وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَأَيِّنْ | nicesi |
|
2 | مِنْ | -den |
|
3 | قَرْيَةٍ | kentler- |
|
4 | عَتَتْ | baş kaldırdı |
|
5 | عَنْ |
|
|
6 | أَمْرِ | buyruğuna |
|
7 | رَبِّهَا | Rabbinin |
|
8 | وَرُسُلِهِ | ve elçilerinin |
|
9 | فَحَاسَبْنَاهَا | biz de onu hesaba çektik |
|
10 | حِسَابًا | bir hesabla |
|
11 | شَدِيدًا | çetin |
|
12 | وَعَذَّبْنَاهَا | ve ona azabettik |
|
13 | عَذَابًا | bir azabla |
|
14 | نُكْرًا | korkunç |
|
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪
وَ istînâfiyyedir. كَاَيِّنْ mübteda olarak mahallen merfûdur. كَاَيِّنْ , nice, çok manalarına gelen çokluk edatıdır. Kendisinden sonra temyizi olan kelime مِنْ ile mecrur olur. Sükun üzere mebnidir. (M.Meral Çörtü)
مِنْ zaiddir. قَرْيَةٍ lafzen mecrur, كَاَيِّنْ temyizi olarak mahallen mansubdur. عَتَتْ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَتَتْ mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. عَنْ اَمْرِ car mecruru عَتَتْ fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. رَبِّهَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
رُسُلِه۪ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. حَاسَبْنَاهَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
حِسَاباً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شَد۪يداً kelimesi حِسَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
حَاسَبْنَاهَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi حسب ’dir.
Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً
Cümle atıf harfi وَ ‘la حَاسَبْنَاهَا ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir. عَذَّبْنَاهَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَذَاباً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. نُكْراً kelimesi عَذَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَذَّبْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عذب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪
وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
İlk cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كم manasında haberiye olan كَاَيِّنْ edatı, mübteda olarak mahallen merfûdur. مِنْ قَرْيَةٍ , çokluk bildiren كَاَيِّنْ ‘nin temyizidir. Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.
كَاَيِّنْ , ‘nice, çok’ manalarına gelen çokluk edatıdır. Kendisinden sonra temyizi olan kelime مِنْ ile mecrur olur. (M. Meral Çörtü)
Ayet-i kerîmede geçen كَاَيِّنْ lafzı, كم manasındadır. Bu kelime, teşbih edatı ك ile sayıda çokluk ifade eden tenvinli اىّ kelimesinden meydana gelir. Bu kelime; devamlı cümle başında bulunan, temyize muhtaç olarak müphem halde gelen, temyizi çoğunlukla من harf-i ceri ile yapılan mebni bir kelimedir. (Süyûtî, el-İtkan, c. 1, s. 463) كَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ [Nice beldeler vardır ki] terkibinde mecâz-ı mürsel vardır. Maksat, o beldelerin halkıdır. Zikr-i mahal irâde-i hâl kabilindendir. (Safvetü’t Tefâsir)
عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ cümlesi müsneddir.
Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
العُتُوُّ : Kibir ve inatla haddi aşan demektir. Yüz çevirmek manasını içerir. عَنْ harfi ile tadiye olur. (Âşûr)
Rabbin emrinden uzaklaşma fiili قَرْيَةٍ ‘ye isnad edilmiştir. Halbuki asıl isnad edilmesi gereken kelime karyenin ehlidir. Yani, karyede bulunan insanlar Allah’ın ve resulünün emrine karşı koymuşlardır. Burada da insanların bulunduğu yere, yani mekana isnadla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
Veciz ifade kastına matuf اَمْرِ رَبِّهَا izafetinde Rabb isminin inanmayan karye halkına ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. اَمْرِ ‘nin Rabb ismine muzâf olması tazim içindir.
رُسُلِه۪ izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması Resuller için tazim ve teşrif ifade eder.
Ayette mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
رَبِّهَا ve رُسُلِه۪ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً
Cümle atıf harfi فَ ile عَتَتْ عَنْ اَمْرِ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
حِسَاباً kelimesi حَاسَبْنَا fiilinin mef’ûlu mutlakıdır. شَد۪يداً kelimesi حِسَاباً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
حِسَاباً - حَاسَبْنَا kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
حَاسَبْنَا bu fiilin geçmiş kipinin kullanılması (çekmişiz, çarptırmışız), mutlaka tahakkuk edeceğine delalet etmesi içindir. Nitekim "cennet ehli seslendi. .." ayeti de bu kabildendir. (Ebüssuûd)
Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden حِسَاباً ‘in sıfatı olan شَد۪يداً de, mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Aynı üslupta gelen وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً cümlesi atıf harfi وَ ‘la عَتَتْ عَنْ اَمْرِ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
عَذَاباً kelimesi عَذَّبْنَا fiilinin mef’ûlu mutlakıdır. نُكْراً kelimesi عَذَاباً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
عَذَاباً - عَذَّبْنَا kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Hesap günüyle ve ahiret azabıyla ilgili gelen mazi fiiller, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.
حَاسَبْنَا - رَبِّهَا kelimeleri arasında gâibten mütekellime geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.
عَذَاباً - حِسَاباً - شَد۪يداً kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Rablerinin ve elçilerinin emrini küstahça çiğneyen… yani küstahça ve inatla O’nun emrinden yüz çeviren... Derinlemesine araştırıp didik didik inceleyerek (şiddetli bir hesaba çekip, misli görülmemiş) yadırgatıcı, büyük bir azaba çarptırdık! (نُكْراً kelimesi) نُكوراً şeklinde de okunmuştur. Kastedilen ahiret hesaplaşması; ahiret azabı, ahirette tadacakları vebal ve uğrayacakları hüsrandır. (Hesap ve azap) mazi lafzıyla ile sevk edilmiştir; وَنَادَىٰۤ أَصۡحَـٰبُ ٱلۡجَنَّةِ [Cennetlikler seslenir.] ve وَنَادَىٰۤ أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِ [Cehennemlikler seslenir] (A‘râf 7/44, 50) gibi ayetler de buna benzer; çünkü Allah Teâlâ’nın müjdelediği veya tehdit ettiği şeylerle gerçekte karşılaşılmış demektir; çünkü kesinlikle olacak olan, olmuş gibidir. “Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır!..” ifadesinde tehdit tekrarlanmakta ve gözlenmekte olduğu açıklanmaktadır. Adeta “Allah onlara bu azabı hazırlamıştı ya; varsın sizin için de olsun!” buyrulmaktadır. (Keşşâf)
فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراًفَذَاقَتْ وَبَالَ اَمْرِهَا [Biz onları çetin bir azaba çekmiş ve onları görülmemiş bir azaba çarptırmışızdır. Onlar da yaptıklarının cezasını tatmışlardır] ayetinde korkutmak ve dehşet vermek için tehdit tekrar edilmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)