Mâide Sûresi 105. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  ...

Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 عَلَيْكُمْ siz (bakın)
5 أَنْفُسَكُمْ kendinize ن ف س
6 لَا
7 يَضُرُّكُمْ size zarar vermez ض ر ر
8 مَنْ kimse
9 ضَلَّ sapan ض ل ل
10 إِذَا takdirde
11 اهْتَدَيْتُمْ siz doğru yolda olduğunuz ه د ي
12 إِلَى
13 اللَّهِ Allah’adır
14 مَرْجِعُكُمْ dönüşünüz ر ج ع
15 جَمِيعًا hepinizin ج م ع
16 فَيُنَبِّئُكُمْ O size haber verecektir ن ب ا
17 بِمَا şeyi
18 كُنْتُمْ olduğunuz ك و ن
19 تَعْمَلُونَ yapmış ع م ل
 

Bu âyetin, müminlerin, iman çağrısına olumlu karşılık vermemekte direnen ve kötülükler içinde yüzmeye devam eden inkârcıların durumuna üzülmeleri üzerine nâzil olduğu rivayet edilmiştir. Zamanla bazı müslümanların bu âyeti, nemelâzımcı bir anlayışa kapı aralayacak şekilde yorumlamaya başladıklarını görünce Hz. Ebû Bekir onları uyarıp özetle şunları söylemiştir: Siz bu âyeti gayesinin dışına taşırıyor ve yanlış yorumluyorsunuz. Ben Resûlullah’ın “İnsanlar bir kötülüğü görüp de onu engellemezlerse Allah’ın onlara genel bir azap göndermesi yakındır” buyurduğunu duydum (Tirmizî, “Tefsîr”, 6; Ebû Dâvûd, “Melâhim”, 17; Elmalılı, III, 1825).

 

 Gerçekten, Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in sünneti incelendiğinde, İslâm’da katı bir ferdiyetçilik anlayışının asla onaylanmadığı görülür. Aksine İslâm’ın bu iki temel kaynağı, bir taraftan kişiyi din kardeşinin sevinç ve kederini paylaşmaya özendirmiş, hatta “onun mutluluğunu kendisininkine tercih etmesi” anlamına gelen îsâr kavramına ayrı bir değer vermiş (meselâ bk. Haşr 59/9), diğer taraftan da toplumda dirlik ve düzenliğin sağlanması ve korunması için bireylere birtakım ödevler yüklemiştir. Fakat unutmamak gerekir ki toplumları meydana getiren fertlerdir ve sağlıklı bir toplumsal yapı ancak görev bilincine sahip, önce kendisini düzeltmeye çalışan bireylerin baskın öge ve bu anlamda bir kişilik haline gelebilmesiyle mümkündür. Şu halde bu âyeti şöyle anlamak uygun olur: Kişinin başkalarına yardımcı olabilmesi, topluma olumlu katkılarda bulunabilmesi her şeyden önce kendi sorumluluklarına dikkat etmesine bağlıdır. Bu konuda üzerine düşeni yapan ve kendisini sürekli kontrol eden bir kimse de yanlış yollara düşmüş insanlardan zarar gelebileceği kuruntusuna kapılarak aydınlık yola çağrıda bulunma görevini ihmal veya terketmemelidir (emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker için bk. Âl-i İmrân 3/104; Mâide 5/79).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 350-351

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ


يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  الَّذ۪ينَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ ’dür.

عَلَيْكُمْ  emir manasına gelen fiil isimdir.  Faili müstetir olup takdiri   اَنْتُمْ ’dir.  اَنْفُسَكُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْ  ifadesi, “Kendinizi, isyan elbisesini giymekten ve günahta ısrar etmekten koruyunuz.” demektir. Nahivciler,  عليك ,عندك  ve  دُونَكَ  kelimelerini, isim fiil kabul etmişlerdir. Araplar bu kelimeleri fiil makamında kabul eder, bunlarla mef’ûllerini nasb ederler. (Fahreddin er-Razi)


 ا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ


Fiil cümlesidir.  لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَضُرُّكُمْ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  ضَلَّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

ضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  إِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. 

اِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.

اهْتَدَيْتُمْ  mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  اهْتَدَيْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.

اهْتَدَيْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدي’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.


 اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

اِلَى اللّٰهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  مَرْجِعُكُمْ  muahhar mübtedadır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَم۪يعًا  kelimesi  مَرْجِعُكُمْ ’deki zamirin hali olup fetha ile mansubtur.

فَ  atıf harfidir.  يُنَبِّئُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  يُنَبِّئُكُمْ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

كُنْتُمْ  ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تَعْمَلُونَ  fiili  كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubtur.

يُنَبِّئُكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  نبأ’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  münada olan  اَيُّ ’dan bedeldir. 

اَيُّهَا ’daki  هَا  tenbih harfidir, dikkat çeker.  يَٓا  nida harfidir.  الَّذ۪ينَ  ismi mevsûldur, kendinden sonra gelen konuya dikkat çeker. Ayrıca muhatap tarafından bilinen kişiler için kullanılır. Demek ki çevrede imanları ile bilinen bir grup vardır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır. 

İman kelimesi fiil olarak  اٰمَنُوا  şeklinde gelmiştir. “Bu imanınızın kıymetini bilin, bu iman üzere devam edin, imanınızı koruyun.” demektir. İsim olarak gelip  مؤْمِنُونَ  buyurulsaydı bu manalar anlaşılmazdı.

Bu hitap; Allah’ın müminlere yönelerek “Ey müminler!” diye seslenmesi, onlara bu iman sahibinin, Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî

Nidanın cevabı   عَلَيْكُمْ اَنْفُسَكُمْۚ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

عَلَيْكُمْ emir manasına gelen fiil isimdir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’ân Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَلَيْكُمُ  kelimesi “gereklidir” manasında isim fiildir. Aslı; عَلَيْكَ أنْ تَفْعَلَ كَذا (Sana şöyle yapman gerekir) şeklindedir. Bu cümlede mübteda muahhar, haber mukaddemdir. عَلى harfi de mecazî bir istila manasına delalet eder. Sanki onlar bu fiili muhataba üstten bakarak ve manayı tekid ederek yapmışlardır. (Âşûr)

Allah, onların bir kısmının, kendilerine [Allah’ın indirdiğine ve Resule geliniz!] denildiğinde, onların [Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyler bize yeter. (Maide Suresi, 104)] dediklerini nakledince peşinden bu ayeti zikretmiştir. Bundan maksadı şudur: Müminlere, bu fasit, bozuk yolda kâfirlere benzemeleri yakışmaz. Aksine uygun olanı, gerekeni, müminlerin kendi dinleri üzere devam edip dinleri hususunda kökleşip sabit kadem oldukları sürece o cahillerin cehaletinin kendilerine zarar veremeyeceğini bilmeleridir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu ayet-i kerimeden, muktedir olanlar için emr-i bi'lmarûf (iyiliği emretmek) ile nehy-i ani’l münkerin (kötülüğü nehyetmek) terkine ruhsat verildiği manası asla çıkarılmamalıdır. (Ebüssuûd)


لَا يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْۜ 

 

Beyanî istînaf oarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu  يَضُرُّكُمْ  fiilinin faili konumundadır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır. Sıla cümlesi mazi fiil sıygasında gelmiştir.

Müspet mazi fiil sıygasındaki  اهْتَدَيْتُمْۜ  cümlesi şart manası taşıyan zaman zarfı  اِذَا’nın muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur.

Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri,  إذا اهتديتم فلا يضرّكم من ضلّ  [Hidayette olursanız sapkınlar size zarar vermez.] şeklindedir. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cevap cümlesinin hazfı, îcâz-ı hazif sanatıdır.


اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعاً فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

 

Ta’lîliyye olarak fasılla gelen son cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâzı hazif sanatı vardır. Haberin takdimi kasr ifade eder. 

اِلَى اللّٰهِ  maksûrun aleyh-mevsuf,  مَرْجِعُكُمْ  maksûr-sıfattır. Dönüşün sadece Allah’a olduğu, kasr üslubuyla etkili bir biçimde belirtilmiştir.

مَرْجِعُكُمْ ,جَم۪يعًا ‘daki muhatap zamirinden haldir. Hal, anlamı kuvvetlendiren ıtnâb sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır. 

فَ  ile ta’lîl cümlesine atfedilen  فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ  cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası  كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. كان ’nin haberinin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.

كان’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve  geçmişte mutat olarak yapılan, adet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Bu ayet, her iki fırka için de hem vaat hem de vaîddir. Yine ayet, hiç kimsenin başkasının amelinden dolayı tutulamayacağını beyan eder. (Ebüssuûd)

Bu cümle hidayette olanlar için bir mazeret, dalalette olanlar için uyarıdır. (Âşûr)