وَاَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَنْفِقُوا | sadaka verin |
|
2 | مِنْ |
|
|
3 | مَا |
|
|
4 | رَزَقْنَاكُمْ | size verdiğimiz rızıktan |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | قَبْلِ | önce |
|
7 | أَنْ |
|
|
8 | يَأْتِيَ | gelmeden |
|
9 | أَحَدَكُمُ | birinize |
|
10 | الْمَوْتُ | ölüm |
|
11 | فَيَقُولَ | ve demeden |
|
12 | رَبِّ | Rabbim |
|
13 | لَوْلَا | keşke |
|
14 | أَخَّرْتَنِي | beni erteleseydin |
|
15 | إِلَىٰ | kadar |
|
16 | أَجَلٍ | bir süreye |
|
17 | قَرِيبٍ | yakın |
|
18 | فَأَصَّدَّقَ | sadaka verseydim |
|
19 | وَأَكُنْ | ve olsaydım |
|
20 | مِنَ | -den |
|
21 | الصَّالِحِينَ | iyiler- |
|
Kur’an’da, yer yer dünyaya aşırı düşkünlük göstermenin tehlikelerine ve dünya hayatının varlık sebebi olan sınavın icaplarından olarak insana bazı şeylerin câzip gösterildiğine sık sık değinilir. 9. âyetten açıkça anlaşıldığı üzere burada kişiye yüklenen ödev, onun ailesiyle ilgilenmemesi, kazanç sağlayıcı işlerle meşgul olmaması değil, hayatın tabii akışı içinde ve insanın doğasının bir gereği olarak zaten gösterilmekte olan bu ilgi ve meşguliyetin, hayatın gerçek anlamını unutturacak ve Allah’a kul olma bilincini yitirmeye sebep olacak bir sapmaya yol açmamasıdır (ayrıca bk. Âl-i İmrân 3/14; Enfâl 8/28; Sebe’ 34/37; Tegābün 64/14). İnsan kendisini dünya telâşının anaforuna kaptırırsa, âhiret için bir şeyler yapmak gerektiğine inansa bile, henüz önünde uzun bir ömür bulunduğunu düşünüp varlık amacına ilişkin görevlerini ileriye erteleme gibi yanılgılara kapılır. Değişmez gerçek olan ölümle yüz yüze geldiği zaman ise kendisine ek süre verilmesi için yalvarır. Ama sınav süresi dolmuş, artık sıra değerlendirmeye gelmiştir (bu konuda benzer bir tasvir için bk. Mü’minûn 23/99-100; “ecel” hakkında bk. En‘âm 6/2; A‘râf 7/34). 7. âyette münafıkların başkaları için ve Allah yolunda yapılan harcamalar (infak) konusundaki hasis tutumları kınanmıştı; burada ise insanı lâyık olduğu yerde tutacak olan iki temel davranışa vurgu yapılmaktadır: 1. Allah’ı anmayı yani O’nun kulu olduğunu unutmamak, 2. Sahip olduğu imkânları gönüllü olarak başkalarıyla paylaşmaya çalışmak. İnsanî değerler bakımından düşük düzeyde olan bireyler ve toplumlar, başkalarından ne koparabilecekleri, bu açıdan yüksek düzeyde olanlar ise başkalarına ne verebilecekleri üzerinde yoğunlaşırlar. İnsanlık tarihindeki çekişmelerin ve geliştirilen sosyal düzenlerin özü de bu iki noktadan bağımsız değildir (infak hakkında bk. Bakara 2/245, 254, 261).
وَاَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. اَنْفَقُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
مَا müşterek ism-i mevsûlü, مِنْ harf-i ceriyle birlikte اَنْفِقُوا fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlün sılası رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
رَزَقْنَاكُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. مِنْ قَبْلِ car mecruru رَزَقْنَا fiiline mütealliktir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, قَبْلِ ‘nin muzâfun ileyhi olarak mahallen mecrurdur.
يَأْتِيَ fetha ile mansub muzari fiildir. اَحَدَكُمُ mukaddem mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْمَوْتُ fail olup lafzen merfûdur.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍ cümlesi يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ fiiline matuftur.
يَقُولَ fetha ile mansub, muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
Mekul-ul kavli رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي ‘dir. يَقُولَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
رَبِّ münada olarak mansubdur. Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.
لَوْلَٓا cezm etmeyen şart edatıdır. Tahdid için هلا yani “değil mi” manasındadır.
اَخَّرْتَـن۪ٓي sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen merfûdur.
اِلٰٓى اَجَلٍ car mecruru اَخَّرْتَـن۪ٓي fiiline mütealliktir. قَر۪يبٍ kelimesi اَجَلٍ kelimesinin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
فَاَصَّدَّقَ fiilin başındaki فَ sebebiyyedir. Muzari fiili gizli اَنْ ile nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. Fâ-i sebebiyyeden önce nefy ,talep bulunması gerekir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel önceki duadan kaynaklanan masdara matuf olup mahallen merfûdur.
اَنْ harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَ karinesi olmadan gelen وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ cümlesi mukadder şartın cevabıdır. اَكُنْ nakıs, meczum muzari fiildir. اَكُنْ ’un ismi, müstetir olup takdiri أنا ’dir.
مِنَ الْجَاهِل۪ينَ car mecruru كان ’nin mahzuf haberine mütealliktir. الْجَاهِل۪ينَ ’nin cer alameti ي ’dir. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır. الْجَاهِل۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan جهل fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَنْفِقُوا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نفق ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
اَخَّرْتَـن۪ٓي fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi أخر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَاَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ فَاَصَّدَّقَ وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Ayet atıf harfi وَ ‘la nidanın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Başındaki harfi cerle birlikte اَنْفِقُوا fiiline müteallik olan müşterek ism-i mevsûl مَٓا ’nın sılası olan رَزَقْنَاهُمْ , mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
رَزَقْنَاهُمْ fiilinin, azamet zamirine isnad edilmesi tazim ifade eder.
مِنْ قَبْلِ اَنْ car mecruru da اَنْفِقُوا fiiline mütealliktir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ cümlesi, masdar tevili ile قَبْلِ ‘nin muzâfun ileyhidir. Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan اَحَدَكُمُ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.
يَأْتِيَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ifadesinde istiare vardır. Canlılara mahsus olan gelme fiili, ölüme nispet edilerek cansız olan bir şey, canlı yerinde konmuştur.
اَنْفِقُوا - رَزَقْنَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
مِمَّا رَزَقْنَاكُمْ (Size verdiğimiz rızıklardan) ifadesindeki مِنْ kısmîlik bildirir ki maksat vâcip olan infaktır. (Keşşâf)
Sebep bildiren masdar harfi fa-i sebebiyyenin dahil olduğu فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ cümlesi, masdar teviliyle önceki masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَقُولَ fiilinin mekulü’l-kavli olan رَبِّ لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۙ cümlesi, nida üslubunda, talebî inşâî isnaddır. Cümle nida üslubunda gelmiş olsa da dua manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.
Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Münada konumundaki رَبِّ izafetinde mütekellim zamiri mahzuftur. Bu hazfin işareti kelimenin sonundaki esredir. Nida harfinin ve muzâfun ileyhin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
رَبِّ izafeti, muzâfun ileyhe şan ve şeref kazandırmasının yanında, mütekellimin, Allah'ın rububiyet vasfına sığınma isteğine işarettir.
Nidanın cevabı olan لَوْلَٓا اَخَّرْتَـن۪ٓي اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. لَوْلَٓا tahdid (تحضيض ) harfidir.
اَجَلٍ ‘deki nekrelik, kıllet ve muayyen olmayan nev ifade eder.
قَر۪يبٍ kelimesi, اَجَلٍ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
لَوْلاَ ‘-meli/-malı, değil mi? ...olsaydı ya’ manasında tahdid ilişkisi kurar. Muzariden önce teşvik, maziden önce kınama ve nedamet (pişmanlık) ifade eden bir edattır. Tahdid kelime olarak teşvik anlamına gelse de terim olarak ‘bir işin yapılmasını ve onda gevşeklik gösterilmemesini şiddetle ve sertçe istemektir’. Arz kelimesinde olduğu gibi yumuşaklık söz konusu değildir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)
اَجَلٍ - الْمَوْتُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
يَقُولَ - قَبْلِ kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Fa-i sebebiyye’nin dahil olduğu فَاَصَّدَّقَ cümlesi, masdar teviliyle, cümlenin öncesindeki duadan kaynaklanan masdara matuftur. Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart üslubundaki son cümle dua cümlesine matuftur.
فِ karinesi olmadan gelen وَاَكُنْ مِنَ الصَّالِح۪ينَ cümlesi, mahzuf şartın cevabıdır. كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. مِنَ الْخَاسِر۪ينَ , nakıs fiil كَان ’nin mahzuf haberine mütealliktir. Haberin ve şart cümlesinin hazfi, îcaz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf şartın takdiri إن أخّرتني (Eğer beni ertelersen…) şeklindedir.
Mezkûr cevap ve mahzuf şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Şart üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle, dua manasına geldiği için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri 5, Duhan, s. 124)