُؤْمِنِينَ | mü’minler- |
|
6 | إِذْ | zaman |
|
7 | يُبَايِعُونَكَ | sana bi’at ettikleri |
|
8 | تَحْتَ | altında |
|
9 | الشَّجَرَةِ | ağacın |
|
10 | فَعَلِمَ | bildi |
|
11 | مَا | olanı |
|
12 | فِي |
|
|
13 | قُلُوبِهِمْ | onların kalplerinde |
|
14 | فَأَنْزَلَ | ve indirdi |
|
15 | السَّكِينَةَ | huzur ve güven |
|
16 | عَلَيْهِمْ | onların üzerine |
|
17 | وَأَثَابَهُمْ | ve onlara verdi |
|
18 | فَتْحًا | bir fetih |
|
19 | قَرِيبًا | yakın |
|
Hudeybiye’de hayatları pahasına da olsa Hz. Peygamber’i destekleyeceklerine, savaşıldığı takdirde kaçmayacaklarına yemin eden sahâbîler Allah’ın rızasına (rıdvân) nâil olmuşlar, ayrıca bu hoşnutluğunu yüce Mevlâ kitabında zikrettiği için Kur’an var olduğu ve okunduğu sürece hayırla ve gıpta ile anılma şerefine ermişlerdir. Âyette zikredilen hoşnutluğun Arapçası “rıdvân” olduğu için bu yeminli söz vermenin (biatın) adına “bey‘atü’r-rıdvân” da denilmiştir. Altında biatın yapıldığı ağaç da bu olaydan sonra “şeceretü’r-rıdvân” adını almıştır.
Müşriklerin kendilerini engelleme kararı aldıklarını öğrenince Hz. Ömer’in ikazı üzerine arkadan silâh da getirtilmişti. Müslümanlar, başlangıçta yanlarına silah bile almadan, hem hasret gidermek hem de umre ibadeti yapmak üzere yola çıkmışlar; üstelik Peygamberimizin 27. âyette zikredilen bir rüyasını umrenin hemen gerçekleşeceği şeklinde yorumlamışlardı. Bütün bunlardan sonra yolları kesilip umreleri engellenince nasıl bir moral bozukluğuna, kafa karışıklığına ve isyan duygusuna kapıldıklarını kestirmek zor değildir. Ama Allah “onların gönüllerinde olanı”, yani içine düştükleri huzursuzluk ve bunalımı bildiği için derhal rahmet kapılarını açmış, yüreklerine su serpmiş, heyecan ve öfkelerini huzur ve tatmin duygusuna çevirmiştir. Bu gelişmelerden en fazla etkilenen Hz. Ömer, Peygamber efendimizin ve Hz. Ebû Bekir’in açıklamaları üzerine sakinleşmiş, heyecanla söylenmiş sözlerinden dolayı da pişman olmuş, telâfi için ibadetler yapmış, sadakalar dağıtmıştır. “Gönüllerde olanı” iman, ihlâs ve bağlılık olarak yorumlayanlara göre de Allah, ashabın heyecan sebebiyle normal tepki sınırlarını zorlayan davranışlarını gönüllerindeki iman ve sevgi sayesinde bağışlamış, heyecanlarını teskin etmiştir.
Sûrenin başında geçen fetih Hudeybiye sulhu idi, 18. âyette zikredilen yakın fetih, ileride gerçekleşecek, Medine yakınlarında yahudilerin yerleşim merkezlerinden biri olan Hayber’in fethidir, 19. âyette sözü edilen ganimet de Hayber’de elde edilecek savaş ganimetidir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 75-76
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباًۙ
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir.Tekid ifade eder. Fiil cümlesidir.
رَضِيَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ car mecruru رَضِيَ fiiline mütealliktir.
اِذْ zaman zarfı, رَضِيَ fiiline müteallik olup mahallen mansubdur. يُبَايِعُونَكَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
(إِذْ) : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.
a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.
b) (إِذْ) den sonra muzâri fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.
c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse müfacee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.
d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُبَايِعُونَكَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
تَحْتَ mekân zarfı, يُبَايِعُونَكَ fiiline mütealliktir. الشَّجَرَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
عَلِم atıf harfi فَ ile يُبَايِعُونَكَ ‘ye matuf olup mahallen mecrurdur.
Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَلِمَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Müşterek ism-i mevsûl مَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
ف۪ي قُلُوبِهِمْ car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَنْزَلَ atıf harfi فَ ile عَلِمَ ‘ye matuftur.
اَنْزَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. السَّك۪ينَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عَلَيْهِمْ car mecruru اَنْزَلَ fiiline mütealliktir.
اَثَابَهُمْ atıf harfi وَ ‘la اَنْزَلَ ‘ye matuftur.
اَثَابَهُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فَتْحاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. قَر۪يباً kelimesi فَتْحاً ‘nın sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُبَايِعُونَكَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi بيع ’dır.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْزَلَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نزل ’dir.
اَثَابَهُمْ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ثوب ‘dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ
لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Mahzuf kasem ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap olan رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ [Müminlerden razı olmuştur.] ifadesi; kulun Allah'tan razı olması, takdirin gereği olarak meydana gelen şeylerden hoşnutsuzluk duymamasıdır. Allah'ın kuldan razı olması da, onu emrine uyar ve yasağından kaçınır halde görmesidir. Burada söz konusu olanlar, biatleri zikredilenlerdir. Bunlar, sahih kabul edilen görüşe göre 1400, diğer bir rivayete göre de 1500 kişidirler. Anılan biat, bu ayette ”Rıdvan biati" diye isimlendirilmiştir. (Ruhu’l Beyân)
يُبَايِعُونَكَ [Sana biat ediyorlar.] ifadesindeki şimdiki zaman fiili, geçmiş zamanda gerçekleşen bir fiil için kullanılmıştır. Bu; büyük biatleşmeyi zihinde canlandırmak, biyatleşmenin yenilenmesinde Allah’ın rızasının husule geldiğini ve biatın tamamlanmasının beklenmediğini belirtmek içindir. (Âşûr)
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük, muhabbet ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اِذْ zaman zarfı, رَضِيَ fiiline mütealliktir. Müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelam olan يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhidir. Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil, tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Zaman ismi olan اِذْ 'in masdara değil de fiil cümlesine muzâf olmasıyla bu vaktin tazimi anlaşılır. Fiil teceddüde ve şimdiki zamana delalet eder. (Âşûr, Hac/26)
الشَّجَرَةِ kelimesindeki elif lamla marifelik ahd içindir. (Âşûr)
لَقَدْ رَضِيَ اللّٰهُ عَنِ الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ يُبَايِعُونَكَ [Allah müminlerden razı oldu. Hani onlar sana biat ediyorlar] ayetinde, biatın şeklini zihinde canlandırmak için, geniş zaman kipi ile gelmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباًۙ
Atıf harfi فَ ile … رَضِيَ اللّٰهُ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
فَعَلِمَ fiilinin başındaki فَ edatı takibiyyedir. Bu razı oluşun sadece biat esnasında olmayıp, aynı zamanda doğruluklarına dair Allah'ın ilminin meydana geldiği esnada olduğuna işaret etmek için böyle buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
Âşûr ise bu harfin fasiha manasında olduğunu söylemiştir. فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِ cümlesindeki فَ takibiyye için değildir. Çünkü Allah’ın kalplerinde olanı bilmesi, ne onlardan razı olması ne de onların biat etmesinin akabinde olmuştur. Bu yüzden bu فَ sonrasındaki mukadder kelamı açıklayan fasiha فَ ‘sidir. (Âşûr)
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ‘nın sılası mahzuftur. ف۪ي قُلُوبِهِمْ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
ف۪ي قُلُوبِهِمْ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla kalp içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü kalp hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak bu kimselerin fikirlerindeki yanlışlığı etkili bir şekilde ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi فَ ile عَلِمَ cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَاَثَابَهُمْ فَتْحاً قَر۪يباً cümlesi de hükümde ortaklık sebebiyle makabline atfedilmiştir.
Mef’ûl konumundaki فَتْحاً ‘ın nekreliği tazim ifaadesi içindir.
قَر۪يباً kelimesi فَتْحاً için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
فَعَلِمَ مَا ف۪ي قُلُوبِهِمْ فَاَنْزَلَ السَّك۪ينَةَ عَلَيْهِمْ [Kalplerinde olanı bilmiş ve onlara güven indirmişti.] ayetinden sonra 20. ayet-i kerimde وَعَدَكُمُ اللّٰهُ مَغَانِمَ [Allah size ganimetler vadetmiştir.] ayetinin getirilmesiyle, III. şahıs zamirinden II. şahıs zamirine dönülmüştür. Bu, ihsan etme makamında müminleri şereflendirmek içindir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)