وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | قِيلَ | dendiği |
|
3 | لَهُمْ | onlara |
|
4 | تَعَالَوْا | gelin |
|
5 | إِلَىٰ |
|
|
6 | مَا | şeye |
|
7 | أَنْزَلَ | indirdiği |
|
8 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
9 | وَإِلَى | ve |
|
10 | الرَّسُولِ | Elçi’ye |
|
11 | قَالُوا | derler ki |
|
12 | حَسْبُنَا | bize yeter |
|
13 | مَا | şey |
|
14 | وَجَدْنَا | bulduğumuz |
|
15 | عَلَيْهِ | üzerinde |
|
16 | ابَاءَنَا | babalarımızı |
|
17 | أَوَلَوْ | olsa da mı? |
|
18 | كَانَ |
|
|
19 | ابَاؤُهُمْ | babaları |
|
20 | لَا |
|
|
21 | يَعْلَمُونَ | bilmeyen |
|
22 | شَيْئًا | hiçbir şey |
|
23 | وَلَا | ve |
|
24 | يَهْتَدُونَ | doğru yolu bulamayan |
|
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ
وَ atıf harfidir. إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.
إِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.
ق۪يلَ meçhul mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَهُمْ car mecruru ق۪يلَ fiiline müteallıktır.
Mekulü’l-kavli تَعَالَوْا ’dir. تَعَالَوْا cümlesi ق۪يلَ fiilinin naib-i faili olarak mahallen merfûdur.
تَعَالَوْا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, اِلٰى harf-i ceriyle birlikte تَعَالَوْا fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اَنْزَلَ اللّٰهُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اَنْزَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
وَ atıf harfidir. اِلَى الرَّسُولِ car mecruru تَعَالَوْا fiiline müteallıktır.
Şartın cevabı قَالُوا حَسْبُنَا ’dır. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli, حَسْبُنَا اللّٰهُ’dur. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahalllen mansubtur. حَسْبُنَا mübtedadır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Müşterek ism-i mevsûl مَا mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası وَجَدْنَا عَلَيْهِ’dir.
وَجَدْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
عَلَيْهِ car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır. اٰبَٓاءَنَا birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ
Hemze istifham, وَ atıf harfidir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
اٰبَٓاؤُ۬هُمْ kelimesi كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَا يَعْلَمُونَ شَيْـًٔا cümlesi كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَعْلَمُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
شَیۡـࣰٔا kelimesi يَعْلَمُونَ fiilinin mef'ûludür.
لَا يَهْتَدُونَ cümlesi atıf harfi وَ ’la لَا يَعْلَمُونَ fiiline matuftur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَهْتَدُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, أيقولون ذلك şeklindedir.
يَهْتَدُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi هدي’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ
وَ İstînâfiyyedir. Atıf olduğu da söylenmiştir. Ayet şart üslubunda gelmiş faide-i haber talebî kelamdır.
ق۪يلَ لَهُمْ, şart anlamı taşıyan zaman zarfı اِذَا’nın muzâfun ileyhidir. Meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilen ق۪يلَ fiilinin mekulü’l-kavli emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَعَالَوْا emri geldi manasındaki جاء fiilinin emir şeklidir. Arapça’da bunun gibi mazisiyle emri aynı kökten olmayan başka bir fiil belki de yoktur.
Burada تَعَالَوْا fiili “bulunma, gelme” anlamında değildir. Allah’ı ve Resulünün hükmünü kabul etmek manasında mecazî olarak kullanılmıştır. (Âşûr,)
مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ [Allah’ın resulüne indirdiği] cümlesi; Kur’an’dan kinayedir. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَٓا’nın sılası اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsulde tevcîh sanatı vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
اِذَا ’nın müteallakı ve cevabı olan قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
قَالُوا - ق۪يلَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
تَعالَوْا emri; birinin gelmesini istemek, dinlemesini istemek, düşünmesini istemek, Resulullah’ın (s.a.) meclisinde bulunmak, bunu engellememek manasında hem hakiki hem mecazi manada kullanılır. (Âşûr)
ما وجَدْنا عَلَيْهِ آباءَنا ifadesindeki عَلى harfi, onlarda yerleşmiş olan şeyleri ifade için mecazi olarak kullanılmıştır. (Âşûr)
اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ
و istînâfiyyedir. Hem şart hem istifham manası taşıyan cümle inşâî isnaddır. Hemze, inkârî ve taaccüp manasındadır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen gerçek manada soru olmayıp kınama ve azarlama manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Çünkü Allah Teâlâ’nın soru sorup cevap beklemesi muhaldir.
İstifham üslubunda gelmiş şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Takdiri, لاتّبعوهم [Onlara tabi olurlardı] şeklindedir.
لَوۡ’in cevabının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
شَیۡـࣰٔا’deki tenvin, kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umuma delalet eder.
ءَابَاۤؤُ kelimesi önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu kelimenin ve لَا’nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
وَلَا يَهْتَدُون cümlesi كَانَ ’nin haberine matuftur. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi tezâyüftür.
Ayetteki istifham, müşriklerin babalarına tabi olup cehalet ve dalalet neticesinde onları körü körüne, düşünmeden, incelemeden ısrarla taklit etmelerini inkâr maksadıyla gelmiştir.
Müşriklerin akletmemeleri, hidayet etmemelerine takdim edilmiştir. Çünkü aklını ve tefekkürünü kaybeden kimsenin, hidayet sebeplerinden yoksun olduğu için hidayete ermesi mümkün değildir. (Adil Ahmed Sabir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, s. 499, Soru 1272)
لَوۡ, şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler لَوۡ edatını “Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır.” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. Bu tanıma göre لَوۡ edatı cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
لَوۡ, muzari fiilin başına gelince teşvik, mazinin başına gelince kınama manası ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir, 5/63)
Bu ayetin manası, atalarını taklit edenlere bir reddiyedir. (Elmalılı Hamdi Yazır)
اَوَلَوْ كَانَ ifadesindeki vav, başına hemze-i inkârî gelen vâv-ı haliyye olup takdiri;
اَ حَسْبُهُمْ ذٰلِكَ وَلَوْ كَانَ اٰبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْپًا وَلَا يَهْتَدُونَ “Eğer onların ataları hiçbir şey bilmeyen ve hidayete ermemiş kimseler olsaydılar da mı o onlara kâfi gelecekti!” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
“Bu ifadenin kullanılması inkâr ve tacîb manasını ziyadesiyle belirtmek içindir. Zira bu ifade ile şu hakikat beyan edilmiş olur: O kâfirlerin söyledikleri, babalarının cahil ve sapmış olmaları uzak bir ihtimal bile olsa yine de inkâr ve tacîbi mucibdir. Şu halde babalarının böyle olması, evleviyetle bu sonucu doğurur.” (Ebüssuûd)