وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | ve değildir |
|
2 | الْحَيَاةُ | hayatı |
|
3 | الدُّنْيَا | dünya |
|
4 | إِلَّا | başka bir şey |
|
5 | لَعِبٌ | bir oyundan |
|
6 | وَلَهْوٌ | ve eğlenceden |
|
7 | وَلَلدَّارُ | ve yurdu |
|
8 | الْاخِرَةُ | ahiret |
|
9 | خَيْرٌ | daha iyidir |
|
10 | لِلَّذِينَ | kimseler için |
|
11 | يَتَّقُونَ | korunan(lar) |
|
12 | أَفَلَا |
|
|
13 | تَعْقِلُونَ | düşünmüyor musunuz? |
|
İnkârcılar dünya hayatından başka bir hayat tanımadıklarını belirtirler. Kur’an ise onlara şu gerçeği hatırlatarak cevap vermektedir: Âhiret kaygısı taşımadan sırf dünya ile meşgul olanlar için “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir.” Hayata anlam ve değer katan şeyler, Allah’ın hoşnutluğunu ve O’na yakınlaşmayı umarak yapılan hayırlı işlerdir. Böyle bir düşünce ve niyet taşımadan yaşanılan hayat boş, mânasız ve faydasız geçirilen, tüketilen bir süreden ibarettir. Buna mukabil müttaki olanlar yani dünyada yaptıkları her işin hesabını Allah’ın huzurunda vereceklerini düşünerek yaşayan; O’nun buyruklarına âsi olmaktan, yasaklarını çiğnemekten sakınanlar, kanunlarına tam bir saygı şuuruyla bağlananlar, bu tutumlarıyla dünyada kendilerine tanınan fırsatı hakkıyla değerlendirdikleri için bunlar hakkında âhiret yurdu dünyadan daha hayırlı, daha güzel olacaktır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 394
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ
وَ istînâfiyyedir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. الْحَيٰوةُ mübteda olup lafzen merfûdur.
الدُّنْيَٓا kelimesi الْحَيٰوةُ’nun sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır. لَعِبٌ haber olup lafzen merfûdur.
لَهْوٌ kelimesi atıf harfi وَ ’la لَعِبٌ ’e matuftur.
وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ
وَ atıf harfidir. لَ ibtidaiyyedir. Tekid ifade eder. الدَّارُ mübteda olup lafzen merfûdur. الْاٰخِرَةُ kelimesi الدَّارُ’nun sıfatıdır. خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, لِ harf-i ceriyle birlikte خَيْرٌ’e müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası يَتَّقُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَتَّقُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
خَيْرٌ kelimesi ism-i tafdil kalıbındandır. Çok kullanıldığı için başındaki hemze hafifletilmiştir.
يَتَّقُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftial babındadır. Sülâsîsi وقي ’dır. Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ
وَ istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. İddiaî kasırdır. الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا mevsuf/maksûr, لَعِبٌ sıfat/maksûrun aleyhtir. Dünya hayatının oyun ve eğlence vasıtasından başka birşey olmadığı etkili bir şekilde ifade edilmiştir.
الْحَيٰوةُ kelimesindeki tarif, cins içindir. (Âşûr)
Hayat; oyun ve eğlenceye kasredilmiştir. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. (Âşûr)
وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ
وَ atıf, لَ tekid ifade eden ibtida harfidir. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir. Mecrur mahaldeki ism-i mevsulün sılası muzari fiil sıygasında gelmiştir.
İlk iki cümle isim cümlesi formunda gelmiştir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur.
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌ cümlesiyle وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا - لَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ tabirleri arasında tıbâk-ı îcab, لَعِبٌ - لَهْوٌ kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Niçin dünya hayatı oyun ve eğlenceye benzetiliyor? Oyun ve eğlence aynı şey değildir. Her oyun eğlenceli değildir. Her eğlence oyun değildir. Birbirine yakın şeylerdir. Boşa vakit harcayan şeylerdir. Benzerlik; her ikisinden de lezzet alınır. Hem dünya hayatından hem de oyun ve eğlenceden. Bitince geriye pişmanlık kalır. Her ikisinin de süresi azdır. Oyun ve eğlence nasıl çabuk biterse dünya hayatı da öyle çabuk biter. Çoğu zaman oyun ve eğlence istenmeyen şeylere sebep olur, insan bunlar için parasını, namusunu, haysiyetini, aklını, vicdanını, bütün değerlerini kaybeder. Oyun ve eğlence işlerin zahiriyle aldanma demektir. Çocuklara ve gafillere uygun bir davranıştır. Oyun ve eğlencenin makbul bir neticesi yoktur.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ
Cümle istînâfiyyedir. Mukadder istînâfa matuf olduğu da söylenmiştir. Menfi muzari fiil cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ cümlesi çok büyük bir kınama ifadesidir. Anlam ise “Yaptığınız şeyin çirkin olduğuna akıl erdiremiyor musunuz ki bu fiillerin kötülüğü sizi onları yapmaktan alıkoymuyor? Âdeta akılları örtülmüş kimseler gibisiniz. Çünkü akıl bu tür şeylerden kaçınır, bunları reddeder.” şeklindedir. (Keşşâf)
افلا, burada bir mahzufa işaret eder.
الا, tenbih edatıdır. ف ise atfa işaret eder. Yani bu cümleden önce hazfedilen bir cümle vardır.
اَفَلَا تَعْقِلُونَ sorusu azarlama ve kınama için gelmiştir, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Bu cümle aslında mukadder bir cümleye matuftur, “Siz hakikatten gafil kalıp akletmez misiniz?” demektir. (Ebüssuûd)
İstifham müşriklere hitap edildiğinde tevbih (azarlamak) için kullanılır. Müminlere hitap edildiğinde ise tahzir (uyarı) için kullanılır. (Âşûr)
Kur’an’daki fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan تَعَقُّل kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (تَعَقُّل) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (تَذَكُّر) geleceğe yol bulmaları (تَدَبُّر) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla, bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise تَفَقُّه kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)