En'âm Sûresi 50. Ayet

قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟  ...

De ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 لَا
3 أَقُولُ ben demiyorum ق و ل
4 لَكُمْ size
5 عِنْدِي yanımdadır ع ن د
6 خَزَائِنُ hazineleri خ ز ن
7 اللَّهِ Allah’ın
8 وَلَا ve
9 أَعْلَمُ bilmem ع ل م
10 الْغَيْبَ gaybı غ ي ب
11 وَلَا ve
12 أَقُولُ demiyorum ق و ل
13 لَكُمْ size
14 إِنِّي ben
15 مَلَكٌ meleğim م ل ك
16 إِنْ
17 أَتَّبِعُ ben uyuyorum ت ب ع
18 إِلَّا sadece
19 مَا şeye
20 يُوحَىٰ vahyolunan و ح ي
21 إِلَيَّ bana
22 قُلْ de ki ق و ل
23 هَلْ midir?
24 يَسْتَوِي eşit س و ي
25 الْأَعْمَىٰ kör ع م ي
26 وَالْبَصِيرُ ve gören ب ص ر
27 أَفَلَا
28 تَتَفَكَّرُونَ düşünmüyor musunuz? ف ك ر
 

Hz. Peygamber gerek kendi kavmine gerekse bütün insanlara yalnızca “Allah’ın âyetleri”ni, akıl ve kalplere, vicdanlara hitap eden delillerini duyuruyordu. Kureyş müşrikleri ise öteden beri kâhin, sâhir, arrâf gibi isimlerle andıkları kişilerde olağanüstü güçlerin mevcut olduğuna inanıyor; peygamber olduğunu ve Allah katından bilgiler getirdiğini söyleyen Hz. Muhammed’de de bu şekilde güçler bulunması gerektiğini düşündükleri için ondan meselâ bir dağı altın kütlesi haline getirmesini (Müsned, I, 242, 258), gökten melekler indirmesini ve onlarla konuştuğunu kendilerine göstermesini… (En‘âm 6/8) istiyorlardı. Âyet, Hz. Peygamber’in bu cahilce taleplere vermesi istenen çarpıcı cevabı içermektedir. Aslında zihni ve gönlü hakikate açık, önyargılardan uzak, ruhu ihtiraslarla kirlenmemiş, kalbi inkâr ve isyan duygularıyla körleşmemiş insanlar için, Allah’tan vahiy aldığı birçok kanıtla anlaşılan bir kimsenin, hiçbir komplekse kapılmadan, engin bir tevazu hali sergileyerek böylesine gerçekçi ve samimi beyanlarda bulunması, dağları altına çevirmekten daha güçlü ve ikna edici bir delildir. Fakat “Hiç kör ile gören bir olur mu?” Onun için âyetin sonunda “Hiç düşünmez misiniz?” buyurulmuştur

 

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 407  

 

Resul-i Ekrem’e vahyedilen Kur’an-ı Kerim ‘dir. Bu ayet, onun sünnetinin de tümüyle Kur’an’la uyum halinde olduğuna dair bir teminat içermektedir. Ayrıca Peygamberimizin, karşılaştığı bazı problemleri Cebrail’in yardımıyla çözmesi de sağlanmıştır. Kur’an ayetleri dışındaki bu ilahi yardımdan söz eden Peygamber Efendimiz: “ Bana Kur’an’la birlikte onun bir benzeri daha verildi” buyurmuştur. 

 (Ebu Davut ,Sunne  ,6;Ahmed b. Hanbel, Musned ,IV,131)(Ayet ve hadislerle açıklamalı KUR’AN-I KERİM MEALİPROF. DR. MEHMET YAŞAR KANDEMİR) 

 

قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ

 

Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri   

أنت’dir.

Mekulü’l-kavli  لَٓا اَقُولُ لَكُمْ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَقُولُ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  انا ’dir.

لَكُمْ  car mecruru  اَقُولُ  fiiline müteallıktır.  عِنْد۪ي  mekân zarfı, mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Mütekellim zamiri  ي  ise muzâfun ileyh olarak  mahallen mecrurdur.

خَزَٓائِنُ  muahhar mübtedadır.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri  انا ’dir.

الْغَيْبَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

وَ  atıf harfidir.  لَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَقُولُ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  انا ’dir.

لَكُمْ  car mecruru  اَقُولُ  fiiline müteallıktır. Mekulü’l-kavli,  اِنّ۪ي مَلَكٌ’dir.  اَقُولُ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.

مَلَكٌ  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.


 اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟

 

اِنْ  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَتَّبِعُ  merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir  انا ’dir.

اِلَّا  hasr edatıdır.  Müşterek ism-i mevsûlu olan  مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  يُوحٰٓى اِلَيَّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

يُوحٰٓى  mukadder damme ile merfû, meçhul, mebni muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.

اِلَيَّ  car mecruru  يُوحٰٓى  fiiline müteallıktır.

قُلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

Mekulü’l-kavli  هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.  هَلْ  istifham harfidir.  يَسْتَوِي  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. 

الْاَعْمٰى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.

الْبَص۪يرُ  kelimesi atıf harfi  وَ ‘la  الْاَعْمٰى’ya matuftur.

Hemze inkârî istifhamdır.  فَ  atıf harfidir.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تَتَفَكَّرُونَ۟  muzari fiili  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

تَتَفَكَّرُونَ۟  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  فكر’dir. Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

يَسْتَوِي  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. 

İftial babındadır. Sülâsîsi سوي’dir. İftial babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
 

قُلْ لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ

 

Müstenefe olan cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayetteki ikinci mekulü’l-kavl  عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ  cümlesinde takdim-tehir ve icâz-ı hazif sanatı vardır.  عِنْد۪ي  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. 

Muahhar mübteda olan  خَزَٓائِنُ اللّٰهِ  izafetinde  خَزَٓائِنُ  lafza-i celâle muzâf olduğu için şan ve şeref kazanmıştır.

خَزَٓائِنُ اللّٰهِ  ifadesi, Allah’ın kudretini nimetlerle ilişkilendirmek ve insanlara dünyada nafile hayırlar bahşetmek manasında müsteardır. Elde edip faydalanmalarına rağmen insanların gözlerinden gizli olan bu sağlıklı ve doyurucu ilişkiler; para, vergi, hula ve yiyecek toplayan servet ehlinin hazinelerine benzetilmiştir. (Âşûr)

Menfi muzari, fiil cümlesi  وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ  ve aynı üsluptaki  وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ اِنّ۪ي مَلَكٌۚ  cümleleri  …لَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي  cümlesine matuftur. İkinci  لَٓا اَقُولُ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنّ۪ي مَلَكٌۚ  faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.

Nefy ve istisna şeklindeki kasrlar, muhatabın kabul etmediği veya kuşku duyduğu konularda tercih edilir. Burada da muhataplar kâfirdir. Resul’ün (s.a.) kendisine vahyolunana tâbi olduğunu inkâr ediyor ve eskilerin masallarını anlattığına inanıyorlardı. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)


اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْاَعْمٰى وَالْبَص۪يرُۜ اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟

 

Ta’lîliyye olarak fasılla gelen cümle menfi muzari fiil cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. Nefy harfi  اِنْ  ve istisna edatıyla oluşan kasr, fiil ve mef’ûl arasındadır. 

اَتَّبِعُ  ifadesi, bir şeyi ve levazımını başkalarını dikkate almaksızın sınırlandırmak, kısaltmak manasında mecaz-ı mürseldir. Çünkü bu hakiki anlamda tâbi olmanın lâzımıdır ve tevhid edilen zatın arkasından yürümek demektir. Yani “Harikulade olaylar, ilave rızıklar veya gayb haberleri getirmek gibi teklifler karşısında bana vahyedilene cevap olarak tebliğden ayrılmam.” manasını taşır. (Âşûr)

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka me’'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef’ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

Müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılası da muzari fiil cümlesidir. Cümledeki muzari fiiller hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmektedir.

İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.

Fasılla gelen cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.  قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olsa da soru kastı taşımayıp tevbih ve inkâri anlamda geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

الْاَعْمٰى  - الْبَص۪يرُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

قُلْ  emrinin tekrarı, delille susturmak ve bağlayıcılığı pekiştirmek içindir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu kelam, dalalete düşenle hidayete ereni belirten mutlak bir temsildir. Bu soru, inkâr ve ret anlamındadır. Maksat, zikredilen hakikatleri bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını belirtmek ve dalaletten nefretle hidayete teşvik etmektir. (Ebüssuûd)

Cümle mukadder istînâfa  فَ  ile atfedilmiştir. Takdiri, ألا تسمعون فتتفكرون في (İşitmiyor musunuz ki ibret alasınız.) şeklindedir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen inkâr ve tevbih manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

اَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ۟ cümlesi  çok büyük bir kınama ifadesidir. Anlam ise “Öyleyse hâlâ düşünmeyecek misiniz?” ki körlere benzeyen sapkınlar olmayasınız ya da insana yakışmayan bir şeyi iddia etmediğimi öğrenesiniz veya bana vahyolunana uymamın gerekli olduğunu bilesiniz!? şeklindedir. (Keşşâf)

الا, tenbih edatıdır.  ف  ise atfa işaret eder. Yani bu cümleden önce hazfedilen bir cümle vardır.

اَفَلَا تَعْقِلُونَ sorusu azarlama ve kınama için gelmiştir, mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Bu cümle aslında mukadder bir cümleye matuftur, “Siz hakikatten gafil kalıp akletmez misiniz?” demektir. (Ebüssuûd)

Kur’an’da fasılalar, kimi zaman kevnî ayetler üzerinden örnekler verilerek, kimi zaman ahiretin kalıcılığına vurgu yapılarak, kimi zaman kâfirlerin Allah’ın dışında ilâhlar edinme konusundaki mantıksızlıkları geçmişle gelecek arasında bağ kurulmak suretiyle geçmişin tecrübesini geleceğe aktarma anlamındaki bir düşünmeyi kapsayan  تعقُّل  kelimesi ve “Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”, “Hiç düşünmüyor musunuz?” gibi ifadelerle bitirilirken, geçmişe yönelik düşünmeyi gerektiren ve hassaten önceki milletlerin tecrübeleriyle ilgili olaylar anlatılırken  لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ  gibi tezekküre çağıran ifadelerle bitirilmiştir. Olayın arka planının kavranmasının önem arz ettiği Kur’an’ın anlamına yönelik düşünme çağrıları ise أَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ  ifadesiyle karşılık bulmuştur. Zira tezekkürün zıddı olarak kullanılan tedebbür, geleceğe yön verecek bu türden bir düşünmeyi ve tedbiri gerektirir. Aklını kullanan bireylerin (teakkul) geçmişin yaşanmışlığını idrak ederek (tezekkür) geleceğe yol bulmaları (tedebbür) anlamında üçünü de kapsayan bir anlamın gerekli olduğu bazı fasılalar ise tefekküre yapılan vurgularla bütün bunlardan içinde bulunduğumuz an için hüküm çıkarma bağlamındakiler ise tefakkuh kelimesiyle sonlandırılmıştır. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)