En'âm Sûresi 97. Ayet

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ  ...

O, sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَهُوَ ve O’dur
2 الَّذِي kimse
3 جَعَلَ yaratan ج ع ل
4 لَكُمُ sizin için
5 النُّجُومَ yıldızları ن ج م
6 لِتَهْتَدُوا yol bulasınız diye ه د ي
7 بِهَا onlarla
8 فِي
9 ظُلُمَاتِ karanlıklarında ظ ل م
10 الْبَرِّ karanın ب ر ر
11 وَالْبَحْرِ ve denizin ب ح ر
12 قَدْ gerçekten
13 فَصَّلْنَا biz genişçe açıkladık ف ص ل
14 الْايَاتِ ayetleri ا ي ي
15 لِقَوْمٍ bir toplum için ق و م
16 يَعْلَمُونَ bilen ع ل م
 

İnsanlar çok eski dönemlerden beri yolculuk ederken yön tayininde bazı yıldızların ve yıldız kümelerinin konumundan yararlanırlar. Özellikle henüz pusulanın icat edilmediği çağlarda büyük önem taşıyan bu durum, bugün de modern imkânların bulunmadığı şartlarda önemini korumaktadır. Yıldızların konumlarından yararlanılsın veya yararlanılmasın, onların kozmik düzeni –Allah bu düzeni devam ettirdiği sürece– ilâhî kudretin işareti olma özelliğini koruyacaktır.

Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 444-445

 

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfret müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

جَعَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  

لَكُمُ  car mecruru  جَعَلَ  fiiline müteallıktır. النُّجُومَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. لِ  harfi,  تَهْتَدُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  جَعَلَ  fiiline müteallıktır.

تَهْتَدُوا  fiili,  نَ’un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

بِهَا  car mecruru  تَهْتَدُوا  fiiline müteallıktır.  ف۪ي ظُلُمَاتِ  car mecruru  تَهْتَدُوا ’deki failin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri, سائرين أو كائنين في ظلمات البر (yeryüzünün karanlıklarında bulunan veye yürüyen) şeklindedir.

الْبَرِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  الْبَحْرِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الْبَرِّ ’ye matuftur.

تَهْتَدُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil, iftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدي ’dır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.

   

 قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ


قَدْ  tahkik içindir, yani tekid ifade eder.  فَصَّلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

الْاٰيَاتِ  mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır. 

لِقَوْمٍ  car mecruru  فَصَّلْنَا  fiiline müteallıktır.

يَعْلَمُونَ  fiili  قَوْمٍ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.  يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı  fail olup mahallen merfûdur.

فَصَّلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi فصل’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
 

وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ

 

Ayet  فَالِقُ الْاِصْبَاحِۚ  cümlesine matuftur. Mübteda ve haberden oluşmuş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.

İki taraf da yani mübteda da haber de marife olduğu için kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuf babında hakiki kasırdır. 

Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir. Has ism-i mevsûlün sılası  جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ  cümlesi, fiile dahil olan lam-ı ta’lîl sebebiyle masdar tevilindedir. Masdar-ı müevvel cer mahallinde  جَعَلَ  fiiline müteallıktır. 

ف۪ي ظُلُمَاتِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  ظُلُمَاتِ  içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  ظُلُمَاتِ  hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

الْبَرِّ - الْبَحْرِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

ظُلُمَاتِ  kelimesinin, karaya ve denize izafe edilmesi, aralarındaki ilgi sebebiyledir. Çünkü yıldızlarla yolu bulma ihtiyacı, ancak o zaman belirmektedir ya da karanın ve denizin karanlıklarından maksat, bilinmeyen yollardır; bu yollar, mecazî olarak karanlıklar diye ifade edilmiştir. (Ebüssuûd) 

Bu haberden ilk maksat; Allah Teâlâ’nın ilâhlıktaki birliğine delil getirmektir. Bunun için iki taraf da marife olarak gelerek kasr üslubu kullanılmıştır. Muhataplar yıldızları Allah’ın yarattığını ve insanların bu yıldızlarla yolunu bulmasının Allah sayesinde olduğunu kabul ediyorlardı ama bunun gereği olarak ibadeti Allah’a tahsis etmiyorlardı. (Âşûr)

ظُلُماتِ  kelimesinin البَرِّ والبَحْرِ  kelimelerine izafe edilmesi  في  manasındadır. Çünkü karanlık bu mekanlarda vaki olur. Yani karanlıkta bu mekânlarda yürürken yolu bulmak için demektir. İzafette bu  في  harfinin manasını uygun görmeyenler de  لِ  manasında kabul edebilir. (Âşûr)


قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ

 

İstînâfiyye veya itiraziyye olarak fasılla gelen cümle  قَدْ ’la tekid edilmiş, müspet mazi fiil cümlesidir. Faide-i haber talebî kelamdır. 

Müstenef bir cümledir. Tescil, tebliğ ve iman etmeyenlere mazeret kalmaması için gelmiştir. (Âşûr)

Ayetin sonundaki muzari fiil sıygasındaki  يَعْلَمُونَ  cümlesi  لِقَوْمٍ  için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır.

قَوْمٍ ’deki tenvin tazim ifade eder.

Ayetlerin tafsilatlı olarak açıklaması bütün insanlara müteveccih iken bunun bilen bir topluma tahsis edilmesi onların bu ayetlerden daha fazla yarar sağlamaları sebebiyledir. (Ebüssuûd)

Ayette bahsedilen ilim akıl manasında olabilir. Binaenaleyh [Biz ayetleri, bilen kimseler için gerçekten açıkça beyan ettik…] ifadesi, Bakara Suresinde geçen, [Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında aklı ile düşünen kimseler için nice ayetler vardır] ayetiyle, [Hakikat, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde hâlis akıl sahipleri için elbet ibret verici deliller vardır. (Âl-i imran Suresi, 190)] ayetinin benzeridir. (Fahreddin er-Râzî)