Mâide Sûresi 61. Ayet

وَاِذَا جَٓاؤُ۫كُمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا وَقَدْ دَخَلُوا بِالْـكُفْرِ وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِه۪ۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ  ...

(Yanınıza) küfürle girip yine (yanınızdan) küfürle çıktıkları hâlde, size geldiklerinde “İnandık” dediler. Allah, onların saklamakta oldukları şeyi daha iyi bilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذَا ve zaman
2 جَاءُوكُمْ size geldikleri ج ي ا
3 قَالُوا derler ki ق و ل
4 امَنَّا inandık ا م ن
5 وَقَدْ oysa muhakkak
6 دَخَلُوا girmişlerdir د خ ل
7 بِالْكُفْرِ küfürle ك ف ر
8 وَهُمْ yine onlar
9 قَدْ muhakkak
10 خَرَجُوا çıkmışlardır خ ر ج
11 بِهِ onunla
12 وَاللَّهُ Allah
13 أَعْلَمُ daha iyi bilir ع ل م
14 بِمَا şeyleri
15 كَانُوا oldukları ك و ن
16 يَكْتُمُونَ gizliyor ك ت م
 

Müslümanların dinleri ve namazlarıyla alay eden yahudiler Hz. Peygamber’e karşı olan kin ve düşmanlıklarını gizli tutuyorlar, ona inanmadıkları halde inanmış görünerek meclisine gelip oturuyorlar, onu dinledikten sonra yine inanmamış olarak çıkıp gidiyorlardı. Âyet, bunların “inandık” şeklindeki sözlerinde yalancı olduklarını, o katı kalplerine hiçbir şekilde imanın girmediğini, Hz. Peygamber’in yanına kâfir olarak girdikleri gibi kâfir olarak çıktıklarını, fakat gizlediklerini sandıkları bu yalanlarını, hile ve tuzaklarını Allah’ın çok iyi bildiğini haber vermektedir.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 302

 

وَاِذَا جَٓاؤُ۫كُمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا وَقَدْ دَخَلُوا بِالْـكُفْرِ وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِه۪ۜ 


وَ  atıf harfidir.  اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır.  إِذَا  şart harfi vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

جَٓاؤُ۫كُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

جَٓاؤُ۫كُمْ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

Şartın cevabı  قَالُٓوا اٰمَنَّا ’dır.  قَالُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Mekulü’l-kavl cümlesi  اٰمَنَّا ’dır.  قَالُٓوا  fiilinin mef'ûlün bihi olarak mahallen mansubtur.  اٰمَنَّا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

قَدْ دَخَلُوا  cümlesi  قَالُٓوا’deki failin hali olarak mahallen mansubtur.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  دَخَلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِالْكُفْرِ car mecruru  دَخَلُوا’deki failin mahzuf haline müteallıktır.

هُمْ قَدْ خَرَجُوا بِه۪  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.

خَرَجُوا  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  خَرَجُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِه۪  car mecruru  خَرَجُوا  fiiline müteallıktır.


وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ


 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَعْلَمُ  haberdir. 

مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harf-i ceriyle birlikte  اَعْلَمُ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا يَكْتُمُونَ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur.

يَكْتُمُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur. 

يَكْتُمُونَ  fiili,  نَ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 
 

وَاِذَا جَٓاؤُ۫كُمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا وَقَدْ دَخَلُوا بِالْـكُفْرِ وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِه۪ۜ 

 

وَ  atıftır. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Muzâfun ileyh olan  جَٓاؤُ۫كُمْ  şart cümlesi,  قَالُٓوا اٰمَنَّا  cevap cümlesidir. 

قَالُٓوا fiilinin mekulü’l-kavli olan  اٰمَنَّا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اٰمَنَّا  [İman ettik] sözü yalancıların iddiasıdır. Makam bu iddiayı inkâr makamıdır. Bunun için takip eden cümlede müsnedün ileyh takdim edilmiş ve hüküm takviye edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi)

قَالُٓوا  fiilinin failinden hal olan  وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Cenab-ı Hakk’ın, وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ [Halbuki onlar muhakkak küfür ile girmişler, yine muhakkak onunla çıkmışlardır.] buyruğundaki  بِ  harf-i ceri, onların girerken de çıkarken de kesinlikle hiçbir değişme ve eksilme olmadan, küfürlerinin kendileriyle beraber devam ettiğini ifade eder. Bu, senin tıpkı “Zeyd elbisesiyle girdi ve onunla çıktı.” demen gibidir. Yani “Onun elbisesi, girerken olduğu gibi çıkarken de aynıydı.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Hal cümlesine tezat sebebiyle atfedilmiş olan  وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِه۪ۜ  cümlesi ise isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedin, tahkik harfiyle tekid edilen mazi fiil şeklinde gelmesi, hükmü takviye ve hudûs ifade eder.

وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ  cümlesiyle  وَهُمْ قَدْ خَرَجُوا بِه۪ۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

دَخَلُوا - خَرَجُوا  ve  اٰمَنَّا - الْكُفْرِ  kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

ْقَدْ  harfinin, mazi üzerine gelip tekrar olunması, tekidle maziyi hale yaklaştırmış,  هُمْ ُkelimesiyle de küfür onlara nispet edilmiştir. Onların kendi iradeleri ile küfrü tercih ettikleri ifade buyrulmuştur. (Medine Balcı - Dergâhu’l Kur’an, Fahreddin er-Râzî)

خَرَجُوا  ve  دَخَلُوا  kelimeleriْnin başında olan  قَدْ  harfi tevakku ifade eder. Yani onlarda nifak emareleri görünüyordu ve Resulullah (s.a.), Allah Teâlâ’nın onların nifakını ortaya çıkarmasını bekliyordu anlamındadır. (Ebüssuûd) 

دَخَلُوا بِالْكُفْرِ  sözünde istiare vardır. Küfür ellerine alıp getirdikleri somut bir şey şeklinde ifade edilmiştir.  بِ  harfinin ilsak manası dolayısıyla küfrün onların özüne işlediğine işaret eder.


وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ

 

Ayetin  وَ ’la gelen son  cümlesi müstenefedir. Hal olduğu da söylenen, mübteda ve haberden oluşmuş bu cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır. 

اَعْلَمُ بِمَا كَانُوا يَكْتُمُونَ [Gizlediklerini bilir.] ifadesi, bilmekle kalmaz karşılığını da verir anlamında lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

Yine [Gizlediklerini bilir.] ifadesinin mefhum-u muhalifi “Allah’ın bilmediği hiçbir şey yoktur. Gizlediklerini bilir ama açığa vurduklarını da bilir.” manasıdır. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا’da tevcih sanatı vardır.

Sıla cümlesi كَانُ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. كَانُ’nin haberinin muzari fiil olması, hükmü takviye, hudûs, tecessüm, istimrar ve teceddüt ifade eder.

[Onların gizlediklerini Allah çok iyi bilir!] Allah, onların nifaklarını ve beraberce işledikleri “müminleri kötüleme, onları cahil bulma, fikirlerini yanlışlama, onların başına gelenlere sevinme” vb. durumlarını daha iyi bilir. Yani “Siz onların bir kısmını bazı emarelerle kısaca bilirsiniz; Ben ise bütün tafsilatı ve her yönüyle tam bir ihata ile bilirim!” (Keşşâf)

“Allah en iyi bilendir.” buyurulmak suretiyle bilme fiilinde tafdil kipi kullanılmıştır. Çünkü o münafıkların müminleri zemmetmeleri, görüşlerini yanlış saymaları, başlarına musibetler gelmesine sevinmeleri gibi nifak hükümlerinden gizledikleri şeyleri müminler de icmal olarak biliyorlardı. Daha açık bir deyişle Allah Teâlâ, onların gizledikleri küfrü daha iyi bilir.(Ebüssuûd)

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.