يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | النَّبِيُّ | peygamber |
|
3 | لِمَ | niçin? |
|
4 | تُحَرِّمُ | haram kılıyorsun |
|
5 | مَا | şeyi |
|
6 | أَحَلَّ | helal kıldığı |
|
7 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
8 | لَكَ | sana |
|
9 | تَبْتَغِي | isteyerek |
|
10 | مَرْضَاتَ | hatırını |
|
11 | أَزْوَاجِكَ | eşlerinin |
|
12 | وَاللَّهُ | Allah |
|
13 | غَفُورٌ | bağışlayadır |
|
14 | رَحِيمٌ | esirgeyendir |
|
Halle حلّ :
Kelimenin asıl manası yasağın kalkıp düğümün çözülmesidir. Diğer kullanımları da bu asıl anlamla uygunluk içindedir ve geçtiği yerlerde bu mananın hususiyetini mülahaza etmek kaçınılmazdır.
Cevaz, ibaha vs. maddelerinin aksine bu maddede engel ve düğümün çözülmesi kaydı korunmuştur.
ٌحَلِيل zevc/kocadır. Bu ya her birinin diğeri için eteğini indirebildiğinden ya onunla beraber yaşamasından ya da birbirlerine helal oluşlarındandır.
ٌحَلالٌ- مُباح farkına gelince; helal, mübah olduğu şeriat yoluyla bilinen şeydir. Oysa mübah konusunda şeriat itibara alınmaz. Pazarda yürümek mubahtır denir helaldir denmez. Helal haramın zıddı, mübah ise yapılması arzu edilmeyen davranış türü anlamına gelen mahzurun zıddıdır. Mübahın yapılması durumunda sahibine her hangi bir övgü yada kınama getirmeyen fiil diye tanımlanması caizdir. (Müfredat-Tahqiq-Furuq)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 51 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri helal, mahal, mahalle, mahallî, halletmek, tahlil, hulle, hulûl, münhal ve inhilâldir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir.
Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı يَا ’dır.
Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır.
Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzâf, 2) Şibh-i muzâf, 3) Nekre-i gayrı maksude.
Mebni münada merfû üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harf-i tarifli isim. Burada münada müfred alem olarak geldiği için mebni münadaya girer ve merfû üzere mebni, mahallen mansubdur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
النَّبِيُّ münadadan bedel veya atf-ı beyan olup lafzen merfûdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Nidanın cevabı لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَ ’dır. مَ istifhâm ismi لِ harf-i ceriyle تُحَرِّمُ fiiline mütealliktir. تُحَرِّمُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت 'dir.
Müşterek ism-i mevsûl مَٓا mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
اَحَلَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. لَكَ car mecruru اَحَلَّ fiiline mütealliktir.
تُحَرِّمُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi حرم ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَحَلَّ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. إِفْعَال babındadır. Sülâsîsi حلل ’dir.
إِفْعَال babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ
Fiil cümlesidir. تُحَرِّمُ ‘nun hal cümlesi olarak mahallen mansubdur.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَبْتَغ۪ي fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzâri fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. مَرْضَاتَ mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اَزْوَاجِكَ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تَبْتَغ۪ي fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi بغى ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. غَفُورٌ haber olup lafzen merfûdur. رَح۪يمٌ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ isimleri mübalağa sıygasındadır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.
Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta surekli var oluşuna, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ
Kelama en güzel giriş şekillerinden biri de kelamın konusuyla alakalı bir şeyle başlamaktır. Böylece kelamın maksadına işaret edilmiş olur. Surenin bu ilk ayeti berâat-i istihlâl sanatının güzel bir örneğidir. Hurûf-u mukattaâ ile başlayan bütün sureler buna örnektir. Çünkü muhatabın dikkatini celbeder ve dinlemeye teşvik eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Bedî’ İlmi)
Ayet ibtidaiyye olarak gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. يَٓا nida edatı, اَيُّ münadadır. هَا tekid ifade eden tenbih harfidir.
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ nidasıyla, arkadan gelen mananın önemine dikkat çekilmiştir.
Nidanın cevabı olarak gelen لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
لِمَ , harf-i cer olan لِ ve soru harfi مَا ’dan oluşmuştur. Nefy harfinden ayırt etmek için hemze hazf edilmiştir.
İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve takrir amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَٓا ‘nın sılası olan اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
تُحَرِّمُ - اَحَلَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ cümlesi, تُحَرِّمُ fiilinin failinden haldir. Hal cümleleri, anlamı açıklamak için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )
Mef’ûl olan مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ , izafet formunda gelerek az sözle çok anlam ifade etmiştir. Bu izafette Hz. Peygambere ait zamire muzâf olan اَزْوَاجِ , tazim ve şeref kazanmıştır.
اللّٰهُ ve النَّبِيُّ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ey Peygamber! şeklinde yapılan hitap, onun yüce ve şerefli makamına saygı, tazim ve hürmet edilmesini ifade eder. Yüce Allah, Hz. Muhammed'e (sav), diğer peygamberlere hitap ettiği gibi ismi ile hitap etmedi. Allah onlara Ey İbrahim!, Ey Nuh!, Ey Meryem oğlu İsa! diyerek isimleriyle hitap etmişti. Hz. Muhammed (as)'e Ey Nebî! veya Ey Rasûl! diye hitap etmesi, onun, nebi ve resullerin en üstünü olduğuna en büyük delildir. (Safvetü’t Tefâsir)
Muzari sıygası hal manası ifade etmekle beraber, istikbale de ihtimali vardır,
Cümlede yer alan soru edatı da inkar anlamındadır. Bundan dolayı nehiy ifade etmektedir. Tahrim, itikadi, sözlü veya fiili olabilecek nitelikte inşai (dilek kipiyle yapılan) bir haramlıktır. (Elmalılı Hamdi Yazır)
Bu surenin, kendinden önceki sûre ile ilgisine gelince, bu şöyledir: Bu iki sûre kadınlara mahsus hükümlerde birleşmişlerdir. Aynı zamanda, o surenin başında, talâk ile ilgili hitabın; bu surenin başında da “tahrim - haram kılma” ile ilgili hitabın yer alması da, bu müşterekliği sağlayan diğer bir husustur.
Bu surenin başı ile önceki sûrenin sonu arasındaki münasebete gelince, bu da şöyledir: Cenâb-ı Hakk, önceki sûrenin sonunda, Zâtının azametine delalet eden şeylere yer vermiştir. Çünkü bunlar, Allah’ın kudretinin ve ilminin mükemmelliğine delalet eder. Zira, Allah’ın, gökleri, yeri ve içerisinde bulunan ilginç şeyleri yaratmış olması, bu ikisine, yani ilminin ve kudretinin mükemmel olması keyfiyyetine varıp dayanır. Onun, Zatının yüceliği ise, Kendisinin helal kıldığı şeyi haram kılma kudretine ters düşer. İşte bundan dolayı Cenab-ı Hak, لِمَ تُحَرِّمُ مَا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَ buyurmuştur. (Fahreddin er-Razi)
وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
وَ istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümlesi sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması ve ayette tekrarlanması telezzüz ve teberrük ve haşyet duygularını artırmak içindir. Hükmün illetini bildirmek için zamir makamında zahir ismin tekrarlanmasında, tecrîd, ıtnâb ve ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah'ın غَفُورٌ ve رَح۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
غَفُورٌ - رَح۪يمٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Her ikisi de mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Bu son cümle Kur'an’da ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır. Böyle cümleler çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitlensin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır
Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Fussilet Suresi 44, C. 2, s. 189)