Kaf Sûresi 39. Ayet

فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ  ...

O hâlde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَاصْبِرْ o halde sabret ص ب ر
2 عَلَىٰ üzerine
3 مَا
4 يَقُولُونَ onların dedikleri ق و ل
5 وَسَبِّحْ ve tesbih et س ب ح
6 بِحَمْدِ övgü ile ح م د
7 رَبِّكَ Rabbini ر ب ب
8 قَبْلَ önce ق ب ل
9 طُلُوعِ doğmadan ط ل ع
10 الشَّمْسِ güneş ش م س
11 وَقَبْلَ ve önce ق ب ل
12 الْغُرُوبِ batmadan غ ر ب
 

Tefsircilerin bir kısmı, güneş doğmadan önceki hamd ve tesbihi sabah namazı, batmadan öncekini öğle ve ikindi namazları, gecenin bir kısmındakini akşam ve yatsı namazları, secdelerin ardından yapılması istenen tesbihi ise nâfile (sünnet) namazları olarak yorumlamışlardır. Sûrenin peygamberliğin ilk yıllarında nâzil olduğu ve bu sırada henüz beş vakit namazın farz kılınmadığı dikkate alındığında, âyetlerde zikredilen vakitlerde Allah’ı hamd ve tesbih (tenzih) ile anmayı, nâfile namaz veya doğrudan zihin ve dil ile anma şeklinde anlamak daha uygun olur. Konuya açıklık getiren sahih hadisler de vardır:

a) Cerîr b. Abdullah isimli sahâbî anlatıyor: Hz. Peygamber ile beraber oturuyorduk, dolunayın bulunduğu gece idi, aya baktı ve şöyle buyurdu: “Bakın, şu ayı nasıl görüyorsanız rabbinizi de böyle, zahmet çekmeden göreceksiniz. Güneş doğmadan ve batmadan namaz kılmayı engelleyen şeylerin üstesinden gelebilirseniz kılın.” Râvi Cerîr, bununla sabah ve ikindi namazlarının kastedildiğini söylemiş, sonra da açıklamakta olduğumuz âyeti okumuştur (Müslim, “Mesâcid”, 211). Râvi bu ifadeyi sabah ve ikindi namazları olarak yorumlamış olsa da, “yapabilirseniz, meşgaleleri yenebilirseniz” mânasına da gelen şart, kastedilen namazın farz namaz olmadığını göstermektedir.

b) Geceleyin uyanıp da “Lâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm” diyen, sonra da bağışlanmayı dileyen bağışlanır, dua edenin duası kabul edilir, abdest alanın (ve namaz kılanın namazı) makbul olur” (Buhârî, “Teheccüd”, 21). Bu hadis de gece zikrinin (tesbihinin) ne olduğunu açıklamaktadır.

c) Hz. Peygamber’in namazlardan sonra, bugün de söylemeye devam ettiğimiz sözleri (zikir ve tesbihleri) söylediği sahih kaynaklarda yer almaktadır (meselâ bk. Müslim, “Mesâcid”, 135-146). Vahiy dilinde namaz, secde kelimesiyle de ifade edilmektedir, her secdeden sonra yapılacak zikir ve tesbihin ne olduğu da bu hadislerden anlaşılmaktadır.

Müşriklerin sözlü sataşmalarına ve iftiralarına karşı sabır tavsiye edilirken arkasından namaz ve zikir tedbirine yer verilmesi, namaz ve zi-kirle (Allah’ı anma, O’nunla gönül ve şuur ilişkisini diri tutma) sabır, direnme ve dayanma arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu göstermektedir. 

Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 113-114
 

فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن سمعت إنكار الكافرين فاصبر (Kâfirlerin inkarını işitirsen sabret)  şeklindedir.

اصْبِرْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

مَا  müşterek ism-i mevsûl,  عَلٰى  harf-i ceriyle birlikte  اصْبِرْ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  يَقُولُونَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يَقُولُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.

وَ  atıf harfidir.  سَبِّحْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

بِحَمْدِ  car mecruru  سَبِّـحْ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir.

رَبِّكَ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

بِحَمْدِ رَبِّكَ  sözündeki  بِ  harf-i ceri mülâbese içindir. (Âşûr)  

قَبْلَ  zaman zarfı  سَبِّحْ  fiiline mütealliktir.  طُلُوعِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır.  الشَّمْسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

قَبْلَ الْغُرُوبِ  cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.

سَبِّحْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  سبح ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ

 

فَ , takdiri  إن سمعت إنكار الكافرين فاصبر (Kâfirlerin inkârını işitirsen sabret) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mahzufla birlikte cümle, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cevap cümlesi olan  فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu,  عَلٰى  harfiyle birlikte  اصْبِرْ  fiiline  mütealliktir. Sılası olan  يَقُولُونَ  cümlesi, müspet muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Aynı üsluptaki  وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. İki cümle arasında lafzen ve manen ittifak vardır.

بِحَمْدِ رَبِّكَ  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olması,  كَ  zamirinin ait olduğu  Hz. Peygambere, yine Rabb ismine muzâf olması  حَمْدِ ’ye tazim kazandırmıştır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Rabb isminde tecrîd sanatı vardır. 

قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ  ifadesinden sonra sadece  قَبْلَ الْغُرُوبِۚ  lafzıyla yetinilmiş  الشَّمْسِ  kelimesi hazf edilmiştir. Bu ihtibâk sanatıdır. 

İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831) 

بِحَمْدِ - سَبِّحْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

طُلُوعِ  - غُرُوبِ  kelimeler arasında tıbâk-ı îcâb sanatı,  قَبْلَ   kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Cenab-ı Hak, sabrın hemen peşi sıra tesbihi emretmiştir. Çünkü Allah'ı zikretmek teselli ve rahatlık sağlar. Zira müminin Allah'a kavuşmaktan başka rahatı yoktur. (Fahreddin er- Râzî)