يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَناً وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | inananlar |
|
4 | شَهَادَةُ | şahidlik etsin |
|
5 | بَيْنِكُمْ | aranızda |
|
6 | إِذَا | zaman |
|
7 | حَضَرَ | geldiği |
|
8 | أَحَدَكُمُ | birinize |
|
9 | الْمَوْتُ | ölüm |
|
10 | حِينَ | sırasında |
|
11 | الْوَصِيَّةِ | vasiyyet |
|
12 | اثْنَانِ | iki |
|
13 | ذَوَا | kişi |
|
14 | عَدْلٍ | adil |
|
15 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
16 | أَوْ | ya da |
|
17 | اخَرَانِ | diğer iki kişi (şahidlik etsin) |
|
18 | مِنْ |
|
|
19 | غَيْرِكُمْ | sizden olmayan |
|
20 | إِنْ | eğer |
|
21 | أَنْتُمْ | siz |
|
22 | ضَرَبْتُمْ | yolculuk ederken |
|
23 | فِي |
|
|
24 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
25 | فَأَصَابَتْكُمْ | ve başınıza gelmişse |
|
26 | مُصِيبَةُ | musibeti |
|
27 | الْمَوْتِ | ölüm |
|
28 | تَحْبِسُونَهُمَا | onları tutarsınız |
|
29 | مِنْ |
|
|
30 | بَعْدِ | sonra |
|
31 | الصَّلَاةِ | namazdan |
|
32 | فَيُقْسِمَانِ | yemin etsinler |
|
33 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
34 | إِنِ | eğer |
|
35 | ارْتَبْتُمْ | kuşkulanırsanız |
|
36 | لَا |
|
|
37 | نَشْتَرِي | satmayacağız |
|
38 | بِهِ | onu (yeminimizi) |
|
39 | ثَمَنًا | hiçbir paraya |
|
40 | وَلَوْ | ve eğer |
|
41 | كَانَ | olsa |
|
42 | ذَا |
|
|
43 | قُرْبَىٰ | akraba da |
|
44 | وَلَا | ve |
|
45 | نَكْتُمُ | gizlemeyeceğiz |
|
46 | شَهَادَةَ | şahidliğini |
|
47 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
48 | إِنَّا | yoksa biz elbette |
|
49 | إِذًا | o zaman |
|
50 | لَمِنَ | kimselerden oluruz |
|
51 | الْاثِمِينَ | günahkar |
|
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Benu Sehm’den bir kişi, Tecîmüd’-Dâri ve Adiy İbnu Bedda ile birlikte yola çıktı. Es-Sehmi, hiç Müslüman bulunmayan bir yerde vefat etti. Terikesini Temin ve Adiyy getirdiler. Ancak (Sehmî’nin yakınları vasiyette adı geçen) gümüş işlemeli bir kabı (teslim edilen mallar arasında) bulamadılar. (Şikayet üzerine) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hususta ikisine (Temim ve Adiyy’e) yemin ettirdi. Sonra kap Mekke’de bulundu. Kabın yanlarında bulunduğu kişiler: “Biz bunu Temin ve Adiyy’den aldık” diye yemin ettiler. Sehmî’nin yakınlarından iki kişi de kalkıp Allah’a yemin ederek: “Bizim şahitliğimiz o ikisinin şehadetinden daha doğrudur, kap da arkadaşımıza aittir” dediler.
İbnu Abbas der ki bu ayet bunlar hakkında nazil oldu:
Buhari, Vesâya 35; Tirmizi, Tefsir, Maide (3062); Ebu Dâvud, Akdiye 19, (3606).
قَسْم Payı, hisseyi bölmek ya da dağıtmaktır. أقْسَمَ yemin etti demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 33 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri kasem, kısım, kısmet, taksim, aksam, hısım ve kasım(ayı)dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
ضَرَبَ Bir nesneyi başka bir nesnenin üzerine düşürmektir. Çekiçle vurmak göz önünde bulundurularak para basmak için de bu kelime tercih edilmiştir (darphane). Darbı mesel ibaresi de para basmak kullanımından doğmuştur. (Müfredat) Bu fiil Kuran’da beş şekilde tefsir edilir: 1- Seyir halinde olmak (yürümek) manasında (4/101) 2- El yada eldeki silah ile vurmak manasında (8/12) 3- Örneklendirmek manasında (16/76) 4- Zikretmek manasında (59/21) 5- Beyan ederek vasfetmek manasında (14/45) kullanılmıştır.(Mukatil b. Süleyman) ضرب fiili; nesnesi hususi(özel bir isim) olduğunda ‘elem’ manasına gelir (Ahmed’e elem verdim gibi). Şayet nesnesi umumi (genel) olursa o zaman da ‘ihanet’ manasına gelir. (Hıristiyanlara ihanet ettim gibi) (Furuk) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 58 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri darb, darbe, darb(-ı mesel), darphane, ızdırap, muzdarip ve mızraptır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الَّذ۪ينَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Nidanın cevabı شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ ’dır.
شَهَادَةُ mübteda olup lafzen merfûdur. Mekân zarfı بَيْنِ, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
إِذَا şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.
اِذَا şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli ve kesin olan durumlar için gelir.
حَضَرَ mazi sıyga ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَحَدَكُمُ kelimesi حَضَرَ fiilinin mukaddem mef'ûludur. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ٱلۡمَوۡتُ muahhar faildir. Muzâf hazfedilmiştir. Takdiri, أسباب الموت (Ölüm sebepleri) şeklindedir.
ح۪ينَ zaman zarfı, حَضَرَ fiiline müteallıktır. الْوَصِيَّةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اثْنَانِ masdar olan شَهَادَةُ ’nun faili olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.
ذَوَا kelimesi اثْنَانِ’nin sıfatı olup harfle îrab olan beş isimden biridir. Ref alameti eliftir.
عَدْلٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مِنْكُمْ car mecruru اثْنَانِ ‘nin mahzuf sıfatına müteallıktır.
اٰخَرَانِ kelimesi atıf harfi اَوْ ile اثْنَانِ ‘ye matuf olup müsenna olduğu için elif ile merfûdur.
مِنْ غَيْرِكُمْ car mecruru اٰخَرَانِ ’nin mahzuf sıfatına müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mahzuf fiilin faili olarak mahallen merfûdur. Takdiri; ضَرَبْتُمْ şeklindedir.
ضَرَبْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
فِي الْاَرْضِ car mecruru ضَرَبْتُمْ fiiline müteallıktır.
فَ atıf harfidir. اَصَابَتْكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مُص۪يبَةٌ fail olup lafzen merfûdur. الْمَوْتِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, فاستشهدوا آخرين (Başkalarını şahit tutun) şeklindedir.
مُص۪يبَةُ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ
Fiil cümlesidir. تَحْبِسُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir هُمَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنْ بَعْدِ car mecruru تَحْبِسُونَ fiiline müteallıktır. الصَّلٰوةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
فَ atıf harfidir. يُقْسِمَانِ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan elif, fail olup mahallen merfûdur.
بِاللّٰهِ car mecruru يُقْسِمَانِ fiiline müteallıktır.
اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَناً وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ
اِنِ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. ارْتَبْتُمْ şart fiili olarak mahallen meczumdur. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, خلفوهما (O ikisine karşı çıkarlarsa) şeklindedir.
لَا نَشْتَر۪ي cümlesi kasemin cevabıdır.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
نَشْتَر۪ي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
بِه۪ car mecruru نَشْتَر۪ي fiiline müteallıktır. ثَمَنًا kelimesi mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ haliyyedir. لَوْ gayrı cazim şart harfidir. Cümleye muzâf olur. كَانَ ’nin dahil olduğu cümle şart cümlesidir.
كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.
كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هو zamiridir. ذَا harfle îrab olan beş isimden biridir. كَانَ ’nin haberi olup nasb alameti eliftir.
قُرْبٰى muzâfun ileyh olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, لا نشهد كذبا ولا نشتري به ثمنا (Biz yalana şahitlik etmeyiz ve onu bir değere de satmayız.) şeklindedir.
نَشْتَر۪ي fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi شري ’dir. İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. نَكْتُمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.
شَهَادَةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
اِذًا mukadder sorunun cevabıdır. Takdiri; ماذا سيكون من أمركم إن فعلتم (Eğer yaparsanız durumunuz ne olurdu?) şeklindedir.
ل harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. مِنَ الْاٰثِم۪ينَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
الْاٰثِم۪ينَ kelimesinin cer alameti ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْاٰثِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan أثم fiilinin ism-i failidir.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ münada olan اَيُّ ’dan bedeldir.
اَيُّهَا ’daki هَا tenbih harfidir, dikkat çeker. يَٓا nida harfidir. الَّذ۪ينَ ism-i mevsûldur, kendinden sonra gelen konuya dikkat çeker. Ayrıca muhatap tarafından bilinen kişiler için kullanılır. Demek ki çevrede imanları ile bilinen bir grup vardır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır.
İman kelimesi fiil olarak اٰمَنُوا şeklinde gelmiştir. “Bu imanınızın kıymetini bilin, bu iman üzere devam edin, imanınızı koruyun.” demektir. İsim olarak gelip مؤْمِنُونَ buyurulsaydı, bu manalar anlaşılmazdı.
Bu hitap; Allah’ın müminlere yönelerek “Ey müminler!” diye seslenmesi, onlara bu iman sahibinin, Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî)
يَٓا harfi, ادع yerine kullanılan bir edattır. Muhatabın kendisine yönelmesini istemektir. Uzakta olanı çağırmak için gelir. Bazen çağrılan kimsenin şanının yüceliğine ve rütbesinin yüksekliğine işaret için yakın olan uzak gibi kabul edilir. Bazen de muhatabının mertebesinin aşağılığına işaret etmek üzere uzak için olan nida edatı kullanılır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Nidanın cevabı isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ mübteda, muzâfı mahzuf olan اثْنَانِ, haberdir. Takdiri, فشهادة اثنين (İki kişinin şahitliği)’dir.
Şarttan mücerret zaman zarfı شَهَادَةُ ,اِذَا’ya müteallıktır. Çünkü bu kelimede fiil manası vardır. Yani لِيُشْهِدْ إذا حَضَرَ أحَدَكُمُ المَوْتُ اثْنانِ (Sizden birine ölüm geldiğinde iki kişi şahit olsun.) demektir. (Âşûr)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan …حَضَرَ اَحَدَكُمُ cümlesi muzâfun ileyhtir.
أوْ kelimesi birbirinden farklı iki durum için tahyir veya taksim içindir: Orada hazır olan ve yolcu olan iki durum. Çünkü أوْ آخَرانِ مِن غَيْرِكُمْ (veya sizden başkalarından) ifadesi için kayıt olarak gelen إنْ أنْتُمْ ضَرَبْتُمْ في الأرْضِ (Eğer yeryüzünde yolculuğa çıkarsanız) sözüne yakın gelmiştir. (Âşûr)
شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ ifadesi شَهَادَةُ مَا بَيْنَكُمْ takdirindedir. مَا بَيْنَكُمْ tabiri, çekişme ve anlaşmazlıktan kinayedir. İnsanlar çekişme esnasında şahitliğe ihtiyaç duydukları için ayette “şehadet” kelimesi, “çekişme”ye muzâf kılınmıştır. شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ buyruğundaki ما ’nın hazfi ise bilinip açık olduğu için caizdir. (Fahreddin er-Râzî)
حٖينَ الْوَصِيَّةِ tabiri, اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمْ cümlesinden bedeldir. Çünkü ölümün gelip çatma zamanı, vasiyet etmenin gelip çattığı zamandır. Böylece bu zaman kişide beliren bu iki şey ile bilinmiş olur. Ölümün hazır olmasından maksat, onun yaklaşması ve onun vuku bulmasının emarelerinin görülmesidir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ [Ölüm herhangi birinizin karşısına gelip çattığı zaman, vasiyet zamanında...] tabirinin, vasiyetin vacip oluşunun delili olduğunu söylemişlerdir. Zira Allah ölümün gelip çatma zamanını vasiyet zamanından başka göstermiştir. Bunun ise bu iki şeyin birbiriyle çok sıkı bir münasebet arz etmeleri halinde olabileceğini, bu sıkı münasebetin de, ancak vasiyetin vâcip olması halinde söz konusu olabileceğini söylemişlerdir. (Fahreddin er-Râzî)
مِنْكُمْ kelimesinden maksat çoğu müfessirin görüşüne göre, “Ey müminler cemaati sizden, sizin dininizden, topluluğunuzdan, adalet sahibi iki şahit şehadet eder.” manasıdır. Binaenaleyh ayetteki, [yahut yeryüzünde sefer ettiğinizde ...sizden olmayan diğer iki kişiyi (şahit tutun)...] tabiri, “Yahut yeryüzünde yolculukta iken sizin dininizden ve ümmetinizden olmayan diğer iki kişiyi (şahit tutun).” demektir. Buna göre iki adil Müslüman, hem yolculukta hem de mukîm iken şehadet etmeye elverişli iki kimse demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Başta nida ve tenbih harflerinin zikredilmiş olması, ayetin muhtevasına dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ
Muteriza olan cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesinde اَنْتُمْ , mahzuf fiilin failidir. Sonrasındaki ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ cümlesi tefsiriyyedir. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Cümlede, mahzuf unsurlar nedeniyle îcâz-ı hazif sanatı vardır.
فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِ cümlesi tertip ve takip ifade eden فَ harfi ile ضَرَبْتُمْ ’a atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında gelmiştir.
اَصَابَتْكُمْ - مُص۪يبَةُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِ [Ölümün gelmesi, isabet etmesi] ifadesinde kevn-i lâhik alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Ölüm geldiği anda vasiyet yapılamaz. Ölümün hazır olması, isabet etmesi, alametlerinin gelmesi demektir.
Aynı zamanda ölüm insana benzetildiği için bir istiare söz konusudur.
ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ sözü seferden kinayedir.
Ayetteki, [Yeryüzünde sefer edip de başınıza ölüm musibeti gelmişse…] ifadesinin maksadı, “Müslümanların dışında diğer iki kişinin şahitliğinin istenmesinin, bu şahitliği isteyen kimsenin yeryüzünde yolcu olması ve kendisine ölüm emarelerinin gelmesi şartlarına bağlı olduğunu beyan etmektir.” (Fahreddin er-Râzî)
تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ
اٰخَرَانِ için sıfat cümlesi olarak gelmiştir. Muzari fiil sıygasında gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ cümlesi makabline فَ ile atfedilmiştir. Aynı üslupta gelmiş haberî isnaddır.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle اللّٰهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
تَحْبِسُونَهُمَا [hapsedersiniz] sözü bekletmek manasında istiaredir.
İbadetten sonra olması şu sebeple olabilir: Kişi o zaman Allah’a daha çok yaklaşmış olduğu için yalan söyleme ihtimali daha zayıftır.
Bazı müfessirler bu namazın cenaze namazı olduğunu söylemiştir. Kişi öldüğü için vasiyeti konuşulur.
Bu, müste’nef (yeni) bir sözdür. Buna göre sanki, “Eğer onlar hakkında bir şüphe bulunur ise ne yapalım?” diye sorulmuş da cevaben “Sizler onları alıkorsunuz.” denilmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
يُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ sözünün başındaki فَ harfi, “ceza” manasını ifade eder. Yani “Sizler o iki şahidi tutarsınız da onlar bu tutmanız sebebiyle yemin etmeye yönelirler.” demektir (Fahreddin er-Râzî)
اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَناً وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ
Şart üslubunda gelen cümle mahzuf kasem ve cevabı arasında itiraziyedir. Mazi fiil sıygasındaki şart cümlesinin cevabı mahzuftur. Takdiri, فخلفوهما [O ikisine karşı çıkarlarsa] olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَنًا cümlesi kasemin cevabıdır.
شَهَادَةَ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan شَهَادَةَ şan ve şeref kazanmıştır.
وَ ’la atfedilen şart üslubundaki cümle, haldir. Şart cümlesi كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi olup, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri, لا نشهد كذبا ولا نشتري به ثمنا… (Biz yalana şahitlik etmeyiz ve onu bir değere de satmayız.) şeklindedir
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ cümlesi لَا نَشْتَر۪ي cümlesine matuftur.
شَهَادَةَ - نشهد kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَا نَشْتَر۪ي ‘değiştirmeyiz’ anlamında istiaredir.
Bu istînâfi cümle, şahitlerde adaletin şart koşulmasından doğan bir suale cevap mahiyetindedir. Sanki “Peki, şahitlerin dürüstlüğünden şüphe edersek ne yapacağız?” diye sorulmuş da şöyle cevap verilmiş: “O iki şahidi namazdan sonra alıkoyarsınız.”
Namazdan sonra akrabalardan veya Müslümanlardan şahitler bulundurulmasının daha uygun olduğuna delalet eder. Başkalarından iki şahit tutulması ise zaruret halinde olur.
Şahitlerden şüphe edilmesi halinde onlara yemin ettirilmesi, yolculuk sırasındaki başka iki şahide münhasır olmayıp kesinlikle ilk iki şahide de şamildir.
Bu namazdan murad, ikindi namazıdır. Ayette namazın vakti belirtilmemiştir; çünkü yemin ettirme vaktinin ikindi namazından sonra olduğu bilinmektedir.
İnsanların toplanma zamanı ikindi namazı sonrasıdır; gece ile gündüz meleklerinin karşılaşması da bu zamanda gerçekleşir.
Bir de bütün dinlerin mensupları, bu vakti tazim ederler ve bu vakitte yalan yeminden kaçınırlar. Rivayete göre Hz. Peygamber de bu vakitte yemin ettirmiştir. (Ebüssuûd)
اِنَّٓا اِذاً لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ
Şibh-i kemâl-i ittisâl nedeniyle fasılla gelen cümle, mukadder sorunun cevabıdır. Takdiri, ماذا سيكون من أمركم إن فعلتم (Eğer yaparsanız durumunuz ne olurdu?) şeklindedir.
اِنَّٓ ’nin dahil olduğu cümlede cevap harfi اِذًا, amel etmemiştir.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. اِنَّٓ ,مِنَ الْاٰثِم۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. اِنَّٓ ve lam-ı muzahlaka olmak üzere iki unsurla tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır.