ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ
Bu âyetlerde Allah Teâlâ’nın adalet ve rahmeti vurgulanmıştır. O, hem ülke ve milletler hakkında, hem de tek tek insanlar hakkında adaletle muamele eder; bundan dolayı da peygamberler göndererek insanlığa lâyık inanç ve hayat düzeninin ne olduğunu bildirmeden, sapkınlığa düşmüş olan ülke ve milletleri, gerçeklerden habersizken çöküşe mâruz bırakmaz. Ayrıca O, her bir ferdin derecesini yaptıklarına göre belirler. Çünkü Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. Hiçbir şey O’nun ilminin dışında kalmadığı için insanları amellerine göre derecelendirmekte de hata etme ihtimali yoktur.
Diyanet Kuran Yolu Tefsiri
ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنْ tekid ifade eden muhaffefe اِنَّ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. Takdiri, أنه şeklindedir.
Hafifletilmiş olan اَنْ aynı اَنَّ gibi isim cümlesinin başına gelir. Fakat ismini hiçbir zaman açıkta göremeyiz. Çünkü ismini gizli bir zamir (zamir-i şan) olarak alır.
Hafifletilmiş olan اِنْ cümle başında gelebileceği gibi, hafifletilmiş olan اَنْ cümle ortasında gelir.
Hafifletilmiş olan اَنْ ’in haberi devamlı cümle olur. Bu cümle isim veya fiil cümlesi olabilir. Edattan sonraki cümle isim veya çekimi yapılamayan (camid) bir fiilden oluşan fiil cümlesi ise edatla arasında yabancı bir kelime bulunmaz.
Haberinin geliş şekilleri şöyledir:
1. İsim cümlesi şeklinde gelirse:
a. Başına herhangi bir edat gelmeyen isim cümlesi.
b. Başına لَا harfi gelen isim cümlesi (Bu لَا cinsi nefy içindir.)
2. Fiil cümlesi şeklinde gelirse:
a. عَسَى ve لَيْسَ gibi camid (çekilemeyen) bir fiil şeklinde gelir.
b. Bu iki fiilin haricinde başka fiillerden gelirse bu fiil cümlesinin başına س – سَوْفَ – قَدْ – لَنْ – لَمْ – لَو gibi harflerden birinin gelmesi zorunludur. Burada haberi يَكُنْ fiili ile geldiği için zorunlu olarak başına لَمْ harfi gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Şan zamirleri: Müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs zamiri)nde kendisine dikkat çekilmek istenen bir iş için kullanılır. İkisine birden iş zamiri denir.
Müzekkerine > zamir-i şan (هُوَ – هُ)
Müennesine > zamir-i kıssa (هِيَ – هَا)
Not: Zamirler normalde kendinden önceki ismi açıklarken, zamir-i şan/kıssa ise kendinden sonraki kısma dikkat çeker.
Şan zamiri “Benden sonra bir cümle gelecek; gelecek olan o cümle çok önemli” mesajı verir.
İş zamirleri üçe ayrılır:
- Munfasıl (ayrı iş zamirleri > هُوَ – هِيَ ) mübteda olarak kullanılır.
- Muttasıl (bitişik iş zamirleri > ىهُ – هَا ) huruf-u müşebbehe bil fiil veya efali kulûb ile kullanılır.
- Mahzuf iş zamiri (hazf olmuş iş zamiri) كَأَنَّ ,أَنَّ ,إنَّ’nin muhaffefleri olan كَأَنْ ,أَنْ ,إِنْ’den sonra hazfedilmiş olarak gelir.
İş zamirlerinin özellikleri:
1. İş zamirinin haberi cümle olur. (Müfred olmaz)
2. İş zamiri munfasıl olduğunda mübteda olur.
3. Muttasıl olduğunda ya huruf-u müşebbehe bil fiil’in ismi yahut efali kulûb’un birinci mef’ûlu olur.
4. İş zamirleri kendisinden sonraki kısma dikkat çekmek için kullanılır.
5. Sadece müfred gaib ve gaibe (3. tekil şahıs) zamirlerinde kullanılır. Tesniye ve cemi sıygaları kullanılmaz.
6. İş zamirinin haberi isminin önüne geçmez.
7. Haberde iş zamirine ait bir zamir bulunmaz.
8. İş zamirinden sonra gelen cümleye tefsir cümlesi de denir. Bu cümlenin îrabdan mahalli vardır. Halbuki diğer tefsir cümlelerinin îrabdan mahalli yoktur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْ ve masdarı müevvel, mahzuf harfi ceriyle birlikte ذٰلِكَ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَكُنْ sükun üzere meczum muzari fiildir.
رَبُّكَ kelimesi, يَكُنْ ’un ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مُهْلِكَ kelimesi يَكُنْ ’un haberi olup lafzen mansubtur. الْقُرٰى muzâfun ileyh olup mukadder kesra ile mecrurdur.
Sondan bir önceki harfi fethalı olup son harfi (ى) olan isimlere maksûr isimler denir. Maksûr isimler genellikle (ى) ile biter. Fakat çok az olarak (ا) ile biten maksûr isimler de vardır. Maksûr isimlerin sonunda yer alan bu harflere “elif-i maksûre” denir. اَلْفَتَى – اَلْعَصَا gibi…
Maksûr isimlerin îrab durumu şöyledir: Merfû halinde takdiri damme ile, mansub halinde takdiri fetha ile mecrur halinde takdiri kesra ile îrab edilir. Yani maksûr isimler merfû, mansub, mecrur hallerinde hep takdirî olarak irab edilir. الْقُرٰى kelimesi burada maksûr bir isim olduğu için takdirî olarak îrab edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بِظُلْمٍ car mecruru مُهْلِكَ ’nin failinin veya ذٰلِكَ’nin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, متلبسا بظلم (zulümle sarılmış olarak) şeklindedir.
بِ harf-i ceri mecruruna ilsak, sebep, musahabe, zaid, karşılık-bedel, istiane, zaman-mekân zarfı gibi manalar kazandırabilir. Burada sebep manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ haliyyedir. اَهْلُهَا mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ ifadesi hal olup isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
غَافِلُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
غَافِلُونَ kelimesi sülâsî mücerred olan غفل fiilinin ism-i failidir.
مُهْلِكَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i faildir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ
Ayet beyanî istinâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
İsm-i işaret mahzuf mübtedanın haberidir. Cümlenin takdiri, الأمر ذلك (Durum budur.) şeklindedir.
İstînafî ibtidaiyye; sapkın insanların, elçilerin çağrısının faydasını göz ardı etmelerine bir tehdit, öğüt ve uyarıdır. Allah Teâlâ’nın ümmetlere resul göndermesi; müşrikleri haşr günü gelmeden önce bu dünyadayken bulundukları halden döndürmek ve resulünün davetine yüz çevirmenin akıbetinin hüsran olduğunu bilmelerini sağlamaktır ki ellerinden kaçıracakları şeyler yüzünden durumlarını düzeltsinler. Böylece azabın yakın olduğu uyarısı yapılmıştır. Müşrikler şirk üzere öldükleri takdirde hallerinin bu bahsedilenler gibi olacağı konusunda uyarılmışlardır. (Âşûr)
ذلك ile daha önce geçen elçi göndermeye ve bu elçilerin kötü bir akıbete karşı kendilerini uyarmalarına ve inzar etme işine işaret etmektedir. (Keşşâf)
İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.
Müsnedün ileyh رَبُّكَ izafetiyle gelerek Rabb isminin peygambere ait zamire muzâf olması, peygamberin makamını şereflendirmek ve teselli hususunda son derece lütufkar muamele ettiğinin beyanı içindir.
اَنْ muhaffefe اَنَّ’dir ve şan zamiri mahzuftur. Takdiri, اَنَّهُ ’dur. Şan zamirinin hazfi dolayısıyla îcâz-ı hazif sanatı vardır. اَنَّ ’nin haberi, menfi كان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
بِظُلْمٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.
Ayetteki بِظُلْمٍ [zulüm sebebi ile…] kelimesi hakkında şu izah yapılmıştır:
Bunun manası, “Rabbin, ... onların yöneldikleri zulümler sebebi ile memleketlerini helak edici değildir.” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
Ayetteki بِظُلْمٍ [zulüm sebebi ile…] ifadesindeki بِ harf-i ceri sebep içindir. Bu zulüm şirktir. (Âşûr)
Mübteda ve haberden müteşekkil son cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ifade eden isim cümlesidir.
Halkın gafil olması ile kastedilen kendilerine hiç uyarıcı gelmemiş olmasıdır.
غَافِلُ kelimesi yakaza kelimesinin zıddıdır.
وأهْلُها غافِلُونَ cümlesi القُرى’dan haldir. Burada أهْلُها kelimesinin açıkça zikredilmesiyle köylerin helakinin sakinlerinin eylemlerinin sonucu olduğu açıklanmıştır. (Âşûr)