مَا قُلْتُ لَهُمْ اِلَّا مَٓا اَمَرْتَن۪ي بِه۪ٓ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۚ وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَه۪يداً مَا دُمْتُ ف۪يهِمْۚ فَلَمَّا تَوَفَّيْتَن۪ي كُنْتَ اَنْتَ الرَّق۪يبَ عَلَيْهِمْۜ وَاَنْتَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | مَا |
|
|
2 | قُلْتُ | ben söylemedim |
|
3 | لَهُمْ | onlara |
|
4 | إِلَّا | başka |
|
5 | مَا | şeyden |
|
6 | أَمَرْتَنِي | bana emrettiğin |
|
7 | بِهِ | onu |
|
8 | أَنِ |
|
|
9 | اعْبُدُوا | kulluk edin |
|
10 | اللَّهَ | Allah’a |
|
11 | رَبِّي | benim Rabbim |
|
12 | وَرَبَّكُمْ | ve sizin Rabbiniz olan |
|
13 | وَكُنْتُ | idim |
|
14 | عَلَيْهِمْ | onlar üzerine |
|
15 | شَهِيدًا | şahid |
|
16 | مَا |
|
|
17 | دُمْتُ | olduğum sürece |
|
18 | فِيهِمْ | onların içinde |
|
19 | فَلَمَّا | fakat |
|
20 | تَوَفَّيْتَنِي | sen beni vefat ettirince |
|
21 | كُنْتَ | sen oldun |
|
22 | أَنْتَ | sen |
|
23 | الرَّقِيبَ | gözetleyen |
|
24 | عَلَيْهِمْ | onları |
|
25 | وَأَنْتَ | ve sen |
|
26 | عَلَىٰ | üzerine |
|
27 | كُلِّ | her |
|
28 | شَيْءٍ | şey |
|
29 | شَهِيدٌ | şahitsin |
|
Babasız dünyaya gelmiş olan Hz. Îsâ’nın annesi olması dolayısıyla Hz. Meryem’in gerek Hıristiyanlık’ta gerekse İslâmiyet’te özel bir yeri ve değeri vardır. Kur’an’da kendi adına bir sûre bulunan ve değişik sûrelerde anılan Hz. Meryem’in öteki kadınlara üstün kılındığı yine Kur’an’da ifade edilmiştir (onun böyle bir mûcize olay için seçilmesinin insanlık tarihindeki önemi ve hikmetleri konusunda bk. Âl-i İmrân 3/42, 45-47).
Ne var ki hıristiyanlar Tanrı inancı konusunda asırlarca süren bocalama süreci içinde Hz. Meryem’in bu seçkinliğine de farklı bir boyut getirmeye yönelmişler, hıristiyan mezheplerinde onun mahiyeti hakkında değişik teoriler ortaya konmuştur. Bu arada tarihî bilgiler Arabistan’da Collyridienler diye anılan bir sapkın hıristiyan grubunun Hz. Meryem’i tanrıça olarak kabul ettiğini göstermektedir. 116. âyette Allah’a nisbetle yer verilen “Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’ dedin?” şeklindeki soru, gerek Hz. Meryem’i teslîs inancının ögesi haline getirecek kadar ileri giden hıristiyanları gerekse bu derecede olmasa bile genellikle Hz. Meryem’in mahiyeti hakkında aşırılıklar taşıyan hıristiyan telakkilerini mahkûm etmektedir (bu konuda bk. bu sûrenin 72-76. âyetlerinin tefsiri; Hz. Îsâ’nın vefat ettirilmesi ve –Allah katına– kaldırılması hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/155-161).
Hz. Îsâ’nın “Hakkım olmayan şeyi iddia etmek bana yakışmaz” şeklinde tercüme edilen sözündeki incelik, böyle bir sözü söylemeye hakkı olmadığını belirtmek değil, kendisinin asla mâbud olamayacağını ve böyle bir iddiada bulunamayacağını ifade etmektir. Âyetin bu kısmını “Gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz” şeklinde anlayanlar da olmuştur.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 366-367
مَا قُلْتُ لَهُمْ اِلَّا مَٓا اَمَرْتَن۪ي بِه۪ٓ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۚ
Fiil cümlesidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. قُلْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir.
Muttasıl zamir تُ fail olarak mahallen merfûdur. لَهُمْ car mecruru قُلْتُ ’ye müteallıktır. اِلَّا hasr edatıdır.
Müşterek ism-i mevsûl مَٓا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası اَمَرْتَن۪ي بِه۪ٓ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اَمَرْتَن۪ي sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki ن۪ vikayedir. Mütekellim zamiri ي ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur. بِه۪ٓ car mecruru اَمَرْتَن۪ي fiiline müteallıktır.
اَنِ ve masdar-ı müevvel, mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri, هو şeklindedir.
اعْبُدُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile masubtur. رَبّ۪ي lafzı اللّٰهَ lafza-i celâlinden bedeldir. Mütekellim zamiri ي muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رَبَّكُمْ lafzı atıf harfi وَ ’la رَبّ۪ي ’ye matuftur.
وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَه۪يداً مَا دُمْتُ ف۪يهِمْۚ
وَ istînâfiyyedir. كُنْتُ sükun üzere mebni nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.
تُ muttasıl zamiri, كَاَنَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِمْ car mecruru شَه۪يدًا’e müteallıktır.
مَا masdar harfidir. دُمْتُ sükun üzere nakıs mebni mazi fiildir. كَانَ gibi ismini ref haberini nasb eder.
Âşûr, tam fiil olduğunu ve “onların aralarında iken” ve “kaldığım müddetçe” anlamında olduğunu belirtir.
ت muttasıl zamiri, دُمْتُ ’nun ismi olarak mahallen merfûdur. ف۪يهِمْ car mecruru دُمْتُ’nun mahzuf haberine müteallıktır.
مَا ve masdar-ı müevvel, شَه۪يدًا’e müteallıktır.
فَلَمَّا تَوَفَّيْتَن۪ي كُنْتَ اَنْتَ الرَّق۪يبَ عَلَيْهِمْۜ
فَ atıf harfidir. لَمَّٓا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
تَوَفَّيْتَن۪ي şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki ن۪ vikayedir. Mütekellim zamiri ي ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur.
Şartın cevabı كُنْتَ اَنْتَ الرَّق۪يبَ عَلَيْهِمْ ’dir. تَ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. اَنْتَ fasıl zamiridir.
الرَّق۪يبَ kelimesi كُنْتَ ‘nin haberi olup lafzen mansubtur. عَلَيْهِمْ car mecruru الرَّق۪يبَ ’ye müteallıktır.
تَوَفَّيْتَن۪ي fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وفي ’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
وَاَنْتَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Munfasıl zamir اَنْتَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
عَلٰى كُلِّ car mecruru شَه۪يدٌ ’e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. شَه۪يدٌ ise haberdir.
عَلٰى harf-i ceri mecruruna istila, rağmen, karşı, hal gibi manalar kazandırabilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شَه۪يدٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا قُلْتُ لَهُمْ اِلَّا مَٓا اَمَرْتَن۪ي بِه۪ٓ اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۚ
Ayet istînâfiyyedir. Hz. İsa’nın sözleri devam etmektedir.
Menfi mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebi kelam olan cümle kasrla tekid edilmiştir. Kasr, fail ve mef’ûl arasındadır.
Müşterek ism-i mevsûl قُلْتُ ,مَٓا fiilinin mef’ûlüdür. Sılası olan اَمَرْتَن۪ي بِه۪ٓ cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Masdar harfi أن ve akabindeki اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۚ cümlesi masdar teviliyle mahzuf mübtedanın haberi konumundadır. Takdiri, هو olan mübteda ve masdar-ı müevvel olan haberden oluşan cümle, بِه۪ٓ ’deki zamir için tefsiriyyedir.
رَبّ۪ي ve رَبَّكُمْۚ izafetlerinde muzâfun ileyh olan كُمْۚ ve ي zamirleri şeref kazanmıştır.
مَٓا اَمَرْتَن۪ي بِه۪ٓ [Bana emrettiğin şeyi] ifadesinden sonra اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ رَبّ۪ي وَرَبَّكُمْۚ [Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a ibadet etmek] açıklaması, ibhamdan sonra izah babında ıtnâb sanatıdır.
Allah isminden sonra gelen رَبّ۪ي ve رَبَّكُمْۚ bedel veya sıfat olup tekid için ıtnâbtır.
Tam paklık ve yüksek ululama ile Îsâ o müthiş soruya karşı böyle ince bir edebî kulluk içinde delalet bakımından nefy ile tekid edilmiş ve delilli bir şekilde cevap verdikten sonra o isnadı açıkça reddederek diyecek ki: “Ben onlara başka bir şey söylemedim, ancak bana emrettiğin emrini söyledim. ‘Hem benim hem sizin Rabbiniz olan Allah’a ibadet ediniz, ancak O’nu ibadete layık tanıyınız.’ dedim. (Âl-i İmran Suresi, 50-51. ayetlerin tefsirine bakınız.) İçlerinde bulunduğum müddetçe de kendilerine şahit oldum. Şu halde bu müddet içerisinde çıkar ve zararları hususunda kabul edip etmediklerine şahitlik edebilirim. Fakat ne zaman ki Sen beni vefat ettirdin, içlerinden aldın, kaldırdın. ‘Ben seni öldüreceğim, Bana yükselteceğim.’ (Âl-i İmran Suresi, 55) vaadini yerine getirdin, o andan itibaren üzerlerine kontrolcü, gözcü ancak Sen oldun, ve Sen herşeye şahitsin, önüne de şahit, sonuna da şahitsin.” (Elmalılı)
وَكُنْتُ عَلَيْهِمْ شَه۪يداً مَا دُمْتُ ف۪يهِمْۚ
وَ istînâfiyyedir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَيْهِمْ önemine binaen amili olan haber كَانَ ’ye takdim edilmiştir.
Nakıs fiil مَا دُمْتُ ’nun dahil olduğu isim cümlesi de lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. مَا دُمْتُ ,ف۪يهِمْۚ ‘nun mahzuf haberine müteallıktır.
فَلَمَّا تَوَفَّيْتَن۪ي كُنْتَ اَنْتَ الرَّق۪يبَ عَلَيْهِمْۜ
فَ istînâfiyyedir. Ayet, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi aynı zamanda muzâfun ileyh olan تَوَفَّيْتَن۪ي cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi olan كُنْتَ اَنْتَ الرَّق۪يبَ عَلَيْهِمْ ise faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesinde fasıl zamiri اَنْتَ cümleyi tekid etmiştir. Kasr ifade eder. Bir başka tekid unsuru da كَانَ ’nin haberinin marife gelmesidir. Haberin marife oluşu bu vasfın müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu belirtmek yanında tahsis ifade etmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip şart üslubunda lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.
Bu ayette murakabe sıfatı, mevsuf olan Allah’a tahsis edilmiş. Bu ayette fasıl zamiri olmasaydı güzel olmazdı. Çünkü Allah her zaman ve her halükârda murakabe durumundadır. İsa (a.s.) hayattayken kavmini murakabe ediyor, onlara Allah’a ibadet etmelerini emrediyordu. Ama o aralarından ayrılınca Allah’tan başka murakıb kalmadı. Bunun için fasıl zamiriyle kasr yapılması gerekli oldu.
(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Bu ayetin başında bulunan (... تَوَفَّيْتَن۪ي ..) kelimesinden maksat Hazreti İsa’nın göğe çekilmesi, alınmasıdır. Burada [Ey İsa, şüphesiz ki seni öldürecek olan Benim, seni kendi nezdime yükseltip kaldıracağım. (Âl-i İmran Suresi, 55)] ayetindeki mana söz konusudur. (Fahreddin er-Râzî)
تَوَفَّيْتَن۪ي Azrail’in ruhunu alması, Allah’ın, ölümüne hükmetmesi anlamındadır. (Âşûr)
وَاَنْتَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ
Cümle istînâfiyyedir. Hz. İsa’nın sözlerinin devamıdır. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelen ve takdim kasrıyla tekid edilmiş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.
عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ âmiline takdim edilmiştir. Bu cümle mamulun âmile kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. O, her şeye şahittir, şahit olmadığı hiçbir şey yoktur.
عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ ifadesi maksûrun aleyh, شَه۪يدٌ ise maksûrdur.
شَيْءٍ ’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.
شَه۪يدٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
الرَّق۪يبَ ve شَه۪يدٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır.
شَه۪يدٌ kelimelerinde tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. İlki İsa peygambere ait bir vasıf, ikincisi Allah Teâlâ’nın ismidir.
رَبّ۪ - شَه۪يدٌ - كُنْتُ - مَا - عَلَيْهِمْ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Bu cümle, itirazî (makablinden bağımsız) olup makablini açıklayan bir zeyl mahiyetindedir. Bu ifade bize bildiriyor ki İsa (a.s.) onların arasında iken de onların hepsini murakabe eden Allah Teâlâ idi. (Ebüssuûd)