اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاًۚ وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْراً بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِذْ | hani |
|
2 | قَالَ | demişti ki |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | يَا عِيسَى | Îsa |
|
5 | ابْنَ | oğlu |
|
6 | مَرْيَمَ | Meryem |
|
7 | اذْكُرْ | hatırla |
|
8 | نِعْمَتِي | ni’metimi |
|
9 | عَلَيْكَ | sana olan |
|
10 | وَعَلَىٰ | ve olan |
|
11 | وَالِدَتِكَ | annene |
|
12 | إِذْ | hani |
|
13 | أَيَّدْتُكَ | seni desteklemiştim |
|
14 | بِرُوحِ | Ruh ile |
|
15 | الْقُدُسِ | l-Kudüs |
|
16 | تُكَلِّمُ | konuşuyordun |
|
17 | النَّاسَ | insanlarla |
|
18 | فِي |
|
|
19 | الْمَهْدِ | beşikte iken |
|
20 | وَكَهْلًا | ve yetişkin iken |
|
21 | وَإِذْ | hani |
|
22 | عَلَّمْتُكَ | sana öğrettim |
|
23 | الْكِتَابَ | Kitabı |
|
24 | وَالْحِكْمَةَ | ve hikmeti |
|
25 | وَالتَّوْرَاةَ | ve Tevrat’ı |
|
26 | وَالْإِنْجِيلَ | ve İncil’i |
|
27 | وَإِذْ | hani |
|
28 | تَخْلُقُ | yaratıyor |
|
29 | مِنَ | -dan |
|
30 | الطِّينِ | çamur- |
|
31 | كَهَيْئَةِ | şeklinde bir şey |
|
32 | الطَّيْرِ | kuş |
|
33 | بِإِذْنِي | benim iznimle |
|
34 | فَتَنْفُخُ | üflüyordun |
|
35 | فِيهَا | içine |
|
36 | فَتَكُونُ | oluyordu |
|
37 | طَيْرًا | kuş |
|
38 | بِإِذْنِي | benim iznimle |
|
39 | وَتُبْرِئُ | ve iyileştiriyordun |
|
40 | الْأَكْمَهَ | anadan doğma körü |
|
41 | وَالْأَبْرَصَ | ve alacalıyı |
|
42 | بِإِذْنِي | benim iznimle |
|
43 | وَإِذْ | ve hani |
|
44 | تُخْرِجُ | çıkarıyordun |
|
45 | الْمَوْتَىٰ | ölüleri |
|
46 | بِإِذْنِي | benim iznimle |
|
47 | وَإِذْ | ve hani |
|
48 | كَفَفْتُ | savmıştım |
|
49 | بَنِي | oğullarını |
|
50 | إِسْرَائِيلَ | İsrail |
|
51 | عَنْكَ | senden |
|
52 | إِذْ | zaman |
|
53 | جِئْتَهُمْ | sen onlara getirdiğin |
|
54 | بِالْبَيِّنَاتِ | açık deliller |
|
55 | فَقَالَ | demişti |
|
56 | الَّذِينَ | kimseler |
|
57 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
58 | مِنْهُمْ | içlerinden |
|
59 | إِنْ |
|
|
60 | هَٰذَا | bu |
|
61 | إِلَّا | başka bir şey değil |
|
62 | سِحْرٌ | bir büyüden |
|
63 | مُبِينٌ | apaçık |
|
Kur’ân-ı Kerîm’de adı Îsâ İbn Meryem ve Mesîh olarak geçen Hz. Îsâ, Hz. Meryem’in oğludur; Allah’ın Meryem’e ilka ettiği kelimesidir (Nisâ 4/171). Kendisine İncil verilmiş (Hadîd 57/27) ve İsrâiloğulları’na peygamber olarak gönderilmiştir (Saf 61/6; Hz. Îsâ hakkında geniş bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45; Nisâ 4/157-158).
İslâm inancında Rûhulkudüs’ten maksat Cebrâil’dir. Bütün peygamberlerin bu melekle desteklenmesi söz konusu olmakla birlikte, Hz. Îsâ’nın dünyaya gelişinde Allah tarafından ona ayrı bir görev verilmiş olması dolayısıyla Hz. Îsâ konusunda Cebrâil’in vahiy meleği olmanın ötesinde özel bir önemi vardır (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/87, 253). Hıristiyanlar’da ise Rûhulkudüs inancı iki yönlüdür: Birincisi Hz. Îsâ’nın Hz. Meryem’den doğmasında ve bedene bürünmesinde etkili olan, diğeri âhir zamanda çıkacak olan Rûhulkudüs. İkincisine “Rûhulhak olan Rûhulkudüs” derler. Esasen bu bir “son peygamber” inancıdır; fakat hıristiyanlar bunun Hz. Muhammed olduğunu kabul etmekten kaçınmışlardır (Elmalılı, III, 1841; Yuhanna İncili’ndeki “hakikat ruhu” ve “Rûhulkudüs” ile ilgili ifadeler için bk. 14/15-16, 26, 15/26, 16/13; bu konuda bilgi ve değerlendirme için bk. Mehmet Aydın, “Faraklit”, DİA, XII, 165-166).
Hz. Îsâ’nın beşikte iken konuşması olağan üstü bir olay olmakla beraber, yetişkinlik çağında konuşması doğal bir durum olduğu halde âyet-i kerîmede bunun da söz konusu edilmesinin sebebi hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır (bk. Âl-i İmrân 3/46). Müfessirlerin genel kanısına göre, “yazma” diye çevirdiğimiz “kitâb” kelimesiyle kastedilen anlam, Hz. Îsâ’ya “yazı yazma”nın öğretilecek olmasıdır (Râzî, VIII, 54). Bazı müfessirler bunu genel olarak “ilâhî kitaplar” şeklinde açıklamışlardır (Kåsımî, IV, 846). Burada Allah tarafından indirilen fakat belirli olmayan bir kitaba işaret bulunduğu yorumuna değinen İbn Atıyye bunun dayanaktan yoksun bir iddia olduğunu kaydeder (I, 438; “Tevrat” ve “İncil” hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/3-4; “hikmet” hakkında bilgi için bk. Bakara 2/269).
Hz. Îsâ tarafından gösterilmekte olduğu bildirilen mûcizelerin Hz. Îsâ’nın muhatapları açısından önem taşımasının yanı sıra, daha sonra Hıristiyanlık’ta bunlara bağlanan sonuçlar bu dinin mensuplarını ona tanrılık izâfe etmek gibi tehlikeli bir mecraya sevketmiş olduğundan gerek burada gerekse Âl-i İmrân sûresinde, bunların yüce Allah’ın iznine bağlı olduğuna sık sık dikkat çekilmiştir (bu konuda bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/49).
Hz. Îsâ’nın ilâhî vahyi tebliğ etmesi karşısında İsrâiloğulları ona saygı duyup destek vermek şöyle dursun, tuzak kurup hayatına kastetmek istemişlerdi. Bunu farkeden Hz. Îsâ kendisine sadakatle bağlanıp destek verecek bir çekirdek kadro ile (havâriler) tebliğ faaliyetini sürdürmeye çalıştı (yahudilerin tutumu ve Hz. Îsâ’nın havârileri hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/45, 52-54).
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 360-361
كَهْل Saçına aklık ya da kırlık düşen kimsedir. Yani orta yaşlı demektir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece bu ayette geçtiği kalıpta ve yalnızca 2 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli küheylandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
طِين Birbirine karıştırılmış toprak ve sudur (çamur). Bazen suyun etkisi gitse bile kalan toprak böyle isimlendirilebilmektedir. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de sadece طِين şeklinde 12 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri tıynet (yaratılış, huy), titandır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
تَقْدِيس, İlahi temizlemedir, gözle görülen necaseti giderme anlamına gelen تَطْهِير den daha üstündür. Kuran-ı Kerim’de Cebrail (as) için zikredilen Ruhu-l Kuds ifadesi nefislerimizi kendileriyle pakladığı Kuran, hikmet ve ilahi feyzi indirmiş olması itibarıyladır. (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 10 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri kutsal, Kudüs, mukaddes ve takdisdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
طير tayera: الطَّائِر Havada uçan, yolculuk eden bütün kanatlılardır. تَطَيَّرَ fiili kuşları uğurlu saymak anlamına gelirken daha sonra uğurlu ve uğursuz sayılan her türlü şeyle ilgili kullanılmıştır. (Yasin/18) (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 29 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekli tayyaredir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ
اِذْ zaman zarfı olup takdiri اذكروا olan mahzuf fiile müteallıktır. قَالَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. Mekulü’l-kavli يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ ’dir. قَالَ fiilinin mef'ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
يَا nida harfidir. ع۪يسٰٓى münadadır. ابْنِ ise ع۪يسَى ’nın sıfatı veya bedelidir. مَرْيَمَ muzâfun ileyh olup gayri munsarif olduğu için cer alameti fethadır.
Nidanın cevabı اذْكُرْ نِعْمَت۪ي ’dur. اذْكُرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
نِعْمَت۪ي mef'ûlun bih olup mukadder fetha ile mansubtur. Mütekellim يَ ’sı muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلَيْكَ car mecruru نِعْمَت۪ي ’nin mahzuf haline müteallıktır.
عَلٰى وَالِدَتِكَ cümlesi atıf harfi وَ ’la عَلَيْكَ’ye matuftur.
وَالِدَتِ kelimesi sülâsî mücerred olan ولد fiilinin müennes ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاًۚ
اِذْ zaman zarfı olup نِعْمَت۪ي ’ye müteallıktır. اَيَّدْتُكَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَيَّدْتُكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِرُوحِ الْقُدُسِ car mecruru اَيَّدْتُكَ fiiline müteallıktır. الْقُدُسِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
تُكَلِّمُ النَّاسَ cümlesi اَيَّدْتُكَ’deki كَ ’nin hali olarak mahallen mansubtur.
تُكَلِّمُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. النَّاسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
فِي الْمَهْدِ car mecruru تُكَلِّمُ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, صغيرا (küçükken) şeklindedir. (Âşûr)
وَ atıftır. كَهْلًا mahzuf hale matuftur.
تُكَلِّمُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi كلم’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ
وَ atıf harfidir. اِذْ zaman zarfı olup نِعْمَت۪ي ’ye müteallıktır. عَلَّمْتُكَ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عَلَّمْتُكَ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
الْكِتَابَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
الْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَ kelimeleri atıf harfi وَ ’la الْكِتَابَ ’ye matuftur.
عَلَّمْتُكَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
Tef’il babındandır. Sülâsîsi علم’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْراً بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ
وَ atıf harfidir. اِذْ zaman zarfı olup نِعْمَت۪ي ’ye müteallıktır. تَخْلُقُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَخْلُقُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
مِنَ الطّ۪ينِ car mecruru تَخْلُقُ fiiline müteallıktır. كَ harf-i cerdir. مثل kelimesi gibi manasındadır. هَيْـَٔةِ mukadder mef’ûlun sıfatına müteallıktır. Takdiri, شيئًا مثل هيئة الطير (Kuş suretinde bir şey) şeklindedir. الطَّيْرِ muzâfun ileyhtir.
بِاِذْن۪ي car mecruru تَخْلُقُ fiiline müteallıktır.
فَ atıf harfidir. تَنْفُخُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. ف۪يهَا car mecruru تَنْفُخُ fiiline müteallıktır.
فَ atıf harfidir. تَكُونُ nakıs muzari fiildir. تَكُونُ ’nun ismi müstetir هى zamiridir. طَيْرًا ise تَكُونُ ’nun haberidir.
بِاِذْن۪ي car mecruru طَيْرًا ’ın mahzuf sıfatına müteallıktır. Mütekellim zamiri ي ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. تُبْرِئُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
الْاَكْمَهَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. الْاَبْرَصَ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْاَكْمَهَ ’ye matuftur.
بِاِذْن۪ي car mecruru تُبْرِئُ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Mütekellim zamiri ي ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَخْلُقُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’âl babındandır. Sülâsîsi خلق’dir. İf’al babı fiille, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ
وَ atıf harfidir. اِذْ zaman zarfı olup نِعْمَت۪ي ’ye müteallıktır. تُخْرِجُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُخْرِجُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. الْمَوْتٰى kelimesi elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
بِاِذْن۪ي car mecruru تُخْرِجُ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Mütekellim zamiri ي ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ
وَ atıf harfidir. اِذْ zaman zarfı olup نِعْمَت۪ي ’ye müteallıktır. كَفَفْتُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
كَفَفْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur.
بَن۪ٓي mef’ûlun bih olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ’dir. اِسْرَٓاء۪يلَ muzâfun ileyhtir. Gayri munsariftir. Çünkü kendisinde hem alemlik (özel isim olma vasfı) ve hem de ucmelik vasfı (yani Arapça olmama vasfı) bulunmaktadır.
عَنْكَ car mecruru كَفَفْتُ fiiline müteallıktır.
اِذْ zaman zarfı olup كَفَفْتُ fiiline müteallıktır. جِئْتَهُمْ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
جِئْتَهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
بِالْبَيِّنَاتِ car mecruru جِئْتَهُمْ ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.
فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا مِنْهُمْ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
مِنْهُمْ car mecruru كَفَرُوا ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İsaret ismi هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. سِحْرٌ haber olup lafzen merfûdur. مُب۪ينٌ kelimesi سِحْرٌ ’un sıfatıdır.
مُب۪ينٌ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’âl babının ism-i failidir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ
Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı اِذْ, takdiri اذكروا olan mahzuf bir fiile müteallıktır.
Muzâfun ileyh olan قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Nidanın cevabı emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
نِعْمَت۪ي izafetinde Allah Teâlâ’ya ait olan mütekellim zamirine muzâf olan نِعْمَت۪ şan ve şeref kazanmıştır.
وَالِدَتِكَۢ izafeti de muzâfın şanı içindir.
…اِذْ قَالَ اللّٰهُ ibaresinde ahirette gerçekleşecek bir olayın muzari yerine mazi ile anlatılması muktezâ-i halin hilafına kelamdır. İki nükteyi içerir:
1. İleride bu hitabın muhakkak olacağından dolayı kesinlik ifadesi
2. İlahi kelamın ezeli olduğuna, Allah’a nispet edilen fiillerde zamanın söz konusu olmadığına işaret eder. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Burada da zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, daha önce geçtiği gibi mehabeti arttırmak içindir.(Ebüssuûd)
اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاًۚ
Cümleye muzâf olan, mazi manalı zaman zarfı نِعْمَت۪ي ,اِذْ ’ye müteallıktır. اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ cümlesi اِذْ ’in muzâfun ileyhidir.
اَيَّدْتُكَ fiilinin mef’ûlünden hal olan تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْمَهْدِ - كَهْلًاۚ kelimeleri arasında tıbak-ı hafî sanatı vardır.
Bu istinaf cümlesi, İsa’nın nasıl desteklendiğini bildirir. İsa’nın yetişkin iken konuşması bir mucize olmadığı halde bahse konu edilmesi, onun her iki haldeki konuşmasının, aynı tertip ve düzen üzere (a’lâ nesak li vahid), mükemmel bir akıl (kemal-akl), sağlam bir re’y ve tedbir ve garip bir üslup ile sadır olduğunu beyan etmek içindir. (Ebüssuûd)
Ayette ruhtan hangi mana murad edilirse edilsin bu ruh, İsa ile annesine büyük bir ilahî nimettir. (Ebüssuûd)
وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ
Cümleye muzâf olan, mazi manalı zaman zarfı ve muzâfun ileyhi اِذْ عَلَّمْتُكَ ,اِذْ اَيَّدْتُكَ’ye matuftur.
Muzâfun ileyh olan عَلَّمْتُكَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
الْكِتَابَ - الْحِكْمَةَ - التَّوْرٰيةَ - الْاِنْج۪يلَۚ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kitap ve hikmetten sonra İncil ve Tevrat’ın zikredilmesi, hususun umuma atfı babında ıtnâb sanatıdır.
Bazı müfessirler kitap ve hikmetin; aklî ve ilmî bir şekilde gerçeğe ulaşma yolları ya da genel olarak vahiy, doğruyu yanlıştan ayırt etme kabiliyeti olduğu görüşündedir.
Burada kitap ve hikmetten murad, kitap ve hikmet cinsidir. Buna göre Tevrat ile İncil de kitap ve hikmet kapsamı içinde olduğuna göre ayrıca zikredilmeleri, onların şerefini göstermek içindir.
Diğer bir görüşe göre ise burada kitaptan murad, okuyup yazmaktır. Hikmetten murad da muhkem ve doğru kelamdır..(Ebüssuûd)
وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَـهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْراً بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ
Zaman zarfı اِذْ ve muzâfun ileyhi olan تَخْلُقُ cümlesi, اِذْ اَيَّدْتُكَ ’ye matuftur.
Muzâfun ileyh cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki فَتَنْفُخُ cümlesi تَخْلُقُ’ya matuftur.
كان ’nin dahil olduğu isim cümlesi فَتَنْفُخُ cümlesine, تُبْرِئُ الْاَكْمَهَ cümlesi de تَخْلُقُ cümlesine atfedilmiştir. Cümlelerin atıf sebebi temâsüldür.
بِاِذْن۪ي izafetinde Allah Teâlâ’ya ait olan mütekellim zamirine muzâf olan اِذْن۪, şan ve şeref kazanmıştır.
الْاَكْمَهَ - الْاَبْرَصَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Burada تَخْلُقُ [yaratma], sebeplere başvurma anlamındadır. Yaratmak hakikatte Allah Teâlâ’ya aittir. Fakat sebeplere baş vurulması halinde bunun İsa’nın (a.s.) eliyle ortaya çıkması da elbette mümkündür. Nitekim فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْن۪ي [Ona üflüyordun da iznimle o hemen bir kuş oluyordu.] ifadesi de bunu bildirir.
Ayette kuşun tekevvünü ifadesinde de بِاِذْن۪ي [Benim iznimle]’nin tekrar edilmesi, gerek tasvirin, gerekse üflemenin ayrı ayrı birer büyük ve harika iş olup ancak Allah Teâlâ’nın izniyle gerçekleşebileceklerine dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ
Zaman zarfı اِذْ ve muzâfun ileyh olan قُتُخْرِجُ cümlesi, اِذْ اَيَّدْتُكَ ’ye matuftur.
Muzâfun ileyh cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِاِذْن۪يۚ ibaresi ayette dört kez gelmiştir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Bu ibarenin tekrarı İsa peygamberin ilâh olmadığını vurgular.
Bu cümlenin başında اِذْ [hani] kelimesi tekrar edilmiştir. Çünkü ölüleri, -özellikle çürüdükten sonra- mezarlarından çıkarıp hayata döndürmek, hatırlatılmaya layık pek açık bir mucize ve büyük bir nimettir. (Ebüssuûd)
Bu ayetin dört yerinde بِاِذْن۪يۚ [Benim iznimle] ifadesinin tekrar edilmesi, hakkın tespitine önem verildiği içindir. Çünkü o harikalar, İsa (a.s.) tarafından yaratılmış değildir. Fakat Allah Teâlâ, o mucizeleri ona tahsis ettiği bir nimet olarak onun eliyle göstermiştir. Âl-i İmran Suresinde iki kere zikredilmesi, oranın haber verme makamı olmasındandır. Burası ise nimetleri tatma makamıdır. (Ebüssuûd)
وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ عَنْكَ
Zaman zarfı اِذْ ve muzâfun ileyh olan كَفَفْتُ cümlesi, اِذْ اَيَّدْتُكَ ’ye matuftur.
Muzâfun ileyh cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ابْنَ - بَن۪ٓي ve مُب۪ينٌ - بِالْبَيِّنَاتِ kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ
Zaman zarfı اِذْ ve muzâfun ileyh olan جِئْتَهُمْ cümlesi, اِذْ كَفَفْتُ ’ya matuftur.
Muzâfun ileyh cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ [Kendilerine apaçık mucizeler getirdiğin zaman…] ifadesi ile yukarıda geçen mucizelerin kastedilmiş olması muhtemeldir. Buna göre الْبَيِّنَاتِ kelimesinin başındaki elif lâm, “ahd” (malum manası) ifade eder. Bunun, beyyinat cinsini ifade eden (yani cins için olan) elif-lâm olması da muhtemeldir. (Fahreddin er-Râzî)
فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
فَ istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlede has ism-i mevsûl fail konumundadır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.
Mekulü’l-kavl, menfi isim cümlesi formunda gelmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi اِنْ ve istisna harfi اِلَّا ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiştir.
Kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. هٰذَٓا mevsuf/maksûr, سِحْرٌ مُب۪ينٌ sıfat/maksurûn aleyhtir.
Kafirlerin هٰذَٓا ile işaret ettikleri Kur’an’dır. Kur’an’ı هٰذَٓا ile işaret etmelerindeki kasıt tahkirdir.