فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟
Yüce Allah vahiy ile bildirilenlerin ne kadar gerçek olduğuna yemin ederken, insanların bunu iyice kavramaları için en yakınlarındaki bir hakikati, onların temel özelliklerinden olan konuşma yeteneğini örnek göstermiştir. Âyetin sonunda fiil halinde geçen “nutk” kavramı, “konuşma” yanında “düşünme” anlamını da içermekte olup doğru düşünmenin yöntemlerini gösteren mantık terimi de bu kökten gelmektedir. Şu halde buradaki yemin ifadesinin, konuşan varlık olmanın aynı zamanda muhakeme eden ve gözlemlediklerinden sonuçlar çıkaran varlık anlamına geldiği bilincini taşıyan ve bunun gereğini yerine getiren insanların onuruna onur kattığı söylenebilir. Nitekim Resûlullah’tan rivayet edilen bir hadiste, âyetteki yemine rağmen konumunun ve kendisine verilen değerin şuuruna varamayan ve O’nu inkârda direnen kimseler ağır bir dille eleştirilmiştir (bk. Taberî, XXVI, 206-207; İbn Atıyye, V, 176-177, bu söz Arap diline yapılmış bir atıf gibi de düşünülmüştür).
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ
Ayet, atıf harfi فَ ile önceki ayete matuftur. وَ harf-i cer olup kasem harfidir. وَرَبِّ car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, أقسم (Yemin ederim) şeklindedir. السَّمَٓاءِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. الْاَرْضِ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. حَقٌّ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
مِثْلَ kelimesi حَقٌّ ‘daki zamirin hali olarak fetha ile mansubdur. مَٓا nekre-i mevsufe olup muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ cümlesi mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri, هو ‘dir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel مَٓا ‘nın sıfatı olarak mahallen mecrurdur. أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir. كُمْ muttasıl zamiri اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. تَنْطِقُونَ۟ fiili اَنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَنْطِقُونَ۟ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟
فَ istînâfiyye, وَ kasem harfidir. Car mecrur رَبِّ السَّمَٓاءِ , mahzuf kasem fiiline mütealliktir. Takdiri, أقسم (yemin ederim) olan kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen رَبِّ السَّمَٓاءِ izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan السَّمَٓاءِ , şan ve şeref kazanmıştır.
الْاَرْضِ - السَّمَٓاءِ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve tıbâk-ı îcab sanatları vardır.
السَّمٰوَاتِ ’tan sonra الْاَرْضِۜ ’ın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.
Kasemin cevabı olan اِنَّهُ لَحَقٌّ مِثْلَ مَٓا اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ cümle, اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِثْلَ , müsneddeki zamirden haldir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Nekre-i mevsûfe olan مَا , hal konumundaki مِثْلَ ’nin muzâfun ileyhidir.
Sılası olan اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ , takdiri هو olan mukadder bir mübtedanın haberidir. Cümlede icâz-ı hazif sanatı vardır.
Bu takdire göre mübteda ve haberden oluşmuş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ve akabindeki اَنَّكُمْ تَنْطِقُونَ۟ cümlesi, masdar teviliyle اَنَّ ‘nin haberi konumundadır. Masdar-ı müevvel cümlesinde اَنَّ ‘nin haberinin تَنْطِقُونَ۟ şeklinde, muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِثْلَ مَٓا ifadesi, حَقٌّ kelimesinin sıfatı olmak üzere مِثْلُ مَٓا şeklinde merfû da okunmuştur; yani tıpkı konuşmanız gibi gerçektir. اِنَّهُ لَحَقٌّ حقًا مِثْلَ نطقكم (O, konuşmanızın gerçek olduğu kadar gerçektir.) açılımı üzere mansub olarak da okunmuştur. Îrab almaya elverişli olmayan bir şeye (yani cümleye) muzâf oluşundan dolayı fethalı okunması da mümkündür. مَٓا ise Halil b. Ahmed’in (v. 175/791) açıkça belirttiği üzere zaittir. (Keşşâf)
Gökten murad edilen bulut, rızıktan murad edilen de yağmurdur. Çünkü o, gıdaların sebebidir. (Beyzâvî)