وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْـكَذِبَ وَهُوَ يُدْعٰٓى اِلَى الْاِسْلَامِۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَنْ | ve kim (olabilir?) |
|
2 | أَظْلَمُ | daha zalim |
|
3 | مِمَّنِ | kimseden |
|
4 | افْتَرَىٰ | iftira atan |
|
5 | عَلَى | üstüne |
|
6 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
7 | الْكَذِبَ | yalan |
|
8 | وَهُوَ | ve o |
|
9 | يُدْعَىٰ | çağırıldığı halde |
|
10 | إِلَى |
|
|
11 | الْإِسْلَامِ | islama |
|
12 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
13 | لَا |
|
|
14 | يَهْدِي | doğru yola iletmez |
|
15 | الْقَوْمَ | topluluğunu |
|
16 | الظَّالِمِينَ | zalimler |
|
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْـكَذِبَ
وَ istînâfiyyedir. مَنْ istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur. اَظْلَمُ haberdir. İsm-i tafdil kalıbındandır.
İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil اَفْضَلُ veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi فُعْلَى veznindedir.
İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır.
İsm-i tafdilin geliş şekilleri:
1. ال ’sız مِنْ ’li gelir. مِنْ hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.
2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat
olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).
3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.
4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَنْ müşterek ism-i mevsûlu مِنْ harf-i ceriyle birlikte اَظْلَمُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
افْتَرٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. عَلَى اللّٰهِ car mecruru افْتَرٰى fiiline müteallıktır. الْكَذِبَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
افْتَرٰى fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi فرى ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَهُوَ يُدْعٰٓى اِلَى الْاِسْلَامِۜ
Cümle hal olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal müsbet (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İsim cümlesidir. وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. يُدْعٰٓى ile başlayan fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو'dir. اِلَى الْاِسْلَامِۜ car mecruru يُدْعٰٓى fiiline mütealliktir.
وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.
لا يَهْدِي mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَهْدِي fiili ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
الْقَوْمَ mef’ûlün bih olup fetha ile mansubdur. الظَّالِم۪ينَ kelimesi الْقَوْمَ ’nin sıfatı olup nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
الظَّالِم۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan ظلم fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail: Eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْـكَذِبَ وَهُوَ يُدْعٰٓى اِلَى الْاِسْلَامِۜ
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
مَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْـكَذِبَ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnad olup, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formundadır.
İstifham ismi مَنْ , mübteda konumundadır. İnkârî manadadır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle birlikte اَظْلَمُ ‘ya mütealliktir.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’in sılası olan افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الْـكَذِبَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsned olan اَظْلَمُ ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Ayetteki istifham, Allah’a yalan iftira etmekle zulmeden bu kişilerin başına gelecek felaketi haber veren büyük bir tehdit, tevbih ve inkâri anlamda mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olduğu için istifhamda tecâhül-i ârif sanatı, lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Allah’a karşı yalan uyduran ve hakkı yalanlayandan daha zalim bir grubun varlığı hakkında bir soru ile onların içerisinde bulundukları elim durumun ortaya konulması, dinleyicilerin zihinlerinde o kimselerden daha zalim bir topluluğun gerçekten olup olmadığını sorgulamayı sağlayacaktır. (Âşûr, Ankebut/68)
Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in bazı surelerinde ufak farklılıklarla veya aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
Hal وَ ’ıyla gelen وَهُوَ يُدْعٰٓى اِلَى الْاِسْلَامِ cümle, mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
افْتَرٰى - كَذِباً ve اَظْلَمُ - كَذِباً gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مَنْ lafzının tekrarında cinas ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
اَظْلَمُ kelimesinde irsâd sanatı vardır.
يُدْعٰٓى fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü fiil malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime, meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
الْـكَذِبَ Yalan ile افْتَرٰى iftira arasındaki fark şudur: İftira, kendiliğinden yalan uydurmaktır. Halbuki yalan, bazen başkasını taklid edip ona uyularak da yapılabilir. (Rûhu’l Beyân)
الْاِسْلَامِۜ , kurtuluş manasını da ifade eder. Çünkü dünya ve ahiretin selameti, kurtuluşu İslam iledir. (Rûhu’l Beyân, Âşûr)
وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ
وَ , istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Menfi fiil cümlesi formunda gelen müsned, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması teberrük, telezzüz ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhten sonra gelmesi ve müsnedin de muzari fiil olması hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade eder.
Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الظَّالِم۪ينَ kelimesi الْقَوْمَ için sıfattır. İsm-i fail vezninde gelerek bu sıfatın istimrar ve istikrarına işaret etmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
İsm-i fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. (Halidî, Vakafat, s. 80)
اَظْلَمُ - الظَّالِم۪ينَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü'l-acüz ale's-sadr sanatları vardır.
يَهْدِي - الْاِسْلَامِۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْاِسْلَامِۜ - الظَّالِم۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.