Mâide Sûresi 119. Ayet

قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ  ...

Allah, şöyle diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ buyurdu ق و ل
2 اللَّهُ Allah
3 هَٰذَا bu
4 يَوْمُ gündür ي و م
5 يَنْفَعُ fayda sağlayacağı ن ف ع
6 الصَّادِقِينَ sadıklara ص د ق
7 صِدْقُهُمْ doğruluklarının ص د ق
8 لَهُمْ onlar için vardır
9 جَنَّاتٌ cennetler ج ن ن
10 تَجْرِي akan ج ر ي
11 مِنْ
12 تَحْتِهَا altlarından ت ح ت
13 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
14 خَالِدِينَ kalacakları خ ل د
15 فِيهَا içinde
16 أَبَدًا ebediyyen ا ب د
17 رَضِيَ razı olmuştur ر ض و
18 اللَّهُ Allah
19 عَنْهُمْ onlardan
20 وَرَضُوا onlar da razı olmuşlardır ر ض و
21 عَنْهُ O’ndan
22 ذَٰلِكَ işte budur
23 الْفَوْزُ başarı ف و ز
24 الْعَظِيمُ büyük ع ظ م
 

Babasız dünyaya gelmiş olan Hz. Îsâ’nın annesi olması dolayısıyla Hz. Meryem’in gerek Hıristiyanlık’ta gerekse İslâmiyet’te özel bir yeri ve değeri vardır. Kur’an’da kendi adına bir sûre bulunan ve değişik sûrelerde anılan Hz. Meryem’in öteki kadınlara üstün kılındığı yine Kur’an’da ifade edilmiştir (onun böyle bir mûcize olay için seçilmesinin insanlık tarihindeki önemi ve hikmetleri konusunda bk. Âl-i İmrân 3/42, 45-47).

 

 Ne var ki hıristiyanlar Tanrı inancı konusunda asırlarca süren bocalama süreci içinde Hz. Meryem’in bu seçkinliğine de farklı bir boyut getirmeye yönelmişler, hıristiyan mezheplerinde onun mahiyeti hakkında değişik teoriler ortaya konmuştur. Bu arada tarihî bilgiler Arabistan’da Collyridienler diye anılan bir sapkın hıristiyan grubunun Hz. Meryem’i tanrıça olarak kabul ettiğini göstermektedir. 116. âyette Allah’a nisbetle yer verilen “Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’ dedin?” şeklindeki soru, gerek Hz. Meryem’i teslîs inancının ögesi haline getirecek kadar ileri giden hıristiyanları gerekse bu derecede olmasa bile genellikle Hz. Meryem’in mahiyeti hakkında aşırılıklar taşıyan hıristiyan telakkilerini mahkûm etmektedir (bu konuda bk. bu sûrenin 72-76. âyetlerinin tefsiri; Hz. Îsâ’nın vefat ettirilmesi ve –Allah katına– kaldırılması hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/155-161).

 Hz. Îsâ’nın “Hakkım olmayan şeyi iddia etmek bana yakışmaz” şeklinde tercüme edilen sözündeki incelik, böyle bir sözü söylemeye hakkı olmadığını belirtmek değil, kendisinin asla mâbud olamayacağını ve böyle bir iddiada bulunamayacağını ifade etmektir. Âyetin bu kısmını “Gerçek olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz” şeklinde anlayanlar da olmuştur.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 366-367

 

قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ

 

Fiil cümlesidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

Mekulü’l-kavli,  هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. İsaret ismi  هٰذَا  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَوْمُ  haberdir.

يَنْفَعُ  fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  يَنْفَعُ  merfû muzari fiildir.  الصَّادِق۪ينَ kelimesi mukaddem mef’ûlun bih olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler,  ي  ile nasb olurlar.

صِدْقُهُمْ  muahhar fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الصَّادِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صدق  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ

 

لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  جَنَّاتٌ  muahhar mübtedadır.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesi  جَنَّاتٌ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur.

تَجْر۪ي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِهَا  car mecruru, تَجْرِي  fiiline müteallıktır.

الْاَنْهَارُ  kelimesi,  تَجْرِي  fiilinin failidir.  خَالِد۪ينَ  hal olup mansubtur. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

ف۪يهَٓا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.  اَبَدًا  zaman zarfı,  خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.

خَالِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ


Fiil cümlesidir.  رَضِيَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

عَنْهُمْ  car mecruru  رَضِيَ  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  رَضُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَنْهُ  car mecruru  رَضُوا  fiiline müteallıktır. 

 

ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ


İsim cümlesidir. İsaret ismi  ذٰلِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

الْفَوْزُ  haber olup lafzen merfûdur.  الْعَظ۪يمُ  ise  الْفَوْزُ  kelimesinin sıfatıdır.
 

قَالَ اللّٰهُ هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْۜ


Ayet istînâfiyyedir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  هٰذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْ  cümlesi, mübteda ve haberden müteşekkil, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ism-i  هٰذَا  ile marife olması, işaret edilenin önemini belirterek tazim ifade eder.

İsaret isminde istiare vardır.  هٰذَا ile zamana işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.

يَنْفَعُ الصَّادِق۪ينَ صِدْقُهُمْ  cümlesi, haber olan  يَوْمُ ’nun muzâfun ileyhidir. Cümlede mef’ûl olan  الصَّادِق۪ينَ  önemine binaen faile takdim edilmiştir.

الصَّادِق۪ينَ - صِدْقُهُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

صِدْقُهُمْ, masdara isnad kabilinden mecaz-ı mürseldir.

Mefhumu muhalifi “O gün yalancılara yalanlarının faydası olmayacak.” manasıdır.

O Azîz ve mutlak Hakîm olan Allah Teâlâ muhakkak buyuracak ki işte bu korkunç gün doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Nâfi kıraatinde nasb ile okunduğuna göre: “Allah buyurdu ki bu soru ve cevap doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündedir. O gün vâki olacaktır. Dünyada sözleşmelerinde duran, akitlerini samimiyetle yerine getiren doğrulara Allah öyle vaad eder ve müjdeler ki onların doğruluk ve samimiyetleri kıyamet günü olan o korkunç toplanma ve sorgu gününde herhalde kendilerine faydalı olacak. Hem dünyadaki gibi kederler ve gamlarla karışık bir fayda değil, her türlü korku ve hüzünden uzak bir fayda ile faydalı olacaktır.” (Elmalılı)


 لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ 

 

İstînâfiyye olan cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  جَنَّاتٌ  muahhar mübtedadır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin müsnedün ileyhi olan  جَنَّاتٌ ’nün nekre gelmesi tazim, nev ve kesret ifade eder. 

جَنَّاتٌ  için sıfat cümlesi olan  تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ, mazi fiil sıygasında gelerek hudûs ifade etmiştir.

جَنَّاتٌ ,خَالِد۪ينَ ’den haldir. Sıfat ve hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

خَالِد۪ينَ - اَبَداً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Allah Teâlâ, sadık kimselerin dünyadaki doğruluklarının kıyamet günü onlara fayda vereceğini haber verince bu faydanın sevap olduğunu açıklamıştır. Sevabın hakikati şudur: Sevap halis, daimî ve tazimle karışık bir menfaattir. Binaenaleyh ayetteki, “Altından ırmaklar akan cennetler onlarındır…” cümlesi, gam ve kederlerden uzak, saf bir menfaate; “Onlar orada ebedi ve daimi kalıcıdırlar.” ifadesi de bu menfaatin daimî olduğuna bir işarettir. Sen bu inceliği iyice düşün; çünkü Allah, mükâfaattan (sevap) bahsettiği her yerde, “Onlar orada ebedi ve daimi kalıcıdırlar.” demiş; ehl-i imanın günahkârlarının cezasından bahsettiği her yerdeyse “hulûd (çok uzun süre kalış)” lafzını, ifadesini zikretmiş ama onunla beraber “tebîd” ifade eden (ebedî ve sonsuz kalış) lafzını zikretmemiştir. (Fahreddin er-Râzî)


رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ 


İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet duyguları uyandırma amacına matuftur. Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Aynı üsluptaki  وَرَضُوا عَنْهُ  cümlesi makabline tezat nedeniyle atfedilmiştir.

رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ  cümlesiyle وَرَضُوا عَنْهُ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

رَضُوا - رَضِيَ   kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Akıl erbabı kimseler nezdinde sabittir ki Allah’ın rızasına nispetle içindeki bütün şeylerle cennet, varlığa nisbetle adeta yokluk gibidir. Nasıl böyle olmasın ki! Çünkü cennet, insanın nefsinin arzuladığı bir şey; rıdvan ise Hakk’ın sıfatıdır. Aralarında hangi münasebet bulunur ki! Allah’ın celâl nûrlarıyla aydınlanmış ruhlara sahip kimselere göre ayetteki, “Allah kendilerinden razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı olmuşlardır.” buyruğunun içinde kelimelerin ifade edemeyeceği harikulade sırlar bulunmaktadır. (Fahreddin er-Râzî)


ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiş isim cümlesidir. Mübteda ve haberden müteşekkil faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ism-i  ذٰلِكَ  ile marife olması, işaret edilenin önemini belirterek tazim ifade eder.

Haberin marife oluşu bu vasfın müsnedün ileyhte kemâl derecede olduğunu belirtmek yanında tahsis ifade etmiştir.

ذٰلِكَ’de iktidâb vardır. 

الْعَظ۪يمُ, müsned olan  الْفَوْزُ  için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Uzak için kullanılan ve daha önceki harikulade olayları gösteren  ذٰلِكَ  ism-i işareti, bu hadiselere mazhar olanların şanının ve faziletteki mertebelerinin yüceliğine delalet eder. (Ebüssuûd)

İşaret ismi ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

ذَ ٰ⁠لِكَ ile müşarun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşarun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)