وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَنْذِرْ | ve uyar |
|
2 | بِهِ | onunla |
|
3 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
4 | يَخَافُونَ | korkan(ları) |
|
5 | أَنْ | ki |
|
6 | يُحْشَرُوا | toplanacaklardır |
|
7 | إِلَىٰ | (huzuru)na |
|
8 | رَبِّهِمْ | Rablerine |
|
9 | لَيْسَ | yoktur |
|
10 | لَهُمْ | kendilerinin |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | دُونِهِ | O’ndan başka |
|
13 | وَلِيٌّ | ne dostları |
|
14 | وَلَا | ne de |
|
15 | شَفِيعٌ | destekçileri |
|
16 | لَعَلَّهُمْ | belki |
|
17 | يَتَّقُونَ | korunurlar |
|
Uyarı ve sakındırma ancak öldükten sonra ba‘s (yeniden dirilme) ve haşir (mahşerde toplanma) gibi âhiret hallerinin vuku bulacağına inanan veya en azından böyle bir ihtimali göz önüne alan, bunun kaygı ve korkusunu hisseden kimseler üzerinde etkili olabileceği için âyette özellikle bunların uyarılması emredilmiş ve bu suretle tamamen inkâra saplanan muannit kâfirleri, ateistleri vb. inkârcıları uyarmak için çaba harcamanın yararsız olacağına işaret edilmiştir. Zemahşerî, uyarıdan yararlanması umulan zümreleri şöyle sıralamıştır:
a) Müslüman oldukları halde yanlış işler yapanlar,
b) âhirete inanan Ehl-i kitap mensupları,
c) ba‘s ile ilgili haberleri duyup da bunların doğru olabileceğini düşünerek kaygılanan müşrikler (II, 16).
Aynı müfessir, âyetin “Kendileri için rablerinden başka bir koruyucu ve bir aracı bulunmaksızın” meâlindeki bölümünü, mensubu bulunduğu Mû‘tezile mezhebinin görüşü doğrultusunda, âhirette Allah’tan başka hiçbir kimsenin şefaat edemeyeceği şeklinde yorumlamışsa da, Ehl-i sünnet mensubu müfessirler, özellikle Bakara sûresindeki “Âyetü’l-kürsî” diye bilinen 255. âyeti göz önüne alarak, Allah’ın iznine bağlı olmak üzere, peygamberler ve diğer Allah dostlarının şefaat etmesinin câiz olduğunu düşünmüşlerdir.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 408-409
وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَنْذِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت’dir.
بِهِ car mecruru اَنْذِرْ fiiline müteallıktır. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası يَخَافُونَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
يَخَافُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, يَخَافُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. يُحْشَرُٓوا fiili نْ ’un hazfıyla mansub meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
اِلٰى رَبِّهِمْ car mecruru يُحْشَرُٓوا fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
لَيْسَ camid nakıs fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder.
لَهُمْ car mecruru لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. مِنْ دُونِه۪ car mecruru وَلِيٌّ ’un mahzuf haline müteallıktır.
Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلِيٌّ kelimesi لَيْسَ ’nin muahhar ismidir.
وَ atıf harfidir. لَا zaiddir. Nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. شَف۪يعٌ kelimesi وَلِيٌّ ’e matuftur.
لَعَلَّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
هُمْ muttasıl zamiri لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. يَتَّقُونَ fiili لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَتَّقُونَ fiili نْ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
يَتَّقُونَ fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi, وقي ’dır. Bu bab, fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.وَاَنْذِرْ بِهِ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْ يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ
Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan ayet önceki ayetteki emir cümlesine atfedilmiştir.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsul الَّذ۪ينَ ’nin sılası müspet muzari fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
اَنْ ve akabindeki يُحْشَرُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْ cümlesi masdar teviliyle يَخَافُونَ fiilinin mef’ûlü yerindedir. يُحْشَرُٓوا fiili mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir.
Mutlak malikiyet ve küllî tasarruf anlamını ifade eden “Rabb” unvanının zikri, mehabeti artırmak ve korkuyu gerçekleştirmek içindir. (Ebüssuûd)
لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Beyanî istînaf olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
لَيْسَ’nin dahil olduğu bu isim cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.
لَيْسَ ,لَهُمْ ’nin mahzuf mukaddem haberine müteallıktır. وَلِيٌّ, muahhar ismidir.
Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyhin ve ona matuf olan شَف۪يعٌۚ ’un tenvinli gelmesi taklîl ifade eder. Ayrıca menfi siyakta nekre, umuma işaret ederek cümleye “hiçbir” anlamı katmıştır.
دُونِ اللّٰهِ izafeti gayrının tahkiri içindir.
مِنْ دُونِه۪, müteallakı olan وَلِيٌّ ’a önemine binaen takdim edilmiştir.
شَف۪يعٌ ’a dahil olan nefy harfi لَا, olumsuzluğu tekid eden ıtnâb sanatıdır.
لَيْسَ لَهُمْ مِنْ دُونِه۪ وَلِيٌّ وَلَا شَف۪يعٌ ifadesi, korkuyu mûcib haşrin Allah’ın dostluğundan mahrum kalmış insanlar için söz konusu olduğunu belirtir. Bu ifadeye göre haşr, başlı başına korkunç değildir. Onu korkunç kılan Allah’ın dostluğundan yoksun kalmış olmaktır. Haşr gününden korkması gerekenler, onun gerçekleşeceğini inkâr edenlerle ona inanmakla beraber o günde Allah'tan başkasının yardımına güvenenlerdir. (Ebüssuûd)
Ayetin son cümlesi ta’lîliyye olarak fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşa cümlesidir.
Ta’lîl cümleleri anlamı açıklamak, zenginleştirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
وَلِيٌّ - شَف۪يعٌ ve يَخَافُونَ - يَتَّقُونَ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
لَعَلَّ, terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır.
Haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler.
“Umulur ki” anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde “...olsun diye, ...olması için” şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle va’z edildiği inşâ formundan çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
لَعَلَّ edatı terecci içindir yani “ümitvar olma” manasını ifade eder ve bir de beklenti içinde olmak demektir ki, her ikisi de aynı manaya gelir demektir. Fakat bu beklenti kerim olan bir zattan olmalı, kişi O’ndan beklemelidir. İşte bu, yerine getirmesi kesin olan vaadinin yerine bir ifadedir. İmam Sîbeveyh de bu görüştedir. Ancak Kutrub ise لَعَلَّ kelimesi “için” manasındadır diyor. (Nesefî, Medariku’t Tenzîl ve Hakaiku’t Te’vîl)