ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | budur |
|
2 | أَدْنَىٰ | en uygun olan |
|
3 | أَنْ |
|
|
4 | يَأْتُوا | yapmalarına |
|
5 | بِالشَّهَادَةِ | şahidliği |
|
6 | عَلَىٰ | üzerine |
|
7 | وَجْهِهَا | gereği |
|
8 | أَوْ | yahut |
|
9 | يَخَافُوا | korkmalarına |
|
10 | أَنْ |
|
|
11 | تُرَدَّ | reddedilmesinden |
|
12 | أَيْمَانٌ | yeminlerin |
|
13 | بَعْدَ | sonra |
|
14 | أَيْمَانِهِمْ | yeminlerinden |
|
15 | وَاتَّقُوا | korkun |
|
16 | اللَّهَ | Allah’tan |
|
17 | وَاسْمَعُوا | ve iyi dinleyin |
|
18 | وَاللَّهُ | Allah |
|
19 | لَا |
|
|
20 | يَهْدِي | doğru yola iletmez |
|
21 | الْقَوْمَ | topluluğu |
|
22 | الْفَاسِقِينَ | yoldan çıkan |
|
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ
İsim cümlesidir. İsaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَدْنٰٓى elif üzere mukadder damme ile merfû olan haberdir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, mahzuf إلى harf-i ceriyle birlikte اَدْنٰٓى fiiline müteallıktır.
يَأْتُوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِالشَّهَادَةِ car mecruru يَأْتُوا fiiline müteallıktır. عَلٰى وَجْهِهَٓا car mecruru شَّهَادَةِ ’ye müteallıktır. Muttasıl zamir هَٓا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. يَخَافُٓوا fiili نَ ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, يَخَافُٓوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
تُرَدَّ meçhul mebni mansub muzari fiildir.
اَيْمَانٌ naib-i fail olup lafzen mansubtur. بَعْدَ zaman zarfı, تُرَدَّ fiiline müteallıktır.
اَيْمَانِهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ
وَ istînâfiyyedir. اتَّقُوا fiili نَ ’un hazfiyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. اسْمَعُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. لَا يَهْدِي haber olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْدِي fiili, ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الْقَوْمَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
الْفَاسِق۪ينَ۟ kelimesi الْقَوْمَ ’nin sıfatıdır. Cemi müzekker salim الْفَاسِق۪ينَ۟ kelimesi sülâsî mücerred olan فسق fiilinin ism-i failidir. Cer alameti ي ’dir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ
Ayet müstenefe cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesidir. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve tazim ifade eder. اَدْنٰٓى, müsneddir.
Masdar harfi اَنْ ve müteakip يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى cümlesi, masdar tevilinde takdir edilen إلى harf-i ceriyle birlikte اَدْنٰٓى ’ya müteallıktır. Masdar-ı müevvel olan cümle müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْ cümlesi, masdar-ı müevvel cümlesine atfedilmiştir.
Cümledeki ikinci masdar-ı müevvel يَخَافُٓوا , اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ fiilinin mef’ûlü konumundadır.
ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
ذَ ٰلِكَ ile şahitlik hakkındaki hükümlere işaret edilmiştir.
İsaret ismi ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا ibaresinde “yüz” kelimesi, “layıkı vechiyle, hakkıyla” anlamında istiaredir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
أدْنى kelimesi “daha yakın” manasındadır. Burada yakınlık kelimesi, ilme ve kesin bilgiye yakınlık manasında mecazîdir.
عَلى وجْهِها ifadesindeki وجْهِها sünneti demektir. Yüz manasındaki وجْهِ kelimesi benzeri yerlerde olduğu gibi burada da bir şeydeki güzellik ve kemâlatı insanın yüzüne benzetmek manasında müsteardır. Çünkü kişi yüzüyle tanınır ve başkalarından ayırt edilir. عَلى harfinde de temekkün manasında olması dolayısıyla istiare vardır. تُرَدَّ kelimesi de intikal manasında müsteardır. (Âşûr)
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ
وَ, istînâfiyye veya atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. وَ ’la makabline atfedilen وَاسْمَعُوا cümlesi emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.
اسْمَعُوا sözü mecazî olarak itaat etmek manasında gelmiş bir emirdir. (Âşûr)
وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esmayı bünyesinde toplayan اللّٰهَ ismiyle marife oluşu ve zamir gelebilecekken zahir ismin zikri, kalbe korku salmak ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. Bu tekrarda reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de muzari fiil olması hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
اتَّقُوا - يَخَافُٓوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَيْمَانٌ - اللّٰهُ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.
Bu, Allah’ın hükmüne ve emirlerine muhalefet edenler hakkında bir tehdit ve uyarı ifade etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)