اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَۚ وَاِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنْ | eğer |
|
2 | تُعَذِّبْهُمْ | onlara azabedersen |
|
3 | فَإِنَّهُمْ | şüphesiz onlar |
|
4 | عِبَادُكَ | senin kullarındır |
|
5 | وَإِنْ | ve eğer |
|
6 | تَغْفِرْ | bağışlarsan |
|
7 | لَهُمْ | onları |
|
8 | فَإِنَّكَ | şüphesiz sen |
|
9 | أَنْتَ | yalnız sen |
|
10 | الْعَزِيزُ | daima üstünsün |
|
11 | الْحَكِيمُ | hüküm ve hikmet sahibisin |
|
Babasız dünyaya gelmiş olan Hz. Îsâ’nın annesi olması dolayısıyla Hz. Meryem’in gerek Hıristiyanlık’ta gerekse İslâmiyet’te özel bir yeri ve değeri vardır. Kur’an’da kendi adına bir sûre bulunan ve değişik sûrelerde anılan Hz. Meryem’in öteki kadınlara üstün kılındığı yine Kur’an’da ifade edilmiştir (onun böyle bir mûcize olay için seçilmesinin insanlık tarihindeki önemi ve hikmetleri konusunda bk. Âl-i İmrân 3/42, 45-47).
Ne var ki hıristiyanlar Tanrı inancı konusunda asırlarca süren bocalama süreci içinde Hz. Meryem’in bu seçkinliğine de farklı bir boyut getirmeye yönelmişler, hıristiyan mezheplerinde onun mahiyeti hakkında değişik teoriler ortaya konmuştur. Bu arada tarihî bilgiler Arabistan’da Collyridienler diye anılan bir sapkın hıristiyan grubunun Hz. Meryem’i tanrıça olarak kabul ettiğini göstermektedir. 116. âyette Allah’a nisbetle yer verilen “Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’ dedin?” şeklindeki soru, gerek Hz. Meryem’i teslîs inancının ögesi haline getirecek kadar ileri giden hıristiyanları gerekse bu derecede olmasa bile genellikle Hz. Meryem’in mahiyeti hakkında aşırılıklar taşıyan hıristiyan telakkilerini mahkûm etmektedir (bu konuda bk. bu sûrenin 72-76. âyetlerinin tefsiri; Hz. Îsâ’nın vefat ettirilmesi ve –Allah katına– kaldırılması hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/155-161).
Hz. Îsâ’nın “Hakkım olmayan şeyi iddia etmek bana yakışmaz” şeklinde tercüme edilen sözündeki incelik, böyle bir sözü söylemeye hakkı olmadığını belirtmek değil, kendisinin asla mâbud olamayacağını ve böyle bir iddiada bulunamayacağını ifade etmektir. Âyetin bu kısmını “Gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz” şeklinde anlayanlar da olmuştur.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 366-367
Resul-i Ekrem bir gece namaz kılmaya kalkmış ve sabaha kadar sadece bu ayeti okuyarak ibadet etmişti.
( Nesai ,İftitah 79,İbni Mace ,İkamet 179,Ahmed b. Hanbel ,Müsned ,V ,156);
sonra da;
“Ya Rabbi! Ümmetim, ümmetim!” diye dua edip ağlamıştı. Bunun üzerine Allah Teala ona Cebrail (as)’i göndermiş ve “ Biz seni ümmetin hakkında razı edeceğiz, seni üzmeyeceğiz “ diye teselli etmişti.
( Müslim ,İman 346).
اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَۚ
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. تُعَذِّبْهُمْ meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
ف şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir هُمْ [onlar] اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. عِبَادُكَ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
وَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. تَغْفِرْ meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
لَهُمْ car mecruru تَغْفِرْ fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
كَ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَنْتَ fasıl zamiridir. الْعَز۪يزُ kelimesi اِنَّ ’nin haberidir. الْحَك۪يمُ۟ ise ikinci haberidir.اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَۚ
Ayet istînâfiyyedir. Hz. İsa’nın sözleri devam etmektedir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır.
تُعَذِّبْهُمْ müspet muzari fiil sıygasında şart fiilidir. Rabıta harfi فَ ile gelen cevap cümlesi اِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.
Eğer onlara azap edersen şüphe yok ki onlar kulların, kölelerin… Mülk Senin, hak Senin, adalet Senindir. Ve eğer bağışlarsan şüphesiz ki Sen galipsin ve hikmet sahibisin, Azîz ve Hakîm ancak Sensin. Şu halde ne azap etmende bir haksızlık ne bağışlamanda bir düşüklük bir isabetsizlik düşünülebilir. Ne istersen yaparsın ne yaparsan aynen hikmet ve sevap olur; yüce şeref senin, yüksek hikmet Senindir. Ne hükmüne karışılabilir ne de hikmetine itiraz edilebilir. Her korkunun kaynağı Sen, her ümidin mercii yine Sensin. Hâsılı ilâhlık ve hükümranlık ancak Senindir. Tek ilâh ancak Sensin. (Elmalılı)
وَاِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Önceki cümleye وَ ’la atfedilen cümle, şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi تَغْفِرْ لَهُمْ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ise faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. Fasıl zamiri اَنْتَ cümleyi tekid etmiştir. Kasr ifade eder.
Bir başka tekid unsuru da haberin marife gelmesidir. Haberin marife oluşu bu vasfın müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu belirtmek yanında tahsis ifade etmiştir.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda lâzım-ı faide-i haber inkârî kelamdır.
تُعَذِّبْهُمْ - تَغْفِرْ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
اِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَاِنَّهُمْ عِبَادُكَۚ cümlesiyle وَاِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَاِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
“Burada ayetin sonunda الْعَز۪يزُ ve الْحَك۪يمُ sıfatlarının yer alışı, ‘Gafûr ve Rahim’ sıfatlarının yer almasından daha uygundur. Çünkü Allah Teâlâ’nın الغفور ve الرحيم olması, muhtaç olan herkes için rahmeti ve mağfireti gerektiren bir manayı ifade eder. Ama O’nun Azîz ve Hakîm oluşu, mağfireti icap ettirmez. Çünkü O’nun Azîz oluşu, dilediğini yapıp istediğine hükmetmesini ve O’na karşı hiç kimsenin itirazda bulunamayacağını gösterir. Binaenaleyh Hakk Teâlâ, Azîz ve kulların kendisi üzerinde hak sahibi olmalarından münezzeh olup da buna rağmen affettiğini bildirince bu aftaki kerem; bağışlayıp rahmet etmesini gerektiren Gafûr ve Rahîm oluşundaki keremden daha mükemmel ve büyüktür.” İşte bundan dolayı babam (r.a.) sözünü “Allah her şeyden Azîz yani müstağni olup buna rahmeti ile hükmedince bu daha mükemmel olur.” şeklinde söylemişti. Diğer bir kısım âlim de: “Eğer Hz. İsa (a.s.), ‘Sen Gafûr ve Rahîm’sin’ demiş olsaydı, bu ‘Hz. İsa’nın onlara şefaatçi olabileceğini ihsas ettirirdi. Ama o böyle demeyip ‘Mutlak galip (Azîz), yegâne hüküm ve hikmet sahibi (Hakîm) olan da hakikaten Sensin Sen…’ deyince bu söz, Hazreti İsa’nın maksadının, her şeyi Allah’a havale edip, bu konulara hiçbir bakımdan değinmeme olduğuna delalet eder.” (Fahreddin er-Râzî)