قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | أَرَأَيْتُمْ | baksanıza |
|
3 | إِنْ | eğer |
|
4 | أَهْلَكَنِيَ | beni öldürse |
|
5 | اللَّهُ | Allah |
|
6 | وَمَنْ | ve olanları |
|
7 | مَعِيَ | benimle beraber |
|
8 | أَوْ | yahut |
|
9 | رَحِمَنَا | bize acısa da |
|
10 | فَمَنْ | kim? |
|
11 | يُجِيرُ | kurtarabilir |
|
12 | الْكَافِرِينَ | kafirleri |
|
13 | مِنْ | -dan |
|
14 | عَذَابٍ | azab- |
|
15 | أَلِيمٍ | acıklı |
|
Müşrikler Hz. Peygamber’in ölümünü istiyor ve bunu açık bir şekilde dile getirmekten de çekinmiyorlardı (bk. Tûr 52/30-31). Hatta onu öldürmek için tuzak kuruyor (bk. Enfâl 8/30), böylece ondan ve getirdiği dinden kurtulacaklarını sanıyorlardı. İşte bu âyetler onların niyet ve beklentilerine bir cevap olmak üzere inmiştir (bk. Râzî, XXX, 76). 28. âyette Hz. Peygamber’in varlığına son verilmesinin veya ölümünün ertelenmesinin müşrikler için herhangi bir fayda sağlamayacağı, kendilerine verilecek elem verici cezayı önleyecek bir gücün de asla bulunmadığı ifade edilmiştir. Âyette ayrıca hayatın ilâhî bir rahmet olduğuna, Hz. Peygamber’in de eceli geldiğinde öleceğine işaret edilmektedir (İbn Âşûr, XXIX, 51-52). 29. âyette ise müminlerin inandıkları ve güvendikleri Tanrı’nın esasen müşriklerce de bilinen ve Rahmân ismiyle anılan yüce Allah olduğu belirtilmiş, bu gerçeğin kendilerine tebliğ edilmesi Hz. Peygamber’e emredilmiştir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 425قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir.
Mekulü’l-kavli, اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. Hemze istifham harfidir. رَاَيْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. Mef’ûlu bih mahzuftur. Takdiri, شأنكم أو حالكم (Haliniz veya durumunuz) şeklindedir.
اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ cümlesi amili رَاَيْتُمْ ‘ün ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَهْلَكَنِيَ şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri ي ‘sı mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. نِ vikayedir. اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. مَنْ müşterek ism-i mevsûl, atıf harfi وَ ‘la اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ ‘daki zamire matuftur. مَعِيَ mekân zarfı mahzuf sılaya mütealliktir.
اَوْ atıf harfi tahyir/tercih ifade eder. Türkçedeki karşılığı “veya, yahut, yoksa” olan bu edat, iki unsur arasında (matuf-matufun aleyh) tahyir yani tercih (iki şeyden birini seçme) söz konusu olması durumlarında kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَحِمَنَا atıf harfi اَوْ ile makabline matuftur. رَحِمَنَا fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mütekellim zamiri نَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن متّ أو حييت فلا فائدة لكم في ذلك لأنّه لا مجير لكم من عذاب الله (Eğer öldürülür veya diriltilirsem bunda size fayda yoktur. Çünkü sizi Allah’ın azabından hiç birşey koruyamaz.) şeklindedir.
مَنْ istifham harfi mübteda olarak mahallen merfûdur. يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ cümlesi مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يُج۪يرُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْكَافِر۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
مِنْ عَذَابٍ car mecruru يُج۪يرُ fiiline mütealliktir. اَل۪يمٍ kelimesi عَذَابٍ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir ve Nehiylerin Aciliyet İfade Edip Etmeme Durumları:
- Emirler aciliyet veya tehir ifade etmezler. Sadece bir şeyin yapılmasını isterler.
- Nehiyler aciliyet ifade ederler. Yasaklanan şeyden hemen uzaklaşılmasını isterler. (Hasan Karakaya, Fıkıh usulü, s. 558-559)
قُلْ emri her zaman Resulullah'a (sav) tebliğ etmesi emredilen şeyi ve bunun Allah katında bir mekanı olduğunu ima eder.
Ayet قُلْ emriyle başlamıştır. Bu; surede bu şekilde başlayan dördüncü cümledir. Kur’an-ı Kerîm'de pek çok kez geçen bu emir, Rasûlullah'ın (sav) kendinden tek kelime bile söylemediğine, işittiği her şeyin Allah'tan olduğuna kuvvetle delalet etmiştir. Resulullah'a (sav) قُلْ diyen emrin arkasında görkemli, muhteşem bir ses fark edilir. Kur’an-ı Kerîm'in ne kadar saflıkla bize ulaştığını ve dokunulmazlığını gösterir. Böyle yerlerde Resulullah'ın (sav) bize tebliğ eden sesinden önce, kendisine bunu indiren Allah'ın, o (sav)’e قُلْ dediğini işitiriz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 419)
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan … اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ فَمَنْ cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih, kınama ve takrir manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
أرَأيْتُمْ fiilindeki istifham inkârîdir. (Âşûr)
"Ey Resulüm! De ki: Allah beni ve benimle beraber olanları helak ederse, …"
Burada helakten maksat ölümdür. Ölüm, helak olarak ifade edilmiş, çünkü o kâfirler, Peygamberimizin ve müminlerin helaki için beddua ediyorlardı. (Ebüssuûd)
Şart üslubunda gelen اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ cümlesi, رَاَيْتُمْ ‘ün ikinci mef’ûlüdür.
İki mef’ûle müteaddi اَرَاَيْتُمْ fiilinin, takdiri شأنكم (Sizin durumunuz) olan ilk mefûlünün hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Müspet mazi fiil sıygasındaki اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ cümlesi şarttır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
اَهْلَكَنِيَ fiilindeki mef’ûle matuf olan مَنْ müşterek ism-i mevsûlünün sılası mahzuftur. Mekân zarfı مَعِيَ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
ومَن مَعِيَ sözündeki مَعَ kelimesi mecâzi beraberliktir. İnançta ve dinde uygunluk ve ortaklık demektir. Tıpkı Fetih Suresi 29. ayette مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ والَّذِينَ مَعَهُ أشِدّاءُ عَلى الكُفّارِ olarak geçtiği gibi. Yani onunla beraber iman edenler demektir. (Âşûr)
Aynı üsluptaki رَحِمَنَاۙ cümlesi, رَحِمَنَاۙ cümlesine muhayyerlik ifade eden اَوْ atıf harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.
Şartın takdiri فلا فائدة لكم، ولا نفع يعود عليكم (size ne bir fayda ne de bir menfaat vardır.) olan cevabının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Bu takdire göre mezkûr şart ve mahzuf cevabından müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Kur’an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Ayette cevabın hazfi, farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ cümlesi ile رَحِمَنَاۙ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
رَحِمَنَاۙ - اَهْلَكَنِيَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
اَرَاَيْتَكُمْ , dikkat çekme tabirlerinden biridir. اَرَاَيْتَ ve benzerlerindeki تَ zamiri faildir. ك ise Basra ekolüne göre ت ’nin anlamını tekid eden bir hitap harfidir ve îrabdan mahalli yoktur. Tekidin sebebi, muhatabın gafletinin derinliğini vurgulamaktır. Aynı uyuyan kimseyi sarsmak gibi. Çünkü derin uykuya dalmış olan kişi hem elle hem de dille uyandırılır. Bu ayette رَاَيْتُمْ kelimesinin sonuna eklenen ك zamiri hazf edilmiştir. Zira kendisinden önce hitabın tekidini gerektirecek herhangi bir gafletle ilgili bir söz geçmemiştir. Böylece onların sarsılması ve tenbih (uyarılması) sadece azabın hatırlatılmasıyla gerçekleşmiştir. (Dr. Mustafa Kayapınar, Belâgatta Talebî İnşâ)
اَرَاَيْتُمْ sözündeki fiil ister ‘görmek’, ister ‘bilmek’ manasında olsun, رَاَى fiilinin başına istifham hemzesi gelmiştir. Çünkü ilmen görmekte, kalple görülen şeyin neredeyse gözle görülür gibi zuhur ve inkişaf ettiği manası vardır. Burada soru rü’yetin üzerinde gerçekleştiği şeyin hakikati hakkındadır. بصائر 'in (idrakin) gördüğü şey, بصار 'ın (gözün) gördüğü şeye ilave olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 7, s.72)
فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ
Cümle, önceki şartın mukadder cevabı için ta’liliyyedir. Ta’lil cümleleri ıtnâb sanatı babındandır.
İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ cümlesindeki istifham inkârîdir. (Âşûr)
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelen cümlede مَنْ istifham harfi mübteda, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ cümlesi haberdir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عَذَابٍ ‘in sıfatı olan اَل۪يمٍ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
عَذَابٍ ’deki nekrelik, tehvil (korkutma) içindir. (Âşûr)
عَذَابٍ - اَل۪يمٍ - اَهْلَكَنِيَ ve يُج۪ير - رَحِمَنَاۙ gruplarındaki kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.