مَا جَعَلَ اللّٰهُ مِنْ بَح۪يرَةٍ وَلَا سَٓائِبَةٍ وَلَا وَص۪يلَةٍ وَلَا حَامٍۙ وَلٰكِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَاَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَا |
|
|
2 | جَعَلَ | yapmamıştır |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | مِنْ | ne |
|
5 | بَحِيرَةٍ | "bahîre" |
|
6 | وَلَا | ve ne |
|
7 | سَائِبَةٍ | "sâibe" |
|
8 | وَلَا | ve ne |
|
9 | وَصِيلَةٍ | "vasîle" |
|
10 | وَلَا | ve ne |
|
11 | حَامٍ | "ham" |
|
12 | وَلَٰكِنَّ | fakat |
|
13 | الَّذِينَ | kimseler |
|
14 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
15 | يَفْتَرُونَ | uyduruyorlar |
|
16 | عَلَى | karşı |
|
17 | اللَّهِ | Allah’a |
|
18 | الْكَذِبَ | yalan |
|
19 | وَأَكْثَرُهُمْ | ve çokları da |
|
20 | لَا |
|
|
21 | يَعْقِلُونَ | akıl erdiremiyorlar |
|
مَا جَعَلَ اللّٰهُ مِنْ بَح۪يرَةٍ وَلَا سَٓائِبَةٍ وَلَا وَص۪يلَةٍ وَلَا حَامٍۙ
Fiil cümlesidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. مِنْ zaiddir. بَح۪يرَةٍ lafzen mecrur, mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.
مِنْ harf-i ceri mecruruna ibtidaiyye, baz, tebyin, karşılaştırma, zaid, sebep, bedel – karşılık, iki şeyi birbirinden ayırt etmek gibi manalar kazandırabilir. Burada zaid olarak gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. سَٓائِبَةٍ وَلَا وَص۪يلَةٍ وَلَا حَامٍ kelimeleri atıf harfi وَ ’la بَح۪يرَةٍ kelimesine matuftur.
سَٓائِبَةٍ kelimesi sülâsî mücerred olan سيب fiilinin ism-i failidir.
سَٓائِبَةٍ kelimesi ism-i faildir. İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلٰكِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ
وَ atıf harfidir. لٰكِنَّ istidrak harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre لٰكِنَّ de اِنَّ gibi cümleyi tekid eder.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine “istidrak” adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, لٰكِنَّ ’nin ismi olup mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَفْتَرُونَ fiili لٰكِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. يَفْتَرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
عَلَى اللّٰهِ car mecruru يَفْتَرُونَ fiiline müteallıktır. الْكَذِبَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَاَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
وَ atıf harfidir. اَكْثَرُهُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا يَعْقِلُونَ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْقِلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.مَا جَعَلَ اللّٰهُ مِنْ بَح۪يرَةٍ وَلَا سَٓائِبَةٍ وَلَا وَص۪يلَةٍ وَلَا حَامٍۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Zaid مِنْ ve nefy harfi لَا’nın tekrarıyla tekid edilmiştir.
Müsnedün ileyhin lafza-i celâlle marife oluşu ikaz etmek ve korku uyandırmak içindir.
Ayette geçen مَا جَعَلَ’nin manası, “meşru kılmadı, kanun koymadı” demektir. Bunun içindir ki bir mef'ûle geçişli kılınmıştır, o da بَح۪يرَةٍ’dir. (Beyzâvî)
بَح۪يرَةٍ - سَٓائِبَةٍ - وَص۪يلَةٍ - حَامٍ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Cem’ ma’at-taksim vardır.
Arapçada, عَمِلَ ,فَعَلَ (yaptı, işledi); طَفِقَ (başladı); جَعَلَ (kıldı, yaptı); اَنْشَأَ (inşa etti, yaptı) ve اَقْبَلَ (yöneldi, yapmaya yöneldi) fiilleri kullanılır. Bu fiillerin bir kısmı, diğerlerinden daha âmm (umumi manada) dırlar. Bunların en umumi olanı فَعَلَ fiilidir. Çünkü bu fiil hem uzuvların işlerini hem de kalbin (aklın) işlerini ifade için kullanılır. Bunun uzuvların işlerini ifade etmek için kullanılması hususu açıktır. Kalplerin fiillerini ifade etmek için kullanılmasına gelince bunun delili: “(Allah’a) şirk koşanlar dediler ki: ‘Eğer Allah dileseydi ne biz ne de atalarımız, kendisinden başka hiçbir şeye tapmazdık.’ Onlardan öncekiler de böyle yaptı (فَعَلَ).” (Nahl Suresi, 35) ayetidir. عَمِلَ fiiline gelince فَعَلَ fiilinden daha hususidir. Çünkü bu fiil sadece uzuvların fiillerini ifade etmede kullanılır; düşünme, azmetme, niyetlenme manalarında kullanılmaz. Bunun delili, Hazreti Peygamberin (s.a.) نِيَّةُ المُؤْمِنُ مِنْ خَيْرٌ مِنْ عَمَلِهِ “Müminin niyeti, amelinden daha hayırlıdır.” hadisi şerifidir. Burada niyetin amelden daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Eğer niyet, bir amel olmuş olsaydı, niyetin yine niyetten daha hayırlı olmuş olması gerekirdi.
جَعَلَ fiiline gelince bunun birkaç manası vardır:
Bunu iyice anladığın zaman deriz ki, ayetteki sözü, مَا جَعَلَ اللّٰهُ “Allah buna hükmetmedi, bunu meşru kılmadı ve bunu emretmedi.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
مِن harf-i ceri nefyden sonra gelen zaid harftir. Olumsuzluğun, belirli bireyleri değil cinsin hepsini kapsadığını belirtir. (Âşûr)
Allah Teâlâ burada dört şeyden bahsetmiştir: “Allah ne ‘bahîre’den ne ‘sâibe’den ne ‘vasîle’den ne de ‘hâm’dan, hiçbirini (meşru) kılmamıştır.” buyurmuştur.
Birincisi, [ بَح۪يرَ ]’dir. Bu, yarmak, dilmek manasınadır. Nitekim birisi devesinin kulağını kesip dildiğinde بَحَرَ نَاقَتَهُ denilir. Fail vezninde olan bu kelime ism-i mefûl (dilinmiş) manasındadır. Ebu Ubeyde ve Zeccâc şöyle demişlerdir: “Deve beş batın (kere) yavrulayıp en sonuncu yavrusu erkek olunca o devenin kulağını dilerler, ona binmeyi ve onu kesmeyi kendilerine yasaklarlar ve onu putları için salıp azat ederlerdi. Bundan dolayı onun tüyleri kırkılmaz, sırtına binilmez, su içmesine mani olunmaz, meradan kovulmaz, kendisinden istifade edilemez, yürüyemeyecek kadar aciz bir insan bile ona rastlasa haram saydığı için ona binmez.”
İkincisi, [ سَٓائِبَ ]’dir. Bu, yeryüzünde akıp giden manasına gelen سَابَ fiilinin ism-i failidir. Nitekim (su aktı) سَابَ المَاءَ ve سَابَتِ الحَيَّةُ “Yılan aktı (hızla gitti).” denir. O halde “sâibe”, istediği yere gidip dolaşsın diye salıverilen (hayvan) demektir. Bu kelime de “salıverilmiş” manasında ism-i mefûl karşılığında kullanılmıştır. Bu tıpkı فِى عِيشَتِ رَاضِيَةٍ (Karia Suresi, 7) ayetindeki “râdiye” kelimesinin, “razı olunmuş” manasında, ism-i mef'ul karşılığı kullanılması gibidir. Âlimler “sâibe”nin ne olduğu hususunda, birkaç izah yapmışlardır:
1. Ferrâ şöyle demiştir: “Deve, on batın doğursa ve doğurdukları hep dişi olsa sahibi onu salıverirdi. Bu deveye binilmez, sütü sağılmaz, tüyü kırkılmazdı, çocuklar ve yolculardan başkası onun sütünü içmezdi.”
2. İbn Abbas şöyle der: “Sâibe, putlar adına azat edilip salıverilen hayvan demektir. Adam, malından istediği kadar hayvanı azat eder ve onları putların hizmetçilerine getirirdi. O hizmetçiler de bu hayvanların sütünü yolculara içirirlerdi.”
Üçüncüsü, [وَص۪يلَ ]’dir: Müfessirler şöyle derler: “Koyun dişi doğurursa bu sahibinin olurdu. Eğer erkek doğurur ise doğan bu yavru da putlarının olurdu. Eğer erkek ve dişi karışık doğurur ise onlar, ‘Bu kardeşine ulaştı.” derler ve erkek yavruyu putlarına kurban etmezlerdi.” Buna göre “vasile”, başkasına ulaştırılmış ve bitiştirilmiş manasında “mevsûle” karşılığıdır. Bu kelimenin o yavru kardeşine bitiştiği için ism-i fail manasında olması da caizdir.
Dördüncüsü, [حَامٍۙ ]’dır. Bir insan, bir başkasını himaye ettiğinde denir. Bunun da ne manada olduğu hususunda şu izahlar yapılmıştır:
1. Tohumluk (damızlık) deve, yavrusunun yavrusuna döllemek için atladığında, “sırtını binilmekten himaye edip korudu” manasında, denilir. Dolayısıyla bundan sonra artık ölünceye kadar ona binilmez, onunla yük taşınmaz ve sudan, meradan men edilmezdi. Ölünce de etini hem erkekler hem kadınlar yerlerdi.
2. “Bu, on sene, tohumluk için kullanılan ve on seneden sonra salıverilen deve demektir. Bu da sırtına binilmesi haram olan develerdendir.” Bu görüş, Süddî’nin görüşüdür. (Fahreddin er-Râzî)
Bir koyun dişi doğurursa kendilerinin, erkek doğurursa ilâhların olurdu. Şayet ikisini birden yani ikiz doğurursa dişiden dolayı erkeği de kurban etmezler “erkek dişiye kavuştu” anlamına buna “vasîle” derlerdi.
Bir erkek devenin sulbünden on batın (döl) doğarsa onun sırtını haram sayarlar, artık o devenin sırtına binmez, yük vurmaz ve onu hiçbir su ve otlaktan men etmezlerdi. Buna da “sırtı himaye edilmiş” anlamına “hâm” derlerdi. (Ebüssuûd, Âşûr)
وَلٰكِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَاَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
وَ atıftır. İstidrak harfi لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesinde لٰكِنَّ ,الَّذ۪ينَ ’nin ismi konumundadır. Sılası mazi fiil sıygasındaki كَفَرُوا cümlesidir. Mevsûlde müphem yapısı gereği tevcîh sanatı vardır.
لٰكِنَّ ,يَفْتَرُونَ ‘nin haberidir. Müsnedin muzari fiil oluşu hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği de muhatabın dikkatini canlı tutar.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlerde tecrîd sanatı vardır.
كَفَرُوا - يَفْتَرُونَ - لَا يَعْقِلُونَ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
يَفْتَرُونَ - الْكَذِبَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
وَاَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ cümlesi لٰكِنَّ ’nin haberine matuftur. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. لَا يَعْقِلُونَ cümlesi اَكْثَرُهُمْ ’un haberidir. Müsnedin muzari fiil oluşu hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği de muhatabın dikkatini canlı tutar.