En'âm Sûresi 116. Ayet

وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ  ...

Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ eğer
2 تُطِعْ uysan ط و ع
3 أَكْثَرَ çoğuna ك ث ر
4 مَنْ kimselerin
5 فِي
6 الْأَرْضِ yeryüzünde ا ر ض
7 يُضِلُّوكَ seni saptırırlar ض ل ل
8 عَنْ -ndan
9 سَبِيلِ yolu- س ب ل
10 اللَّهِ Allah’ın
11 إِنْ
12 يَتَّبِعُونَ onlar uyuyorlar ت ب ع
13 إِلَّا sadece
14 الظَّنَّ zanna ظ ن ن
15 وَإِنْ ve
16 هُمْ onlar
17 إِلَّا sadece
18 يَخْرُصُونَ saçmalıyorlar خ ر ص
 

Kur’an dilinde zan, çoğu yerde “delile dayanmadığı, bu yüzden de hatalı olduğu halde sahibinin gerçek ve sahih saydığı inanç” anlamında kullanılır. Müfessirler genellikle âyet metnindeki yahrusûn fiilini “yalan söylerler” mânasında anlamışlarsa da İbn Âşûr kelimenin buradaki mânasının “temelsiz tahminde bulunurlar” anlamına geldiğini savunmuştur.

 

 Kur’an’da arz kelimesi hem bütünüyle “dünya” hem de belli bir “ülke” veya “şehir” (bk. Mâide 5/21; İsrâ 17/104) anlamında kullanılır. Müfessirlerin çoğunluğuna göre buradaki arz ile bütün dünya kastedilmiştir; ancak bu âyette sadece Mekke’nin ve Mekkeli müşriklerin söz konusu edildiği görüşü de vardır (Şevkânî, II, 179). Asıl vurgulanan husus, dinî ve dünyevî meselelerde insanların çoğunluğunun belli bir görüş, inanç ve yaşayış biçimini seçtiğine bakarak, sadece buradan hareketle bunun doğru olduğunu zannetmenin ve onlara uymanın her zaman isabetli olmayacağıdır. Zira bu çoğunluk, inançlarını ve hayat tarzlarını oluşturup belirlerken aklıselime, gerçek bilgiye ve temiz vicdana dayanmak yerine –Mekke müşriklerinde görüldüğü gibi– kuruntulara, zan ve tahminlere de dayanıyor olabilirler. Bu sebeple Hz. Muhammed’in şahsında müslümanlar, inanç ve yaşayışlarını, nefsânî meyil ve güdüler, zan ve tahminler veya yalanlar üzerine kuran çoğunluğu taklit edip onlara uymaktan sakındırılmıştır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 460

 
ظَنَّ Zanne : ظَنٌّ bir emâreden hareketle ulaşılan tahmin ya da varsayımın adıdır. Bu emâre güçlendikçe bilgiye götürür, zayıfladıkça ise vehmin ötesine geçemez. Zann güçlü olduğunda beraberinde şeddeli أنَّ edatı veya bu edatın tahfifli hali olan أنْ edatı kullanılır. Zann çoğu işte yerilmiştir. Bundan dolayı Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Necm, 53/28 وَاِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـٔاًۚ (Zan ise asla gerçek bilginin yerini tutamaz.) (Müfredat) Kuran’ı Kerim’de türevleriyle birlikte 22 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri zan, (sûi) zan, (hüsnü) zan ve maznundur. 
 

وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ

 

وَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  تُطِـعْ  meczum muzari fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

اَكْثَرَ  mef’ûlun bihtir. Müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  فِي الْاَرْضِ  car mecruru mahzuf sılaya müteallıktır.

Şartın cevabı  يُضِلُّوكَ’dir.  يُضِلُّوكَ  şartın cevabı olduğu için  ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Muttasıl zamir  كَ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

عَنْ سَب۪يلِ car mecruru  يُضِلُّوكَ   fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

• Şart ve cevap fiilleri mazi de muzari de gelebilir. Ancak aslolan ikisinin de muzari gelmesidir. 

• Şart cümlesi mazi ve muzari fiille olur. Cevap cümlesi ise mazi ve muzari cümleleriyle gelebildiği gibi diğer cümlelerle de gelebilir. 

• Cevap cümlesi; olumlu mazi, olumlu muzari ve umumiyetle لَا (nefyi istikbal) ile menfi olan muzari olarak geldiğinde başına cevap (rabıt ف’si) gelmez, bunun haricinde gelen cümle çeşitlerinde ise umumiyetle başına cevap (rabıt ف’si) gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُطِـعْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.

İf’âl babındandır. Sülâsîsi  طوع ’dir. 

İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.


اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَتَّبِعُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  الظَّنَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır.  يَخْرُصُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَخْرُصُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

يَتَّبِعُونَ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi  تبع ’dır.

Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

 

وَاِنْ تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ فِي الْاَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ

 

وَ  atıftır. Ayet önceki ayetteki …وَتَمَّتْ  cümlesine matuftur. Cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart cümlesi  …تُطِـعْ اَكْثَرَ مَنْ  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzâfun ileyh konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ’in sılası mahzuftur.  فِي الْاَرْضِ  bu mahzuf sılaya müteallıktır. Mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcih sanatı vardır

Şartın cevabı  يُضِلُّوكَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafetinde lafza-i celâle muzâf olan  سَب۪يلِ  şeref kazanmıştır.

سَبِیلِ ٱللَّهِ [Allah’ın yolu] ibaresinde tasrihî istiare vardır. سَبِیلِ kelimesi yol demektir. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din yola benzetilmiştir. Müşebbeh (müstear leh) hazfedilmiş, müşebbehün bih (müstear minh) olan yol zikredilmiştir. Burada  kâfirlerin,

- O kemalatın zıtları ile muttasıf bulundukları,

- O zıtların da dalalet, idlal, cehalet ve Allah’a karşı yalan uydurmak ve fasit zanna uymak gibi nakısalar olduğu belirtiliyor. Bundan amaç, o kâfirlerin hallerinin iddialarına tamamen ters düştüğünü ortaya koymak, insanları onlara meyletmekten ve fikirleri ile amel etmekten sakındırmaktır. (Ebüssuûd)

Yeryüzünde olanlardan murad bütün insanlar, çoğundan murad ise kâfirlerdir.  (Ebüssuûd)


 اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede  اِنْ  nefy harfidir. Menfi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelam olan cümle kasr üslubuyla tekid edilmiştir. اِنْ  ve  اِلَّا ’nın oluşturduğu kasr, fiille mef’ûlü arasındadır. 

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Aynı üsluptaki  اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ  cümlesi makabline matuftur.

يَتَّبِعُونَ -  تُطِـعْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Tâbi olmanın zanna isnadı istiaredir. Ayrıca muzari fiilde  tecessüm sanatı vardır. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)