قَالَ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪يكُمْ اِلٰهاً وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ
Bir görüşe göre İsrâiloğulları’nın “âlemlere üstün kılınması” içlerinden birçok peygamber çıkmasından ileri geliyordu (İbn Atıyye, VII, 151; Râzî, XIV, 225; İbn Âşûr, IX, 84). Daha ağırlıklı olan başka bir yoruma göre ise buradaki üstünlük, İsrâiloğulları’nın peygamberlerine ve onların tebliği olan hak dine inanıp düzgün ve erdemli bir yaşayışa sahip oldukları dönemlerde küfür ve dalâlet içinde yaşayan milletlere karşı sahip oldukları üstünlüktür. Buna karşılık, yine Kur’an’ın açıklamasına göre anılan özelliklerini kaybettikleri dönemlerde “alçaklık ve âcizlikle damgalanmışlar”; türlü yıkımlara mâruz kalmışlardır (ayrıntılı bilgi için bk. Bakara 2/61; İsrâ 17/4-8). Esasen konumuz olan âyette de dolaylı olarak onlara, üstünlüklerinin tevhid geleneğine sahip olmalarından ileri geldiğine, eğer putperestlik gibi bâtıl inançlara saparlarsa bu üstünlüklerini kaybedeceklerine bir işaret vardır. Nitekim Kur’an’da müslümanlar için “en hayırlı ümmet” tabiri kullanıldığı halde (Âl-i İmrân 3/110), bunun da onların –ne yaparlarsa yapsınlar– hiç değişmeden hep böyle değerli sayılacakları anlamına gelmediğini gösteren yüzlerce âyet ve hadis vardır.
Kaynak : Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 582-583
قَالَ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪يكُمْ اِلٰهاً وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Hemze istifham harfidir. غَيْرَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Aynı zamanda istisna harfidir. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Mekulü’l-kavli, اَبْغ۪يكُمْ اِلٰهاً ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
اَبْغ۪يكُمْ fiili, ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اِلٰهاً temyiz olup fetha ile mansubtur.
Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.
Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülemeyen mümeyyez.
Melhûz Mümeyyez: Burada temyiz cümledeki kapalılığı giderir. Manası kapalı olup da temyiz sayesinde açıklığa, netliğe kavuşan bu tür cümlelere melhûz mümeyyez denir. Melhûz mümeyyez daha çok şu cümlelerde olur: a) İsm-i tafdil kalıbının kullanıldığı bazı cümleler, b) Anlatılmak istenen anlamı ifadede tek başına yetersiz kalan “artmak-eksilmek, çoğalmak-azalmak, yükselmek-alçalmak, güzel ve çirkin olmak, büyük veya küçük olmak” gibi fiillerin kullanıldığı cümleler, c) İçinde “ كَفَى بِ ” terkibi bulunan cümleler, d) Kem-i istifhamiyye (soru için olan كَمْ ) ve kem-i haberiyye (çokluk bildiren كَمْ) ile kurulan cümleler. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur.
فَضَّلَكُمْ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
فَضَّلَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
عَلَى الْعَالَم۪ينَ car mecruru فَضَّلَكُمْ fiiline müteallıktır. الْعَالَم۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubtur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde, iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).
Burada hal isim cümlesi olarak gelmiştir. Hal (olumlu) isim cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına “و ve zamir” veya yalnız “و ” gelir. Bazen “و ” gelmediği de olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَضَّلَكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi فضل ‘dir.
Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
قَالَ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪يكُمْ اِلٰهاً وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan cümlenin mekulü’l-kavli
istifham üslubunda gelmiş talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda geldiği halde gerçek manada soru olmayıp inkâr manası taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Takrirde muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı bir delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meani İlmi)
Burada ibadetin yalnız Allah'a tahsisi gerektiği beyan edildikten sonra onların istedikleri şeye ibadetin kesinlikle batıl olduğu bildiriliyor ve bu gerçek bir inkârî istifham ile vurgulanıyor. Bu inkârî istifham hem hayret ve ibret (ta'cib), hem de kınama (tevbih) ihtiva ediyor. (Ebüssuûd)
غَيْرَ اللّٰهِ izafeti, veciz ifade kastı yanında gayrının tahkiri içindir. Ayrıca mef’ûl konumundaki bu izafet, amili olan اَبْغ۪يكُمْ ’a önemine binaen takdim edilmiştir.
اِلٰهاً ’deki tenvin tahkir ifade eder.
عَلَى الْعَالَم۪ينَ “çok büyük insan topluluklarına” demektir. (Keşşâf)
وَ ’la gelen وَهُوَ فَضَّلَكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ cümlesi, lafza-i celâlden haldir. Hal, ıtnâb sanatıdır.
Cümlenin müsnedi mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara delalet eder. (Vakafat, S. 107)
اللّٰهِ - اِلٰهاً kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah her peygamber ümmetini, yaşadığı çağa üstün kılmıştır.
Bundan maksat, "Allah Teâlâ onları, kendi zamanlarındaki âlemlere üstün kılmıştır" şeklindedir.
Allah Teâlâ, bu kesin mucizeleri onlara mahsus kılmıştır. Her ne kadar başkalarına başka hasletler tahsis ederek onları yüceltmiş ise de, böylesi mucizeler başka hiç kimse için meydana gelmemiştir. (Fahreddin er Râzî)