وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِۜ مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَالَّذِينَ | kimseler |
|
2 | كَذَّبُوا | yalanlayan(lar) |
|
3 | بِايَاتِنَا | bizim ayetlerimizi |
|
4 | صُمٌّ | sağırdırlar |
|
5 | وَبُكْمٌ | ve dilsizdirler |
|
6 | فِي | içinde |
|
7 | الظُّلُمَاتِ | karanlıklar |
|
8 | مَنْ | kimseyi |
|
9 | يَشَإِ | dilediği |
|
10 | اللَّهُ | Allah |
|
11 | يُضْلِلْهُ | şaşırtır |
|
12 | وَمَنْ | ve kimseyi de |
|
13 | يَشَأْ | dilediği |
|
14 | يَجْعَلْهُ | koyar |
|
15 | عَلَىٰ | üzerine |
|
16 | صِرَاطٍ | yol |
|
17 | مُسْتَقِيمٍ | doğru |
|
وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِۜ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَذَّبُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَذَّبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
بِاٰيَاتِنَٓا car mecruru كَذَّبُوا fiiline müteallıktır. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
صُمٌّ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. بُكْمٌ kelimesi atıf harfi وَ ’la صُمٌّ ’e matuftur. فِي الظُّلُمَاتِ car mecruru بُكْمٌ ’deki zamirin mahzuf haline müteallıktır. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
Atıf; atıf harflerinden biriyle bir kelimeyi veya bir cümleyi kendinden önce gelen kelimeye veya cümleye bağlamak demektir. Atıf edatından önce gelen kelime veya cümleye “matufun aleyh”, sonra gelene “matuf” denilir. Matuf ile matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atfedilmez. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.
Ve (و): Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir.
كَذَّبُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındadır. Sülâsîsi كذب ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef'ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar. Tef’il babının en yaygın anlamı teksirdir.
مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَشَأِ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
يُضْلِلْهُ fiili şartın cevabı olduğu için meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri, هو ’dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
وَ atıf harfidir. مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَشَأِ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.
يَجْعَلْهُ fiili şartın cevabı olduğu için meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
عَلٰى صِرَاطٍ car mecruru يَجْعَلْهُ fiiline müteallıktır. مُسْتَق۪يمٍ kelimesi صِرَاطٍ kelimesinin sıfatıdır.
مُسْتَق۪يمٍ sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istifâl babından ism-i faildir.وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِۜ
وَ istînâfiyyedir. Ayet isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi bahsi geçenlerin bilinen kişiler olduğunu belirtmek yanında onları tahkir ifade eder. İsm-i mevsûlde müphem yapısı nedeniyle tevcîh sanatı vardır.
Mevsûlün sılası olan كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِاٰيَاتِنَٓا izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتِ şan ve şeref kazanmıştır.
الظُّلُمَاتِۜ - كَذَّبُوا ve صُمٌّ وَبُكْمٌ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr vardır.
“Biz, Kur’an’da bütün önemli şeyleri zikrettik. Böylece bütün bahane ve mazeretleri ortadan kaldırdık. Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar sağırdırlar. Çünkü tefekkür ve anlayış kulağıyla bunları dinlemiyor ve duymak istemiyorlar. Onlara eskilerin masalları gözü ile bakıyorlar. Bunları mucize saymıyor ve başka mucizeler istiyorlar. Aynı zamanda onlar dilsizdirler. Çünkü hakkı konuşamazlar.
Bu sebeplerle (Resulüm) Senin davetine icabet etmiyorlar.”
فِي الظُّلُمَاتِ [karanlıklar içinde] ifadesi “karanlıklar içinde kaybolmuş” manasına geldiği gibi dilsizlerin sıfatı olarak “karanlıklar içinde kalmış dilsizler” anlamına da gelebilir.
Bundan maksat, onların cehaletinin son derece köklü ve hallerinin kötü olduğunu belirtmektir. Çünkü sağır ve dilsizler görebiliyorlarsa, işaretle anlayabilir ve düşüncelerini, işaretle anlatabilirler.
Ama eğer sağır ve dilsiz olmanın yanı sıra bir de âmâ ise veya karanlıklar içinde ise o takdirde anlama ve anlatma kapısı tamamıyla ona kapanmış olur. (Ebüssuûd)
مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Cümle müstenefedir. مَنْ şart ismidir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَشَأِ اللّٰهُ cümlesi مَنْ ’in haberidir. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkibin haber olması da caizdir.
Müsnedün ileyhin, bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak amacına matuftur.
Cevap cümlesi يُضْلِلْهُ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil şart üslubundaki terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Cümlede müsnedlerin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve hükmü takviye ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesi etkilenir.
مَنْ - يَشَأِ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Aynı üsluptaki …وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ cümlesi makabline tezat nedeniyle atfedilmiştir.
مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُۜ cümlesiyle وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
يُضْلِلْهُۜ - مُسْتَق۪يمٍ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ sıfat tamlamasının nekre kelimelerle belirsiz olarak gelişi tazim ifade eder. Sıfat dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
Sıratı müstakimden kasıt hak dindir. Bu ibarede istiare vardır. Sırat kelimesi; hak din manasında müsteardır. (Âşûr)
Bu ayet-i kerimede ibhamdan sonra açıklamak maksadıyla mef'ûl hazf olmuştur. Çünkü يَشَأِ denildiğinde birşey istendiği bellidir ama istenen şey müphemdir. Şartın cevabı gelince bu müphemlik ortadan kalkar. Genel olarak يَشَأِ fiilinin mef'ûlü bu şekilde hazfedilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garîb bir şey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Bu cümleler onların, kalplerinin mühürlenmiş ve imana gelmeleri asla mümkün olmayan kimseler olduğunu beyanla hakikati tespit ve geçen ayetleri açıklar.
Allah Teâlâ, dilediği kimsede dalalet yaratır. Ancak bu, o kimsenin hiç dahli olmadan cebir yoluyla değil, fakat o kimsenin ihtiyarî iradesini dalaleti kazanma yönünde harcaması halinde gerçekleşir. “Allah, dilediğini idlâl eder.” ifadesinin izahı böyledir.
Allah Teâlâ, doğru yolda gideni ondan saptırmaz ve o yolda sabit olan ayakları oradan kaydırmaz. (Ebüssuûd)