Haşr Sûresi 18. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ  ...

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 اتَّقُوا korkun و ق ي
5 اللَّهَ Allah’tan
6 وَلْتَنْظُرْ ve baksın ن ظ ر
7 نَفْسٌ kişi ن ف س
8 مَا ne
9 قَدَّمَتْ gönderdiğine ق د م
10 لِغَدٍ yarın için غ د و
11 وَاتَّقُوا ve korkun و ق ي
12 اللَّهَ Allah’tan
13 إِنَّ çünkü
14 اللَّهَ Allah
15 خَبِيرٌ bilmektedir خ ب ر
16 بِمَا şeyleri
17 تَعْمَلُونَ yaptıklarınız ع م ل
 

  Habera خبر :

  خُبْرٌ, haber خَبَرٌ yoluyla öğrenilebilen şeyleri bilmektir. İf'al formundaki أخْبَرَ ise alınan/elde edilen haberi bildirmektir. خِبْرَةٌ 'a gelince bir işin iç yüzünü bilmek demektir. مُخابَرَةٌ, hubar خُبارٌ olarak bilinen araziye ekin ekmektir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de üç farklı isim formunda 52 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri haber, ihbar, muhbir, muhâbir, muhârebe ve istihbarattır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ 

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ  münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlun bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  münadadan bedel veya atf-ı beyan olup lafzen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُٓوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اٰمَنُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  اتَّقُوا اللّٰهَ  cümlesidir.  

اتَّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهَ  lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لْتَنْظُرْ  atıf harfi وَ ‘la nidanın cevabına matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لْ  emir lam’ıdır. تَنْظُرْ  sukün ile meczum muzari fiildir.  نَفْسٌ  fail olup lafzen merfûdur.  مَا  müşterek ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası قَدَّمَتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

قَدَّمَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. لِغَدٍ  car mecruru  قَدَّمَتْ  fiiline mütealliktir. 

اٰمَنُٓوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اتَّقُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir. İftial babının fael fiili  و ي ث  olursa fael fiili  ت  harfine çevrilir. 

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır. 

قَدَّمَتْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  قدم ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

 

 وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ 

 

Cümle, atıf harfi وَ ‘la birinci  اتَّقُوا ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir.  اتَّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اللّٰهَۜ  lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 


اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

 

İsim cümlesidir. Taliliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.

خَب۪يرٌ  kelimesi  اِنّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle خَب۪يرٌ ‘a mütealliktir. 

تَعْمَلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

خَب۪يرٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.  يَٓا  nida edatı,  اَيُّ  münada,  هَا  tekid ifade eden tenbih hafidir.

الَّذ۪ينَ  münadadan bedeldir. Bedel ıtnâb sanatı babındandır. Mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Nidanın cevabı olan  اتَّقُوا اللّٰهَ  cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  nidasında, müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey insanlar” ve “Ey iman edenler” hitaplarıyla başlayan ayetler, taşıdıkları mesajlar bakımından benzerlik taşıdıkları gibi ayrıştıkları noktalar da vardır. Her iki hitap da kendinden sonra itikat, ibadet, helal ve haram, cezalar, sosyal hayat gibi konulara yer vermektedir. Ancak “Ey iman edenler” hitabıyla verilen mesajlar Medenî sureler çerçevesinden verildiğinden dolayı hüküm ayetleri ağır basmaktadır. Aile hukuku, cihat, gibi konular “Ey iman edenler” hitabından sonra işlenmektedir. (Enver Bayram, Kur’an’da Geçen “Ey İnsanlar” ve “Ey İman Edenler” Hitaplarıyla Başlayan Ayetler Arasında Bir Mukayese)  

Kur’an’da bu tip  يَٓا اَيُّهَا  formunda nida çoktur. İçinde tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra  اَيُّ  harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan emri uyanık ve dikkatli bir şekilde almak için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan  هَا  gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri't T'abîri'l Kur'ânî, Dirâsetu Tahlîliyye li Sûreti'l Ahzâb, s. 43)

Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabıyla Kur'an'ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Ey iman edenler ifadesi hep Medeni surelerde geçmiştir. Bu hitap bir teşriftir. Mekki surelerde “Ey insanlar” ifadesi vardır. Medine’de emir ve yasaklar fazlalaşmıştır. Mekke'de fazla emir ve yasak yoktur.

Muhataplara "Ey müminler!" diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin, Allah'ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Sâbûnî, Safvetü't Tefasir)

وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍ  cümlesi, nidanın cevabına matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

نَفْسٌ  faildir.  نَفْسٌ ’daki tenvin cins içindir.

نَفْسٌ ‘ün nekre gelişi emrin siyakında umum ifade eder.  نَفْسٌ  kelimesi izmar makamında izhar şeklinde gelmiştir. Çünkü muktezâ-i zâhir ‘’onlar önündekine baksın‘’ ifadesini gerektirir. Zamir yerine nefs kelimesinin zikri umum kastıyladır. Yani ‘’her nefis baksın’’ demektir. (Âşûr) 

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَا ‘nın sılası olan  قَدَّمَتْ لِغَدٍ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nidanın cevabıyla aynı üslupta gelen  وَاتَّقُوا اللّٰهَ  cümlesi, bu cevaba matuftur. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlenin tekrarı lafzî tekid üslubudur. Bu tekrarda, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَلْتَنْظُرْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ لِغَدٍۚ [Her nefis, yarın için ne takdim ettiğine bak­sın] ayetinde latif bir kinaye vardır. Yüce Allah, yakınlığından dolayı kıya­meti, kinaye olarak  غَدٍ (yarın) kelimesi ile ifade etti. (Safvetü’t Tefâsir)

غَدٍ (Yarın) kıyamet günüdür. Allah Teâlâ’nın onu, senin şu içinde bulunduğun günü izleyecek olan gün ile (yarın diye) isimlendirmesi onu yakına getirmek içindir. Hasan-ı Basrî’nin; “Allah o günü devamlı yakına getirmiş ve nihayet yarınmış gibi kılmıştır.” dediği rivayet edilir. Tıpkı [... sanki dün orada hiçbir şey yokmuş gibi…] (Yûnus 10/24) ayetindeki gibi ki, geçmiş zamanı yakına getirmeyi murad etmektedir. Dünya ve ahiretin bugün ve yarın olmak üzere iki gündüzmüş gibi olmaları hasebiyle, ahiretin yarın diye ifade edilmiş olduğu da söylenmiştir. (Keşşâf - Ebüssuûd - Âşûr)

Şayet  نَفْسٌ  ve  غَدٍ (yarın) kelimelerinin nekire kılınmasının anlamı nedir?” dersen şöyle derim: نَفْسٌ  kelimesinin nekre kılınışı, ahiret için hazırlık yaptıkları şeylere dikkat eden nefisleri müstakil kılmak içindir. Buna göre adeta “(فرداً فرداً) her bir nefis buna dikkat etsin!” buyrulmuş olmaktadır. غَدٍ  kelimesinin nekire kılınışına gelince; bu da onun azameti ve durumunun belirsizliği sebebiyledir. Böylece adeta “Azameti sebebiyle künhü bilinemeyen bir yarın için...” denmiş olmaktadır. Malik b. Dinar’dan (v. 131/748?) nakledildiğine göre; cennetin kapısında: “Kendi yaptıklarımızı bulduk! Daha evvel (buraya) gönderdiklerimizi kazandık. Geride bıraktıklarımızı ise kaybettik” şeklinde yazılıymış. (Keşşâf-Fahreddin er-Râzî)

Takva konusundaki emrin tekrarı manayı pekiştirmek içindir. Yahut (ilk) [Allah’tan sakının!] emri, amel türü olan şeyle birlik oluşturması sebebiyle yapılması gerekli olan ibadetler; [Evet; Allah’tan sakının!] emri ise, tehdit ortamında cereyan etmiş olan şeyle birlik oluşturması sebebiyle, günahların terkine dairdir. (Keşşâf-Ebüssuûd) 

وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ [Allah"tan korkun!] cümlesi zahir anlamı itibariyle öncekini tekid etmek için tekrar edilmiş gibi görünmektedir. Fakat önceki Allah sevgisiyle emirlerin, vazifelerin yerine getirilmesi, bu ise Allah korkusuyla yasaklanan şeylerden, fenalıklardan sakınılması durumunu göstermesi itibariyle farklılık arz etmektedir. Yani Allah'tan korkun da kötülük yapmayın ve korunmazlık etmeyin. Çünkü Allah, her ne yaparsanız haberdardır, yarın ona göre ceza veya mükafat verecektir. (Elmalılı)


اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Mecrur mahaldeki  مَا  müşterek ism-i mevsûlu  بِ  harf-i ceriyle birlikte  خَب۪يرٌ ’e mütealliktir.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan sıla cümlesi  تَعْمَلُونَ ,  tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Burada ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin masdarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd)

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümlede Allah Teâlâ'nın sıfatlarından خَب۪يرٌ ’in seçilmesinin, ayetin genel manasıyla, uyumu açısından son derece isabetli bir tercih olduğu aşikârdır.

Kur’an’da çok sık karşılaşılan bu edebî üslup teşâbüh-i etrâf sanatıdır.

Tezyîl cümleleri ıtnâb sanatıdır.

“Tezyîlin kelamda çok değerli bir yeri ve önemli bir konumu vardır. Çünkü o manaya açıklık ve maksada belirginlik kazandırmaktadır. Bazı belâgatçılar, “Belâgat üç -işaret, tezyîl ve müsâvât- yerdedir” demişlerdir.” (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)

خَب۪يرٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)