Mâide Sûresi 109. Ayet

يَوْمَ يَجْمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَٓا اُجِبْتُمْۜ قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَاۜ اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ  ...

Allah’ın, peygamberleri toplayıp “siz(den sonra davetiniz)e ne derece uyuldu?” diyeceği, onların da, “Bizim hiçbir bilgimiz yok. Gaybleri hakkıyla bilen ancak sensin” diyecekleri günü hatırlayın.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَوْمَ gün ي و م
2 يَجْمَعُ toplayacağı ج م ع
3 اللَّهُ Allah
4 الرُّسُلَ Elçileri ر س ل
5 فَيَقُولُ derler ق و ل
6 مَاذَا ne?
7 أُجِبْتُمْ size cevap verildi ج و ب
8 قَالُوا derler ق و ل
9 لَا
10 عِلْمَ bilgimiz yok ع ل م
11 لَنَا bizim
12 إِنَّكَ yalnız sensin
13 أَنْتَ sen
14 عَلَّامُ bilen ع ل م
15 الْغُيُوبِ gizlileri غ ي ب
 

Burada, 110-120. âyetlerde Hz. Îsâ’nın tanıklığından hareketle yer verilecek olan hakikatlerin anlatımına geçiş yapılmaktadır. Yeni bir konuya başlanmakla beraber, önceki âyetlerin içeriği onlarla bu ve müteakip âyetler arasında şöyle bir fikrî bağ bulunduğunu düşündürmektedir: Önceki âyetlerde insanların vasiyetleri hakkında titizlik gösterilmesi ve bu konudaki tanıklığın önemi üzerinde durulmuştu. Burada ise yüce Allah’ın emir ve tavsiyeleri hakkında peygamberlerin tanıklık etmesi konusuna geçilmektedir. Nitekim Kur’an’da dinî hükümler Allah Teâlâ’nın “vasiyetleri” (emir ve tavsiyeleri) olarak (Şûrâ 42/13), peygamberler de “şahitler” şeklinde (Nisâ 4/41) nitelendirilmiştir (İbn Âşûr, VII, 98).

 Öte yandan, tefsirlerde bu âyetle önceki âyet arasında gramer açısından da şöyle bir bağ kurulur: Bu âyet, 108. âyetteki “Allah’a âsi olmaktan sakının” ifadesini açıklamaktadır; “Allah’ın peygamberleri toplayıp da onlara ‘Size ne cevap verildi?’ diye soracağı günden sakının” demektir (Zemahşerî, I, 370).

 Peygamberlerin Cenâb-ı Allah’ın sorusuna “Bizim bir bilgimiz yok. Bütün gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin” diye cevap vermeleri, genellikle kıyamet gününün dehşeti karşısında duydukları ürpermenin etkisiyle veya Allah Teâlâ’ya gösterilen mutlak tâzim ve saygı ile izah edilmiştir. Bazı müfessirlerin kanaatine göre ise bu ifadeyi gerçek anlamıyla yorumlamak gerekir; bu sözleriyle peygamberler Allah katından getirdikleri buyruk ve yasaklara kendilerinden sonra insanlar tarafından nasıl bir tepki gösterildiği hususunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını ve bütün gerçekleri bilenin sadece Allah olduğunu belirtmiş olmaktadırlar (Taberî, VII, 125-126; İbn Âşûr, VII, 100).

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 259-260  

 

Riyazus Salihin, 167 Nolu Hadis

İbni Abbâs   radıyallahu anhümâ  şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, va’z etmek üzere aramızda doğrulup ayağa kalktı ve şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Şüphesiz ki siz yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak Allah’ın huzuruna toplanacaksınız. ‘İlk defa yoktan var ettiğimiz gibi yeniden yaratacağız, bu va’dimizdir. Biz gerçekten bunu yapmaya muktediriz’ [Enbiyâ sûresi (21), 104]. Haberiniz olsun! Kıyamet günü insanların ilk giydirileni İbrahim aleyhisselâm’dır. Haberiniz olsun! Ümmetimden bir takım kimseler getirilip sol tarafa, cehennem tarafına sevk edileceklerdir. Ben:

– Ey Rabbim! Bunlar benim ashâbım, benim ümmetim, derim. Bunun üzerine:

 

– Sen, bunların senden sonra ne bid’atler ortaya çıkarıp ne kötülükler yaptıklarını bilmezsin, denir. Bunun üzerine ben, sâlih kul İsâ aleyhisselâm’ın dediği gibi derim:

“Ben aralarında bulunduğum sürece durumlarını gözettim; fakat sen beni öldürüp aralarından alınca, onların denetleyicisi ve gözetleyeni sadece sen oldun. Sen her şeye hakkıyla şâhitsin. Onları cezalandıracaksan şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlayacaksan, mutlak güçlü ve hikmet sahibi ancak sensin” [Mâide sûresi (5), 117-118].

Bunun üzerine bana şöyle denilir:

Gerçekten onlar, sen kendilerinden ayrıldığından beri, topukları üzerinde geri dönüp, dindarlıktan dinsizliğe yönelmeye devam ettiler.”

Buhârî, Enbiyâ 8, Rikâk 45; Müslim, Cennet 58. Ayrıca bk, Tirmizî, Kıyâmet 3; Nesâî, Cenâiz 119

 

يَوْمَ يَجْمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَٓا اُجِبْتُمْۜ


Zaman zarfı  يَوْمَ  mahzuf fiile müteallıktır. Takdiri,  اذكر  şeklindedir. Veya  قَالُوا  fiiline müteallıktır.

يَجْمَعُ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  يَجْمَعُ  merfû muzari fiildir.

اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  الرُّسُلَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  فَ  atıf harfidir.  يَقُولُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو’dir.

مَا  istifham ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.  ذَا  ism-i mevsûl olup haber olarak mahallen merfûdur. Ya da her ikisi birlikte istifham ismi olarak mübtedadır.

İsm-i mevsulun sılası  اُجِبْتُمْ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

اُجِبْتُمْ  sükun üzere mebni meçhul mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

Bu cümle değişik cihetlerden ele alınmıştır. Şöyle ki:

  1. “O gün” anlamına gelen  يَوْمَ  kelimesi daha önce geçen  “وَاتَّقُوا اللّٰهَ /Allah’tan sakının, takva sahibi olun.” fiilinin mef'ûlünün bedelidir (izahı).

Allah Teâlâ’nın her şeyin yaratıcısı ve kıyamet gününün yegâne hakimi olması, söz konusu fiil ile bu kelime arasında bulunması gereken münasebet ve bağ için yeterlidir. Üstelik, Allah’a karşı takva emrinde akla ilk gelen, “Sakınılması gereken hangi iş ve hangi fiildir?” sorusudur.

  1. Sakınma fiilinin mefûlü olan Allah kelimesinin önünde bir muzâf yani azap kelimesi mahzuftur. Yani bu, “Allah'ın azabından sakının.” demektir. Bu takdirde “o gün” kelimesinin sakınma fiiline zarf olmasında da bir sakınca söz konusu değildir.
  2. Burada bir fiil mukadderdir ve bu fiil, geçen “sakının” fiili üzerine atıftır. “Yani o günden çekinin ki... Yahut o günü hatırlayın ki…” anlamını taşır.

O korkunç günü hatırlatmak, insanları takvaya ve ilâhî emirleri icabet ve itaatle karşılamaya icbar eder.

  1. Söz konusu “o gün - يَوْمَ” geçen  “وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ / Allah zalimler kavmini hidayete eriştirmez.” fiilinin zarfıdır. Yani o gün Allah Teâlâ, müminleri cennet yoluna hidayet ettiği halde zalimlere hidayet etmez.
  2.  Söz konusu “o gün /  يَوْمَ” bir muzâf takdir edilerek daha önce geçen “وَاسْمَعُواۜ /dinleyin” fiilinin mef’ûlü de olabilir. Yani o güne ilişkin haberi dinleyin, demektir.
  3. O gün/  يَوْمَ  ondan sonra mahzuf olan bir fiilin zarfıdır. Bu fiilin mahzuf olmasıdır.(Beyzâvî, Âşûr, Ebüssuûd)

 قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَاۜ 


Fiil cümlesidir.  قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

Mekulü’l-kavli,  لَا عِلْمَ لَنَا ’dir.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir.  عِلْمَ  kelimesi  لَا ’nın ismi olup fetha üzere mebnidir. Haberi mahzuftur.

لَنَا  car mecruru  لَا ’nın mahzuf haberine müteallıktır.


 اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  كَ  muttasıl zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَنْتَ  fasıl zamiridir.

عَلَّامُ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberidir.  الْغُيُوبِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
 

يَوْمَ يَجْمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَٓا اُجِبْتُمْۜ

 

Fasılla  gelen ayette zaman zarfı  يَوْمَ  takdiri  اذكر  olan bir fiile müteallıktır.

يَوْمَ ’nin önceki ayetteki  يَهْدِي  fiiline müteallık olması da caizdir.

Muzâfun ileyh olarak cer mahallindeki  يَجْمَعُ اللّٰهُ الرُّسُلَ  cümlesi müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki  فَيَقُولُ مَاذَٓا اُجِبْتُمْ  cümlesi, bu cümleye matuftur. Fiillerin muzari sıygada gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği, muhatabın muhayyilesini etkiler.

Müsnedün ileyhin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak amacına matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهَ  isminin zikri tecrîd sanatıdır.

يَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  مَاذَٓا اُجِبْتُمْ, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Allah Teâlâ’nın soru sorup cevap beklemesi muhal olduğundan istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Böyle sorular; örnek verme, azarlama, hayranlık uyandırma, kendinden geçme, sevinç esnasında duyulan heyecanın ifadesi, kınama ve neşelendirme amaçlı sorulur. Bu ayette de peygamberlere itiraz eden ümmetleri kınamak için gelmiştir.

Tefsirlerde bu ayetle önceki ayet arasında gramer açısından da şöyle bir bağ kurulur: Bu ayet, 108. ayetteki “Allah’a asi olmaktan sakının!” ifadesini açıklamaktadır: “Allah’ın peygamberleri toplayıp da onlara ‘Size ne cevap verildi?’ diye soracağı günden sakının.” demektir. (Zemahşerî, I, 370)

O gün vaki olacak genel afet ve musibetin korkunçluğunun sınırsız oluğunu bildirir. Sanki şöyle denir: “O gün, Allah, bütün peygamberleri bir araya toplayacak öyle korkunç haller ve afetler olacak ki sözler onları anlatmaya yeterli değildir.”

Zamir makamında ismin  zahir olarak zikredilmesi, mehabeti arttırmak ve korkunçluğu ağırlaştırmak içindir. (Ebüssuûd)

Ayette yalnız peygamberlerin toplanmasının zikredilmesi, onların şeref ve asaletini belirtmek, ümmetlerin onlara tâbi olması nedeniyle ayrıca o hususta bir sarahate gerek olmadığını bildirmek, ümmetlerin derecelerinin peygamberlerden aşağı olduğunu, onların peygamberlerle birlikte zikre layık olmadığını göstermek içindir.

Elbette böyledir. Çünkü peygamberler, ihtiramla toplanırlar. Ümmetlerinden bazıları ise boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde yüzüstü toplanma mahalline sürüklenirler. (Ebüssuud)


 قَالُوا لَا عِلْمَ لَنَاۜ

 

Fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Cinsini nefyeden nefy harfi  لَا ’nın dahil olduğu cümle  قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavlidir. Faide-i haber talebî kelam olan isim cümlesidir.

عِلْمَ kelimesinde irsâd vardır. لَنَا  car mecrurunun müteallakının hazfi dolayısıyla icaz-ı hazif vardır.

Bu istinaf cümlesi, kelamın siyakından doğan bir sualin cevabıdır. Sanki “O zaman peygamberler ne diyecekler?” suali böyle cevaplandırılmıştır.

Burada قَالُوا [dediler] şeklinde dili geçmiş (mazi) kipinin kullanılması, bunların kesin olarak gerçekleşeceğine delalet eder. (Ebüssuud, Âşûr)


 اِنَّكَ اَنْتَ عَلَّامُ الْغُيُوبِ

 

Ta’lîliye olarak fasılla gelmiştir. Müstenefe cümlesidir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ve fasıl zamiriyle tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. 

عَلَّامُ - الْغُيُوبِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

قَالُوا - يَقُولُ  ve  عَلَّامُ - عِلْمَ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Muttasıl zamirden sonra munfasıl zamirin zikredilmesi, haberi yerleştirmek ve te’kid etmek içindir. (Âşûr)