15 Nisan 2026
Talâk Sûresi 6-12 (558. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Talâk Sûresi 6. Ayet

اَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَٓارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّۜ وَاِنْ كُنَّ اُو۬لَاتِ حَمْلٍ فَاَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتّٰى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّۚ فَاِنْ اَرْضَعْنَ لَكُمْ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّۚ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُمْ بِمَعْرُوفٍۚ وَاِنْ تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُٓ اُخْرٰىۜ  ...


Onları (iddetleri süresince) gücünüz nispetinde, oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıntıya sokmak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalarını verin. Sizin için (çocuğu) emzirirlerse (emzirme) ücretlerini de verin ve aranızda uygun bir şekilde anlaşın. Eğer anlaşamazsanız, çocuğu baba hesabına başka bir kadın emzirecektir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَسْكِنُوهُنَّ onları oturtun س ك ن
2 مِنْ
3 حَيْثُ yerde ح ي ث
4 سَكَنْتُمْ oturduğunuz س ك ن
5 مِنْ
6 وُجْدِكُمْ gücünüz ölçüsünde و ج د
7 وَلَا ve
8 تُضَارُّوهُنَّ onlara zarar vermeyin ض ر ر
9 لِتُضَيِّقُوا sıkıntıya sokmak için ض ي ق
10 عَلَيْهِنَّ onları
11 وَإِنْ ve şayet
12 كُنَّ iseler ك و ن
13 أُولَاتِ onlar ا و ل
14 حَمْلٍ gebe ح م ل
15 فَأَنْفِقُوا geçimini sağlayın ن ف ق
16 عَلَيْهِنَّ onların
17 حَتَّىٰ kadar
18 يَضَعْنَ bırakıncaya و ض ع
19 حَمْلَهُنَّ yüklerini ح م ل
20 فَإِنْ eğer
21 أَرْضَعْنَ (çocuğunuzu) emzirirlerse ر ض ع
22 لَكُمْ sizin için
23 فَاتُوهُنَّ onlara verin ا ت ي
24 أُجُورَهُنَّ ücretlerini ا ج ر
25 وَأْتَمِرُوا ve konuşup anlaşın ا م ر
26 بَيْنَكُمْ aranızda ب ي ن
27 بِمَعْرُوفٍ güzellikle ع ر ف
28 وَإِنْ eğer
29 تَعَاسَرْتُمْ güçlük çekerseniz ع س ر
30 فَسَتُرْضِعُ o zaman emzirecektir ر ض ع
31 لَهُ onu
32 أُخْرَىٰ başka biri ا خ ر

اَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَٓارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّۜ


Fiil cümlesidir.  اَسْكِنُوهُنَّ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

مِنْ حَيْثُ  car mecruru  اَسْكِنُوهُنَّ  fiiline mütealliktir. 

سَكَنْتُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

حَيْثُ  mekân zarfıdır. Devamlı kendisinden sonra cümle gelir. Edat bu cümleye muzaf olur. Edattan sonraki bu cümle isim veya fiil cümlesi olabilir. Kendisinden önceki bir fiilin mekân zarfı yani mef’ûlun fihidir. Sonu daima damme üzere mebni olduğundan mahallen mansubdur. (Hasan Akdağ ; Arap Dilinde Edatlar)

سَكَنْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ وُجْدِكُمْ  car mecruru  مِنْ حَيْثُ ‘dan bedel olarak kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا تُضَٓارُّوهُنَّ  atıf harfi وَ ‘la  اَسْكِنُوهُنَّ ‘ye matuftur. Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz. Matufun îrabı her zaman için matufun aleyhe uyar.

Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُضَٓارُّوهُنَّ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

لِ  harfi,  تُضَيِّقُوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  تُضَٓارُّوهُنَّ  fiiline mütealliktir. 

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُضَيِّقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْهِنَّ  car mecruru  تُضَيِّقُوا  fiiline mütealliktir. 

اَسْكِنُوهُنَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  سكن ’dir.

إِفْعَال  babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

تُضَٓارُّوهُنَّ   fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ضيق ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

تُضَيِّقُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  ضيق ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَاِنْ كُنَّ اُو۬لَاتِ حَمْلٍ فَاَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتّٰى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّۚ 


Cümle, atıf harfi وَ ‘la  اَسْكِنُوهُنَّ ‘ye matuftur.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. كُنَّ ’ün dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. Nûnu’n-nisve  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ  kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اُو۬لَاتِ  kelimesi  كان ’nin haberi olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Aynı zamanda muzâftır.  حَمْلٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اَنْفِقُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْهِنَّ  car mecruru  اَنْفِقُوا  fiiline mütealliktir. 

حَتّٰى  gaye bildiren cer harfidir.  يَضَعْنَ  muzari fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek anlamını masdara çevirmiştir. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel, cer mahallinde اَنْفِقُوا  fiiline mütealliktir.

حَتّٰٓى  edatı üç şekilde kullanılabilir: Harf-i cer olarak, başlangıç edatı olarak ve atıf edatı olarak. Burada harf-i cer olarak kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) يَضَعْنَ  fiili (نَ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni muzari fiildir. Mahallen mansubdur. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur. 

حَمْلَهُنَّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَنْفِقُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نفق ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

  

 فَاِنْ اَرْضَعْنَ لَكُمْ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّۚ وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُمْ بِمَعْرُوفٍۚ 


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرْضَعْنَ  şart fiili olup (نَ) nûnu’n- nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur.  لَكُمْ  car mecruru  اَرْضَعْنَ  fiiline mütealliktir. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اٰتُوهُنَّ  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اُجُورَهُنَّ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

أْتَمِرُوا  atıf harfi وَ ‘la  اٰتُوهُنَّ ‘ye matuftur.  أْتَمِرُوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  بَيْنَكُمْ  zaman zarfı  أْتَمِرُوا  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  بِمَعْرُوفٍ  car mecruru  أْتَمِرُوا ‘ daki failin mahzuf haline mütealliktir. 

اَرْضَعْنَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رضع ’dir.  

اٰتُوهُنَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ‘dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

أْتَمِرُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi أمر ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَاِنْ تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُٓ اُخْرٰىۜ


وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَعَاسَرْتُمْ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. 

تُرْضِعُ  damme ile merfû muzari fiildir.  لَهُٓ  car mecruru  سَتُرْضِعُ  fiiline mütealliktir.  اُخْرٰىۜ  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. 

تَعَاسَرْتُمْ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tefâ’ul babındadır. Sülâsîsi عسر ‘dir. 

Tefâ’ul babı müşareket manasında kullanılır. Müşareket: Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Müşareket babı olan mufaale babıyla bu bab arasındaki fark: Mufaale babında lafızda fail olan, işi başlatan ve galip durumunda olandır. Bu babda ise fail ile mef’ûl arasında işi yapma konusunda müsavilik (eşitlik) olandır. Bu sebeple tefaul babında her ikisi de faillikte aynı olup mağlup olan olmadığından bazen meful zikredilmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَسْكِنُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ وَلَا تُضَٓارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّۜ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

سَكَنْتُمْ مِنْ وُجْدِكُمْ  cümlesi, mekân zarfı  مِنْ حَيْثُ ‘nun muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107) 

مِنْ حَيْثُ ‘den bedel olan  مِنْ وُجْدِكُمْ ’deki  مِنْ  harf-i ceri, badiyet içindir. Bedel, atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır. 

Ayetteki, "(Onları) oturtun" ifadesi ve daha sonra gelenler, ["Kim Allah'tan korkarsa..."] (Talak, 5) ayetinde geçen takva (korku) şartını açıklayan ifadelerdir. Buna göre, sanki, "Boşanmış kadınlar hakkında, nasıl takva ile muamele edilir?" denilmiş de, bunun üzerine böyle cevap verilmiş. Keşşâf sahibi şöyle der 'deki  مِنْ  harf-i ceri zaid olup (manada bir tesiri olmayıp), mana "Siz nerede oturuyorsanız, onları da orada oturtun" şeklindedir." (Fahreddin er-Râzî)

سَكَنْتُمْ  - اَسْكِنُو  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Şayet  مِنْ حَيْثُ سَكَنْتُمْ [kendi oturduğunuz yerin bir bölümünde] ifadesindeki  مِنْ  nedir?” dersen şöyle derim: Bu, kısmîlik ifade eden  مِنْ  olup kısmîlik kazandırdığı şey hazf edilmiştir. Anlamı: “O kadınları oturduğunuz yerin bir mekânında; yani iskân mahallinizin bir kısmında oturtun” şeklindedir. (Keşşâf)  

وَلَا تُضَٓارُّوهُنَّ لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّۜ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  اَسْكِنُوهُنَّ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  تُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle,  لَا تُضَٓارُّوهُنَّ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

التَّضْيِيقِ (Daraltmak)tan kastedilen mecazî daraltmadır. Sıkıntı ve eziyet vermek demektir. (Âşûr) 

لِتُضَيِّقُوا عَلَيْهِنَّ  sözündeki  ل  harfi zarar vermenin sebebini açıklamak içindir. (Âşûr)

مِنْ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 


 وَاِنْ كُنَّ اُو۬لَاتِ حَمْلٍ فَاَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتّٰى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّۚ 


Bu cümle atıf harfi  وَ ‘la … اَسْكِنُوهُنَّ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıf durumlarda kullanılan şart harfi  اِنْ  ve  كان ’nin dahil olduğu şart cümlesi  وَاِنْ كُنَّ اُو۬لَاتِ حَمْلٍ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كان ’nin haberi olan  اُو۬لَاتِ حَمْلٍ , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir. Muzâfun ileyh olan  حَمْلٍ ‘in nekreliği muayyen olmayan nev içindir.

فَ  karînesiyle gelen  فَاَنْفِقُوا عَلَيْهِنَّ حَتّٰى يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّۚ  cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

Gaye bildiren harf-i cer  حَتّٰى ‘nın, gizli  أنْ ‘le masdar yaptığı  يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Masdar-ı müevvel,  حَتّٰى  ile birlikte mecrur mahalde olup  فَاَنْفِقُوا  fiiline mütealliktir.

حَمْلٍ  - حَمْلَهُنَّۚ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)

Şart edatı  اِنْ , mazi fiilin başına gelebilir. Bu durumda, hasıl olmamış bir şeyi hasıl olmuş gibi göstermeyi, ya da fiilin gerçekleşmesi konusundaki şiddetli arzuyu ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa  اِنْ  kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  edatı başlıca şu yerlerde kullanılır: 

1. Muhatabın tam olarak inanmadığı durumlarda kesinlikle doğru olan sözün başında  اِنْ  gelir.

2. Bilmezden gelinen durumlarda da  اِنْ  kullanılır: Efendisini soran birisine hizmetçinin evde olduğunu bildiği halde: “Evdeyse sana haber veririm.” demesi gibi.

3. Bilen kimse sanki bilmiyormuş gibi kabul edilerek  اِنْ  kullanılır: Sebebi de kişinin, bildiği şeyin gereğini yerine getirmemesidir.  إِنْ كُنْتَ مِنْ تُرَابٍ فَلَا تَفْتَخِرْ  “Eğer sen topraktan yaratılmışsan böbürlenme!” örneğinde olduğu gibi. Kişi, topraktan yaratıldığını bilmektedir. Ancak bunu unutup kibirlenmektedir. Bu nedenle de kendisine hitapta  اِنْ  edatı kullanılmıştır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)


فَاِنْ اَرْضَعْنَ لَكُمْ فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّۚ 

  

Cümle atıf harfi  فَ  ile  اِنْ كُنَّ اُو۬لَاتِ حَمْلٍ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur.

Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan  اَرْضَعْنَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karînesiyle gelen  فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ  cümlesi şartın cevabıdır. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

اُجُورَهُنَّۚ  kelimesi nafaka anlamındadır.

لَكُمْ  car mecruru  اَرْضَعْنَ  fiiline mütealliktir.  اُجُورَهُنَّ  kelimesi اٰتُو ’nun mef’ûludur.

  

وَأْتَمِرُوا بَيْنَكُمْ بِمَعْرُوفٍۚ وَاِنْ تَعَاسَرْتُمْ فَسَتُرْضِعُ لَهُٓ اُخْرٰىۜ

 

Cümle atıf harfi  وَ ‘la  ile  فَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında manen ve lafzen mutabakat mevcuttur. Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

بَيْنَكُمْ  mekân zarfı ve  بِمَعْرُوفٍ  car mecruru,  أْتَمِرُوا  fiiline mütealliktir.

وَاِنْ تَعَاسَرْتُمْ  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle atıf harfi  وَ ‘la  فَاِنْ اَرْضَعْنَ لَكُمْ  cümlesine atfedilmiştir. 

Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şart cümlesi olan  تَعَاسَرْتُمْ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

أْتَمِرُوا  fiiline müteallik olan car-mecrur  بِمَعْرُوفٍۚ ‘deki nekrelik nev ve tazim içindir. 

فَ  karînesiyle gelen  فَسَتُرْضِعُ لَهُٓ اُخْرٰى  cümlesi şartın cevabıdır. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder. Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Buradaki haber babanın çocuk için bakıcı tutma emrinden kinaye olarak kullanılmıştır.  لَهُ sözü karinedir.  فَسَتُرْضِعُ  sözünden üç tane kinaye kastedilir: Babanın nasihatinden kinayedir, annenin nasihatinden kinayedir, babanın çocuğu için emzirecek kişi tutma emrinden kinayedir. (Âşûr)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî?? kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

سَ  ve  سوف  harfleri bilindiği gibi muzari fiile dahil olur ve gelecek zaman  ifade ederler. سَ , yakın gelecek için kullanılırken  سوف , uzak gelecek için kullanılır. Ancak bir vaat veya vaîde delalet eden muzari fiile dahil olurlarsa tekid ifade ederler.

Talâk Sûresi 7. Ayet

لِيُنْفِقْ ذُوسَعَةٍ مِنْ سَعَتِه۪ۜ وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنْفِقْ مِمَّٓا اٰتٰيهُ اللّٰهُۜ لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْساً اِلَّا مَٓا اٰتٰيهَاۜ سَيَجْعَلُ اللّٰهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْراً۟  ...


Eli geniş olan, elinin genişliğine göre nafaka versin. Rızkı dar olan da, Allah’ın ona verdiğinden (o ölçüde) harcasın. Allah, bir kimseyi ancak kendine verdiği ile yükümlü kılar. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 لِيُنْفِقْ nafaka versin ن ف ق
2 ذُو sahip (olan)
3 سَعَةٍ geniş imkana و س ع
4 مِنْ göre
5 سَعَتِهِ genişliğine و س ع
6 وَمَنْ ve kimse
7 قُدِرَ kısıtlı olan ق د ر
8 عَلَيْهِ aleyhine
9 رِزْقُهُ rızkı ر ز ق
10 فَلْيُنْفِقْ versin ن ف ق
11 مِمَّا şeyden
12 اتَاهُ kendisine verdiği ا ت ي
13 اللَّهُ Allah’ın
14 لَا
15 يُكَلِّفُ sorumlu tutmaz ك ل ف
16 اللَّهُ Allah
17 نَفْسًا bir kişiye ن ف س
18 إِلَّا başkasıyla
19 مَا
20 اتَاهَا verdiğinden ا ت ي
21 سَيَجْعَلُ yaratacaktır ج ع ل
22 اللَّهُ Allah
23 بَعْدَ sonra ب ع د
24 عُسْرٍ bir güçlükten ع س ر
25 يُسْرًا bir kolaylık ي س ر

لِيُنْفِقْ ذُوسَعَةٍ مِنْ سَعَتِه۪ۜ 


Fiil cümlesidir.  لِ  emir lam’ıdır.  يُنْفِقْ  sükun ile meczum muzari fiildir.  ذُو  fail olup harfle îrab olan beş isimden biri olup ref alameti و ‘dır.  سَعَةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مِنْ سَعَتِه۪  car mecruru  يُنْفِقْ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُنْفِقْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نفق ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

  

 وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنْفِقْ مِمَّٓا اٰتٰيهُ اللّٰهُۜ 


وَ  atıf harfidir.  Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

قُدِرَ  şart fiili olup fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Mahallen meczumdur.  عَلَيْهِ  car mecruru قُدِرَ  fiiline mütealliktir.  رِزْقُهُ  naib-i fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لْ  emir lam’ıdır.  يُنْفِقْ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مَّٓا  müşterek ism-i mevsûl  مِنْ  harf-i ceriyle يُنْفِقْ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اٰتٰيهُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰتٰيهُ  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

يُنْفِقْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نفق ’dir. 

اٰتٰيهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ‘dır.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْساً اِلَّا مَٓا اٰتٰيهَاۜ


Fiil cümlesidir. لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُكَلِّفُ  damme ile merfû muzari fiildir.  اللّٰهُۜ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  نَفْساً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

اِلَّا  hasr edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl  مَٓا  ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰتٰيهَا ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. Aid zamir mahzuftur. Takdiri, آتاه إيّاه (Ona verdi) şeklindedir.

اٰتٰيهَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

يُكَلِّفُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كلف ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اٰتٰيهَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أتي ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


سَيَجْعَلُ اللّٰهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْراً۟


Fiil cümlesidir. Fiilinin başındaki  سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir. 

يَجْعَلُ  damme ile merfû muzari fiildir.  اللّٰهُۜ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

يَجْعَلُ  değiştirme anlamında kalp fiili üç şekilde gelir:

1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek  2. Bir halden başka bir hale geçmek 

3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَعْدَ  zaman zarfı mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir. عُسْرٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  يُسْراً۟  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

لِيُنْفِقْ ذُوسَعَةٍ مِنْ سَعَتِه۪ۜ وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنْفِقْ مِمَّٓا اٰتٰيهُ اللّٰهُۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. 

Cümle öncesindeki iddet dönemindeki kadınların ve emzirecek olan kadınların nafaka hükümleri için tezyîldir. (Âşûr)

Emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları: 

- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.

- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)

لِ , muzariyi cezm eden, gaibe emir lamıdır.

لِيُنْفِقْ ’nin faili olan  ذُوسَعَةٍ , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir. Muzâfun ileyh olan  سَعَةٍ ‘in nekreliği, nev içindir.

سَعَةٍ  kelimesinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

مِنْ سَعَتِه۪ۜ  sözündeki  مِنْ  harfi ibtidaiyye (başlangıç) manasındadır. (Âşûr)

سَعَةٍ - سَعَتِه۪ۜ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Şart üslubunda gelen  وَمَنْ قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ فَلْيُنْفِقْ مِمَّٓا اٰتٰيهُ اللّٰهُ  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir. Şart cümlesinde şart ismi olan  مَنْ  mübteda,  قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ  cümlesi haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde müsnedin fiil cümlesi olması, hükmü takviye ifade eder.

Haber olan  قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

قُدِرَ عَلَيْهِ رِزْقُهُ  cümlesinin manası takdir edilmiş bir rızık kılındı, demektir.Yani belli bir miktarla sınırlandırılmış rızık demektir. Bu daraltmaktan kinayedir. (Âşûr)

قُدِرَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127) 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْهِ , durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.

فَ  karinesiyle gelen  فَلْيُنْفِقْ مِمَّٓا اٰتٰيهُ اللّٰهُ  şeklindeki cevap cümlesi, emir üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , başındaki harf-i cerle birlikte  يُنْفِقْ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  اٰتٰيهُ اللّٰهُ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰه  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

يُنْفِقْ - رِزْقُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

مِمَّٓا  ‘daki  مِنْ , ba’diyet ifade eder. 


 لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْساً اِلَّا مَٓا اٰتٰيهَاۜ


Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır. 

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi  لَا  ve istisna harfi  اِلَّا  ile oluşan kasr, cümleyi tekid etmiş ve cümle olumlu mana kazanmıştır. Kasr, fiille mef’ûlü arasındadır. Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef'ûllere değil zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. O mef'ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir. 

Muzari fiil, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mef’ûl olan  نَفْسًا ’deki nekrelik cins ve umum içindir. 

Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا ‘nın sılası olan  اٰتٰيهَا  cümlesi, sebat, temekkün ve istikrara işaret eden, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.


سَيَجْعَلُ اللّٰهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْراً۟


İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümleye dahil olan istikbal harfi  سَ  tekid ifade eder. Cümle, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

سَ  ve  سوف  harfleri bilindiği gibi muzari fiile dahil olur ve gelecek zaman  ifade ederler. سَ , yakın gelecek için kullanılırken  سوف , uzak gelecek için kullanılır. Ancak bir vaat veya vaîde delalet eden muzari fiile dahil olurlarsa tekid ifade ederler.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Zaman zarfı  بَعْدَ , mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir. Mef’ûlün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

عُسْرٍ  ve mef’ûl olan  يُسْراً۟  kelimelerindeki nekrelik nev ve tazim ifade eder. 

يُسْراً۟ - عُسْرٍ   kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 
Talâk Sûresi 8. Ayet

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً  ...


Nice kentlerin halkı Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azdılar. Bu yüzden kendilerini çetin bir hesaba çektik ve görülmedik bir azaba çarptırdık.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَكَأَيِّنْ nicesi
2 مِنْ -den
3 قَرْيَةٍ kentler- ق ر ي
4 عَتَتْ baş kaldırdı ع ت و
5 عَنْ
6 أَمْرِ buyruğuna ا م ر
7 رَبِّهَا Rabbinin ر ب ب
8 وَرُسُلِهِ ve elçilerinin ر س ل
9 فَحَاسَبْنَاهَا biz de onu hesaba çektik ح س ب
10 حِسَابًا bir hesabla ح س ب
11 شَدِيدًا çetin ش د د
12 وَعَذَّبْنَاهَا ve ona azabettik ع ذ ب
13 عَذَابًا bir azabla ع ذ ب
14 نُكْرًا korkunç ن ك ر

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  كَاَيِّنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  كَاَيِّنْ , nice, çok manalarına gelen çokluk edatıdır. Kendisinden sonra temyizi olan kelime  مِنْ  ile mecrur olur. Sükun üzere mebnidir. (M.Meral Çörtü) 

مِنْ  zaiddir.  قَرْيَةٍ  lafzen mecrur,  كَاَيِّنْ  temyizi olarak mahallen mansubdur.  عَتَتْ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harfi cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

عَتَتْ  mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir. عَنْ اَمْرِ  car mecruru  عَتَتْ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّهَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

رُسُلِه۪  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً 


فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Fiil cümlesidir.  حَاسَبْنَاهَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

حِسَاباً  mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. 

Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:

1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.

2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.

3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak  فَعْلَةً  vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.

مَرَّةً  kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

شَد۪يداً  kelimesi  حِسَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

حَاسَبْنَاهَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  حسب ’dir. 

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Müşareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  


 وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً


Cümle atıf harfi وَ ‘la  حَاسَبْنَاهَا ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir.  عَذَّبْنَاهَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. عَذَاباً mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubdur. نُكْراً  kelimesi  عَذَاباً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

عَذَّبْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  عذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪ 


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

İlk cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كم  manasında haberiye olan  كَاَيِّنْ  edatı, mübteda olarak mahallen merfûdur.  مِنْ قَرْيَةٍ , çokluk bildiren  كَاَيِّنْ ‘nin temyizidir. Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.

كَاَيِّنْ , ‘nice, çok’ manalarına gelen çokluk edatıdır. Kendisinden sonra temyizi olan kelime مِنْ  ile mecrur olur. (M. Meral Çörtü)

Ayet-i kerîmede geçen  كَاَيِّنْ  lafzı,  كم  manasındadır. Bu kelime, teşbih edatı  ك  ile sayıda çokluk ifade eden tenvinli  اىّ  kelimesinden meydana gelir. Bu kelime; devamlı cümle başında bulunan, temyize muhtaç olarak müphem halde gelen, temyizi çoğunlukla  من  harf-i ceri ile yapılan mebni bir kelimedir. (Süyûtî, el-İtkan, c. 1, s. 463) كَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ  [Nice beldeler vardır ki] terkibinde mecâz-ı mürsel vardır. Maksat, o beldelerin halkıdır. Zikr-i mahal irâde-i hâl kabilindendir. (Safvetü’t Tefâsir)

 عَتَتْ عَنْ اَمْرِ رَبِّهَا وَرُسُلِه۪  cümlesi müsneddir. 

Cümlede müsnedin mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. 

Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

العُتُوُّ : Kibir ve inatla haddi aşan demektir. Yüz çevirmek manasını içerir.  عَنْ harfi ile tadiye olur. (Âşûr)

Rabbin emrinden uzaklaşma fiili  قَرْيَةٍ ‘ye isnad edilmiştir. Halbuki asıl isnad edilmesi gereken kelime karyenin ehlidir. Yani, karyede bulunan insanlar Allah’ın ve resulünün emrine karşı koymuşlardır. Burada da insanların bulunduğu yere, yani mekana isnadla mecâz-ı mürsel sanatı vardır.  

Veciz ifade kastına matuf  اَمْرِ رَبِّهَا  izafetinde Rabb isminin inanmayan karye halkına ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır. اَمْرِ ‘nin Rabb ismine muzâf olması tazim içindir.

رُسُلِه۪  izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması Resuller için tazim ve teşrif ifade eder.

Ayette mütekellimin Allah Teala olması sebebiyle Rabb isminde tecrîd sanatı vardır. 

رَبِّهَا  ve  رُسُلِه۪  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.


 فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً


Cümle atıf harfi  فَ  ile  عَتَتْ عَنْ اَمْرِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

حِسَاباً  kelimesi  حَاسَبْنَا  fiilinin mef’ûlu mutlakıdır.  شَد۪يداً  kelimesi  حِسَاباً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

حِسَاباً  -  حَاسَبْنَا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

حَاسَبْنَا  bu fiilin geçmiş kipinin kullanılması (çekmişiz, çarptırmışız), mutlaka tahakkuk edeceğine delalet etmesi içindir. Nitekim "cennet ehli seslendi. .." ayeti de bu kabildendir. (Ebüssuûd)

Masdar vezninde gelerek mübalağa ifade eden  حِسَاباً ‘in sıfatı olan  شَد۪يداً  de, mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Aynı üslupta gelen  وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  عَتَتْ عَنْ اَمْرِ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

عَذَاباً  kelimesi  عَذَّبْنَا  fiilinin mef’ûlu mutlakıdır.  نُكْراً  kelimesi  عَذَاباً için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

عَذَاباً  - عَذَّبْنَا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Hesap günüyle ve ahiret azabıyla ilgili gelen mazi fiiller, henüz gerçekleşmemiş bir olayı olmuş gibi göstermek üzere muzari fiil yerine gelmiş, olayın kesinliğine işaret etmiştir. Bu kullanımlarda mecâz-ı mürsel sanatı vardır.

حَاسَبْنَا - رَبِّهَا  kelimeleri arasında gâibten mütekellime geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.

عَذَاباً - حِسَاباً - شَد۪يداً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Rablerinin ve elçilerinin emrini küstahça çiğneyen… yani küstahça ve inatla O’nun emrinden yüz çeviren... Derinlemesine araştırıp didik didik inceleyerek (şiddetli bir hesaba çekip, misli görülmemiş) yadırgatıcı, büyük bir azaba çarptırdık! (نُكْراً  kelimesi) نُكوراً  şeklinde de okunmuştur. Kastedilen ahiret hesaplaşması; ahiret azabı, ahirette tadacakları vebal ve uğrayacakları hüsrandır. (Hesap ve azap) mazi lafzıyla ile sevk edilmiştir;  وَنَادَىٰۤ أَصۡحَـٰبُ ٱلۡجَنَّةِ [Cennetlikler seslenir.] ve وَنَادَىٰۤ أَصۡحَـٰبُ ٱلنَّارِ [Cehennemlikler seslenir] (A‘râf 7/44, 50) gibi ayetler de buna benzer; çünkü Allah Teâlâ’nın müjdelediği veya tehdit ettiği şeylerle gerçekte karşılaşılmış demektir; çünkü kesinlikle olacak olan, olmuş gibidir. “Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır!..” ifadesinde tehdit tekrarlanmakta ve gözlenmekte olduğu açıklanmaktadır. Adeta “Allah onlara bu azabı hazırlamıştı ya; varsın sizin için de olsun!” buyrulmaktadır. (Keşşâf)

فَحَاسَبْنَاهَا حِسَاباً شَد۪يداً وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراًفَذَاقَتْ وَبَالَ اَمْرِهَا  [Biz onları çetin bir azaba çekmiş ve onları görülmemiş bir azaba çarptırmışızdır. Onlar da yaptıklarının cezasını tatmışlardır] ayetinde korkutmak ve dehşet vermek için tehdit tekrar edilmiştir. (Safvetü’t Tefâsir)
Talâk Sûresi 9. Ayet

فَذَاقَتْ وَبَالَ اَمْرِهَا وَكَانَ عَاقِبَةُ اَمْرِهَا خُسْراً  ...


Böylece yaptıklarının cezasını tattılar ve işlerinin sonu tam bir hüsran oldu.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَذَاقَتْ taddı ذ و ق
2 وَبَالَ vebalini و ب ل
3 أَمْرِهَا işinin ا م ر
4 وَكَانَ ve idi ك و ن
5 عَاقِبَةُ sonucu ع ق ب
6 أَمْرِهَا işinin ا م ر
7 خُسْرًا bir ziyan خ س ر

فَذَاقَتْ وَبَالَ اَمْرِهَا 


Ayet atıf harfi  ف  ile önceki ayetteki  وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً  cümlesine matuftur.

Fiil cümlesidir.  ذَاقَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تْ  te’nis alametidir. Faili müstetir olup takdiri  هى ‘dir.  وَبَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Aynı zamanda muzâftır. 

اَمْرِهَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 

 وَكَانَ عَاقِبَةُ اَمْرِهَا خُسْراً


وَ  haliyyedir. İstînâfiyye olması da caizdir.  كَانَ عَاقِبَةُ اَمْرِهَا خُسْراً  cümlesi  قَدْ  takdiriyle hal olup mahallen mansubdur.

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  عَاقِبَةُ  kelimesi  كَانَ ‘nin ismi olup lafzen merfûdur. Aynı zamanda muzâftır.  اَمْرِهَا  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  خُسْراً  kelimesi  كَانَ ‘nin haberi olup lafzen mansubdur.

فَذَاقَتْ وَبَالَ اَمْرِهَا 


Cümle atıf harfi  فَ  ile önceki ayetteki  وَعَذَّبْنَاهَا عَذَاباً نُكْراً  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Mef’ûl olan  وَبَالَ اَمْرِهَا , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

فَذَاقَتْ وَبَالَ اَمْرِهَا  ifadesi istiaredir. Burada kişilerin yaptıklarının sonucuna uğramaları, güzel bir yiyeceği tatmalarına benzetilmiş, bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak fiili zikredilmiştir. Azabın korkunçluğunu mübalağa içindir. Aralarındaki zıddiyet, tehekküm ve alay maksadıyla tenasübe benzetilmiştir. Vebalin keder ve sıkıntısını yaşamak, sanki tatma duyusuyla hissedilir gibidir. Câmî’, hissetmektir. 

الذَّوْقُ ; burada kayıtsız şartsız hisler manasındadır. Mecaz-ı mürseldir. (Âşûr)

 

 وَكَانَ عَاقِبَةُ اَمْرِهَا خُسْراً


وَ , haliyyedir. Cümle,  قَدْ  takdiriyle haldir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

كَانَ ’nin ismi olan  عَاقِبَةُ اَمْرِهَا , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir.

خُسْراً  haberidir.

عَاقِبَةُ  için müzekker fiil kullanılmıştır.  كَانَتْ  buyurulmamıştır. Çünkü buradaki akıbet ‘azap’ manasındadır. Eğer müennes geldiyse cennet manasındadır. Müenneslik ve müzekkerliğin manaya göre gelmesi makamı gözetmenin hoş misallerindendir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Murâatü’l Maqâm, S. 106)

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, s.124)

كانَ  fiili mazi fiil olarak getirilmiştir. Çünkü konuşma esas olarak bu fiilin bu dünyadaki sonuçlarıyla ilgiliydi. (Âşûr)

Akıbetleri bir tüccarın satışındaki zarara uğramasına benzetilmiştir. (Âşûr)

اَمْرِهَا  izafetinin, önemine dikkat çeken tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 خُسْراً  ve  وَبَالَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Talâk Sûresi 10. Ayet

اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ عَذَاباً شَد۪يداً فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِۚۛ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚۛ قَدْ اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكُمْ ذِكْراًۙ  ...


Allah, ahirette onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. O hâlde, ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah’a karşı gelmekten sakının! Allah, size bir zikir (Kur’an) indirdi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَعَدَّ hazırlamıştır ع د د
2 اللَّهُ Allah
3 لَهُمْ onlara
4 عَذَابًا bir azab ع ذ ب
5 شَدِيدًا şiddetli ش د د
6 فَاتَّقُوا o halde korkun و ق ي
7 اللَّهَ Allah’tan
8 يَا أُولِي sahipleri ا و ل
9 الْأَلْبَابِ sağduyu ل ب ب
10 الَّذِينَ
11 امَنُوا inanmış olan ا م ن
12 قَدْ andolsun
13 أَنْزَلَ indirdi ن ز ل
14 اللَّهُ Allah
15 إِلَيْكُمْ size
16 ذِكْرًا bir uyarı ذ ك ر

اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ عَذَاباً شَد۪يداً فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِۚۛ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚۛ 


Fiil cümlesidir.  اَعَدَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru  اَعَدَّ  fiiline mütealliktir.  عَذَاباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  شَد۪يداً  kelimesi  شَد۪يداً ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن أعدّ اللَّه العذاب لمن عتا عن أمره فاتّقوه (Allah eğer emrine boyun eğmeyenlere karşı azab hazırladıysa O’ndan sakının)  şeklindedir.

اتَّقُوا  illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir.  اللّٰهَ  lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يَٓا  nida harfidir.  اُو۬لِي  münada olup cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ي ‘dir. İzafetten dolayı ن  düşmüştür. الْاَلْبَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada irab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur. 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  اُو۬لِي ‘den bedel veya atf-ı beyandır. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. 

Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

اَعَدَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عدد ’dir. 

اٰمَنُواۚۛ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ‘dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

اتَّقُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  وقي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


 قَدْ اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكُمْ ذِكْراًۙ


Fiil cümlesidir.  قَدْ  tahkik harfidir.Tekid ifade eder.  اَنْزَلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur.  اِلَيْكُمْ  car mecruru  اَنْزَلَ  fiiline mütealliktir. ذِكْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

اَنْزَلَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ‘dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.

اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمْ عَذَاباً شَد۪يداً 


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması korku ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُمْ , durumun onlara has olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

عَذَاباً ‘in sıfatı olan  شَد۪يداً , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Kâfirlerin ahirette karşılaşacakları şiddetli azabın vaat edildiği bu fiil cümlesinde, geçmiş zaman ifade eden mazi  اَعَدَّ (hazırladı) sıygasının kullanılması, o azabın şimdiden hazırlanmış olup kendilerini beklediğini işaret ederek, korkuyu artırmaktadır. 

اَعَدَّ fiili, aslında güzel şeyler için kullanılır. İstiare yoluyla, kafirleri bekleyen akıbetin korkunçluğu için mübalağa yapılmıştır. 

عَذَاباً ’deki tenvin azabın tahayyül edilemez derece ve çeşitte olduğuna işarettir. Ayrıca, شَد۪يداً ’le sıfatlanması bu korkunçluğu arttırır. 

لَهُمْ - ذَاقَتْ  kelimelerinde müfred cemi arasında geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.

Bu kelamda mezkûr tehdit, tekrar edilmiş ve bunun mutlaka beklenen bir hakikat olduğu beyan edilmiştir.

Mezkûr hesaptan (hesaba çekmişiz), onların günahlarının bir, bir sayılıp Hafaza Meleklerinin defterlerine geçirilmesi, azaptan da, dünyada onlara isabet eden azap kastedilebilir. (Ebüssuûd)

 

 فَاتَّقُوا اللّٰهَ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِۚۛ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُواۚۛ 


Şart üslubunda gelen müstenefe cümlesinde  فَ , mahzuf şartın cevabına dahil olan rabıta harfidir. Cevap cümlesi olan  فَاتَّقُوا اللّٰهَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ  cümlesi nida üslubunda talebî inşaî isnaddır. 

يَٓا  nida,  اُو۬لِي الْاَلْبَابِۚۛ  münadadır. Müzekkerin müennesi de kapsadığı bu nidada tağlib sanatı vardır.

Takdiri  إن أعدّ اللَّه العذاب لمن عتا عن أمره (Allah eğer emrine boyun eğmeyenlere karşı azap hazırlamışsa…) olan şart cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Mukadder şart ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

اَلَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  اُو۬لِي ’den bedeldir. Bedel atıf harfi getirilmeksizin ve tefsir ve izah maksadıyla bir kelimenin açıklanması için bir başkasının getirilmesiyle yapılan ıtnâb sanatıdır. 

İsm-i mevsûlun sılası olan  اٰمَنُوا  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اٰمَنُواۚۛ  ve  فَاتَّقُوا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

 فاتَّقُوا اللَّهَ يا أُولِي الألْبابِ الَّذِينَ آمَنُوا  Bu tefrî’ önceki sorumluluklar (farzlara), özellikle de  وتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ ومَن يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ  şeklindeki Talak suresi 1. Ayete yöneliktir. Ve bu,  (وكَأيِّنْ مِن قَرْيَةٍ عَتَتْ عَنْ أمْرِ رَبِّها ورُسُلِهِ) şeklindeki Talak suresinin 8. Ayetinin hazırlık yaptığı şeyin sonucudur. (Âşûr)

Müminlere olan nidanın  أُولِي الألْبابِ  olarak nitelendirilmesi, sağlıklı akılların, psikolojik olarak mükemmel olması ve faydalarının gerçek ve kalıcı olması nedeniyle Allah korkusuna davet ettiklerinin göstergesidir. (Âşûr)

الَّذِينَ آمَنُوا  kısmı  أُولِي الألْبابِ 'dan bedeldir. (Âşûr)


 قَدْ اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكُمْ ذِكْراًۙ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  اِلَيْكُمْ , durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

Mef’ûl olan  ذِكْراًۙ  kelimesinindeki nekrelik tazim ifade eder. 

الذِّكْرُ , Kur'andır. (Âşûr)

Kur'an-ı Kerim'in indirilmesi (vahyi), Allah'ın Resulüne (sav) melek aracılığıyla iletilmesidir, bunun için  الإنْزالُ  kelimesinde istiare vardır. Zikir de göklerde yükseltilmiş bir şeye benzetilmiştir. (Âşûr)

 
Talâk Sûresi 11. Ayet

رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقاً  ...


İman edip salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber gönderdi. Kim Allah’a inanır ve salih bir amel işlerse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah, gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 رَسُولًا bir elçi (gönderdi) ر س ل
2 يَتْلُو okuyan ت ل و
3 عَلَيْكُمْ size
4 ايَاتِ ayetlerini ا ي ي
5 اللَّهِ Allah’ın
6 مُبَيِّنَاتٍ açık açık ب ي ن
7 لِيُخْرِجَ çıkarsın diye خ ر ج
8 الَّذِينَ kimseleri
9 امَنُوا inanan(ları) ا م ن
10 وَعَمِلُوا ve yapanları ع م ل
11 الصَّالِحَاتِ yararlı işler ص ل ح
12 مِنَ -dan
13 الظُّلُمَاتِ karanlıklar- ظ ل م
14 إِلَى
15 النُّورِ aydınlığa ن و ر
16 وَمَنْ ve kim
17 يُؤْمِنْ inanır ا م ن
18 بِاللَّهِ Allah’a
19 وَيَعْمَلْ ve yaparsa ع م ل
20 صَالِحًا yararlı iş ص ل ح
21 يُدْخِلْهُ onu sokar د خ ل
22 جَنَّاتٍ cennetlere ج ن ن
23 تَجْرِي akan ج ر ي
24 مِنْ
25 تَحْتِهَا altlarından ت ح ت
26 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
27 خَالِدِينَ kalacakları خ ل د
28 فِيهَا içinde
29 أَبَدًا ebedi ا ب د
30 قَدْ gerçekten
31 أَحْسَنَ en güzeli vermiştir ح س ن
32 اللَّهُ Allah
33 لَهُ ona
34 رِزْقًا rızık olarak ر ز ق

رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ


Fiil cümlesidir. رَسُولاً  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, أرسل رسولا (Bir Resul gönderdi) şeklindedir.  يَتْلُوا  fiili  رَسُولاً ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. 

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتْلُوا  damme ile merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  عَلَيْكُمْ  car mecruru  يَتْلُوا  fiiline mütealliktir.  اٰيَاتِ  mef’ûlu bihi olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. 

اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  مُبَيِّنَاتٍ  kelimesi  اٰيَاتِ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لِ  harfi  يُخْرِجَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir. اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَتْلُوا  veya  اَنْزَلَ  fiiline mütealliktir.

اَنْ  harfi 6 yerde gizli olarak gelebilir: 1) Harf-i cer olan (حَتّٰٓى)’dan sonra, 2) Atıf olan اَوْ ’den sonra, 3) Lam-ı cuhûddan sonra, 4) Lam-ı ta’lilden (sebep bildiren لِ) sonra, 5) Vav-ı maiyye (وَ)’ den sonra, 6) Sebep fe (فَ)’sinden sonra. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُخْرِجَ  fetha ile mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

عَمِلُوا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  الصَّالِحَاتِ  mef’ûlu bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.  مِنَ الظُّلُمَاتِ  car mecruru  يُخْرِجَ  fiiline mütealliktir. اِلَى النُّورِ  car mecruru  يُخْرِجَ  fiiline mütealliktir. 

الصَّالِحَاتِ  kelimesi, sülâsi mücerredi  صلح  olan fiilin ism-i failidir.

مُبَيِّنَاتٍ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُخْرِجَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  خرج ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  


 وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ 


وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

يُؤْمِنْ  şart fiili olup sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِاللّٰهِ  car mecruru  يُؤْمِنْ  fiiline mütealliktir.  يَعْمَلْ  atıf harfi وَ ‘la  يُؤْمِنْ ‘e matuftur. 

يَعْمَلْ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فَ  karînesi olmadan gelen  يُدْخِلْهُ  cümlesi şartın cevabıdır. يُدْخِلْهُ  sükun ile meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

جَنَّاتٍ  ikinci mef’ûlu bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.  تَجْر۪ي  fiili  جَنَّاتٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur.

Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَجْر۪ي  fiili  ي üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِهَا  car mecruru  تَجْر۪ي  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْاَنْهَارُ  fail olup lafzen merfûdur. خَالِد۪ينَ  kelimesi  يُدْخِلْهُ ‘ daki gaib zamirin hali olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. ف۪يهَٓا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. اَبَداً  zaman zarfı خَالِد۪ينَ ‘ye mütealliktir. 

يُؤْمِنْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  أمن ’dir. 

يُدْخِلْهُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  دخل ‘dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقاً


Cümlesi  يُدْخِلْهُ ‘daki gaib zamirin hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

قَدْ  tahkik harfidir.Tekid ifade eder. Fiil cümlesidir.  اَحْسَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. 

لَهُ  car mecruru  رِزْقاً  mahzuf haline mütealliktir.  رِزْقاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

رَسُولاً يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ


رَسُولاً  kelimesi mahzuf bir fiil için mef'ûlün bihi olarak mansubdur. Takdiri,  أرْسل (gönderdi)  şeklindedir. Bu takdire göre cümle müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır. Fiilin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. رَسُولاً ‘deki nekrelik tazim ifade eder.

رَسُولًا  kelimesi  ذِكْرًا 'dan bedeli iştimaldir. (Âşûr)

يَتْلُوا عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ مُبَيِّنَاتٍ  cümlesi  رَسُولاً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْكُمْ , durumun onlarla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûl olan  اٰيَاتِ اللّٰهِ ‘ye takdim edilmiştir.

اٰيَاتِ اللّٰهِ  izafetinde ayetlerin lafza-i celâle muzâf olması ayetlerin her türlü noksanlıktan uzak olduğunu belirterek, ayetlere tazim ve teşrif ifade eder.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

مُبَيِّنَاتٍ  haldir. Hal anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

اللّٰهِ - رَسُولاً - اٰيَاتِ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 


لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ 


Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  cümlesi, mecrur mahalde masdar teviliyle  يَتْلُوا  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  اٰمَنُوا  cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Aynı üslupta gelerek sıla cümlesine atfedilen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

صالِحًا  kelimesi  يَعْمَلْ  fiilinin delaletiyle mahzuf bir mevsufun sıfatıdır. Yani aslı  عَمَلًا صالِحًا şeklindedir. Nefy siyakında olduğu için umum ifade eder. Yani manası يَعْمَلُ جَمِيعَ الصّالِحاتِ (Bütün salih amelleri yapar) şeklindedir. (Âşûr)

مِنَ الظُّلُمَاتِ  ve  اِلَى النُّورِ  car mecrurları  يُخْرِجَ  fiiline mütealliktir.

الظُّلُمَاتِ (karanlıklar) - النُّورِۜ (aydınlık) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.  

لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ [İman edip salih amel işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için] ayetinde latif bir istiare vardır. Yüce Allah, inkâr ve sapkınlık için  ظُّلُمَاتِ ; hidayet ve iman için de نُّورِ  kelimesini müsteâr olarak kullanmıştır. Bu, parlak bir ifade ve Kur'an'ın yüce bir anlatımıdır. (Safvetü’t Tefâsir)

Iman edenler ve salih amel işleyenler, karanlıktan aydınlığa çıkarılma hükmünde birleşmişlerdir. Bu ifadede cem' ma’at-taksim sanatı vardır.

Karanlıklardan murad; dalalet, nurdan murad da hidayettir. (Ebüssuûd)


 وَمَنْ يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ وَيَعْمَلْ صَالِحاً يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ 


وَ , istînâfiyyedir. İstînâfiyye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)

Şart üslubunda haberî isnaddır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi  يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ , şarttır. Şart ismi  مَنْ  mübteda,  يُؤْمِنْ بِاللّٰهِ  cümlesi haberdir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. 

وَيَعْمَلْ صَالِحاً  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la şart cümlesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

صَالِحاً  mahzuf mef’ûlu mutlakın sıfatıdır. Takdiri, عمل عملاً صالحاً (Salih amel yaparsa) şeklindedir.

فَ  karînesi olmadan gelen cevap cümlesi  يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ  , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

جَنَّاتٍ  ikinci mef’ûldür. Kelimedeki nekrelik nev, kesret ve tazim ifade eder. 

… تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا  cümlesi  جَنَّاتٍ  için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasıyla gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, istimrar, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْ تَحْتِهَا , ihtimam için fail olan  الْاَنْهَارُ ‘ya takdim edilmiştir.

خَالِد۪ينَ ف۪يهَا  ibaresi  يُدْخِلْهُ  fiilinin mef’ûlünden haldir. Hal, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. 

 خَالِد۪ينَ  ism-i fail vezninde gelerek bu özelliğin istimrar ve istikrarına işaret etmiştir. İsm-i fail vezni, car mecrur  ف۪يهَا ’ya müteallak olmasını sağlamıştır. 

اَبَداً  zaman zarfı  خَالِد۪ينَ ’ye mütealliktir. 

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesinde mekan alakasıyla aklî mecaz sanatı vardır.

Akan, nehirler değil içindeki sudur. Fiil, hakiki failine değil; mekânına isnad edilmiştir. Kur’an’da bunun benzeri çok ayet vardır. Hepsinde de akma fiili suya değil de nehre isnad edilmiştir. Suyun miktarındaki çokluk ve akış şiddetinden dolayı mecazî isnad yapılmıştır. Sanki nehir, suyun akma fiilinden etkilenmiş, o da akmaya başlamıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Kuran-ı Kerim’in birçok ayetinde geçen  جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا  cümlesi, zihinlere yerleştirmek kastıyla tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

اَبَداًۜ - خَالِد۪ينَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يُدْخِلْهُ - خَالِد۪ينَ  ve  مَنْ - مِنْ  gruplarındaki kelimeler arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

يُدْخِلْهُ  - لِيُخْرِجَ  kelimeleri arasında tıbâkı icâb sanatı vardır.

يُدْخِلْهُ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ  cümlesiyle,  لِيُخْرِجَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

اٰمَنُوا - يُؤْمِنْ  ile  عَمِلُوا - يَعْمَلْ  ve  صَالِحاً - الصَّالِحَاتِ  gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 قَدْ اَحْسَنَ اللّٰهُ لَهُ رِزْقاً


Cümle  يُدْخِلْهُ  fiilinin mef’ûlünden haldir. Tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, muhabbet ve teşviki artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında  ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Mef’ûl olan  رِزْقاً ‘daki nekrelik nev, kesret ve tazim ifade eder. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُ , durumun onunla ilgili olduğunu vurgulamak için mef’ûle takdim edilmiştir.

Burada müminin nasiplendiği sevaptan dolayı bir taaccüp ve tazim anlamı yatmaktadır. (Keşşâf)

 
Talâk Sûresi 12. Ayet

اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ يَتَنَزَّلُ الْاَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً  ...


Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah
2 الَّذِي O’dur ki
3 خَلَقَ yarattı خ ل ق
4 سَبْعَ yedi س ب ع
5 سَمَاوَاتٍ göğü س م و
6 وَمِنَ
7 الْأَرْضِ ve yerden ا ر ض
8 مِثْلَهُنَّ onların benzerini م ث ل
9 يَتَنَزَّلُ iner ن ز ل
10 الْأَمْرُ buyruğu ا م ر
11 بَيْنَهُنَّ bunlar arasında ب ي ن
12 لِتَعْلَمُوا bilesiniz diye ع ل م
13 أَنَّ şüphesiz
14 اللَّهَ Allah’ın
15 عَلَىٰ üzerine
16 كُلِّ her ك ل ل
17 شَيْءٍ şey ش ي ا
18 قَدِيرٌ kadir olduğunu ق د ر
19 وَأَنَّ ve şüphesiz
20 اللَّهَ Allah’ın
21 قَدْ muhakkak
22 أَحَاطَ kuşatmış bulunduğunu ح و ط
23 بِكُلِّ her ك ل ل
24 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
25 عِلْمًا bilgice ع ل م

İnsan varlığının devamını sağlayan evlilik kurumunun sağlıklı işlemesi imkânsız ve evlilik akdine son verilmesi zaruri hale geldiğinde keyfî ve hissî hareketlerin önüne geçilebilmesi için uyulması gereken bazı ilke ve hükümlere yer verilip Allah’ın buyruklarına karşı taşkınlık eden toplumların başına gelenlere değinildikten ve vahyin gösterdiği aydınlık yola çağrı yapıldıktan sonra sûre, yeriyle göğüyle Allah’ın irade ve buyruklarına boyun eğen, yüklediği işlevleri en küçük bir sapma ve aksamaya meydan vermeden yerine getiren varlıklar âlemine, buradaki muhteşem düzene ve ince hesaplara dikkat çekilerek; bütün bunların, insan Allah Teâlâ’nın her şeye kadir olduğunu ve hiçbir şeyin O’nun bilgisi dışında kalamayacağını bilsin diye böyle olduğu hatırlatılarak sona ermektedir.

“Gök” anlamına gelen semâ kelimesi Kur’an’da tekil ve çoğul şekliyle yüzlerce defa geçer; yedi yerde göğün sayısı “yedi” olarak belirtilir ve bunlardan ikisinde yedi göğün “tabakalar halinde” olduğu ifade edilir (Mülk 67/3; Nûh 71/15); genellikle müfessirler “üstünüzde yedi yol yarattık” meâlindeki âyette de (Mü’minûn 23/17) yedi göğün kastedildiği kanaatindedirler (bu kelimenin kullanımıyla ilgili açıklamalar için bk. Bakara 2/29; A‘râf 7/54; Fussılet 41/11-12; Zâriyât 51/7, 47; Rahmân 55/7).

Yer, yeryüzü, yerküre” anlamına gelen arz kelimesi de –bazı bağlamlarda “ülke, belde” gibi farklı mânalarda kullanılmış olmakla beraber– Kur’an’da yüzlerce defa geçer; fakat bu kelimenin çoğul kullanımına rastlanmaz. Bu âyette yedi gök tabiri kullanılıp hemen ardından yeryüzünden söz edilirken “onlar gibi, onların benzerlerini, bir o kadarını” şekillerinde çevrilebilecek tamlamada geçen misl kelimesinin farklı mânalarda anlaşılabilmesi sebebiyle âyetin bu kısmıyla ilgili değişik yorumlar yapılmıştır. Arz kelimesinin başındaki belirlilik takısının (lâm-ı ta‘rîf) hangi anlamı gösterdiğine, yine bu kelimenin önündeki “min” edatının rolü ve hangi anlam için kullanıldığına ilişkin değerlendirmeler de bu izahlarda etkili olmaktadır. Bu konudaki yorumları şöyle özetlemek mümkündür (ayrıntı için bk. İbn Atıyye, V, 327-328; Râzî, XXX, 39-40; Elmalılı, VII, 5078-5081; Ateş, IX, 496-499):

a) Yerin göklere benzerliği sayı yönündendir, yani yedi gök gibi yedi yer yaratılmıştır. Bu yorum bazı hadislerde ve sahâbî sözlerinde geçen “yedi yer” şeklindeki kullanımlar delil gösterilerek desteklenmeye çalışılmıştır. Bu haberlerin bazılarında yedi arzın denizlerle ayrıldığı ifadesinin yer alması bazı müfessirleri uzay denizleri ve gezegenler, bazılarını da yerküredeki kara parçaları (kıtalar) anlamını düşünmeye yöneltmiştir. Rivayet ilmi uzmanlarınca bu konudaki haberlerin çoğu zayıf veya uydurma (başka kültürlerden aktarılmış) görülmekle beraber, içinde “yedi yer” tabiri geçen ve daha çok temsilî anlatımlar içeren bazı sahih hadislerin bulunduğu da kabul edilmektedir. Öte yandan, bu ifadeyi yedi yer mânasında anlayan diğer bazı müfessirler burada arzın tabakalarına işaret bulunduğu kanaatindedirler; bu yorumda ilk hatıra gelen yerkürenin dikey tabakaları olmakla birlikte bazıları bunu eski “ekālîm-i seb‘a” ayırımına göre yedi bölge şeklinde anlamışlardır. Kur’an’da arz kelimesinin hiç çoğul olarak geçmemesi, burada da göklere benzerlikten söz edilirken yedi sayısı tasrih edilmediği gibi bu kelimenin yine tekil olarak kullanılmış olması bu şıkta belirtilen yorumlara yöneltilen eleştirilerin esasını oluşturur. Nitekim bazı tefsirlerde aktarılan “Kur’an’da yerin sayısının yedi olduğunu gösteren bundan başka âyet yoktur” tarzındaki ifade, burada böyle bir delâletin asla bulunmadığı gerekçesiyle eleştirilmiştir.

b) Yerin göklere benzerliği nitelik yönündendir. Bu anlayışta olanların bir kısmına göre arz kelimesinin başındaki belirlilik takısı (lâm-ı ta‘rîf) cins belirtmektedir, yani arz türünün veya bu türden olan bir kısım cisimlerin –bazı özellikler bakımından– yedi göğe benzerlik, denklik yahut uyum içinde olduğunu anlatmaktadır. Diğer bir gruba göre ise bu takı belirli bir varlığı yani dünyamızı ifade etmektedir; bu durumda çıkan mâna şu olmaktadır: Dünyamızın kıtaları, tabakaları veya bölgeleriyle yedi sema arasında bir nitelik benzerliği vardır, ki bu anlamıyla âyet bizi bu konuda bilimsel araştırmalara sevk etme amacı taşımaktadır. Bu yorumu benimseyen bazı müfessirler yer ile diğer gök cisimleri arasındaki küre biçiminde olma, güneşten ışık alma gibi benzerlikler üzerinde durmuşlardır. Ayrıca bunu gök cisimleriyle arz arasındaki maddî ögelerin benzerliği şeklinde anlamak da mümkündür.

c) Arz kelimesinin başındaki “min” edatının “başlangıç bildirme” mânası da esas alınabilir. Elmalılı, bu ihtimal üzerinde duran bir müfessire rastlamadığını, ama dil açısından bunun doğru olabileceğinde tereddüt duymadığını belirtir. Bu yaklaşıma göre âyette “arz” kavramıyla insanın aslına işaret edilmiştir; çünkü insan topraktan yaratılmıştır. İnsanın yedi semaya benzetilen yönü ise onun idrak ve şuurunun kaynakları olan ve yediden aşağı olmayan bilgi imkânlarıdır ki bunlar da beş duyu, akıl ve “vahiy tecellileri”dir (VII, 5081).

d) Yedi sayısı bazan bilinen anlamında değil çokluğu belirtmek için kullanılır; “yedi gök” deyimi de yerle ilgili tasvir de çokluğu anlatmak için kullanılmıştır.

e) Bu ifade, o dönemde evrende yedi gök ve yedi arz bulunduğu telakkisi hakim olduğu için böyle kullanılmış ve muhatapların zihinlerine sığdırabildikleri evren tasavvuru esas alınarak, bildikleri, varlığını kabul ettikleri her şeyin, kısaca bütün evrenin yüce Allah tarafından yaratıldığına dikkat çekilmek istenmiştir.

Bilimsel veriler, göklerle arz arasındaki benzerliğin, gök cisimlerini ve yerküreyi oluşturan maddî unsurlarla ilgili olduğu yönündeki yorumu destekler niteliktedir. Kanaatimize göre, Kur’an’ın genel üslûbu ve buradaki ifade akışı dikkate alındığında, bu ibareyi bir bilgi problemi haline getirecek yorum yapmak yerine, âyetin asıl amacı üzerinde durmak uygun olur. Bu amacı kısaca, insanı, evrendeki bütün varlıkların Allah tarafından yaratıldığı, varlıklar âleminde olup biten hiçbir şeyin O’nun bilgisi ve kudreti dışında kalamayacağı bilinci içinde olmaya çağırma şeklinde özetlemek mümkündür. İbn Âşûr’a göre âyet yerkürenin, Allah Teâlâ’nın azamet ve kudretini gösterme hususunda göklerden aşağı kalmayacağını özellikle belirtme amacı taşımaktadır (XXVIII, 339-340). Bu yorumu şu açıdan önemli görüyoruz: Kur’an bütünü itibariyle insana verilen değerin bir ifadesi olduğu gibi yine Kur’an’da insanın değeri konusuna yapılmış özel vurgular da bulunmaktadır. Bu değerli varlığa lutfedilen nimetler arasında en hayatî olanlarını –şu ana kadar bilinebildiği kadarıyla– sadece yerkürenin sahip olduğu ve her şeyden önce insanın varlık sahnesine çıkıp varlığını devam ettirmesine imkân veren özellikler oluşturmaktadır. Kur’an’da sema kelimesinin çoğul kullanıldığı âyetlerde genellikle arz kelimesine de yer verilmesi ve ilâhî kudretin kanıtlarına değinilen âyetlerde arz kelimesinin oldukça önemli bir yer tutması da bu noktayı destekler niteliktedir. Bu ise nihaî tahlilde âyetin, insanın kendisine verilen değeri ve önemi iyi idrak etmesi, ayrıca mukayeseli yerküre ve uzay araştırmaları yaparken bu konuda bilgileri arttıkça Allah’a şükür borcu ve kulluk vecîbesinin daha fazla bilincine varması gerektiği şeklinde bir özendirme mesajı içerdiğini ortaya koyar.


Kaynak :  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 396-397

  Erada ارض :

  Ard أرْضٌ kelimesi semânın/göğün mukabili olan kütledir. Kur'an'da hiç çoğul olarak kullanılmamıştır. Kimi zaman bir şeyin alt kısmı da ard أرْضٌ diye ifade edilir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de sadece bir isim formunda 461 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri arz, arazi ve ardiyedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ 

 

İsim cümlesidir.  اَللّٰهُ  lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي  haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası خَلَقَ ‘dır. Îrabtan mahalli yoktur. 

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  سَبْعَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  سَمٰوَاتٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

3 ile 10 arası sayıların temyizinde, önce sayı, sonra temyiz gelir. Sayı muzâf, temyiz muzafun ileyh olur. Muzâfun harekesi cümledeki konumuna göre değişir. Muzâfun ileyh daima mecrurdur. Bu yüzden sayı muzaf olduğu için cümledeki konumuna göre irabını alır, temyiz muzafun ileyh olduğu için daima mecrurdur. Temyiz çoğul ve belirsiz olur. Sayı ile temyiz cinsiyet yönünden birbirinin zıttı olur. (Temyiz çoğul olduğu için eril veya dişil olduğunu anlamak için tekiline bakılır.) (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنَ الْاَرْضِ  car mecruru  مِثْلَهُنَّۜ ‘nin mahzuf haline mütealliktir.  مِثْلَهُنَّۜ  mahzuf fiilin mef’ûlun bihi olup fetha ile mansubdur. Takdiri, وخلق مثلهنّ من الأرض (Ve topraktan onların benzerini yarattı) şeklindedir.  


يَتَنَزَّلُ الْاَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ 


يَتَنَزَّلُ الْاَمْرُ  cümlesi  سَبْعَ سَمٰوَاتٍ  veya  من السموات والأرض.’in hali olarak mahallen mansubdur.

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

Fiil cümlesidir.  يَتَنَزَّلُ  damme ile merfû muzari fiildir. الْاَمْرُ  fail olup lafzen merfûdur. بَيْنَ  mekân zarfı  يَتَنَزَّلُ  fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir  هُنَّ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

لِ  harfi,  تَعْلَمُٓوا  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel, لِ  harf-i ceriyle birlikte mahzuf fiiline mütealliktir.Takdiri, أخبركم بذلك (Size bunu haber verdi) şeklindedir. 

تَعْلَمُٓوا  fiili  نَ ‘un hazfıyla mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.  اَنَّ  ve masdar-ı müevvel amili  تَعْلَمُٓوا ‘nün iki mef’ûlu yerinde olup mahallen mansubdur. 

أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  اللّٰهَ  lafza-i celâl  أَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. 

عَلٰى كُلِّ  car mecruru قَد۪يرٌۙ ‘e mütealliktir.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. قَد۪يرٌۙ  kelimesi  أَنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. 

يَتَنَزَّلُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  نزل ‘dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar. 

قَد۪يرٌۙ  mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً

 

Cümle atıf harfi وَ ‘la önceki cümledeki masdar- müevvele matuftur. İsim cümlesidir.

أَنَّ  masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.  اللّٰهَ  lafza-i celâl  أَنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.  قَدْ اَحَاطَ  cümlesi أَنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.

قَدْ  tahkik harfidir.Tekid ifade eder.  اَحَاطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  بِكُلِّ  car mecruru  اَحَاطَ  fiiline mütealliktir. 

شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عِلْماً  failden dönen temyizdir. Takdiri, أحاط علم اللَّه بكلّ شيء (Allah’ın ilmi her şeyi kuşattı) şeklindedir. 

اَحَاطَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حوط ’dir.

إِفْعَال  babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması tazim kastının yanında, sonraki habere dikkat çekmek içindir.

İsmi mevsul olan  اَلَّذِي , ismi Celâlin sıfatıdır ve bu sıla, O'nun, Cenab-ı Hakkın kudretinin büyüklüğüne, yeryüzündeki her şey arasından insanların O'nun kulları olduğuna, dolayısıyla O'ndan korkmaları gerektiğine işaret ettiği için zikredilmiştir. (Âşûr)

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Faide-i haber, ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

Az sözle çok anlam ifade eden, mef’ûl konumundaki  سَبْعَ سَمٰوَاتٍ  izafetinde, sıfat mevsûfuna muzâf olmuştur. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz.

Hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilen  وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ  cümlesinde, îcâz-ı hazif sanatı vardır.

مِنَ الْاَرْضِ  car mecruru, mahzuf fiile mütealliktir.  مِثْلَهُنَّۜ  izafeti, mukadder fiilin mef’ûlüdür. Takdiri  وخلق مثلهن من الأرض (Arzdan da mislini yarattı) şeklindedir.

اَرْضِ  kelimesinin çoğulu olan  أرَاضِي  fasih olmadığı için Kur’an’da hiç geçmemiştir. Bu ayette de tekil gelmesi bu nedenledir.  

Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, ibtidaî kelamdır.

لْاَرْضِ -  سَمٰوَاتٍ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcâb ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

سَمٰوَاتٍ ’deki tenvin kesret ve tazim ifade eder.

Öncesine matuf olan  وَمِنَ الْاَرْضِ مِثْلَهُنَّۜ   ifadesinde iki ihtimal sözkonusudur: 

  • Birinci ihtimal: Matuf olan  الْاَرْضِ  kelimesidir.  مِنَ  harfi Kûfelilere göre tekid için gelmiş zaid harfttir. Ahfeş ise  مِنَ  harfinin zaid olması için nefy, nehiy, istifham ve şart siyakında gelmesini şart koşmaz. Bu görüş kelamda çok olmasa da kabul edilmeye daha uygundur. Kelamda çok olmaması fesahate aykırı değildir. Takdir şöyledir: وخَلَقَ الأرْضَ (Ve arzı yarattı).  مِثْلَهُنَّۜ  kelimesi de  الْاَرْضِ  kelimesinden haldir. Arzın yaratılışındaki göklere benzerliği, Cenab-ı Hakk'ın kudretinin büyüklüğüne işaret eder, yani arzın yaratılışı, göklerin yaratılışından daha zayıf bir kudret göstergesi değildir. Çünkü her birinin kendine has özellikleri vardır. Bu ayetin en açık şekilde yorumlanmasıdır.

Burada  الْاَرْضِ  kelimesinin semavat lafzı gibi çoğul değil de tekil gelmesi ikisinin durumunun farklı olduğunu ilan eder. 

  • İkinci ihtimal: Matuf olan kelime  مِثْلَهُنَّ‘dir.  ومِنَ الأرْضِ  ifadesi benzerlik için beyandır. مِنَ , beyan içindir. Burada beyanın mübeyyene (açıklanan şeye) takdimi vardır. Bu, nadir bir durum değildir. Benzerliğin kürevilik olması caizdir. Yani arz da 7 semadan biridir. Yani güneşin etrafında dönen 7 gezegenden biridir. Ayette anlatılan ilmî mucizelerden biridir. (Âşûr)

Allah Teâlâ’nın yeri göğü yarattığını zikredilmesi ile yaratıcı kudretinin yüceliği sergilenmektedir. Asıl amaç yüce kudretini muhataba göstermektir. Kevni ayetlerin sayılmasının altında bu yüceliği vurgulama amacı vardır. Bu idmac sanatıdır.

 يَتَنَزَّلُ الْاَمْرُ بَيْنَهُنَّ لِتَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً

Cümle  السموات والأرض ’in halidir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.

Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Sebep bildiren harf-i cer  لِ ’nin gizli  أنْ ’le masdar yaptığı  لِتَعْلَمُٓوا  cümlesi, mecrur mahalde olup masdar teviliyle başındaki harf-i cerle birlikte takdiri  أخبركم بذلك  (Bunu size bildiriyor) olan mahzuf fiile mütealliktir. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

لِتَعْلَمُوا  sözündeki lâm  لِكَيْ  şeklindedir. Ve müteallakı  خَلَقَ 'dır. (Âşûr)

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ‘nin dahil olduğu  اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  cümlesi masdar teviliyle,  تَعْلَمُٓوا  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. Masdar-ı müevvel sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında  ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَنَّ ‘nin haberi olan قَد۪يرٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbında gelmiştir. Bu kalıp, bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

شَيْءٍ ‘deki tenvin, kesret ve nev ifade eder. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Bu cümle Allah Teâlâ’nın tüm mevcudattaki tasarrufunun umumiliğine delalet etmektedir. Var olanı yok etmek ve yok olanı da var etmek O’nun elindedir. Allah her şeye kādirdir. Bu itibarla cümle, geçen hükmün sebep ve gerekçesidir. 

Bu cümle, Kur’an-ı Kerim’in birçok suresinde ufak farklılıklarla veya aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır 

Böyle tekrarlanan kelimeler kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Fussilet/44, C. 2, S. 189) 

Tekid ve masdar harfi  اَنَّ ‘nin dahil olduğu  وَاَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً  cümlesi masdar teviliyle, önceki masdar-ı müevvele atfedilmiştir. Masdar-ı müevvel sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatı, hükmün illetini belirtmek ve ikazı artırmak için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَنَّ ‘nin haberi olan  قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَيْءٍ عِلْماً  cümlesi, tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.

بِكُلِّ شَيْءٍ  car mecruru,  اَحَاطَ ’ye müteallitir.  عِلْماً  temyizdir. Temyiz ifadeyi zenginleştiren ıtnâbdır. Bu şekilde kapalıyı açma özelliği yanında kaplama ve abartı özelliği de bulunduğundan anlam düz ifadeye oranla daha çarpıcı olarak yansıtılır.

Arapçada temyizli ifadeler tekid bildirir. Müsnedün ileyhin muhtevasında kapalı olarak bulunan birim temyizle açıkça belirtildiğinden tekrar dolayısıyla tekid ifade eder. (TDV Tekid)

Surenin son ayetinin, diğer ayetlerle son derece sıkı anlam  bağlantısı olan ve dinleyiciye sözün sona erdiğini bildiren, onda sözün devamına dair hiçbir merak bırakmayan bir ayet olduğu aşikardır. Hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.

Hüsn-i intihâ, mütekellimin sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlamasıdır. Kur’an surelerinin bitişi de girişi gibi belîğdir. Sureler o kadar güzel bir şekilde sona ermiştir ki muhatab artık başka bir şey duymak istemez. Sureler; dua-vasiyet, farzlar, tahmîd ve tehlîl, öğüt, vaad ve vaîd gibi surede işlenen konuya uygun bir sözle sona erer. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)

Surenin ayetlerinin son kelimelerinin tamamı tek bir vezin üzeredir.  ذِكۡرࣰا  , رِزۡقًا  , عِلۡمَۢا şeklinde gelen fasılaların mükemmel uyumunun ahengi, sözün güzelliğini, parlaklığını ve ruha etkisini artırmıştır.




Günün Mesajı
Yer, göklere nisbeten oldukça küçük olmasına rağmen, taşıdığı mana ve sanat açısından kâinatın kalbi ve merkezidir; çünkü o, insanın beşiğidir, evidir. Ayrıca yer, Cenab-ı Allah'ın isimlerinin pek çoğunun, bütün Âlemlerin, bütün varlıkların yaratıcısı, rabbi, meliki, rızık vericisi, hayat gibi ölümü de veren olarak icraatının en yoğun şekilde tecelli ettiği varlık sahasıdır. Bunun yanı sıra yer, geniş Âhiret alemlerinde bulunan her şeyin mikro seviyede numünelerini de ihtiva etmektedir. O, ebediyet âlemlerinin dokunduğu bir tezgâh, ebedi âlemlerdeki manzaraların küçük çaptaki nüshalarının süratle değişen sergilenme yeri ve yine Cennet ile Cehennem'i netice verecek bir ekim alanı, hadisteki ifadesiyle Âhiret'in tarlasıdır.
Maddi küçüklüğüne rağmen bu önemi dolayısıyladır ki, Kur'ân'ı Kerim yeri hemen hemen daima göklerle bir arada anmış, terazinin bir gözüne gökleri, diğer gözüne mana olarak aynı ağırlıktaki yeri koymuş ve Cenab-ı Allah için, defalarca “göklerin ve yerin Rabbi” unvanını kullanmıştır.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Hayatta ilerlemeye çalışırken, zaman zaman, uzunluğu bilinmeyen karanlık tünellere girmek zorunda kalır insan. İşte onlar, karşılaşacağın zorlukların temsilidir dediler. Ne kadardır yürüyorum bilmiyorum. Karanlık gözlerime yerleşmiş, görme kabiliyetim yerinde mi bilmiyorum. Sessizlik kulaklarımda yuva kurmuş, zihnim kendi adımlarımın sesinden korkar olmuş. Boşluk boğazıma oturmuş, konuşsam sesim çıkmayacakmış gibi hislerdeyim.

Ne kadardır yürüyorum bilmiyorum. Ellerim tünelin duvarlarında, düşmemek için temkinli minik adımlar atıyorum. Sabır etmeye çalışıyorum. Her girilen yolun bir çıkışı vardır, biliyorum. İnsanın gözü ışığa, kulakları başkalarını duymaya ve sesinin duyulduğunu bilmeye hasret kalırmış meğer. Çok yalnızım hikayeleri yalanmış meğer. Yalnızlık sesini duyuracağın, duyacağın ve göreceğin tek bir canlının olmamasıymış.

Düşüncelere dalınca bir taşa çarpıp, resmen yere yapışıyorum. İçim sinirle doluyor. Sanki her şey tükenmiş de patlıyormuş gibi hissediyorum. Çizgi film Tarzan gibi bağırıyorum. Bağırmaktan yorulunca boğazımın acısıyla kalıyorum. Kendi kendime kızarken, uzaktan bir sesin geldiğini işitiyorum: "seyec-alullahu ba'da usrin-yusra". 

Ses her tekrarda uzaklaşmaya başlayınca, yetişmek için düşme ihtimalini sallamadan koşmaya başlıyorum. Ses kaybolana dek ilerlemeye devam ediyorum. Ne kadar koştuğumdan habersiz, nefesimi kontrol etmeye çalışırken, ayaklarımın ötesinde bir ışık belirip kayboluyor. Önce gülümseyip, sonra mutluluktan ağlamaya başlıyorum. Rabbimin merhametiyle umutla ve heyecanla doluyor benliğim. Duyduğum sesin söylediğinin anlamını damarlarımda hissederek tekrar yürümeye başlıyorum. 

"Seyec-alullahu ba'da usrin-yusra"-"Allah bir zorluğun arkasından, bir kolaylık yaratacaktır." - Talak: 7

Amenna ve Saddakna.

Kolaylıkların ve zorlukların sahibi olan Rabbim! Yaşadığımız zorlukların ecri ve yarattığın kolaylıkların hepsi için hamd olsun. Bizi, her anında, Senin rızanı gözetenlerden, Sana itaatsizlikten sakınanlardan ve umut ile teslim olanlardan eyle. Korktuklarımızdan emin kıl ve bizi umduğumuzdan daha güzeline ulaştırdıklarından eyle. 

Amin.

Zeynep Poyraz: @zeynokoloji