15 Ağustos 2024
Mâide Sûresi 104-108 (124. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Mâide Sûresi 104. Ayet

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ  ...


Onlara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygamber’e gelin” denildiğinde onlar, “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 قِيلَ dendiği ق و ل
3 لَهُمْ onlara
4 تَعَالَوْا gelin ع ل و
5 إِلَىٰ
6 مَا şeye
7 أَنْزَلَ indirdiği ن ز ل
8 اللَّهُ Allah’ın
9 وَإِلَى ve
10 الرَّسُولِ Elçi’ye ر س ل
11 قَالُوا derler ki ق و ل
12 حَسْبُنَا bize yeter ح س ب
13 مَا şey
14 وَجَدْنَا bulduğumuz و ج د
15 عَلَيْهِ üzerinde
16 ابَاءَنَا babalarımızı ا ب و
17 أَوَلَوْ olsa da mı?
18 كَانَ ك و ن
19 ابَاؤُهُمْ babaları ا ب و
20 لَا
21 يَعْلَمُونَ bilmeyen ع ل م
22 شَيْئًا hiçbir şey ش ي ا
23 وَلَا ve
24 يَهْتَدُونَ doğru yolu bulamayan ه د ي

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ

 

 وَ atıf harfidir.  إِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. 

إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.

ق۪يلَ  meçhul mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لَهُمْ  car mecruru  ق۪يلَ  fiiline müteallıktır.

Mekulü’l-kavli  تَعَالَوْا ’dir.  تَعَالَوْا  cümlesi  ق۪يلَ  fiilinin naib-i faili olarak mahallen merfûdur.

تَعَالَوْا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

مَٓا  müşterek ism-i mevsûlu,  اِلٰى  harf-i ceriyle birlikte  تَعَالَوْا  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اَنْزَلَ اللّٰهُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  اِلَى الرَّسُولِ  car mecruru  تَعَالَوْا  fiiline müteallıktır.

Şartın cevabı  قَالُوا حَسْبُنَا ’dır.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  حَسْبُنَا اللّٰهُ’dur.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahalllen mansubtur.  حَسْبُنَا  mübtedadır. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  وَجَدْنَا عَلَيْهِ’dir.

وَجَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

عَلَيْهِ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe müteallıktır.  اٰبَٓاءَنَا  birinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ

 

Hemze istifham,  وَ  atıf harfidir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.    كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

 اٰبَٓاؤُ۬هُمْ  kelimesi  كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَا يَعْلَمُونَ شَيْـًٔا  cümlesi  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubtur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يَعْلَمُونَ  fiili,  نَ ’un  sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olup mahallen merfûdur. 

شَیۡـࣰٔا  kelimesi  يَعْلَمُونَ  fiilinin mef'ûludür.

لَا يَهْتَدُونَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  لَا يَعْلَمُونَ  fiiline matuftur. 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

يَهْتَدُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri,  أيقولون ذلك  şeklindedir.

يَهْتَدُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındadır. Sülâsîsi  هدي’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ

 

وَ  İstînâfiyyedir. Atıf olduğu da söylenmiştir. Ayet şart üslubunda gelmiş faide-i haber talebî kelamdır. 

ق۪يلَ لَهُمْ, şart anlamı taşıyan zaman zarfı  اِذَا’nın muzâfun ileyhidir. Meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilen  ق۪يلَ  fiilinin mekulü’l-kavli emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

تَعَالَوْا  emri geldi manasındaki  جاء  fiilinin emir şeklidir. Arapça’da bunun gibi mazisiyle emri aynı kökten olmayan başka bir fiil belki de yoktur.

Burada  تَعَالَوْا  fiili “bulunma, gelme” anlamında değildir. Allah’ı ve Resulünün hükmünü kabul etmek manasında mecazî olarak kullanılmıştır. (Âşûr,)

مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ  [Allah’ın resulüne indirdiği] cümlesi; Kur’an’dan kinayedir. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا’nın sılası  اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsulde tevcîh sanatı vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikri tecrîd sanatıdır.

اِذَا ’nın müteallakı ve cevabı olan قَالُوا حَسْبُنَا مَا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاۜ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

قَالُوا - ق۪يلَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

تَعالَوْا  emri; birinin gelmesini istemek, dinlemesini istemek, düşünmesini istemek, Resulullah’ın (s.a.) meclisinde bulunmak, bunu engellememek manasında hem hakiki hem mecazi manada kullanılır. (Âşûr)

ما وجَدْنا عَلَيْهِ آباءَنا  ifadesindeki  عَلى  harfi, onlarda yerleşmiş olan şeyleri ifade için mecazi olarak kullanılmıştır. (Âşûr)


 اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ

 

و  istînâfiyyedir. Hem şart hem istifham manası taşıyan cümle inşâî isnaddır. Hemze, inkârî ve taaccüp manasındadır. 

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen gerçek manada soru olmayıp kınama ve azarlama manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Çünkü Allah Teâlâ’nın soru sorup cevap beklemesi muhaldir.

İstifham üslubunda gelmiş şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Takdiri, لاتّبعوهم [Onlara tabi olurlardı] şeklindedir.

لَوۡ’in cevabının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

شَیۡـࣰٔا’deki tenvin, kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, umuma delalet eder.

ءَابَاۤؤُ  kelimesi önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu kelimenin ve  لَا’nın tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ales-sadr sanatları vardır.

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

وَلَا يَهْتَدُون  cümlesi  كَانَ ’nin haberine matuftur. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi tezâyüftür.

Ayetteki istifham, müşriklerin babalarına tabi olup cehalet ve dalalet neticesinde onları körü körüne, düşünmeden, incelemeden ısrarla taklit etmelerini inkâr  maksadıyla gelmiştir. 

Müşriklerin akletmemeleri, hidayet  etmemelerine takdim edilmiştir. Çünkü aklını ve tefekkürünü kaybeden kimsenin, hidayet  sebeplerinden yoksun olduğu için hidayete ermesi mümkün değildir. (Adil Ahmed Sabir er-Ruveynî, Min Ğarîbi Belâgati’l Kur’ani’l Kerim, s. 499, Soru 1272)

لَوۡ, şart ilişkisi kurar. Bu edat, gerçekleşmeyen iki fiil arasındaki ayrılmazlık ilişkisini ifade eder. Nahivciler لَوۡ  edatını “Şart gerçekleşmediği için cevabının da gerçekleşmemesini gerektiren bir edattır.” diye tanımlamaktadırlar. Başka bir deyişle “şart bulunmadığından cevabın da bulunmadığını” ifade eder. Bu tanıma göre لَوۡ edatı cevabın gerçekleşmediğine açık bir şekilde delalet eder. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

لَوۡ, muzari fiilin başına gelince teşvik, mazinin başına gelince kınama manası ifade eder. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir, 5/63)

Bu ayetin manası, atalarını taklit edenlere bir reddiyedir. (Elmalılı Hamdi Yazır)

اَوَلَوْ كَانَ  ifadesindeki vav, başına hemze-i inkârî gelen vâv-ı haliyye olup takdiri; 

 اَ حَسْبُهُمْ ذٰلِكَ وَلَوْ كَانَ اٰبَاؤُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ شَيْپًا وَلَا يَهْتَدُونَ “Eğer onların ataları hiçbir şey bilmeyen ve hidayete ermemiş kimseler olsaydılar da mı o onlara kâfi gelecekti!” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

“Bu ifadenin kullanılması inkâr ve tacîb manasını ziyadesiyle belirtmek içindir. Zira bu ifade ile şu hakikat beyan edilmiş olur: O kâfirlerin söyledikleri, babalarının cahil ve sapmış olmaları uzak bir ihtimal bile olsa yine de inkâr ve tacîbi mucibdir. Şu halde babalarının böyle olması, evleviyetle bu sonucu doğurur.” (Ebüssuûd)

 
Mâide Sûresi 105. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...


Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 عَلَيْكُمْ siz (bakın)
5 أَنْفُسَكُمْ kendinize ن ف س
6 لَا
7 يَضُرُّكُمْ size zarar vermez ض ر ر
8 مَنْ kimse
9 ضَلَّ sapan ض ل ل
10 إِذَا takdirde
11 اهْتَدَيْتُمْ siz doğru yolda olduğunuz ه د ي
12 إِلَى
13 اللَّهِ Allah’adır
14 مَرْجِعُكُمْ dönüşünüz ر ج ع
15 جَمِيعًا hepinizin ج م ع
16 فَيُنَبِّئُكُمْ O size haber verecektir ن ب ا
17 بِمَا şeyi
18 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
19 تَعْمَلُونَ yapmış ع م ل

Bu âyetin, müminlerin, iman çağrısına olumlu karşılık vermemekte direnen ve kötülükler içinde yüzmeye devam eden inkârcıların durumuna üzülmeleri üzerine nâzil olduğu rivayet edilmiştir. Zamanla bazı müslümanların bu âyeti, nemelâzımcı bir anlayışa kapı aralayacak şekilde yorumlamaya başladıklarını görünce Hz. Ebû Bekir onları uyarıp özetle şunları söylemiştir: Siz bu âyeti gayesinin dışına taşırıyor ve yanlış yorumluyorsunuz. Ben Resûlullah’ın “İnsanlar bir kötülüğü görüp de onu engellemezlerse Allah’ın onlara genel bir azap göndermesi yakındır” buyurduğunu duydum (Tirmizî, “Tefsîr”, 6; Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 17; Elmalılı, III, 1825).

 

 Gerçekten, Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in sünneti incelendiğinde, İslâm’da katı bir ferdiyetçilik anlayışının asla onaylanmadığı görülür. Aksine İslâm’ın bu iki temel kaynağı, bir taraftan kişiyi din kardeşinin sevinç ve kederini paylaşmaya özendirmiş, hatta “onun mutluluğunu kendisininkine tercih etmesi” anlamına gelen îsâr kavramına ayrı bir değer vermiş (meselâ bk. Haşr 59/9), diğer taraftan da toplumda dirlik ve düzenliğin sağlanması ve korunması için bireylere birtakım ödevler yüklemiştir. Fakat unutmamak gerekir ki toplumları meydana getiren fertlerdir ve sağlıklı bir toplumsal yapı ancak görev bilincine sahip, önce kendisini düzeltmeye çalışan bireylerin baskın öge ve bu anlamda bir kişilik haline gelebilmesiyle mümkündür. Şu halde bu âyeti şöyle anlamak uygun olur: Kişinin başkalarına yardımcı olabilmesi, topluma olumlu katkılarda bulunabilmesi her şeyden önce kendi sorumluluklarına dikkat etmesine bağlıdır. Bu konuda üzerine düşeni yapan ve kendisini sürekli kontrol eden bir kimse de yanlış yollara düşmüş insanlardan zarar gelebileceği kuruntusuna kapılarak aydınlık yola çağrıda bulunma görevini ihmal veya terketmemelidir (emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker için bk. Âl-i İmrân 3/104; Mâide 5/79).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 350-351

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ


يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  الَّذ۪ينَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ ’dür.

عَلَيْكُمْ  emir manasına gelen fiil isimdir.  Faili müstetir olup takdiri   اَنْتُمْ ’dir.  اَنْفُسَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْ  ifadesi, “Kendinizi, isyan elbisesini giymekten ve günahta ısrar etmekten koruyunuz.” demektir. Nahivciler,  عليك ,عندك  ve  دُونَكَ  kelimelerini, isim fiil kabul etmişlerdir. Araplar bu kelimeleri fiil makamında kabul eder, bunlarla mef’ûllerini nasb ederler. (Fahreddin er-Razi)


 ا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ


Fiil cümlesidir.  لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَضُرُّكُمْ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  ضَلَّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

ضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  إِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. 

اِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.

اهْتَدَيْتُمْ  mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اهْتَدَيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

اهْتَدَيْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدي’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.


 اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

اِلَى اللّٰهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مَرْجِعُكُمْ  muahhar mübtedadır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَم۪يعًا  kelimesi  مَرْجِعُكُمْ ’deki zamirin hali olup fetha ile mansubtur.

فَ  atıf harfidir.  يُنَبِّئُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  يُنَبِّئُكُمْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

كُنْتُمْ  ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تَعْمَلُونَ  fiili  كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubtur.

يُنَبِّئُكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  نبأ’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  münada olan  اَيُّ ’dan bedeldir. 

اَيُّهَا ’daki  هَا  tenbih harfidir, dikkat çeker.  يَٓا  nida harfidir.  الَّذ۪ينَ  ismi mevsûldur, kendinden sonra gelen konuya dikkat çeker. Ayrıca muhatap tarafından bilinen kişiler için kullanılır. Demek ki çevrede imanları ile bilinen bir grup vardır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır. 

İman kelimesi fiil olarak  اٰمَنُوا  şeklinde gelmiştir. “Bu imanınızın kıymetini bilin, bu iman üzere devam edin, imanınızı koruyun.” demektir. İsim olarak gelip  مؤْمِنُونَ  buyurulsaydı bu manalar anlaşılmazdı.

Bu hitap; Allah’ın müminlere yönelerek “Ey müminler!” diye seslenmesi, onlara bu iman sahibinin, Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî

Nidanın cevabı   عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

عَلَيْكُمْ emir manasına gelen fiil isimdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’ân Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَلَيْكُمُ  kelimesi “gereklidir” manasında isim fiildir. Aslı; عَلَيْكَ أنْ تَفْعَلَ كَذا (Sana şöyle yapman gerekir) şeklindedir. Bu cümlede mübteda muahhar, haber mukaddemdir. عَلى harfi de mecazî bir istila manasına delalet eder. Sanki onlar bu fiili muhataba üstten bakarak ve manayı tekid ederek yapmışlardır. (Âşûr)

Allah, onların bir kısmının, kendilerine [Allah’ın indirdiğine ve Resule geliniz!] denildiğinde, onların [Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyler bize yeter. (Maide Suresi, 104)] dediklerini nakledince peşinden bu ayeti zikretmiştir. Bundan maksadı şudur: Müminlere, bu fasit, bozuk yolda kâfirlere benzemeleri yakışmaz. Aksine uygun olanı, gerekeni, müminlerin kendi dinleri üzere devam edip dinleri hususunda kökleşip sabit kadem oldukları sürece o cahillerin cehaletinin kendilerine zarar veremeyeceğini bilmeleridir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu ayet-i kerimeden, muktedir olanlar için emr-i bi'lmarûf (iyiliği emretmek) ile nehy-i ani’l münkerin (kötülüğü nehyetmek) terkine ruhsat verildiği manası asla çıkarılmamalıdır. (Ebüssuûd)


لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ 

 

Beyanî istînaf oarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu  يَضُرُّكُمْ  fiilinin faili konumundadır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır. Sıla cümlesi mazi fiil sıygasında gelmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasındaki  اهْتَدَيْتُمْۜ  cümlesi şart manası taşıyan zaman zarfı  اِذَا’nın muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  إذا اهتديتم فلا يضرّكم من ضلّ  [Hidayette olursanız sapkınlar size zarar vermez.] şeklindedir. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cevap cümlesinin hazfı, îcâz-ı hazif sanatıdır.


اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Ta’lîliyye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâzı hazif sanatı vardır. Haberin takdimi kasr ifade eder. 

اِلَى اللّٰهِ  maksûrun aleyh-mevsuf,  مَرْجِعُكُمْ  maksûr-sıfattır. Dönüşün sadece Allah’a olduğu, kasr üslubuyla etkili bir biçimde belirtilmiştir.

مَرْجِعُكُمْ ,جَم۪يعًا ‘daki muhatap zamirinden haldir. Hal, anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır. 

فَ  ile ta’lîl cümlesine atfedilen  فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

كان’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mutat olarak yapılan, adet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Bu ayet, her iki fırka için de hem vaat hem de vaîddir. Yine ayet, hiç kimsenin başkasının amelinden dolayı tutulamayacağını beyan eder. (Ebüssuûd)

Bu cümle hidayette olanlar için bir mazeret, dalalette olanlar için uyarıdır. (Âşûr)

 
Mâide Sûresi 106. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَناً وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ  ...


Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde, şüphesiz günahkârlardan oluruz” diye yemin ederler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inananlar ا م ن
4 شَهَادَةُ şahidlik etsin ش ه د
5 بَيْنِكُمْ aranızda ب ي ن
6 إِذَا zaman
7 حَضَرَ geldiği ح ض ر
8 أَحَدَكُمُ birinize ا ح د
9 الْمَوْتُ ölüm م و ت
10 حِينَ sırasında ح ي ن
11 الْوَصِيَّةِ vasiyyet و ص ي
12 اثْنَانِ iki ث ن ي
13 ذَوَا kişi
14 عَدْلٍ adil ع د ل
15 مِنْكُمْ içinizden
16 أَوْ ya da
17 اخَرَانِ diğer iki kişi (şahidlik etsin) ا خ ر
18 مِنْ
19 غَيْرِكُمْ sizden olmayan غ ي ر
20 إِنْ eğer
21 أَنْتُمْ siz
22 ضَرَبْتُمْ yolculuk ederken ض ر ب
23 فِي
24 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
25 فَأَصَابَتْكُمْ ve başınıza gelmişse ص و ب
26 مُصِيبَةُ musibeti ص و ب
27 الْمَوْتِ ölüm م و ت
28 تَحْبِسُونَهُمَا onları tutarsınız ح ب س
29 مِنْ
30 بَعْدِ sonra ب ع د
31 الصَّلَاةِ namazdan ص ل و
32 فَيُقْسِمَانِ yemin etsinler ق س م
33 بِاللَّهِ Allah’a
34 إِنِ eğer
35 ارْتَبْتُمْ kuşkulanırsanız ر ي ب
36 لَا
37 نَشْتَرِي satmayacağız ش ر ي
38 بِهِ onu (yeminimizi)
39 ثَمَنًا hiçbir paraya ث م ن
40 وَلَوْ ve eğer
41 كَانَ olsa ك و ن
42 ذَا
43 قُرْبَىٰ akraba da ق ر ب
44 وَلَا ve
45 نَكْتُمُ gizlemeyeceğiz ك ت م
46 شَهَادَةَ şahidliğini ش ه د
47 اللَّهِ Allah’ın
48 إِنَّا yoksa biz elbette
49 إِذًا o zaman
50 لَمِنَ kimselerden oluruz
51 الْاثِمِينَ günahkar ا ث م

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Benu Sehm’den bir kişi, Tecîmüd’-Dâri ve Adiy İbnu Bedda ile birlikte yola çıktı. Es-Sehmi, hiç Müslüman bulunmayan bir yerde vefat etti. Terikesini Temin ve Adiyy getirdiler. Ancak (Sehmî’nin yakınları vasiyette adı geçen) gümüş işlemeli bir kabı (teslim edilen mallar arasında) bulamadılar. (Şikayet üzerine) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hususta ikisine (Temim ve Adiyy’e) yemin ettirdi. Sonra kap Mekke’de bulundu. Kabın yanlarında bulunduğu kişiler: “Biz bunu Temin ve Adiyy’den aldık” diye yemin ettiler. Sehmî’nin yakınlarından iki kişi de kalkıp Allah’a yemin ederek: “Bizim şahitliğimiz o ikisinin şehadetinden daha doğrudur, kap da arkadaşımıza aittir” dediler.

İbnu Abbas der ki bu ayet bunlar hakkında nazil oldu: 

Buhari, Vesâya 35; Tirmizi, Tefsir, Maide (3062); Ebu Dâvud, Akdiye 19, (3606).

قَسْم Payı, hisseyi bölmek ya da dağıtmaktır. أقْسَمَ  yemin etti demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 33 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri kasem, kısım, kısmet, taksim, aksam, hısım ve kasım(ayı)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

ضَرَبَ Bir nesneyi başka bir nesnenin üzerine düşürmektir. Çekiçle vurmak göz önünde bulundurularak para basmak için de bu kelime tercih edilmiştir (darphane). Darbı mesel ibaresi de para basmak kullanımından doğmuştur. (Müfredat) Bu fiil Kuran’da beş şekilde tefsir edilir: 1- Seyir halinde olmak (yürümek) manasında (4/101) 2- El yada eldeki silah ile vurmak manasında (8/12) 3- Örneklendirmek manasında (16/76)  4- Zikretmek manasında (59/21) 5- Beyan ederek vasfetmek manasında (14/45) kullanılmıştır.(Mukatil b. Süleyman) ضرب fiili; nesnesi hususi(özel bir isim) olduğunda ‘elem’ manasına gelir (Ahmed’e elem verdim gibi). Şayet nesnesi umumi (genel) olursa o zaman da ‘ihanet’ manasına gelir. (Hıristiyanlara ihanet ettim gibi) (Furuk) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 58 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri darb, darbe, darb(-ı mesel), darphane, ızdırap, muzdarip ve mızraptır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  الَّذ۪ينَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ ’dır.

شَهَادَةُ  mübteda olup lafzen merfûdur. Mekân zarfı  بَيْنِ, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

إِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. 

اِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.

حَضَرَ  mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اَحَدَكُمُ  kelimesi  حَضَرَ  fiilinin mukaddem mef'ûludur. Muttasıl zamir  كُمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ٱلۡمَوۡتُ  muahhar faildir. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri,  أسباب الموت (Ölüm sebepleri) şeklindedir.

ح۪ينَ  zaman zarfı,  حَضَرَ  fiiline müteallıktır.  الْوَصِيَّةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  اثْنَانِ masdar olan  شَهَادَةُ ’nun faili olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.

ذَوَا kelimesi  اثْنَانِ’nin sıfatı olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Ref alameti  eliftir.

عَدْلٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مِنْكُمْ  car mecruru  اثْنَانِ ‘nin mahzuf sıfatına müteallıktır.

اٰخَرَانِ  kelimesi atıf harfi  اَوْ  ile  اثْنَانِ ‘ye matuf olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.

مِنْ غَيْرِكُمْ  car mecruru  اٰخَرَانِ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


 اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ

 

اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri;  ضَرَبْتُمْ  şeklindedir.

ضَرَبْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  ضَرَبْتُمْ  fiiline müteallıktır.

فَ  atıf harfidir.  اَصَابَتْكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir.

Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  مُص۪يبَةٌ  fail olup lafzen merfûdur.  الْمَوْتِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  فاستشهدوا آخرين  (Başkalarını şahit tutun) şeklindedir.

مُص۪يبَةُ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ


Fiil cümlesidir.  تَحْبِسُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı  fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  هُمَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  مِنْ بَعْدِ  car mecruru  تَحْبِسُونَ  fiiline müteallıktır.  الصَّلٰوةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

فَ  atıf harfidir.  يُقْسِمَانِ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan elif, fail olup mahallen merfûdur.

بِاللّٰهِ  car mecruru  يُقْسِمَانِ  fiiline müteallıktır.


  اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَناً وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ 

 

اِنِ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  ارْتَبْتُمْ  şart fiili olarak mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri,  خلفوهما (O ikisine karşı çıkarlarsa) şeklindedir.

لَا نَشْتَر۪ي  cümlesi kasemin cevabıdır.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.

نَشْتَر۪ي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

بِه۪  car mecruru  نَشْتَر۪ي  fiiline müteallıktır.  ثَمَنًا  kelimesi mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  haliyyedir.  لَوْ  gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur.  كَانَ ’nin dahil olduğu cümle şart cümlesidir.

كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.

كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri  هو  zamiridir.  ذَا  harfle îrab olan beş isimden biridir.  كَانَ ’nin haberi olup nasb alameti  eliftir.

قُرْبٰى  muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  لا نشهد كذبا ولا نشتري به ثمنا (Biz yalana şahitlik etmeyiz ve onu bir değere de satmayız.) şeklindedir.

نَشْتَر۪ي  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi  شري ’dir. İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.  


وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ

 

وَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  نَكْتُمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.

شَهَادَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اِذًا  mukadder sorunun cevabıdır. Takdiri;  ماذا سيكون من أمركم إن فعلتم (Eğer yaparsanız durumunuz ne olurdu?) şeklindedir.

ل  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  مِنَ الْاٰثِم۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

الْاٰثِم۪ينَ  kelimesinin cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْاٰثِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  أثم  fiilinin ism-i failidir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  münada olan  اَيُّ ’dan bedeldir. 

اَيُّهَا ’daki  هَا  tenbih harfidir, dikkat çeker.  يَٓا  nida harfidir.  الَّذ۪ينَ  ism-i mevsûldur, kendinden sonra gelen konuya dikkat çeker. Ayrıca muhatap tarafından bilinen kişiler için kullanılır. Demek ki çevrede imanları ile bilinen bir grup vardır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır. 

İman kelimesi fiil olarak  اٰمَنُوا  şeklinde gelmiştir. “Bu imanınızın kıymetini bilin, bu iman üzere devam edin, imanınızı koruyun.” demektir. İsim olarak gelip  مؤْمِنُونَ  buyurulsaydı, bu manalar anlaşılmazdı.

Bu hitap; Allah’ın müminlere yönelerek “Ey müminler!” diye seslenmesi, onlara bu iman sahibinin, Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî)

يَٓا  harfi,  ادع  yerine kullanılan bir edattır. Muhatabın kendisine yönelmesini istemektir. Uzakta olanı çağırmak için gelir. Bazen çağrılan kimsenin şanının yüceliğine ve rütbesinin yüksekliğine işaret için yakın olan uzak gibi kabul edilir. Bazen de muhatabının mertebesinin aşağılığına işaret etmek üzere uzak için olan nida edatı kullanılır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)  

Nidanın cevabı isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ  mübteda, muzâfı mahzuf olan  اثْنَانِ, haberdir. Takdiri,  فشهادة اثنين  (İki kişinin şahitliği)’dir.

Şarttan mücerret zaman zarfı  شَهَادَةُ  ,اِذَا’ya müteallıktır.  Çünkü bu kelimede fiil manası vardır. Yani  لِيُشْهِدْ إذا حَضَرَ أحَدَكُمُ المَوْتُ اثْنانِ (Sizden birine ölüm geldiğinde iki kişi şahit olsun.) demektir. (Âşûr)

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …حَضَرَ اَحَدَكُمُ  cümlesi muzâfun ileyhtir. 

أوْ  kelimesi birbirinden farklı iki durum için tahyir veya taksim içindir: Orada hazır olan ve yolcu olan iki durum. Çünkü  أوْ آخَرانِ مِن غَيْرِكُمْ (veya sizden başkalarından) ifadesi için kayıt olarak gelen  إنْ أنْتُمْ ضَرَبْتُمْ في الأرْضِ (Eğer yeryüzünde yolculuğa çıkarsanız) sözüne yakın gelmiştir. (Âşûr)

شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ  ifadesi  شَهَادَةُ مَا بَيْنَكُمْ  takdirindedir.  مَا بَيْنَكُمْ  tabiri, çekişme ve anlaşmazlıktan kinayedir. İnsanlar çekişme esnasında şahitliğe ihtiyaç duydukları için ayette “şehadet” kelimesi, “çekişme”ye muzâf kılınmıştır.  شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ  buyruğundaki  ما ’nın hazfi ise bilinip açık olduğu için caizdir. (Fahreddin er-Râzî)

حٖينَ الْوَصِيَّةِ  tabiri,  اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمْ  cümlesinden bedeldir. Çünkü ölümün gelip çatma zamanı, vasiyet etmenin gelip çattığı zamandır. Böylece bu zaman kişide beliren bu iki şey ile bilinmiş olur. Ölümün hazır olmasından maksat, onun yaklaşması ve onun vuku bulmasının emarelerinin görülmesidir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ  [Ölüm herhangi birinizin karşısına gelip çattığı zaman, vasiyet zamanında...] tabirinin, vasiyetin vacip oluşunun delili olduğunu söylemişlerdir. Zira Allah ölümün gelip çatma zamanını vasiyet zamanından başka göstermiştir. Bunun ise bu iki şeyin birbiriyle çok sıkı bir münasebet arz etmeleri halinde olabileceğini, bu sıkı münasebetin de, ancak vasiyetin vâcip olması halinde söz konusu olabileceğini söylemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)

 مِنْكُمْ  kelimesinden maksat çoğu müfessirin görüşüne göre, “Ey müminler cemaati sizden, sizin dininizden, topluluğunuzdan, adalet sahibi iki şahit şehadet eder.” manasıdır. Binaenaleyh ayetteki, [yahut yeryüzünde sefer ettiğinizde ...sizden olmayan diğer iki kişiyi (şahit tutun)...] tabiri, “Yahut yeryüzünde yolculukta iken sizin dininizden ve ümmetinizden olmayan diğer iki kişiyi (şahit tutun).” demektir. Buna göre iki adil Müslüman, hem yolculukta hem de mukîm iken şehadet etmeye elverişli iki kimse demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Başta nida ve tenbih harflerinin zikredilmiş olması, ayetin muhtevasına dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)


 اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ 

 

Muteriza olan cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesinde  اَنْتُمْ , mahzuf fiilin failidir. Sonrasındaki  ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ  cümlesi tefsiriyyedir. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Cümlede, mahzuf unsurlar nedeniyle îcâz-ı hazif sanatı vardır.

فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِ  cümlesi tertip ve takip ifade eden  فَ  harfi ile  ضَرَبْتُمْ ’a atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.

اَصَابَتْكُمْ - مُص۪يبَةُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِ [Ölümün gelmesi, isabet etmesi] ifadesinde kevn-i lâhik alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Ölüm geldiği anda vasiyet yapılamaz. Ölümün hazır olması, isabet etmesi, alametlerinin gelmesi demektir.

Aynı zamanda ölüm insana benzetildiği için bir istiare söz konusudur. 

ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ  sözü seferden kinayedir.

Ayetteki, [Yeryüzünde sefer edip de başınıza ölüm musibeti gelmişse…] ifadesinin maksadı, “Müslümanların dışında diğer iki kişinin şahitliğinin istenmesinin, bu şahitliği isteyen kimsenin yeryüzünde yolcu olması ve kendisine ölüm emarelerinin gelmesi şartlarına bağlı olduğunu beyan etmektir.” (Fahreddin er-Râzî)


 تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ 


اٰخَرَانِ  için sıfat cümlesi olarak gelmiştir. Muzari fiil sıygasında gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ  cümlesi makabline  فَ  ile atfedilmiştir. Aynı üslupta gelmiş haberî isnaddır.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

تَحْبِسُونَهُمَا  [hapsedersiniz] sözü bekletmek manasında istiaredir. 

İbadetten sonra olması şu sebeple olabilir: Kişi o zaman Allah’a daha çok yaklaşmış olduğu için yalan söyleme ihtimali daha zayıftır.

Bazı müfessirler bu namazın cenaze namazı olduğunu söylemiştir. Kişi öldüğü için vasiyeti konuşulur.

Bu, müste’nef (yeni) bir sözdür. Buna göre sanki, “Eğer onlar hakkında bir şüphe bulunur ise ne yapalım?” diye sorulmuş da cevaben “Sizler onları alıkorsunuz.” denilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

يُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ  sözünün başındaki  فَ  harfi, “ceza” manasını ifade eder. Yani “Sizler o iki şahidi tutarsınız da onlar bu tutmanız sebebiyle yemin etmeye yönelirler.” demektir  (Fahreddin er-Râzî)


اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَناً وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ


Şart üslubunda gelen cümle mahzuf kasem ve cevabı arasında itiraziyedir. Mazi fiil sıygasındaki şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Takdiri,  فخلفوهما  [O ikisine karşı çıkarlarsa] olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَنًا  cümlesi kasemin cevabıdır. 

شَهَادَةَ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  شَهَادَةَ  şan ve şeref kazanmıştır.

وَ ’la atfedilen şart üslubundaki cümle, haldir. Şart cümlesi  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri,  لا نشهد كذبا ولا نشتري به ثمنا… (Biz yalana şahitlik etmeyiz ve onu bir değere de satmayız.) şeklindedir

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ  cümlesi لَا نَشْتَر۪ي  cümlesine matuftur.

شَهَادَةَ - نشهد  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

لَا نَشْتَر۪ي  ‘değiştirmeyiz’ anlamında istiaredir. 

Bu istînâfi cümle, şahitlerde adaletin şart koşulmasından doğan bir suale cevap mahiyetindedir. Sanki “Peki, şahitlerin dürüstlüğünden şüphe edersek ne yapacağız?” diye sorulmuş da şöyle cevap verilmiş: “O iki şahidi namazdan sonra alıkoyarsınız.”

Namazdan sonra akrabalardan veya Müslümanlardan şahitler bulundurulmasının daha uygun olduğuna delalet eder. Başkalarından iki şahit tutulması ise zaruret halinde olur.

Şahitlerden şüphe edilmesi halinde onlara yemin ettirilmesi, yolculuk sırasındaki başka iki şahide münhasır olmayıp kesinlikle ilk iki şahide de şamildir.

Bu namazdan murad, ikindi namazıdır. Ayette namazın vakti belirtilmemiştir; çünkü yemin ettirme vaktinin ikindi namazından sonra olduğu bilinmektedir.

İnsanların toplanma zamanı ikindi namazı sonrasıdır; gece ile gündüz meleklerinin karşılaşması da bu zamanda gerçekleşir.

Bir de bütün dinlerin mensupları, bu vakti tazim ederler ve bu vakitte yalan yeminden kaçınırlar. Rivayete göre Hz. Peygamber de bu vakitte yemin ettirmiştir. (Ebüssuûd)


اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ


Şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen cümle, mukadder sorunun cevabıdır. Takdiri,  ماذا سيكون من أمركم إن فعلتم (Eğer yaparsanız durumunuz ne olurdu?) şeklindedir.

اِنَّٓ ’nin dahil olduğu cümlede cevap harfi  اِذًا, amel etmemiştir. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اِنَّٓ ,مِنَ الْاٰثِم۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. اِنَّٓ  ve lam-ı muzahlaka olmak üzere iki unsurla tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.


Mâide Sûresi 107. Ayet

فَاِنْ عُثِرَ عَلٰٓى اَنَّهُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْماً فَاٰخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذ۪ينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْاَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ لَشَهَادَتُـنَٓا اَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَاۘ اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ  ...


(Eğer sonradan) o iki kişinin günaha girdikleri (yalan söyledikleri) anlaşılırsa, o zaman, bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan başka iki adam, onların yerine geçer ve “Allah’a yemin ederiz ki, bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden elbette daha gerçektir. Biz hakkı da çiğneyip geçmedik. Çünkü o takdirde, biz elbette zalimlerden oluruz” diye yemin ederler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَإِنْ eğer
2 عُثِرَ anlaşılırsa ع ث ر
3 عَلَىٰ
4 أَنَّهُمَا onların
5 اسْتَحَقَّا işledikleri ح ق ق
6 إِثْمًا bir günah ا ث م
7 فَاخَرَانِ başka iki kişi ا خ ر
8 يَقُومَانِ geçer ق و م
9 مَقَامَهُمَا onların yerine ق و م
10 مِنَ
11 الَّذِينَ kendisine
12 اسْتَحَقَّ haksızlık edilenlerden ح ق ق
13 عَلَيْهِمُ onların üzerine
14 الْأَوْلَيَانِ daha layık و ل ي
15 فَيُقْسِمَانِ yemin ederler ق س م
16 بِاللَّهِ Allah’a
17 لَشَهَادَتُنَا mutlaka bizim şahidliğimiz ش ه د
18 أَحَقُّ daha doğrudur ح ق ق
19 مِنْ
20 شَهَادَتِهِمَا onların şahidliğinden ش ه د
21 وَمَا
22 اعْتَدَيْنَا biz (hakka) tecavüz etmedik ع د و
23 إِنَّا yoksa biz elbette
24 إِذًا o zaman
25 لَمِنَ oluruz
26 الظَّالِمِينَ zalimlerden ظ ل م

فَاِنْ عُثِرَ عَلٰٓى اَنَّهُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْماً فَاٰخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذ۪ينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْاَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ

 

فَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  عُثِرَ  şart fiili meçhul olup fetha üzere mebni mazi fiildir.

عَلٰٓى  harf-i cerdir.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel,  عَلٰٓى  harf-i ceriyle birlikte naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

اَنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  هُمَا  muttasıl zamiri  اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اسْتَحَقَّٓا  fiili  اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اسْتَحَقَّٓا  mazi mebni fiildir. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur.

اِثْمًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اٰخَرَانِ  mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri,  الشاهدان  şeklindedir.

يَقُومَانِ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur.

مَقَامَهُمَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  مِنَ  harf-i ceriyle birlikte  يَقُومَانِ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

اسْتَحَقَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  عَلَيْهِمُ  car mecruru  اسْتَحَقَّ  fiiline müteallıktır.

الْاَوْلَيَانِ  fail olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.

فَ  atıf harfidir.  يُقْسِمَانِ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan elif fail olup mahallen merfûdur.

بِاللّٰهِ  car mecruru  يُقْسِمَانِ  fiiline müteallıktır.


لَشَهَادَتُـنَٓا اَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَاۘ 

 

لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  شَهَادَتُنَٓا  mübtedadır. Mütekellim zamiri  نَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَحَقُّ  haber olup lafzen merfûdur.  مِنْ شَهَادَتِهِمَا  car mecruru  اَحَقُّ ’ya müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اعْتَدَيْنَاۘ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَاۘ  fail olarak mahallen merfûdur.


اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

اِذًا  mukadder sorunun cevabıdır. Takdiri,  ماذا سيكون من أمركم إن فعلتم (Eğer yaparsanız durumunuz ne olurdu?) şeklindedir.

ل  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.  مِنَ الْاٰثِم۪ينَ  car mecruru  اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesinin cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الظَّالِم۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

فَاِنْ عُثِرَ عَلٰٓى اَنَّهُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْماً فَاٰخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ الَّذ۪ينَ اسْتَحَقَّ عَلَيْهِمُ الْاَوْلَيَانِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ 

 

Ayet  فَ  ile nidanın cevabına atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.  عُثِرَ meçhul bina edilmiş mazi fiil sıygasında şart fiilidir. 

Masdar harfi  اَنَّ ’den sonraki  هُمَا اسْتَحَقَّٓا اِثْمًا  cümlesi, masdar teviliyle  عَلٰٓى  harfi ceriyle birlikte  عُثِرَ  fiilinin naib-i failidir. 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اٰخَرَانِ, takdiri الشاهدان  olan mahzuf mübtedanın haberidir.  يَقُومَانِ  cümlesi sıfat,  مَقَامَهُمَا  mef’ûlü mutlaktır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.

Mecrur mahaldeki ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ  cümlesi,  فَ  ile  يَقُومَانِ  cümlesine atfedilmiştir.

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle  اللّٰهُ  isminde tecrîd sanatı vardır.

مِنَ الَّذِينَ اسْتُحِقَّ عَلَيْهِمُ  ifadesindeki  مِنَ  harfi teb’iz içindir. Yani müstehak olan topluluktan iki şahıs demektir. (Âşûr)

عُثِر  ifadesinin aslı tökezlemek ve düşmek demek olan  اَلْعَثْرَةُ  tabirinden olup  اِطَّلَعَ manasındadır. Bu böyledir, çünkü tökezleyen kimse ancak görmediği bir şey sebebiyle tökezlemiş olur. O şey sebebiyle tökezleyince de ona muttali olur ve onun böylece ne olduğuna bakar.(Fahreddin er-Râzî)


 لَشَهَادَتُـنَٓا اَحَقُّ مِنْ شَهَادَتِهِمَا وَمَا اعْتَدَيْنَاۘ

 

Cümleye dahil olan  لَ, mahzuf kasemin cevabına gelen muvattiedir. 

Cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. Kasem fiili ve muksemun bih mahzuftur. Kasemin cevabı isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَمَا اعْتَدَيْنَاۘ, kasemin cevabına atfedilmiş menfi mazi fiil cümlesidir.

شَهَادَتِهِمَا - لَشَهَادَتُنَٓا  ve  اَحَقُّ - اسْتَحَقَّ - اسْتَحَقَّٓا ve  يَقُومَانِ - مَقَامَهُمَ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَحَقُّ - الْاَوْلَيَانِ  arasında mürâat-ı nazîr vardır. 

  

اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ

 

Şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen cümle, mukadder sorunun cevabıdır. Takdiri,  ماذا سيكون من أمركم إن فعلتم  (Eğer yaparsanız durumunuz ne olurdu?)  şeklindedir.

اِنَّٓ ’nin dahil olduğu cümlede cevap harfi  اِذًا, amel etmemiştir. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  اِنَّٓ ,مِنَ الظَّالِم۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. اِنَّٓ  ve lam-ı muzahlaka olmak üzere iki unsurla tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Bu cümlede ve önceki ayetin fasılası bir kelime farkla tekrarlanmıştır. Aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Mâide Sûresi 108. Ayet

ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟  ...


Bu (usul), şahitliği lâyıkıyla yerine getirmeleri ve yeminlerinden sonra başka yeminlere başvurulacağından endişe etmelerini sağlamak için en uygun çaredir. Allah’a karşı gelmekten sakının ve dinleyin. Allah, fasık toplumu doğruya iletmez.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 ذَٰلِكَ budur
2 أَدْنَىٰ en uygun olan د ن و
3 أَنْ
4 يَأْتُوا yapmalarına ا ت ي
5 بِالشَّهَادَةِ şahidliği ش ه د
6 عَلَىٰ üzerine
7 وَجْهِهَا gereği و ج ه
8 أَوْ yahut
9 يَخَافُوا korkmalarına خ و ف
10 أَنْ
11 تُرَدَّ reddedilmesinden ر د د
12 أَيْمَانٌ yeminlerin ي م ن
13 بَعْدَ sonra ب ع د
14 أَيْمَانِهِمْ yeminlerinden ي م ن
15 وَاتَّقُوا korkun و ق ي
16 اللَّهَ Allah’tan
17 وَاسْمَعُوا ve iyi dinleyin س م ع
18 وَاللَّهُ Allah
19 لَا
20 يَهْدِي doğru yola iletmez ه د ي
21 الْقَوْمَ topluluğu ق و م
22 الْفَاسِقِينَ yoldan çıkan ف س ق

ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ

 

İsim cümlesidir. İsaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

اَدْنٰٓى  elif üzere mukadder damme ile merfû olan haberdir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, mahzuf  إلى  harf-i ceriyle birlikte  اَدْنٰٓى  fiiline müteallıktır.

يَأْتُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِالشَّهَادَةِ  car mecruru  يَأْتُوا  fiiline müteallıktır.  عَلٰى وَجْهِهَٓا  car mecruru  شَّهَادَةِ ’ye müteallıktır. Muttasıl zamir  هَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوْ  atıf harfi tahyir/tercih ifade eder.  يَخَافُٓوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  يَخَافُٓوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

تُرَدَّ  meçhul mebni mansub muzari fiildir.

اَيْمَانٌ  naib-i fail olup lafzen mansubtur.  بَعْدَ  zaman zarfı,  تُرَدَّ  fiiline müteallıktır.

اَيْمَانِهِمْ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ


وَ  istînâfiyyedir.  اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  اسْمَعُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  


وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟


İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.  لَا يَهْدِي  haber olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَهْدِي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  الْقَوْمَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

الْفَاسِق۪ينَ۟  kelimesi  الْقَوْمَ ’nin sıfatıdır. Cemi müzekker salim  الْفَاسِق۪ينَ۟  kelimesi sülâsî mücerred olan  فسق  fiilinin ism-i failidir. Cer alameti  ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 


ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ 

 

Ayet müstenefe cümlesidir. Sübut  ifade eden isim cümlesidir. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve tazim ifade eder. اَدْنٰٓى, müsneddir.

Masdar harfi  اَنْ  ve müteakip  يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى  cümlesi, masdar tevilinde takdir edilen إلى  harf-i ceriyle birlikte  اَدْنٰٓى ’ya müteallıktır. Masdar-ı müevvel olan cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki  اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْ  cümlesi, masdar-ı müevvel cümlesine atfedilmiştir.

Cümledeki ikinci masdar-ı müevvel  يَخَافُٓوا , اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ  fiilinin mef’ûlü konumundadır.

ذَ ٰ⁠لِكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)

ذَ ٰ⁠لِكَ  ile şahitlik hakkındaki hükümlere işaret edilmiştir.

İsaret ismi ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا ibaresinde “yüz” kelimesi, “layıkı vechiyle, hakkıyla” anlamında istiaredir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

أدْنى  kelimesi “daha yakın” manasındadır. Burada yakınlık kelimesi, ilme ve kesin bilgiye yakınlık manasında mecazîdir. 

عَلى وجْهِها ifadesindeki وجْهِها sünneti demektir. Yüz manasındaki وجْهِ kelimesi benzeri yerlerde olduğu gibi burada da bir şeydeki güzellik ve kemâlatı insanın yüzüne benzetmek manasında müsteardır. Çünkü kişi yüzüyle tanınır ve başkalarından ayırt edilir.  عَلى  harfinde de temekkün manasında olması dolayısıyla istiare vardır. تُرَدَّ  kelimesi de intikal manasında müsteardır. (Âşûr)


 وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ


وَ, istînâfiyye veya atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  وَ ’la makabline atfedilen  وَاسْمَعُوا  cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

اسْمَعُوا  sözü mecazî olarak itaat etmek manasında gelmiş bir emirdir. (Âşûr)

 

وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟

 

وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan  اللّٰهَ  ismiyle marife oluşu ve zamir gelebilecekken zahir ismin zikri, kalbe korku salmak ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de muzari fiil olması hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

اتَّقُوا - يَخَافُٓوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَيْمَانٌ - اللّٰهُ  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Bu, Allah’ın hükmüne ve emirlerine muhalefet edenler hakkında bir tehdit ve uyarı ifade etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)

 
Günün Mesajı
İnsanların akıllarını kullanmadan, körü körüne birilerinin yaptığı şeyleri taklit etmeleri doğru değildir. Bu mânâ Kur'an'da bir çok yerde tekrar edilmiştir.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Genelleme yapmak kolaydır ama zararları çoktur; Bir şeyi yanlış uygulayanların çokluğunu, kendi yapmayışına bahane olarak sunmaktır: ben bu halimle onlardan daha iyiyim. Değerlendirilen haksız bir fırsatı savunmaktır: ben yapmasam başkası değerlendirecektir. Kötülüklerin çokluğuyla kendi günahlarının üzerini örtmektir: zaten herkes yapmaktadır. Yayılan ahlaksızlıklardan iyilikleri görmezden gelerek, belki çabalamanın gereksiz olduğuna karar vermektir, belki de Rabbinden ümidi kesmektir.

Aynadaki yansımada, sadece kendi parmağıyla aynı noktaya dokunabilen insan. Hatırla; Rabbinin huzurunda herkesten ayrı özelsin. O’nun katındaki değerini muhafaza etmek ve kuvvetlendirmek için buradasın. Kendi amel defterinde kayda değer olanın, sadece senin emir ve yasaklara uyup uymaman olduğunu göreceksin. Sıraladığın bahaneler ve savunma tezleri dışında, yaptıklarınla ya da yapmadıklarınla başbaşa kalacak olan sensin.

Ey bizi ve bildiğimiz bilmediğimiz her şeyi yaratan Rabbim! Bizi; Senin rızan için, Senin yolunda koşanlardan. Her çaba kırıntısının karşılığını alacağına inanarak elinden geleni yapanlardan. Her türlü günaha ve adaletsizliğe bulaşmaktan korkanlardan. Kötülüğü yapanlarla, yapılan kötülüklerin şerrinden yalnız Sana sığınanlardan. Haksızlıklara ve asiliklere karşı önlem alabilmek ve engel olabilmek için yine yalnız Senin yardımını isteyenlerden eyle. Ve halimizi, huzuruna çıktığımızda, işe yaramaz bahane ve çaresiz pişmanlık sahiplerine benzemekten koru. 

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji