Mâide Sûresi 63. Ayet

لَوْلَا يَنْهٰيهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَۜ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ  ...

Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لَوْلَا gerekmez miydi?
2 يَنْهَاهُمُ menetmeleri ن ه ي
3 الرَّبَّانِيُّونَ Rabbanilerin ر ب ب
4 وَالْأَحْبَارُ ve hahamların ح ب ر
5 عَنْ
6 قَوْلِهِمُ onlarıv sözlerini ق و ل
7 الْإِثْمَ günah ا ث م
8 وَأَكْلِهِمُ ve yemelerini ا ك ل
9 السُّحْتَ haram س ح ت
10 لَبِئْسَ ne kötüdür ب ا س
11 مَا şey
12 كَانُوا oldukları ك و ن
13 يَصْنَعُونَ yapmakta ص ن ع
 

Allah Teâlâ yahudilerin yaptıkları haksızlıklar karşısında sessiz kalıp onları uyarmayan, yalan söylemelerine ve haram yemelerine rızâ gösterip bunu engellemeyen eğitimcileri, din adamlarını ve âlimleri kınamakta, bu davranışın kötülüğünü haber vermektedir.

 Âlimlerin ve eğitimcilerin tutumu, halkın ahlâkının ve dininin bozulmasına sebep olduğu için esas sorumluluk bunların üzerindedir. Müfessirler Kur’an’da âlimleri uyaran en sert ifadenin bu âyette olduğu kanaatindedirler (Zemahşerî, I, 350; Elmalılı, III, 1727. “Din adamları” diye tercüme edilen rabbâniyyûn hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/79; Mâide 5/44; “âlimler” diye tercüme edilen ahbâr hakkında bilgi için bk. Mâide 5/44).

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 302-303

 
Riyazus Salihin, 199 Nolu Hadis
Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh şöyle dedi:
Oysa ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
“Şüphesiz ki insanlar zâlimi görüp de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın kendi katından göndereceği bir azabı hepsine umumileştirmesi yakındır.”
Ebû Dâvûd, Melâhim 17; Tirmizî, Fiten 8; Tefsîru sûre (5), 17. Ayrıca bk. İbni Mâce, Fiten 20 
 

لَوْلَا يَنْهٰيهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَۜ


لَوْلَا  cezm etmeyen şart edatıdır. Tahdid için  هلا yani “değil mi?” manasındadır. يَنْهٰيهُمُ  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.

Muttasıl zamir  هُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

الرَّبَّانِيُّونَ  fail olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

الْاَحْبَارُ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

عَنْ قَوْلِهِمُ  car mecruru  يَنْهٰيهُمُ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الْاِثْمَ  kelimesi, masdar olan  قَوْلِهِمُ  kelimesinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur.

اَكْلِهِمُ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  الْاِثْمِ ’ye matuftur.  السُّحْتَ  kelimesi, masdar olan  اَكْلِهِمُ kelimesinin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubtur.

Sülasi (üç harfli) fiillerin masdarları aşağıdaki şartlardan biri olduğunda fiil gibi amel ederek fail ve mef’ûl alabilir:

1. Tenvinli olmalıdır.

2. Harfi tarifli (ال) olmalıdır.

3. Masdarın failine muzâf olmalıdır.

4. Masdarın mef’ûlüne muzâf olmalıdır. (Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ

 

لَ  mukadder kasemin cevabına dahil olan harftir.  بِئْسَ  zem anlamı taşıyan camid fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. 

مَا  harfi,  بِئْسَ  kelimesinin failini tefsir eden (açıklayan) nekre-i mevsufedir. 

كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir.  كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiridir ve mahallen merfûdur.

يَصْنَعُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.

يَصْنَعُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
 

لَوْلَا يَنْهٰيهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالْاَحْبَارُ عَنْ قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَۜ


لَوْلَا , bu ayette şart değil  هلّا  manasındadır. Cümle taaccüp ve kınama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

رَّبَّانِيُّونَ - الْاَحْبَارُ  kelimeleri ve  قَوْلِهِمُ الْاِثْمَ - اَكْلِهِمُ السُّحْتَۜ  ifadeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

الرَّبَّانِيُّونَ, Rabbe mensup olanlar, kendini Rabbe adamış olanlardır.

Hasen el-Basri diyor ki: “Rabbaniler, İncil; ahbar da Tevrat alimleridir.” Diğer bir görüşe göre ise her iki sınıf da Yahudilerdendir. Bu ayet, peşlerinden giden avam halkın çirkin vasıflarını bildikleri halde onları nehyetmeyen din önderleri için görevlerini yapmaya teşvik ve görevlerini yapmadıkları için de kınamadır. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)

لَوْلَا  tahdid (teşvik ve sevk) harfidir. Burada  هلّا  manasında kullanılmıştır. 

1. َCezm etmeyen şart edatıdır. Kendisinden  sonra şart cevap fiilleri bulunur. Şart  cümlesi, isim cümlesi olur. Genellikle haberi  موجود  şeklinde gelir. 

2. Arz ve tehdit edatıdır. Arz bir şeyin yapılmasını başkasından kibarca istemektir. Tehdit ise bundan farklı olarak sertçe istemektir. 

3. Mazi üzerine gelişinde kınama edatı olur. Kendisinden sonra mübteda olarak merfû isim gelmesi gerekirken zamir geldiği de olur. (Medine Balcı - Dergâhu’l Kur’an, Âşûr)

وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَ  ibaresinde reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. 


لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ


Ayetin bu son cümlesi kasem üslubunda gayrı talebî inşâi isnaddır. Kasemin cevabı بِئۡسَ’nin dahil olduğu inşâ cümlesidir.  بِئۡسَ  zem fiilidir. Zemmin mahsusu mahzuftur. 

Kasem fiilinin ve zemmin mahsusunun hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

Müşterek ism-i mevsûl,  بِئْسَ ’nin faili konumundadır.  مَا’da tevcih sanatı vardır.

Sıla cümlesi كَان’nin dahil olduğu isim cümlesidir. كَان’nin haberinin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs, tecessüm, istimrar ve teceddüt ifade eder.

Önceki ayetin fasılasıyla bu ayetin fasılası arasında  reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

صْنَعُ  çaba ve devamlılık gerektiren, sanatlı bir yapma eylemidir.

مَا كَانُوا يَصْنَعُونَ  cümlesinde geçmiş ile gelecek zamanın birlikte kullanılması söz konusudur. Bu yaptıklarının sürekli olduğunu bildirir. Bu ayeti kerime önceki ayet-i kerimeden daha ağırdır. Çünkü sanat edinmek için o konuda çalışıp alıştırma yapmak ve kendini yetiştirmek gerekir. İbni Abbas bu ayetin Kur’an’ın en ağır ayeti olduğunu söylemiştir. (Fahreddin er-Râzî)